Hırsızlık suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunumuzun “Malvarlığına Karşı Suçlar” başlıklı onuncu bölümünde 141 vd. maddelerinde düzenlenen hırsızlık suçu Kanunumuzun 141. maddesinde “Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almak” olarak tanımlanmıştır.  Hırsızlık suçu; zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma ve hileli iflas suçları ile birlikte yüz kızartıcı suçlar arasında sayılmaktadır.

Hırsızlık suçunda korunan hukuki değer malın sahibinin ya da malı elinde bulunduranın söz konusu mal üzerinde malikin mülkiyet, malı elinde bulunduranın zilyetlik hakkıdır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunumuzun 141. maddesine göre;

“Madde 141 – Hırsızlık

(1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.”

Kanunun lafzından da anlaşılacağı üzere bir fiilin hırsızlık olarak adlandırılabilmesi için tipiklik unsuru gerçekleşmiş olması gereklidir. Hırsızlık suçunun tipiklik unsuru ise;

1. Suça konu eşyanın, taşınır bir mal olması,

2. Söz konusu eşya başkasına ait olmalı,

3. Söz konusu eşya, sahibinin ya da elinde bulunduranın rızası dışında bulunduğu yerden alınması halinde gerçekleşmiş olur.

Hırsızlık suçu tipiklik unsurlarının varlığı ile ortaya çıkmakla birlikte failin suça konu eşyayı “kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla” alması da suçun maddi unsuru açısından önem kazanmaktadır. Yine Kanunumuzun lafzında “bulunduğu yerden almak” ile anlatılmak istenen suça konu eşyanın failin egemenliğine geçmesi anlamında kullanılmıştır. Doktrinde egemenlik teorisi olarak adlandırılan bu teoriye göre; ''Hırsızlığa konu malın zilyedinin hâkimiyet alanından çıkarılması, onun mal üzerindeki zilyetliğine son verilmesi ve bu şekilde mal üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle getirilmesi yine bu malın failin egemenlik ve tasarruf alanına dâhil edilmesi hali’’ olarak anlaşılmalıdır.[1]

Hırsızlık suçu icrai hareketli bir suç olmakla beraber suçun unsurlarının oluşmasında suça konu malın bulunduğu yerden alınması gerekmekte olup bu hareketin sonucunda bir neticenin çıkması aranmaz.

Hırsızlık suçunda her gerçek kişi fail olabilir. Tüzel kişilikler hırsızlık suçunun faili olması mümkün değildir. Suçun tanımında korunan hukuki değer zilyetliğe de kapsamakla birlikte uygulamada suça konu malın mülkiyet sahibi de zilyetliği elinde bulunduran kişiye karşı fail konumunda yer alabilir.

Failin söz konusu eylemi, başka bir kişi tarafından teşvik etmesi, azmettirmesi veya yardım etmesi hallerinde bu kişiler bakımından Türk Ceza Kanunumuzun 38. ve 39. maddeleri bağlamında değerlendirme yapılacaktır.

HIRSIZLIK SUÇUNUN NİTELİKLİ HALLERİ

5237 sayılı Türk Ceza Kanunumuzun “Nitelikli Hırsızlık” başlıklı 142. Maddesinde hırsızlık suçunun nitelikli halleri sayılmış olup buna göre;

1- Hırsızlık Suçunun Kamu Kurum ve Kuruluşlarında veya İbadete Ayrılmış Yerlerde Bulunan ya da Kamu Yararına veya Hizmetine Tahsis Edilen Eşya Hakkında İşlenmesi (TCK madde 142/1-a)

Hırsızlık suçunun, kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmesi hâlinde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Madde hükmünde hırsızlığın kamu kurum ve kuruluşlarında işlenmesi, hırsızlığın ibadete ayrılmış yerlerde bulunan eşya hakkında işlenmesi, hırsızlığın kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmesi olmak üzere üç farklı nitelikli hali birlikte sayılmıştır. Söz konusu düzenlemede “kime ait olursa olsun” deyimi ile anlatılmak istenen, suça konu eşyanın kamu kurum ya da kuruluşunda bulunması yeterli olup kamu kurum ve kuruluşuna ait olması gerekmediğidir. Bu fıkranın uygulanabilmesi için eşyanın kamu kurum ve kuruşunda bulunması yeterlidir.

