(Hem Bandrol Yükümlülüğüne Aykırılık Hem de Manevi, Mali veya Bağlantılı Haklara Tecavüz Suçlarının Bir Arada İşlenmesi Nedeniyle Gerçek veya Fikri İçtimanın Uygulanması Sorunu)

(5846 Sayılı Kanun’un 71/1 ve (İptal) 81/13. Maddelerinde İçtima Uygulaması)

Bu çalışma, fikir ve sanat eserleri üzerindeki haklar ve bandrol hakkındaki Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonrasında oluşan yargısal uygulama ve meselenin hukuki durumu, özellikle ceza adalet sistemimiz ve caydırıcılık, suç işlenmesinin önlenmesi ile fikir ve sanat eseri hak sahibi ve kamunun menfaati yönlerinden tartışmaya açmak veya tartışmaya katkı vermek üzere yapılmıştır.

Bu çerçevede bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçları olarak 5846 sayılı Kanun’un 81. maddesinin 4, 7, 9, 10, 11 ve 12. fıkralarında yer alan

-Bandrol yükümlülüğüne aykırılık, (4. fıkra)

-Bazı yerlerde satış yasağına aykırılık (7. fıkra)

-Bandrol sahteciliği (9. fıkra),

-Bandrolün başka bir eserde tatbik edilmesi (10. fıkra),

 -Hileli davranışlarla bandrol temin edilmesi (11. fıkra) ve

-Yetkisi olmayan kişilere bandrol temin edilmesi (12. fıkra)

suçlarından biri veya birden fazlası işlendikten sonra artık bu suçun tamamlanıp tamamlandığı ile bunun sonrasında veya öncesinde aynı kanunun 71.  maddesinin 1. fıkrasının bir numaralı bendinde tanımlanan suçla birlikte ya da yasaya aykırı bir şekilde oluşturulan esere yasal olmayan bandrolün yapıştırılmasından ayrı olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, her iki eylemin ayrı suç sayılıp sayılmayacağının tartışılması yapılmıştır. Başka bir deyişle 5846 sayılı Kanun’un hem 81. maddesinde sayılan bandrol suçu hallerinden biri ile hem de manevi, mali veya bağlantılı haklara tecavüze dair 71. maddesinin 1. fıkrasındaki halin gerçekleştiği bir durumda TCK’nın fikri içtima hakkındaki 44. madde kapsamında mı yoksa gerçek içtima kapsamında mı değerlendirme ya da uygulama yapılıp yapılmayacağı hususunun tartışmaya açılması veya böyle bir tartışmaya katkı verilmesi düşünülmüştür.

Bilindiği üzere 01.06.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK ve yeni ceza adalet sistemimizde “ne kadar eylem (suç) varsa o eylem (suç) kadar ceza” anlayışı benimsenmiştir. Her bir suç yönünden verilen cezalar ayrı ayrı dikkate alınmalıdır.[1][2]

Konunun daha iyi pekişmesi adına örnekleme yaparak devam etmekte yarar vardır. Örneğin, hırsızlık amacıyla kapı veya pencere kırıp bir konuta girilmesi ve çıkarken ev sahibiyle karşılaşıldığı sırada ev sahibine küfür edilmesi eylemlerinde hırsızlık, mala zarar verme, konut dokunulmazlığını ihlal ve hakaret suçları oluşur. Bu durumda TCK’nın 44. maddesindeki fikri içtima kuralı gereğince en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırma uygulaması yapılmaz. Her suç, gerçek içtima kuralı uyarınca ayrı ayrı değerlendirilerek her suç karşılığı ayrı ceza verilir. Kanun yolunda da bu cezalar varlıklarını ayrı ayrı korurlar. Cezaların toplamı üzerinden değil cezalar ayrı ayrı dikkate alınarak kanun yolunda inceleme yapılır.[3]

