Ak Parti’nin seçim afişlerinde öne çıkan bir sloganı Marmaray’ın açılış törenleri vesilesiyle sıkça gördük: Hayaldi gerçek oldu !

Demokrasi ve hukuk alanında da hayallerimiz vardı.
28 Şubat darbesinin en etkili biçimde uygulandığı günlerde, zamana, konjonktüre, kişilere göre hukukun farklı uygulandığına, yani keyfiliğin hüküm sürdüğüne, yasaların eşit uygulanmadığına şahit oluyorduk.
Vatandaş olarak hukuksuzlukların bireysel muhatabı olmak vicdanlarda elbette derin yaralar açıyordu.

Sorumluluk mevkiinde olanlar için ise darbe dönemlerinin izleri daha farklı oldu diye düşünüyorum. Özellikle, ‘Fırat kenarında kurtların kaptığı kuzudan’ kendini sorumlu gören bir anlayışla görev ifa edenlerin vicdanlarındaki kanamalar dinmek bilmedi. Yaralar kangren oldu adeta.
Bir tarafta inandığı değerlere göre sorumluluğunu adaletle yerine getirme zarureti, diğer yanda böyle davrandığı takdirde işinden, eşinden ve çocuklarından olma baskıları.

Yozgat İl Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yaptığım 1996- 1999 arası 28 Şubat darbesinin  hukuksuz uygulamalarının zirvede olduğu yıllardı. Refahyol iktidarında irticai tehlikenin birinci tehdit olduğunu ve devlete sızdığını kabul eden darbeciler mütedeyyin insanları fişliyor, kendi benimsedikleri yaşam biçimini dayatıyor, dayatmalara boyun eğmeyenleri görevlerinden alıyor, subaylıktan, astsubaylıktan, öğretmenlikten ihraç ediyordu. Kız öğrencilere uygulanan başörtüsü zulmü malum. Zulme direnenlerin hayatlarını kararttılar. Her türlü haksızlığı reva gördüler. Mazlumlar adalet istediler. Haklarının korunmasını talep ettiler. Ama brifing almış, vesayeti kabullenmiş yargı haksızlıklara dur diyemedi.

Başörtülü avukatların adliyelerde iş takiplerine göz yumulmaması, engel olunması, gerekirse yasal işlem yapılması için genelgeler geliyordu. Duruşmalara girmeleri şöyle dursun mahkeme ve icra daireleri kalemlerine iş takibi için girmelerine bile tahammül yoktu.
Yüklendiğim görevin sorumluluğu ile, normlar hiyerarşisini de dikkate alarak hukuki mevzuatı incelediğimde, genelgelerin kanunlara, anayasaya ve evrensel hukuk ilkelerine aykırılığında kuşku yoktu.

İl Cumhuriyet Başsavcısı olarak bağlı ilçelerdeki tüm birimlere tebliğ edilmek üzere bir yazı gönderdim. Bu yazıda “ kadın avukatların başörtülü olarak dava ve işlerini  adliyelerde, icra müdürlüklerinde, cezaevlerinde takip etmelerinde Anayasa ve kanunlara aykırılık bulunmadığından buna göre gereğinin yapılmasını” rica etmiştim.
Kendi geleceğinle oynuyorsun dediler. Kanunlar zayıfların takıldığı, güçlülerin parçalayıp geçtiği örümcek ağı gibidir, güçlü olanın elindeki hamur gibidir, istediği şekli verirler dediler. Haklıdan yana değil güçlüden yana taraf olmayı tavsiye ettiler.
Hukukun üstünlüğünün er veya geç egemen olacağı inancıyla Allaha şükürler olsun, güçlüden yana değil haklıdan yana, adaletten yana tavır aldık. Kılık kıyafetinden dolayı üniversite kapıları yüzlerine kapatılanların hukuk adına ellerinden tuttuk, eğitim özgürlüğünü engelleyenler hakkında dava açtık, çalışma hakları kanunsuz genelgelerle ihlal edilenlerin yanında yer alarak, evrensel hukuku kendilerine hatırlattık.
Hayalimiz hukukun üstünlüğünün tesis edilmesi, adalet ve eşitliğin sağlanması ve herkesin hiçbir ayrım yapılmadan temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmesiydi.

Hayaldi gerçek oldu.
 
Üniversitelerde özgürlük sağlandı. Arkasından avukatlar ve kamu çalışanları için serbestlik ilan edildi. 31 Ekim 2013 günü de TBMM’de tarihi bir gün yaşandı. Başı açık başı örtülü arasında haksız ve hukuksuz olarak uygulanan öz evlat üvey evlat ayrıcalığı son buldu.
Yaşanan süreçte bütün bu değişimin, Anayasa ve kanun değişikliği yapılmadan gerçekleşmiş olması 15 yıl önce yapmış olduğum uygulamaların hukuka uygun olduğunu göstermesi bakımından benim için ayrı bir anlamı olduğunu söylemeliyim.

Cumhuriyetimizin doksanıncı yılında cumhurun dediği oldu. Cumhuriyet, demokrasinin zaferi ile daha anlamlı hale geldi. Hayırlı olsun.


(Bu köşe yazısı, sayın Reşat PETEK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)