2- Hırsızlık Suçunun Halkın Yararlanmasına Sunulmuş Ulaşım Aracı İçinde veya Bunların Belli Varış veya Kalkış Yerlerinde Bulunan Eşya Hakkında İşlenmesi (TCK madde 142/1-c)

Hırsızlık suçunun, halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım aracı içinde veya bunların belli varış veya kalkış yerlerinde bulunan eşya hakkında işlenmesi hâlinde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Hırsızlık suçunun dolmuş, otobüs, tramvay, tren, vapur, deniz otobüsü, gemi veya uçak gibi halkın tamamının yararlanabildiği ulaşım araçları ile bunların varış ve kalkış yerleri olan otogar ve havaalanlarında işlenmesi halinde bu nitelikli halin uygulanması gündeme gelmektedir. Söz konusu ulaşım aracı halkın yararlanmasına sunulmuş olması gerekmekte olup suçun taksi, vip transfer araçları ve shuttle hizmetleri esnasında bu nitelikli halin gerçekleştiğinden bahsedilemez.

3- Hırsızlık Suçunun Bir Afet Veya Genel Bir Felaketin Meydana Getirebileceği Zararları Önlemek Veya Hafifletmek Maksadıyla Hazırlanan Eşya Hakkında İşlenmesi (TCK madde 142/1-d)

Hırsızlık suçunun, bir afet veya genel bir felaketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında işlenmesi hâlinde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Kanunu koyucunun “afet veya genel bir felaket” deyiminden kastı deprem, sel, su baskını, tsunami, salgın hastalık, hortum, yangın gibi insan hayatına yönelen tehlikelerdir. Söz konusu tehlikelerin önlenmesi için iç veya dış mekanda depolanmış olması suçun nitelikli halinin uygulanması açısından önem taşımamaktadır.

Söz konusu fıkraya örnek vermek gerekirse; Kızılay’ın deprem çadırları, apartmanların içinde ya da eklentilerinde bulunan yangın söndürme tüpü, su hortumu vs.

Söz konusu hırsızlık fiilinin bir afet veya genel bir felaketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla afet esnasında çalınması halinde fail söz konusu fiilinden dolayı zorunluluk hali sebebiyle cezalandırılmayacaktır. (TCK m. 147)

4- Hırsızlık Suçunun Âdet veya Tahsis veya Kullanımları Gereği Açıkta Bırakılmış Eşya Hakkında İşlenmesi (TCK madde 142/1-e)

Hırsızlık suçunun, adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında işlenmesi hâlinde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Söz konusu suçun nitelikli haline örnek vermek gerekirse; bağ ve bahçelerde bırakılan tarım araçlarının çalınması, inşaatlardaki yapı malzemelerinin çalınması bu nitelikli hale örnek olarak madde gerekçesinde sayılmıştır. Söz konusu eşyaların çalınmasının kolay olması kanun koyucunun bu şekilde işlenen hırsızlık suçunu nitelikli hal olarak değerlendirmiştir.

5- Hırsızlık Suçunun Kişinin Malını Koruyamayacak Durumda Olmasından veya Ölmesinden Yararlanarak İşlenmesi (TCK madde 142/2-a)

Hırsızlık suçunun, kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanarak işlenmesi hâlinde beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Kanun maddesinde “kişinin malını koruyamayacak durumda olması” hali kişinin kaza geçirmiş olması, aklî veya bedensel bir hastalık, sakatlıkla mâlul olması, sarhoş olması, yaşlı veya felçli olması olabileceği gibi psikolojik bir çöküntüden kaynaklı da olabilir. Söz konusu durum her olaya göre ayrı ayrı değerlendirilerek kişinin malını koruyabilecek durumda olup olmadığı değerlendirilmelidir.