Belirtilen bu yöndeki uygulama TCK’nın genel sistematiği ve her suça ayrı ceza düzenlemesinin bir sonucudur. Bir kanunda buna aykırı veya ayrı bir özel düzenleme olmadıkça bu şekilde uygulama yapılır. TCK’nın Özel kanunlarla ilişkiyi düzenleyen 5. maddedeki “bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.” şeklindeki hüküm, kanun koyucunun, bu durumun özel ceza yasaları için de geçerli olduğuna dair iradesinin sonucudur. Yine bu bağlamda 5271 sayılı CMK‘nın 286. madesinin 2. fıkrasının (ı) bendine göre ilgili bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararlarının ayrı ayrı değerlendirileceği ve cezaların temyiz sınırının altında kalmaları halinde temyiz edilemeyeceği düzenlenmiştir.

Buna göre örneğin, kişi sahte bandrol bastırdı (üretti). 5846 sayılı Kanun’un 81/9. maddesi kapsamındaki bandrol sahteciliği suçu tamamlanmış olur. Sahte bandrolü ayrıca kullanmasına gerek yoktur. Aynı kişi bilahare veya bandrol basma öncesinde de bir kitabı aykırı olarak bastırdı (çoğalttı). Bu eylemi de aynı kanunun 71/1. maddesindeki manevi, mali veya bağlantılı haklara tecavüz suçunu oluşturur. Görüldüğü üzere iki ayrı suç teşkil eden, yani iki ayrı eylem söz konusudur. Dolayısıyla burada da tıpkı yukarıdaki hırsızlık örneğinde gerçek içtima kuralı gereğince 81/9 ve 71/1. maddelerindeki iki ayrı suçtan ceza verilmesi gerekir ancak Anayasa Mahkemesi (AYM’nin) iptal kararı öncesinde 81. maddesinin 13. fıkrasındaki özel düzenleme gereğince gerçek içtima değil 71’inci maddeye göre verilen ceza üçte biri oranında artırılırdı.

AYM kararıyla 5846 sayılı Kanun'un 23/01/2008 tarih ve 5728 sayılı Kanun’un 143. maddesiyle değiştirilen 81/13. maddesinde yer alan “Bandrol yükümlüğüne aykırılığın aynı eserle ilgili olarak 71’inci maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde tanımlanan suçla birlikte işlenmesi halinde, fail hakkında sadece 71’inci maddeye göre cezaya hükmolunur. Ancak; verilen ceza üçte biri oranında artırılır. ” şeklindeki hüküm iptal edilmiştir. İptal kararı 17/07/2020 tarih ve 31188 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.[4]

AYM’nin iptal kararından sonra yeni bir yasal düzenleme yoluna gidilmemiştir.

AYM’nin iptal kararı sonrasında Yargıtay, 5846 sayılı Kanun’un 71/1 ve 81/13. maddeleri gereğince verilen ilk derece mahkemelerinin mahkûmiyet hükümlerini nitelendirerek bozma kararlarını vermiştir. Başka bir deyişle AYM’nin 5846 sayılı Kanun’un 81. maddesinin 13. fıkrasının iptal edilmesi nedeniyle Yargıtay’ın yerleşik kararlarında sanık hakkında yeniden bir değerlendirme yapılması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunduğu belirtilmiştir. Buna göre yapılan bir tespit-eylem sonucunda, sanık hakkında hem şikayate bağlı suçlardan olan 71. madde kapsamındaki “manevi, mali veya bağlantılı haklara tecavüz” suçu hem de şikayete bağlı olmayan, doğrudan soruşturulması gereken 81. maddesindeki bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçunun unsurları varsa ne şekilde uygulama yapmak gerektiği konusu önem arz eder. 

