Hükümet Dışı Kuruluşların son zamanlarda Uluslararası Mahkemeler önünde amicus başvuruları yaptıkları ve yargılamanın objektif bir şekilde sürmesine katkıda bulundukları bilinmektedir. Hükümet dışı Kuruluşlar yargı organlarına başvurarak bir anlamda uyuşmazlıkların çözümünde rol oynamasının sonucu olarak yargılamanın kalitesini de arttırmaktadırlar.
Uluslararası yargı merciileri önüne amicus olarak gelen Hükümet Dışı Kuruluşların (HDK) görülmekte olan dava ile ilgili olarak menfaatlerinin olduğunu ispat etmeleri gerekmektedir. Uluslararası bir mahkemede özel tarafların kendi görüşlerini davada temsil etmeleri hususuna amicus brief (dilekçe) denilmektedir.[1] Birçok uluslararası nitelikteki uyuşmazlığın çözülmesi sürecinde amicus curiae olarak devletlerin katılmalarına olanak verildiği de bilinen bir gerçektir. Öncelikle Uluslar arası Adalet Divanı önüne gelen davalarda sunulan amicus raprolarının ehemmiyeti ve ve bu konuya karşı gösterilen ilgiyi aktarmaya çalışacağım.
Bu konuyla ilgili Uluslararası Adalet Divanı (UAD) Statüsünün 34. Maddesine göre yapılan yargılamalarda taraf olma ehliyeti ancak devletlere tanınmıştır. [2] Statünün 34/2. Maddesine göre de “Divan önüne getirilen işlere ilişkin olarak, uluslararası kamu kuruluşlarından kendi içtüzüğünün öngördüğü koşullar içinde bilgi isteyebilir, ayrıca bu kuruluşların kendi girişimleriyle sunacakları bu gibi bilgileri kabul edebilir.” Maddede yer alan uluslararası kamu kuruluşu kavramının HDK’ları içerip içermediği hususunda net bir ifade bulunmamaktadır.
Statünün 66/4. maddesinde devletlerin ve uluslararası örgütlerin mahkemeye bilgi verme konusunda başvuru yapabileceği düzenlenmiştir.[3] Yine statünün 65.maddesinde Divan’dan danışma görüşünün Devletler tarafından istenebileceği hususuna açıklık getirilmiştir.[4] Hükümet dışı aktörler bu konunun dışında ele alınmış olmasına ve kanuni açıdan açık bir hüküm olmamasına rağmen HDK’lar Uluslararası Adalet Divanı’nın yargılamalarında dava sürecine amicus olarak katılabilmektedir.
İlk amicus raporlarının Uluslararası Daimi Adalet Divanı döneminde olduğunu söylemek mümkündür. UAD’nın 1922 yılında verdiği Danışma görüşünde Uluslararası Çalışma Teşkilatı’nda yer alacak işçi temsilcilerine yönelik, konunun incelenmesi aşamasında, konu ile ilgili bilgi vermek isteyen bütün resmi örgütlere açıklamada bulunma hakkı verilmiştir. Bunun üzerine ulusal örgütler de bilgi verme imkanı bulmuşlardır. [5]
Başka bir örneğe bakacak olursak, Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) tarafından istenen “Silahlı çatışmada Nükleer silahların Devlet Tarafından Kullanımının Meşruluğu” adlı danışma görüşüne yönelik işleyen sürece, uluslararası nükleer savaşı önlemesi için “Çalışan Doktorlar Derneği” amicus raporu vererek yargılamada yer alma talebinde bulunmuş fakat bu istek reddedilmiştir. Michael Reisman yazı işleri müdürüne bir yazı yazarak amicus olarak katılmak istediğini ve bunun yararları olabileceğine vurgu yapmıştır. Yazı işleri müdürü ise, 66.maddenin sınırlı bir alana münhasır olduğunu söylemiş, eğer buna olanak verilirse bireylerin de başvuru yapabileceğini ifade etmiştir. [6]
1950 tarihli Sığınma Hakkı Davasında Uluslararası İnsan Hakları Cemiyeti (International League for the Rights of Man) adlı bir HDK Uluslar Arası Adalet Divanından yazılı ve sözlü açıklamada bulunmak için izin istemiştir. Fakat Adalet Divanı yazı işleri müdürü, ILRM’nin[7] UAD statüsünün 34.maddesinde belirtilen bir Uluslararası kamu kuruluşu olmadığını bu nedenle amicus raporu veremeyeceğine hükmetmiştir.[8] Uluslararası Adalet Divanı, çekişmeli davalarda HDK’ların müdahil olmasına pek olumlu bakmadığı örneklerde açıkça görülmektedir. Fakat ergo omnes[9] nitelikte yükümlülüklerin söz konusu olmadığı yargılamalarda HDK’ların üçüncü kişi olarak yargılamalara katılması normal karşılanmalıdır.[10]
Uluslararası Adalet Divanı’nın HDK’lar tarafından yapılan amicus başvurularına karşı belli bir duruşunun olması HDK’ların bu girişimine engel olmamaktadır. Misal olarak Macaristan ve Slovakya arasında ortaya çıkan Gabcikoco-Nagymaros Barajları Projesinde Macar hükümeti, Uluslararası Adalet Divanına Uluslararası Nehir Ağı ve Ulusal Miras Enstitüsü tarafından hazırlanan amicus raporlarını vermiştir. Bu dava[11] devam ederken Adalet Divanı 1995 tarihinde çevre ve insan hakları alanında faaliyet gösteren dokuz HDK adına yapılan başvuruyu kabul etmiş ve Tuna Nehrinin ekosisteminin korunmasını isteyenlerin görüşlerini kabul etmiştir. Divanın bu davranışı, çevrenin korunması için insanlık adına mücadele verenlere bir umut ışığı olmuştur.[12]
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Cennet Ceyda BOĞA tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
-----------------------
[1] Wisegeek, Amicus Brief. <http://www.wisegeek.org/what-is-an-amicus-brief.htm>. Erişim Tarihi: 01.06.2015.