Kişi fail tarafından malını koruyamayacak duruma getirilmişse failin eylemleri hırsızlık kapsamında değil yağma suçu (m. 148) kapsamında değerlendirilmelidir.

6- Hırsızlık Suçunun Elde veya Üstte Taşınan Eşyayı Çekip Almak Suretiyle ya da Özel Beceriyle İşlenmesi (TCK madde 142/2-b)

Hırsızlık suçunun, elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle işlenmesi hâlinde beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Kanun koyuncu söz konusu hüküm ile iki farklı fiili nitelikli hal olarak değerlendirmiştir. Bunlardan ilki elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak yani halk arasında “kapkaççılık” olarak bilinen fiil ve özel beceriyle işlenen hırsızlık fiilidir.

Söz konusu düzenlemenin gerekçesi incelendiğinde “hırsızlığın elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel bir beceriyle işlenmesi halinin düzenlenmiş olduğu görülmekle, yankesicilik veya kişisel çeviklik ile işlenen hırsızlık halleri bu bendin kapsamına girdiği gibi, bir hayvanı alıştırmak suretiyle ve ondan yararlanılarak işlenen hırsızlık fiilleri hakkında da söz konusu bendin uygulanacağı belirtilmiştir.”

Ancak kapkaç olarak tarif edilen “hırsızlık suçunun elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle işlenmesi” halinde mağdurun direnmesi ve hırsızlık fiilini gerçekleştiren kişi tarafından direnci kırmak amacıyla kişiye karşı cebir kullanması halinde hırsızlık değil yağma suçu (TCK m.148) oluşacaktır.

Suçun bu bentteki nitelikli hali beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karşı işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranına kadar artırılır.

7- Hırsızlık Suçunun Doğal Bir Afetin veya Sosyal Olayların Meydana Getirdiği Korku veya Kargaşadan Yararlanarak Hırsızlık Suçunun İşlenmesi  (TCK madde 142/2-c)

Hırsızlık suçunun, doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak işlenmesi hâlinde beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Kanun koyucu kişilerin içinde bulunduğu durum sebebiyle korku, heyecan ve panik içerisinde kendilerini koruyamayacak halde olmasını ağırlaştırıcı sebep olarak düzenlemiş olup TCK m.142/2-c bendinde sayılan doğal afet ve sosyal olaylar da bu durumlardan biri olarak sayılmıştır. Deprem, fırtına, kasırga, yanardağ patlaması, sel gibi doğal afetler ve isyan, darbe, siyasi ayaklanmalar esnasında işlenen hırsızlık suçları da bu fıkra hükümlerince değerlendirilmektedir.

Ülkemizde yakın zamanda meydana gelen Hatay, Adıyaman, Malatya ve çevre illerde ağır hasara yol açan deprem sonrasında işlenen hırsızlık suçlarında da aynı şekilde aynı fıkraya göre yargılamalar yapılmaktadır.

Söz konusu fıkranın uygulanması için sadece bir doğal afet ya da sosyal olayın meydana gelmesi yeterli olmayıp aynı zamanda failin afet ya da sosyal olayın meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanması gerekmektedir.

8- Hırsızlık Suçunun Haksız Yere Elde Bulundurulan Veya Taklit Anahtarla Ya Da Diğer Bir Aletle Kilit Açmak Veya Kilitlenmesini Engellemek Suretiyle İşlenmesi (TCK madde 142/2-d)