AYM’nin iptal kararı sonrasındaki Yargıtay ve bölge adliye mahkemesi kararlarında özetle şu nitelendirmeler yapılmıştır: Somut olayda, sanığın eylemine uyan bandrol yükümlülüğüne aykırılık eylemi ile ilgili hak sahibi kişilerin hukuken geçerli belgeleri süresi içerisinde sunarak şikayetçi olması nedeniyle hem manevi, mali veya bağlantılı haklara tecavüz başlıklı 5846 sayılı Kanunun 71’inci maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen suçun hem de aynı Kanunun 81’inci maddesindeki sanık eylemine uyan ve re'sen takibi gerektirmesi nedeniyle CMK’nun 253 ile devamı maddeleri uyarınca uzlaştırma hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmayan bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçunun oluşacağı ve TCK'nun 44. maddesi gereğince sanıklar hakkında en ağır cezayı gerektiren bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçundan hüküm kurularak sanığın hukuki durumunun yerel mahkemece yeniden değerlendirilmesi zorunludur.[5][6][7] Kanun’un 71/1 ve (iptal) 81/13. maddelerinin uygulandığı durumlarda, şikayete bağlı olan 71/1. maddesindeki suç nedeniyle şikayetten vazgeçme halinde açılan kamu davası düşmeyecektir. Suç konusu ele geçirilen materyaller bandrolsüz olduklarından, şikayete bağlı olmayan 81/4. maddesi uygulanacaktır[8] ancak 71. maddedeki suçun takibi şikayete bağlı olduğu için altı aylık yasal şikayet süresi içinde şikayetin yapılması ve ilgili delillerin ibrazı gerekir. Şikayet ve delil ibrazı yapıldıktan sonra eylem 81/4. madde kapsamında değerlendirilecektir. Bununla birlikte, bu özel fikri içtima hükmünün uygulanmasının belirli koşulları bulunmaktadır.

Birinci koşul, 5846 sayılı Kanun'un 81. maddesinde düzenlenmiş olan ve bandrol yükümlülüğüne aykırılık olarak nitelendirilebilecek bir suçun varlığıdır.

İkinci koşul, bu suçun bir eser ile ilişkilendirilebilmesidir.

Üçüncü koşul, bu suçun maddi konusunu oluşturan eser ile ilgili olarak 5846 sayılı Kanun'un 71. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendi kapsamında bir suçun işlenmesi, 

Dördüncü koşul ise hak sahibi veya sahiplerinin şikâyette bulunmasıdır.[9][10]

İptale konu özel yasal düzenleme, TCK’nın genel hükümlerinden ayrı ve özel olduğu için iptal kararı öncesinde uygulanması gerekirtiği ve uygulandığı hususunda bir tartışma yoktur. Buna karşılık maddedeki iptal kararının yürürlüğe girmesinden sonra, yeni bir yasal düzenleme yapılmadığından, yürürlük tarihinden sonra işlenen eylemlerde artık genel hükümlerin (içtima kurallarının) uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması yararlı olabilecektir.

TCK’nın fikri içtimayı düzenleyen 44. maddesine göre işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır. Yukarıdaki örneğimizde sahte bandrol üretilmesi (bastırılması) eylemi, üretmekle (81/9. maddedeki suç) tamamlandığı için gerek bu suç öncesinde gerekse de sonrasında aykırı olarak oluşturulan bir kitap veya CD’ye sahte bandrolün ilişkilendirmesi ise ayrı bir eylemdir. Başka bir deyişle işlenen bir fiil sonucunda iki suçun oluşmasına sebebiyet verilmemiştir. İki ayrı fiil söz konusudur. Hal böyle iken TCK’nın 44. maddesi değil gerçek içtima uygulanmalıdır. Bu durum, yani TCK’nın 44. maddesinin tatbiki, 81. maddede sayılan bandrol yükümlülüğüne aykırılık (4. fıkra) ve bazı yerlerde satış yasağına aykırılık (7. fıkra) hallerinde kısmen mümkün olabilse de bandrol sahteciliği (9. fıkra), bandrolün başka bir eserde tatbik edilmesi (10. fıkra),  hileli davranışlarla bandrol temin edilmesi (11. fıkra) ve yetkisi olmayan kişilere bandrol temin edilmesi (12. fıkra) hallerinde ise zor görünmektedir. Başka bir deyişle 81. maddesinin 9, 10, 11 ve 12. fıkralardaki halin, 71/1. maddeyle birlikte fikri içtimaya tabi tutulması zorlamalı ancak bir yorumla mümkün gibi görünmektedir.

