'Senin en çok önemsediğin temel değerler nelerdir' diye sorsalar hiç tereddüt etmeden; inanç, hukuk ve insan hakları diye yanıtlardım. Çünkü biliyorum ki inanç, gerek birey gerekse toplumlar için sadece bir düşünce ve eylem tarzından çok öte bir yerdedir. Hukuk ise bence,  toplumlar, devletler ve bireyler için aldığımız nefes kadar önemlidir. Yine insan hakları, varoluştan bu yana 'değişmeyen', 'değiştirilemeyen', 'ortadan kaldırılamayan’ haklar kategorisi olarak kabul görmektedir. Bireyin ve toplumun huzuru ile mutluluğu ve bu çerçevede ‘iyi yönetim (good public administration)’ adına önemli bulduğum bu üç temel değerin benimsenmesi ve yaşatılmasının ise siyaseten hangi ilkelere paralel olarak geliştirilebileceği konusunda sesli bir şekilde biraz düşünmek istiyorum.

Öncelikle, irdelemeye çalıştığım iyi yönetim anlayışının gerçeğe dönüştürülmesinde devlet olarak hangi sınırlar çerçevesinde hareket edilebileceğinin ve bu sınırların hukukun hangi ilkeleri ile belirlenmesi gerektiğinin saptanması önem arzetmektedir.

Bu çerçevede; devletin kurduğu hukuksal sistemin karşısında hukuk tanımaz bir kitlenin her zaman bulunabileceğini bilerek, adaletli yaşam ideali kurmayan bu kişilerin, her kim olursa olsun, hukuksal halkaların dışına çıkmasına müsade etmeyen bir siyaset kurumu ve duruşuna olan ihtiyacımızın farkında olduğumu söylemeliyim.

Temel misyonu; talepleri doğru ve çözüm odaklı kararlara dönüştürmek, adaletli ve etkin yönetimi sürdürülebilir hale getirmek olan siyaset kurumunun ise hukukla çatışma halinde olması zaten düşünülemez. Bu bakımdan, siyaset kurumunun bu misyon idrakine yükseltilmesinin, bilimin ve toplumun ortak görevi olduğunu ifade etmek istiyorum.

Genel Kapsam

Iyi yönetim, ancak tüm tarafların ortak bir uzlaşıya vardığı ve herkesin karşılıklı olarak kendi hakkını alabildiği konusunda bir tatmin sağladığı hukuksal bir zemine ihtiyaç duymaktadır.

Bu bakımdan ‘iyi yönetim’ olgusunun gerçekleşmesinde; hukuk devleti anlayışının devletin bütün birimlerine yerleşmiş olması, meclis ve idari makamlarca ve dahi bütün bireylerce benimsenmiş olması gerekmektedir. Hatta, gerektiğinde bu iyi yonetim olgusunun varlığını kormak adına, hukuk devleti zihniyetine sahip çıkmamız da gerekmektedir diye düşünüyorum.

Alman hukukçular tarafından “hukuk devleti”  olarak dile getirilen kavram, benzer şekilde Ingiltere’de “hukukun üstünlüğü (supremacy of law)” veya “hukukun hükümranlığı (rule of law)” kavramlarıyla ifade edilmiştir. Bu kavram ile; idarenin işlemleri bakımından hukukun mutlak üstünlüğü ve buna bağlı olarak idarenin geniş takdir yetkilerinin, ayrıcalıkların ve keyfiliğinin reddi, hukukun herkese eşit uygulanması ve bunun yargısal denetimi ve mahkemelerce tanınıp uygulanan özgürlüklerin esas olması ve anayasal esasların bireyin bu özgürlüklerinin sonucu olduğu ifade edilmiştir.

Bu kapsamda sonuç olarak ifade etmeliyim ki yönetimde adaletin sağlanması için; bireysel özgürlüklerin olabildiğince genişletilmesi, temel hak ve hürriyetlerin sadece talep edene değil talep etmeyene de sunulması için inisiyatif kullanılması, bunun yanında hakların kötüye kullanımı yoluyla yine diğer kişilerin hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasının önüne geçilmesi büyük önem arzetmektedir.

İyi Yönetimin Gerekleri ve Siyasi İlkeler

Bu kısa yazımda iyi yönetimin gerçeğe dönüşmesi için varlığı zorunlu olan tüm unsurları tespit edebilmek arzusu taşımıyorum. Yalnızca, iyi yönetim arzusu taşıyanlar ile birlikte olduğumu ve iyi yönetim hayalini kuranların yanında olduğumu hatırlatmak istiyorum.

Belirtilmesi gereken ilk husus, iyi yönetimin sağlanmasında en önemli unsurun etkin bir siyasi irade olduğu gerçeğidir. Zira, etkin siyasi irade sayesinde, amaçlanan gayeye ulaşmak adına genel bir proje hazırlanabilecek, tek tek araçlara veya gündelik sorunlarla uğraşmaktan vezgeçilecek ve bu itibarla çok ayaklı ve eş zamanlı bir davranış tarzı gerçekleştirilebilecektir.