Hırsızlık suçunun, haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak veya kilitlenmesini engellemek suretiyle işlenmesi hâlinde beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Söz konusu düzenlemenin gerekçesine göre; ''Hırsızlık suçunun, haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarlarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle işlenmesi, nitelikli bir hal olarak kabul edilmiştir. Bu nitelikli hal için önemli olan, hırsızlık suçunun kilit açmak suretiyle işlenmesidir. Kilit, haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarlarla ya da diğer bir aletle açılmış olabilir. Kilidin, hırsızlığı işlemek veya çalınmış malı başka yere nakletmek amacı ile açılmış olması gerekir. Kilidin muhkem olması şart değildir. Anahtar veya diğer aletlerin, vasıtasız olarak açılması mümkün olmayan bir kilidi açmak için kullanılması lazımdır. Kilidi kırmadan açmaya yarayan her türlü araç, alet sayılır. Ancak sahibinin kilidin üzerinde unuttuğu anahtar çevrilerek kilidin açılması suretiyle hırsızlığın işlenmesi ve çalınacak şeyin herhangi bir aletle yerinden sökülmesi hallerinde bu bendin uygulanmayacağı'' belirtilmiştir.

Hırsızlık suçunda bu nitelikli halin gerçekleşebilmesi için kilidin maddede belirtilen araçlar yardımıyla açılması ya da taklit veyahut haksız yere elde bulundurulan şeyle açılması gerekmektedir. Haksız yere elinde bulundurulan anahtar ile anlatılmak istenen, kişinin rızası dışında ya da hukuka aykırı şekilde ele geçirilmiş anahtardır.

9- Hırsızlık Suçunun Bilişim Sistemleri Kullanılmak Suretiyle İşlenmesi (TCK madde 142/2-e)

Hırsızlık suçunun, bilişim sistemleri kullanılmak suretiyle işlenmesi hâlinde beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Teknolojinin gelişmesiyle birlikte hayatımızdaki bir çok araç gereç dijitalleşmiş ve elektronik ortama entegre olmuştur. Fatura ödeme, mobil bankacılık, borsa ve yatırım araçları dijital ortamda takip edilir hale gelmiştir. Buna bağlı olarak bilişim sistemleri kullanılarak işlenen suçlar her geçen gün artmıştır. Buna bağlı olarak Kanun koyucu diğer suçlarda olduğu gibi hırsızlık suçunun da bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesi halini nitelikli hal olarak düzenlemiştir.

Bilişim sistemlerinin hırsızlık suçunun işlenişinde kullanılması faillerin işini kolaylaştırdığı gibi yakalanmalarını da zorlaştırır. Bunun önüne geçebilmek için hırsızlığın bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesi kanunda suçun ağırlaştırıcı nedenlerinden biri olarak sayılmıştır.[2]

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 08.04.2014 tarihinde verdiği kararla bilişim sistemleri kullanılmak suretiyle işlenen hırsızlık ve dolandırıcılık suçları arasındaki ayrımı saptamak için;

Bilişim sistemleri kullanılmak suretiyle işlenen hırsızlık ve dolandırıcılık suçlarına burada bir örnek vermek gerekirse; Fail hırsızlık suçunun tanımını aşan bir şekilde hileli davranışlarda ve aldatıcı hareketlerde bulunmuş, bu şekilde mağdura ait banka veya kredi kartı bilgisini ele geçirmek suretiyle bir yarar sağlamışsa TCK m.158/1-f bendinde yer alan nitelikli dolandırıcılık suçunu işlenmiş sayılacaktır. Buna karşın, fail herhangi bir şekilde hileli hareketlerde bulunma ve mağduru aldatma durumu olmaksızın ya da banka veya kredi kartını herhangi bir şekilde ele geçirmeksizin bu kart içerisinde bulunan para kendisinin veya bir başkasının hâkimiyet alanına geçirilmek suretiyle eylem gerçekleştirmişse artık bilişim sistemleri kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunu işlemiş sayılacaktır. [3]

şeklinde hüküm kurarak iki suç arasındaki farkı ortaya koymuştur. 

10- Hırsızlık Suçunun Tanınmamak İçin Tedbir Alarak veya Yetkisi Olmadığı Halde Resmi Sıfat Takınarak İşlenmesi (TCK m.142/2-f)

Hırsızlık suçunun, tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı halde resmi sıfat takınarak işlenmesi hâlinde beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Söz konusu düzenlemede iki farklı durum nitelikli hal olarak sayılmış olup bunlardan ilki failin suçun işlenmesi esnasında tanınmamak için önlem alması ikincisi ise failin resmi sıfat takınmak suretiyle kişilerin güvenini elde ederek işlenmesi halleridir.