Şimdi de TCK’nın 44. maddesinin uygulanmış haline bir örnek üzerinden devam edelim. (A) kişisi, hileli davranışlarla bandrol temin etmiştir (81/11. madde). Bu eylem, şikayete ve uzlaşmaya tabi olmaksızın bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Bu bandrol daha sonra kaçak olarak bastırılan (KTP) isimli kitapla ilişkilendirilerek satışa çıkarılmıştır. (71/1. madde) Bu eylem şikayete ve uzlaşmaya tabi olarak bir yıldan beş yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Şikayetin süresinde yapıldığı, hak sahipliğine ilişkin belgelerin süresinde ibraz edildiği ve uzlaşmanın gerçekleşmediğini varsayalım. Fikri içtima uygulandığında, her iki suçun alt sınırı aynı ama 71/1. maddesinin üst sınırı daha fazla olduğu için 71/1. maddeye göre (alt sınır kabul edilerek ve diğer ağırlatıcı-hafifletici hallere girilmeyerek) bir yıl hapis veya adli para cezası verilecektir. Bunun yanında 71/1. maddeden şikayet unsuru yoksa 81/11. maddeden 1 yıl hapis verilecektir. Görüldüğü üzere alt sınırdan uzaklaşılması hariç, 71/1’den şikâyetin yapılması, aleyhe olması beklenirken sanık lehine sonuç doğurabiliyor.

Örnekteki bandolün sahte üretildiğini (81/9. madde kapsamında) varsayalım. Bu eylem, şikayet ve uzlaşma olmaksızın üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasıyla cezalandırılır. 71/1. maddeden şikayet olsa ve uzlaşma gerçekleşmezse, TCK’nın 44. maddesi uyarınca (alt sınır kabul edilerek ve diğer ağırlatıcı-hafifletici hallere girilmeyerek) 81/9. madde daha ağır olduğu için üç yıl hapis ve adli para cezası verilecektir. 71/1’den şikayet yoksa eylem sadece 81/9’dan yine aynı ceza ile sonuçlanabilecektir. Görüldüğü üzere alt sınırdan uzaklaşılması hariç, şikâyetin yapılması ile yapılmaması aynı sonucu doğurabileceği için fikri içtimaya gidilip gidilmemesi farklılık arz etmiyor.

Söz konusu örneklerde fikri içtima uygulanmadığında, yani gerçek içtima yapıldığında ilk halde (alt sınır kabul edilerek ve diğer ağırlatıcı-hafifletici hallere girilmeyerek) kişi, 71/1. maddeden 1 yıl veya adli para cezası ve 81/11. maddeden de 1 yıl hapis cezası alacaktır. Görüldüğü gibi aynı eylemlerden fikri içtimadaki 1 yıl hapis veya adli para cezası, 2 yıl hapis cezasına ya da 1 yıl hapis cezasıyla birlikte adli para cezasına çıkabiliyor.  İkinci halde ise (alt sınır kabul edilerek ve diğer ağırlatıcı-hafifletici hallere girilmeyerek) kişi, 71/1. maddeden 1 yıl veya adli para cezası ve 81/9. maddeden de 3 yıl hapis cezası alacaktır. . Görüldüğü gibi aynı eylemlerden fikri içtimadaki 3 yıl hapis cezası, 4 yıl hapis cezasına ya da 3 yıl hapis cezasıyla birlikte adli para cezasına çıkabiliyor. 