Etkin ve yürütülebilir bir proje ile kurulan o ideal idare, yargı denetimini beklemeden, kendi eylem ve işlemlerini hukuka uygun olarak kurmaya ve yönetmeye, kendisini önceden belirlenmiş hukuki prosedürle kısıtlamaya mecbur hissetmelidir. Aksi takdirde; idarenin otoriter tavrı, işlemlerin yapılışındaki gizlilik, takdir yetkisinin hukuka uygun kullanılmaması, işlemlerin yapılışında her seferde farklı usullerin izlenmesi, kayırmaların varlığı gibi sonuçlar yargı denetimi ile dahi toplum düzeninin bozulmasını engelleyemeyecektir.

Iyi yönetim karmaşık, muğlak ve keyfi nitelik taşımamalıdır. Bu bakımdan, vatandaşların devlet ya da toplum ile ilgili kararlara siyasi katılım yollarını kullanarak katılabilmesi, yönetimi ve bu yolla kendi konumlarını da etkileyebilmeleri anılan belirsizliği ve keyfiliği önleyebilecektir.

Idari işlemlere daha hazırlık aşamasında katılım ve müdahale edebilme hakkı, kişilere haklarında alınacak karar konusunda önceden fikir sahibi olma imkanı sunacak, sağlanan şeffaflık sayesinde hem daha sağlıklı kararlar alınacak hem de bireylerin tatmini sağlanacaktır.

Yönetimsel başarıyı sağlayan diğer bir husus, bireylerin; kendilerini ilgilendiren tüm bilgi, belge ve verilere objektif bir biçimde ulaşmasının sağlanmasıdır.

Devlet kurumlarının kendileri ve yönetenlerinin, kamu yararı adına etkili bir şekilde denetlenmesi ve hesap verebilir olması çok büyük önem arzetmektedir. Bu bakımdan, denetimin bizzat kendisinin de siyasal etkiye açık olmaması, denetimi yapmakla görevli organların, halk nezdinde kendilerini görevlendiren iktidarın siyasi tercihlerinden bağımsız bir meşruluğa sahip olması gerekmektedir.

Kamu görevlilerinin, yürüttükleri görev gereği sürekli olarak hukuki tehdit altında olmaları, her an soruşturma ya da kovuşturmaya uğrayacakları konusundaki çekinceye sahip olmaları, devletin faaliyetlerinin sekteye uğramasına sebep verebilecektir. Buna rağmen, kamu görevlilerinin soruşturulması ve yargılanmasına ilişkin usulün içinde idari üst makamlarının bulunmaması gerekmektedir.

Bireylerin ve bu anlamda toplumun gözünde güvenilir bir etki yaratmak ancak idari işlemlerin gerekçeli olması ve alınan kararlara karşı idari başvuru yollarının etkin ve açık olması ile mümkün olabilecektir. Ayrıca, idarenin kamu yararını takdir hakkı tartışmasız olsa da, bunun yerindeliğinin denetiminin en azından idarenin üst makamından talep edilebilmesinin önü açılmalıdır.

Günümüzün iyi yönetim anlayışının hayata geçirilebileceği kamu kurumu, gösterişli binalar ve dev kadrolara sahip olan birimlerden daha çok, kuruluş amaçlarına ve hedef kitlesine uygun olarak kadrolaşmış, verimlilik anlayışına sahip, işlevsel, derhal karar alabilen, uygulayabilen, sorumlu ve saygın yöneticiler eliyle bir ideal uğruna yönetilen kamu kurumudur.

En önem verdigim hususlardan bir diğeri ise, en iyi kariyerli, en çalıskan, en ahlaklı kişilerin kamu görevlisi olmalarının sağlanması ve bu kişilerin de görev süreleri boyunca keyfi ve hukuksuz müdahalelerden uzak kalmalarının güvenceye bağlanmasıdır.

Idare Hukuku Profesörü Ilhan Özay`ın eserinde de belirttiği üzere; idarenin karar alma sürecinin gözetim, denetim ve katılıma açık olduğu, kamu yönetiminin elindeki bütün bilgi ve belgelere ulaşma olanağının sağlandığı ve en önemlisi ilgililer veya kendisini ilgili görenlerin karar alma sürecine “yetkiyle donatılmış bir biçimde katlıma”ları bir yana, izlenecek yol ve yöntemin önceden yasal olarak belirlenmiş olduğu bir düzen veya rejimin “günışığında yönetim” ya da “yönetimde demokrasi” olduğu hususları da iyi yönetim için gerekli bir yol haritası sunmaktadır.