Düzenlemeye göre; hırsızlık suçunun işlenmesi esnasında suçun işlenmesini kolaylaştırmak ve tanınmamak amacıyla takma saç, sakal, bıyık, maske gibi önlemler alan kimse, hırsızlık suçunun nitelikli halinden cezalandırılacaktır. Bir diğer nitelikli hal olan failin hırsızlık suçunun işlenmesi esnasında resmi sıfat takınan ve bu suretle kişilerin güvenini elde ederek suçun işlenmesini kolaylaştıran kimse m.142/2-f hükmüyle cezalandırılacaktır.

Kanun metninde yer alan “tanınmamak için tedbir almak” deyimi  ile anlatılma istenen failin dış görünüşünü değiştirmek suretiyle yakalanmaması ve bu cezadan kurtulması amacını güden her türlü davranış biçimi olarak yorumlanmalıdır. Kanun metninde yer alan bir diğer nitelikli hali tarif eden “yetkisi olmadığı halde resmi sıfat takınmak” deyimi ise failin kamu görevlisi olmamasına rağmen kamu görevlisiymiş gibi davranarak hırsızlık fiilini gerçekleştirmesidir. Kişinin gerçekten kamu görevlisi olması halinde bu hükme dayanılarak ceza verilemez.

11. Hırsızlık Suçunun Büyükbaş ve Küçükbaş Hayvanlar Hakkında İşlenmesi (TCK m. 142/2-g)

Hırsızlık suçunun, hırsızlık suçunun büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar hakkında işlenmesi hâlinde beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Kanun metninde yer alan “büyükbaş ve küçükbaş” hayvandan anlaşılması gereken “Et ve Et ürünleri Üretim Tesislerinin Çalışma ve Denetleme Usul ve Esaslarının Düzenlendiği Yönetmeliğinin” 4. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre ''sığır, manda, at ve devekuşu‘’ büyükbaş hayvan, ''keçi, koyun, tavşan'' ise küçükbaş hayvan olarak sayılmıştır.

HIRSIZLIK SUÇUNUN GECE VAKTİ İŞLENMESİ

5237 sayılı Türk Ceza Kanunumuzun “Malvarlığına Karşı Suçlar” başlıklı onuncu bölümünün 142 ve 143. maddesinde yer alan hırsızlık suçunun, gece vakti işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.[4]

Söz konusu düzenlemenin amacı, hırsızlık suçunun gece vakti daha kolay işlenebilmesi olduğu gibi gece işlenen hırsızlık suçunun toplumda yarattığı korku ve endişenin daha fazla olmasıdır.

Kanuni düzenlemede belirtilen cezayı arttırıcı neden suçun temel halinde uygulanacağı gibi nitelikli halinde de uygulama alanı bulmaktadır. Söz konusu cezayı arttırıcı nedenin uygulamasında hâkimin takdir yetkisi bulunmamaktadır.

Kanun metninde yer alan gece vakti” deyiminden anlaşılması gereken aynı Kanunun “Tanımlar" başlıklı 6. maddesinde “güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zaman süresi” tanımlanmıştır. Dünyanın ekseninin 23°27′ derece eğik olması sebebiyle yıl içinde Güneş'in ufuk düzlemindeki yükseltisi ve güneş ışınlarının yeryüzüne düşme açısı değişir. Güneş'in doğuş ve batış saatleri de buna bağlı olarak yıl içerisinde değişmektedir.