Kanaatimizce yukarıda belirtilen gerekçe ve örnekler ile gittikçe artış gösteren, kimi zaman sahte-taklit bandrol veya eserlerin piyasasının gerçek bandrol veya eserlerin piyasanı geçtiği, bu nedenle eser hak sahipleri ve kamu maliyesinin yüksek miktarlara ulaşan ciddi maddi-manevi zararlarının olduğu da dikkate alındığında her suçun karşılığı olan cezanın uygulanmasına geçilmesi gerekir. Taklit veya yasaya aykırı oluşturulan eserlerin çoğunlukla müşteriye güven vermesi için aykırı bandrolle birlikte piyasaya girdiği de bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla konunun hukuki, ekonomik ve hak sahiplerinin hakları (kayıpları), suçta cezanın caydırıcılığı gibi tüm boyutlarıyla birlikte ve daha da önemlisi Anayasa Mahkemesi’nin özel içtimayı düzenleyen yasa hükmünün iptali neticesinde artık genel kural olarak gerçek içtimanın uygulanması sonucunu doğuruyor. Gerçekleştiği açık ve net olan durumlarda ebetteki fikri içtima kuralı da uygulanabilecektir. Bu nedenle fikri içtimanın uygulanması gerektiği hakkındaki kararlarda yer alan hukuki değerlendirmenin tekrar tartışılarak yeniden değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Nitekim iptal karında da nitelendirildiği üzere eserler üzerinde işlenebilecek çoğaltma, satışa arz etme, yayma, ticari amaçla satın alma gibi fiiller Kanun’un 71. ve 81. maddeleri kapsamında ayrı ayrı suç olarak düzenlenmiştir. Söz konusu maddelerde düzenlenen suçların hukuki konusu birbirinden farklıdır. Manevi, mali ve bağlantılı haklara tecavüz suçlarını düzenleyen Kanun’un 71. maddesinde korunan hukuki menfaat eser sahiplerinin manevi, mali ve bağlantılı hakları iken bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçlarında korunan hukuki menfaat kamunun menfaatidir.

Ceza hukukunda suç teşkil eden her bir hukuka aykırı eylemin cezalandırılması ve suç sayısı kadar ceza verilmesi temel kural olmakla birlikte izlenen suç ve ceza politikası ile ceza adaletinin sağlanabilmesi bakımından farklı uygulamalar benimsenebilir. Bu kapsamda her iki suç tipinin birlikte işlenmesi hâlinde her suçtan ayrı ayrı ceza verilmesi mümkün iken her iki suç tipinin özellikleri, birbirine yakın ve ilişkili unsurları, işlenme biçimleri, tek bir eylemin kanunun her iki hükmünü de aynı anda ihlal etme olasılığının kuvvetle muhtemel bulunması gibi hususlar dikkate alınarak özel bir içtima düzenlemesine yer verilmesi ve cezanın suçlardan biri yönünden öngörülen yaptırıma göre tespit edilmesi de mümkündür. Bu bağlamda kuralın esas itibarıyla suç ve ceza arasında adalete uygun bir oran kurulmasını, bir başka deyişle suçun önlenmesi için etkili ve aynı zamanda suç teşkil eden eylem ya da eylemlerin ağırlığı ve yoğunluğuyla uyumlu ve orantılı bir cezanın verilmesini sağlamak amacıyla düzenlendiği anlaşılmaktadır. Kanun koyucunun, her iki suç tipinin birlikte işlenmesi hâlinde öngöreceği yaptırımı belirlerken suçların niteliğini, işlenme biçimlerini, içerik ve yoğunluklarını, korunan hukuki menfaatlerle bağlantılı olarak hak sahipleri ve toplum üzerindeki etkilerini, her iki suç için öngörülmüş olan ceza miktarlarını ve kuralın yaratacağı etki ve sonuçları gözeteceği açıktır. Bu bağlamda her iki suç tipinin konusu, suç teşkil eden eylemlerin aynı veya benzer olması, tek bir fiille her iki suçun gerçekleşmesinin çoğu zaman mümkün bulunması, suçların işleniş biçimi, failin hukuki durumu gözetildiğinde etkili ve caydırıcı olmakla beraber aynı zamanda gerçekleşen hukuka aykırılığın yoğunluğuyla da orantılı bir yaptırımın uygulanabilmesi bakımından her bir suç için ayrı ayrı ceza verilmesi yerine cezanın suç tiplerinden birine göre belirlenmesini ancak verilecek cezada artırım yapılmasını öngören özel içtima düzenlemelerine yer verilmesi ölçülülük ilkesine aykırılık oluşturmaz. Bununla birlikte ölçülülüğün alt ilkesi olan orantılılık ilkesi uyarınca ulaşılmak istenen amaç ile bu amaca ulaşmak için tercih edilen araç arasında makul bir dengenin kurulması gerekir.

Bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçundan farklı olarak manevi, mali veya bağlantılı hak sahiplerinin haklarına tecavüz suçlarının soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete tabi bulunduğundan itiraz konusu kural yalnızca hak sahibinin şikâyetçi olması durumunda uygulama alanı bulabilecektir. Bu durumda hak sahibinin hukuka aykırı fiil sebebiyle şikâyetçi olmaması hâlinde fail hakkında bandrol yükümlülüğüne aykırılık sebebiyle hapis ve adli para cezası birlikte uygulanacak iken hak sahibinin şikâyetçi olması durumunda itiraz konusu kural gereğince fail hakkında seçimlik olarak hapis veya adli para cezasına hükmedilebilecek; cezalar daha hafif olarak belirlenebilecek; 71. maddenin üçüncü fıkrasındaki şartların gerçekleşmesi hâlinde ise failin cezasında indirim yapılması veya faile ceza vermekten vazgeçilmesi de mümkün olabilecektir. Bu durumda suçtan zarar görenin tatmini sağlanamayacağı gibi şikâyet hakkının kullanılması, fiilin yarattığı etkinin daha yoğun olduğunu göstermesine rağmen failin daha lehine bir hukuki sonuç doğuracak ve şikâyet olmasa idi hükmedilecek cezadan daha hafif bir cezanın verilmesine veya belirli durumlarda ceza vermekten vazgeçilmesine sebebiyet verecektir. Diğer yandan bandrol yükümlülüğüne aykırı fiilin eser üzerinde hak sahibi olan kişiler tarafından da işlenmesi mümkündür. Bandrol yükümlülüğüne aykırı fiilin manevi, mali ve bağlantılı haklara tecavüz suçu ile birlikte işlenmesi hâli ise ağırlıklı olarak eserle hiçbir ilişkisi bulunmayan kişiler yönünden söz konusu olacaktır. Eserle hiçbir ilişkisi bulunmayan kişinin fikrî mülkiyet alanında ihlal edilen hukuki değerler yönünden fiilinin niteliği, eser üzerinde hak sahibi olan kişininkinden daha ağır ve yoğun olmasına rağmen itiraz konusu kural hak sahibi olan kişilerin daha ağır, eserle hiçbir hukuki ilişkisi bulunmayan kişilerin ise daha hafif cezalandırılmalarına sebebiyet verebilecektir.

Sonuç olarak suç ile ceza arasında adil bir denge oluşturulması, suç ve cezanın oluşturduğu etki ve sonuçlar itibarıyla ölçülülük ilkesine uygun olması gerekir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonrasındaki fikri içtimanın uygulanması gerektiği hakkındaki Yüksek Yargıtay ve buna uygun olarak verilen bölge adliye mahkemesi kararlarında yer alan fikri içtima kurallarının uygulanması hakkındaki hukuki değerlendirmenin tekrar tartışılarak yeniden değerlendirilmesi ve gerçek içtima kurallarının uygulanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu şekildeki uygulamanın 5237 sayılı Ceza Kanunumuzun genel hükümlerinin, “özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanacağı” ndan yola çıkılarak “suç teşkil eden her bir hukuka aykırı eylemin cezalandırılması ve suç sayısı kadar ceza verilmesi” şeklindeki temel kural ile iptal kararı gerekçesine daha uygun ve uyumlu olabilecektir.

Asım EKREN

Cumhuriyet Savcısı

Kaynak:

Asım EKREN, Yargıtay ve İstinaf Kararları Işığında Bandrol, Manevi, Mali ve Bağlantılı Haklara Tecavüz Suçları, Filiz Yayınevi, 2.Baskı, 2024

--------------------

[1] Ahmet Gökcen, Murat Balcı, M.Emin Alşahin, Kerim Çakır, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Adalet Yayınları, 4.Baskı. s.664; Bahri Öztürk, Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Özge Sırma Gezer, Yasemin F. Saygılar Kırıt, Esra Alan Akcan, Özdem Özaydın, Efser Erden Tütüncü, Derya Altınok Vıllemın, Mehmet Can Tok, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayınevi, 12.Baskı, Sy.704.