Şimdi iyi bir yönetimi meydana getirecek siyasi ilkeleri şu şekilede sıralayabileceğimi düşünmekteyim. Siyaset;

•    Toplumun ve bireyin faydalarını dengeleyip karşılayan bir hizmet aracıdır.
•    Halkın isteklerinin özünü, meclis gündemine taşıyabilmeyi gerektirir.
•    Millet iradesini yansıtan meclis, millet adına karar veren yargı ve millet iradesini gerçeğe dönüştüren yürütme erkleri arasında uyum oluşturan bir sistemi ihtiva etmelidir.

Avrupa Birliği Boyutu

“İyi yönetim”, birey açısından Avrupa Birliği seviyesinde Avrupa Temel Haklar Şartı’nın 41. maddesinde “Iyi Yönetim Hakkı” adı altnda düzenlenmiştir.

Avrupa Birliği, bu hususta bir adım daha ileri giderek, AB Anayasası’nın III-398. maddesinde aynı şekilde “Iyi Yönetim Hakkı” başlığı altında düzenlenmiştir. Böylece günümüz modern demokratik, sosyal hukuk devletinde “iyi yönetim” veya “iyi yönetilme hakkı”nın, bireyin sahip olduğu haklar kategorisine eklenen son halkayı teşkil ettiği söylenebilir.

2001 yılında Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilen “Iyi Yönetim Davranış llkeleri” ile  iyi yönetilme, iyi yönetim isteme ve idare tarafından iyi muameleye tâbi tutulma Avrupa vatandaşlarına bir “hak” olarak verilirken, idarî ajanlara da görevlerinin icrası esnasnda uymaları gereken ilke ve kurallar bir “yükümlülük” olarak ortaya konulmuştur.

Avrupa Topluluğu Adalet Divanı da çok sayda iyi yönetim ilkesini Topluluk hukukuna dâhil etmiştir. ATAD`ın Topluluk hukukuna dâhil ettiği bazı iyi yönetim ilkeleri şunlardr: Idarenin kanunîliği ilkesi ayrımcılık yasağı, ölçülülük-orantılılık ilkesi, yasal belirlilik ilkesi, meşru beklentilerin karşılanması ilkesi, hak ve menfaatleri olumsuz etkileyen bir karar öncesi dinlenilme hakkı, gerekçelendirme yükümlülüğü, makul sürede işlem ve karar tesis edilmesi, usulün yanlış uygulanmaması.

Ülkemizde ‘İyi Yönetim’

Ülkemizde “iyi yönetim”in tesisi ve uygulamaya geçirilmesine yönelik yasal çalışmaların, özellikle Türkiye’nin AB’ye aday ülke statüsünün resmileştirildiği Aralk 1999 Helsinki Zirvesi sonrasında yoğunlaştığı görülmektedir. Bu hususta, AB tarafından açıklanan ilerleme raporlarının da önem arzettiği bilinmektedir.

İnsan Hakları Alanındaki Kurumsal ‘İyi Yönetim’ Gelişmeleri

Türkiye Cumhuriyeti aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvurular hakkında, ilgili kurum ve kuruluşlardan bilgi, belge ve görüşlerini istemek, savunmaları hazırlamak ve gerektiğinde oturumlara temsilci göndermek üzere Adalet Bakanlığı içerisinde İnsan Hakları Daire Başkanlığı kurulmuştur.

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylaması sonucunda kabul edilen Anayasa değişikliği ile kabul edilen 5982 sayılı Kanun’un 1982 Anayasası’nın 148. ve149. maddelerinde yaptığı değişiklikler ile Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru imkanı getirilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış bazı başvuruların tazminat ödenmek suretiyle çözümüne yönelik olmak üzere Adalet Bakanlığı içerisinde Insan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı kurulmuştur. Yine, Avrupa Insan Hakları Sözleşmesi Ihlallerinin Önlenmesi amacıyla eylem planı hazırlanmış ve uygulamaya konmuştur.

29/6/2012 tarihli ve 28338 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6328 sayılı Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu ile idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak üzere TBMM’ye bağlı kamu tüzel kişiliğini haiz özel bütçeli Kamu Denetçiliği Kurumu kurulmuştur.

7.6.2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu, 22.6.2012 tarihli ve 28331 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmıştır ve bu itibarla vatandaşlarımız artık dava açılmadan önce veya davanın görülmesi sırasında uyuşmazlıklarının daha hızlı çözümü için arabulucuya başvurabileceklerdir.

Sonuç

Yüzyıllardır süregelen bir alışkanlık ya da bir türlü tedavi edilemeyen bir hastalık gibiydi, iyi yönetimden uzak kalışımız. Halkını küçümseyen, kendi yurttaşlarının meşru taleplerini gereksiz bulan bir zihniyet vardı ülkemiz siyasi ve idari kadrosunda. Bu olumsuzlukların en aza indirildiği bir dönemde yaşadığımızı düşünmekteyim. Daha da iyiye, kişilere değil de sisteme uygun yürüyen bir yönetim mekanizmasına ulaşmayı diliyor, saygılarımı sunuyorum…


(Bu köşe yazısı, sayın tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)