Düzenlemede yer alan cezayı arttırıcı nedenin uygulanabilmesi için suçun ne zaman işlendiğinin tespit edilmesi mutlak önem taşımaktadır. Hırsızlık suçu taşınır malın suçu işleyenin hâkimiyet alanına girmesi ile tamamlanır, bu nedenle gündüz vaktinde icrasına başlanan hırsızlık suçunun gece vakti tamamlanması halinde suç gece vaktinde, gece vaktinde icrasına başlanan hırsızlık suçunun gündüz vakti tamamlanması halinde suç gündüz vakti işlenmiş kabul edilmelidir. [5] Suçun ne zaman işlendiğinin tespit edilemediği hallerde “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereği suçun gündüz vakti işlendiği kabul edilecektir.

HIRSIZLIK SUÇUNDA DAHA AZ CEZAYI GEREKTİRECEK HALLER VE CEZASIZLIK SEBEPLERİ

1- Hırsızlık Suçunun Paydaş veya Elbirliği ile Malik Olunan Mal Üzerinde İşlenmesi (TCK m. 144/1-a)

5237 sayılı Türk Ceza Kanunumuzun “Daha Az Cezayı Gerektirecek Haller” başlıklı 144/1-a bendine göre;

“Hırsızlık suçunun paydaş veya elbirliği ile malik olunan mal üzerinde işlenmesi halinde, şikayet üzerine, fail hakkında iki aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.”

Kanun koyucu, suçun yukarıda belirtilen Kanuni tanımına göre işlenmesi halinde hırsızlık suçunun şikâyete tabi olarak düzenlemekle birlikte hâkime tanıdığı takdir yetkisi ile hapis cezasına alternatif adli para cezasına hükmedebileceğini düzenlemiştir.

Söz konusu düzenleme ile payına düşenden daha fazlasını almak isteyen ve bu sebeple diğer paydaşın mülkiyet hakkını ihlal eden paydaşın cezalandırılması amaçlanmıştır. 

Kanunun lafzında bahsedilen mülkiyet türlerini tanımlayacak olursak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunumuzun 688. maddesine göre paylı mülkiyet; “Paylı mülkiyette birden çok kimse, maddî olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla maliktir. Başka türlü belirlenmedikçe, paylar eşit sayılır. Paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahip olur.

Paylı mülkiyet bir hukuki işlemden doğabileceği gibi, Kanun hükmünden veya mahkeme kararından da doğabilir. Paylı mülkiyette herkesin payı belirlenmiş haldedir.

Elbirliği ile mülkiyet ise Türk Medeni Kanunumuzun 701. maddesine göre;  “Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.”

Kanunumuzda suçun daha az cezayı gerektirecek hali olarak sayılan paylı ve elbirliği ile mülkiyet halinde suçunda fail ancak paylı veya elbirliği ile malik olanlar, ortaklar veya mirasçıları olabilir ve hırsızlık suçunun kanuni tanımından kaynaklı olarak yalnızca taşınır mallar üzerinde söz konusu suç işlenebilir.

2- Hırsızlık Suçunun Bir Hukuki İlişkiye Dayanan Alacağı Tahsil Amacıyla İşlenmesi (TCK m. 144/1-b)

5237 sayılı Türk Ceza Kanunumuzun “Daha Az Cezayı Gerektirecek Haller” başlıklı 144/1-b bendine göre;

“Hırsızlık suçunun bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsili amacıyla işlenmesi halinde, şikayet üzerine, fail hakkında iki aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.”

Kanun koyucu, cezayı azaltacak diğer halde olduğu gibi bu haline göre de işlenmesi halinde hırsızlık suçunun şikâyete tabi olarak düzenlemekle birlikte hâkime tanıdığı takdir yetkisi ile hapis cezasına alternatif adli para cezasına hükmedebileceğini düzenlemiştir.

Kanun hükmünde yer alan     “hukuki ilişkiye dayanan alacak” deyimiyle alacağın kanundan, mahkeme kararından ya da farklı bir hukuki ilişkiye dayanabileceğini belirtmiştir. Söz konusu borcun muaccel hale gelmiş, talep edilebilir bir borç olması gerekmektedir. Aksi takdirde henüz doğmamış ya da eksik borç olarak nitelendirilebilecek bir borcun tahsili için işlenen hırsızlık suçunda söz konusu hükmün uygulama alanı bulması beklenemez. Taraflar arasında bir hukuki ilişki bulunmamasına ya da söz konusu borcun muaccel hale gelmemesine rağmen failin, hukuki ilişki ve muaccel hale gelmiş bir borcun bulunduğu düşüncesiyle hareket etmesi halinde fail için hata hükümleri uygulanacaktır.