[2]  -6.CD, 15.06.2021, E.2020/8687, K.2021/11490; 10.06.2021, E.2021/11659,  K.2021/11084.

-15.CD, 27.06.2019, E.2019/2824, K.2019/7370: 5237 sayılı TCK'nın cezaların toplanması kuralına yer vermediği dikkate

alınarak, sanık hakkında hükmolunan her bir cezanın diğerinden bağımsız olduğu gözetilmeden...

-6.CD, 29.03.2021, E.2020/2095, K.2021/6111; 2.CD, 21.01.2021, E.2020/10531, K.2021/700: ..hükmolunan her bir cezanın diğerinden bağımsız olup varlıklarını ayrı ayrı koruduğu, TCK'da cezaların toplanması kurumuna yer verilmediği…

[3] 6.CD, 29.03.2021, E.2020/2095, K.2021/6111; 2.CD, 21.01.2021, E.2020/10531, K.2021/700: ..hükmolunan her bir cezanın diğerinden bağımsız olup varlıklarını ayrı ayrı koruduğu, 5237 sayılı TCK'da cezaların toplanması kurumuna yer verilmediği gözetilmeden, hükümlü hakkında verilen cezaların 765 sayılı TCK'nın hükümleri gereğince içtima ettirilmesine karar verilmek suretiyle karma uygulama yapılması…

[4] AYM, 12.06.2020, E.2019/74, K.2020/29

[5] CGK, 02.03.2021, E.2021/19-33, K.2021/62: … Anayasa Mahkemesinin 5846 sayılı Kanun’un 81. maddesinin 13. fıkrasının

iptal edilmesi nedeniyle sanık hakkında yeniden bir değerlendirme yapılması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

[6] 7.CD, 31.10.2022, E.2022/7951, K.2022/15161; 21.04.2022, E.2021/12749, K.2022/8244; 14.04.2022, E.2021/21860,

K.2022/7683; 23.12.2021, E.2021/17998, K.2021/17622; 29.11.2021, E.2021/17027, K.2021/15700; 20.09.2021,

E.2021/10190, K.2021/10236; 19.CD, 30.06.2021, E.2021/5623, K.2021/20513; 24/01/2022, E.2021/5534, K.2021/6244;

18/02/202, E.2017/5647, K.2021/1872,

[7] İstanbul BAM, 32.CD, 08.02.2022, E.2021/4580, K.2022/0416; İstanbul BAM, 15.CD, 06.10.2022, E.2022/751,

K.2022/4259; Adana BAM, 17.CD, 01.11.2022, E.2022/424, K.2022/2293; Sakarya BAM, 5.CD, 25.05.2022, E.2022/728, K.2022/1814; Erzurum BAM, 5.CD, 27.01.2022, E.2019/2289, K.2022/422; Gaziantep BAM, 12.CD, 08.12.2022, E.2021/684,  K.2022/3275; Bursa BAM, 5.CD, 15.11.2022, E.2021/2475, K.2022/3284; Ankara BAM, 23.CD, 08.09.2021, E.2019/3146, K.2021/3415; 23.CD, 20.01.2022, E.2021/1429, K.2022/190; 23.CD, 13.10.2021, E.2019/1616, K.2021/4202; Trabzon BAM, 3.CD, 06.06.2022, E.2021/2633, K.2022/1419; İzmir BAM, 11.CD, 20.10.2021, E.2021/1478, K.2021/2105

[8] 7.CD, 20.10.2022, E.2021/11681, K.2022/14585.

[9] CGK, 30.06.2020, E.2018/19-525, K.2020/330; 30.06.2020, E.2018/19-142, K.2020/329; 14.05.2020, E.2018/19-343,

K.2020/210

[10] YAVUZ Levent, ALICA Türkay, MERDİVAN Fethi, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu Yorumu, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2014, s.2876-2877.