[2] Uluslararası Adalet Divanı Statüsü Md. 34 “Divan önündeki davalarda yalnızca devletler taraf olabilir.”
[3] UADS md.66/4 : “Yazılı ya da sözlü açıklamalarda bulunmuş olan devletlerin ya da örgütlerin, başka devletlerle örgütler tarafından yapılmış açıklamalar konusunda görüş bildirmelerine, ele alınan her soruna göre, Divan tarafından ya da Divan toplantı halinde değilse Başkan tarafından saptanacak biçim, ölçü ve süreler içinde izin verilir. Bu amaçla Yazman, yazılı açıklamaları, kendileri de böyle açıklamalarda bulunmuş olan devletlere ve örgütlere zamanında iletir.’’
[4] Bu konuyla ilgili olarak devletlerin divana başvurusunu düzenleyen Statünün 62. maddesi:”Bir devlet, bir uyuşmazlıkta kendisi bakımından hukuksal nitelikte bir çıkarın söz konusu olduğunu görürse, davaya katılmak amacıyla Divan’a başvurabilir.” Divanın kuruluşlardan gelen başvurular hakkında görüş vermesi hususu statünün 65.maddesinde düzenlenmiştir: “Divan, Birleşmiş Milletler Antlaşması gereğince ya da bu Antlaşma hükümlerine uygun olarak görüş istemeye yetkili kılınmış her organ ya da kuruluşun isteği üzerine her türlü hukuksal sorun konusunda görüş verebilir.’’
[5] SHELTON, Dinah,’’The Participation of Non governmental Organizations in International Judicial Proceedings’’,American Journal of International Law,88:4,(1994), 611-642. Akt. Başlar, s.108
[6] Başlar, s.109.
[7] 1976 tarihinden sonra adı The International League For Human Rights olarak değişmiştir. Wikipedia, ,International League For Human Rights.
< http://en.wikipedia.org/wiki/International_League_for_Human_Rights> . Erişim Tarihi:01.06.2015.
[8] Bu dava ile ilgili ayrıntılı bilgi için, Asylum Case(Colombia v.Peru), 1949-1950 <http://www.tjsl.edu/slomansonb/2.7_ColvPeru.pdf >. Erişim Tarihi:05.05.2015.
[9] Ergo omnes’in kelime anlamı ise ”herkese akan” demektir. Erga omnes, actio popularis’ten(herkese tanınan dava hakkı) daha dar, jus cogens’den daha geniş bir kavramdır Erga omnes yükümlülüğün ihlali halinde tüm devletler bu yükümlülüğün yerine getirilmesini iddia edilen ihlalin sona erdirilmesini isteyebilir. Daha ayrıntılı bilgi için bkz. BAŞLAR Kemal, Uluslararası Hukukta Erga Omnes Kavramı <http://www.journals.istanbul.edu.tr/iumhmohb/article/view/1019002898/1019002492>. Erişim Tarihi: 05.05.2015.
[10] SHELTON,611-642. Akt. Başlar, s.109.
[11] Gabcikovo-Nagymaros uyuşmazlığı Avrupa’nın ikinci uzun nehri olan Tuna ile ilgili çok sayıdaki uyuşmazlıktan sadece biri, ancak en ilginç olanıdır. Uluslararası Adalet Divanı (UAD) önüne götürülmeden önce Macaristan ve Çekoslovakya’yı uzunca bir süre sarsan bu sorun uzun yıllara yayılan, soğuk savaş sonrası Doğu-Avrupa’da siyasi rejimlerin değişmesine de tanıklık etmiş olan bir davadır.
[12] GÜNEŞ Şule, Gabcikovo-Nagymaros Davası, AÜHFD, 2006, Cilt:55, Sayı: 2. Bu konuda adı geçen yazar farklı düşünmektedir. Davanın UAD tarafından incelendiği dört yıl boyunca, Gabcikovo Nagymaros proje bölgesinde, geriye dönüşü mümkün olmayan çevre tahribatı, durmaksızın devam etmiştir. Çevre sorunlarının niteliği gereği “zamanında” alınması gereken önlemler alınamamış ve mahkeme süreci sonunda durum çok daha olumsuz bir noktaya gelmiştir. Divan bu dava esnasında sıklıkla gündeme gelen çevre hukuku ilke ve kavramlarının neler olduğu sorununu irdelenmekten çok, taraflara “ekonomik kalkınma” ile “çevre koruma önceliklerini” uzlaştırmak için işbirliği yapmaları yönünde genel tavsiyelerde bulunmuştur.