3- Hırsızlık Suçuna Konu Malın Değerinin Az Olması (TCK m.145)  

5237 sayılı Türk Ceza Kanunumuzun “Malın Değerinin Az Olması” başlıklı 145. maddesine göre;

“Hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, suçun işleniş şekli ve özellikleri de göz önünde bulundurularak, ceza vermekten de vazgeçilebilir.”

Hâkim tarafından malın değeri belirlenirken suçun işlendiği tarih dikkate alınmalıdır. Malın değeri belirlenirken emsal ücret araştırması yapılabileceği gibi bilirkişi incelemesi de yaptırılabilir.

Yargıtay 13. Ceza Dairesi 24.05.2018 tarihinde verdiği 2018/2594 Esas, 2018/8101 Karar sayılı ilamında;

“Sanığın olay tarihinde açık kimlik bilgileri tespit edilemeyen iki kişi ile birlikte gece vakti katılana ait işyerine vitrin camını kırarak girip 150 TL değerinde HP marka bilgisayar ekranı ile 10 TL değerinde market cep telefonunu çaldığının anlaşılması karşısında; suça konu bilgisayar ekranı ile maket cep telefonunun suç tarihindeki değerleri gözetilerek sanık hakkında suçun işleniş şekli ve özellikleri itibariyle ceza vermekten vazgeçilemeyecek ise de hırsızlık konusunu oluşturan malın değerinin az olması nedeniyle, TCK’nın 145. maddesi gereğince sanığa verilen cezadan belirlenecek oranda indirim yapılması gerekmektedir.”

şeklinde hüküm kurarak 2018 yılında gerçekleşen 160 TL’lik hırsızlık suçunda hırsızlığa konu malın değerinin düşük olması sebebiyle sanığa verilen cezada indirim yapılması gerektiğini belirtmiştir.

Yargıtay 2. Ceza Dairesi ise 28.05.2018 tarihli kararında ise;

Suça sürüklenen çocukların, müştekinin işyerinde 50 TL bozuk para ile bir adet döner bıçağı çaldıklarının ve suça konu döner bıçağı bakımından dosya içerisinde değer tespit tutanağının bulunmadığının anlaşılması karşısında; döner bıçağının suç tarihindeki ikinci el piyasa değeri tespit edilerek buna göre çalınanların toplam değeri belirlenip sonucuna göre suça sürüklenen çocuklar hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 145. Maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerekmektedir.”

şeklinde hüküm kurarak çalınan malın olay tarihindeki ikinci el piyasa değeri tespit edilerek, çalınan malların tümünün toplam değeri üzerinden söz konusu hükmün uygulanıp uygulanmaması gerektiğinin tartışılması gerektiğine karar vermiştir.

4- Kullanma Hırsızlığı (TCK m. 146)

5237 sayılı Türk Ceza Kanunumuzun “Kullanma Hırsızlığı” başlıklı 146. maddesine göre;

“Hırsızlık suçunun, malın geçici bir süre kullanılıp zilyedine iade edilmek üzere işlenmesi halinde, şikâyet üzerine, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir. Ancak malın suç işlemek için kullanılmış olması halinde bu hüküm uygulanmaz.”

Kanunumuzun lafzından da anlaşılacağı üzere kullanma hırsızlığı şikâyete bağlı suç olarak düzenlenmiştir. Buna bağlı olarak müşteki ya da katılanın şikâyetten vazgeçilmesi halinde fail hakkında düşme kararı verilecektir.

Söz konusu hükmün uygulanabilmesi için hırsızlığa konu malın belirli bir süre ile alınmış olması ve alınırken iade amacı güdülmesi gerekmekle birlikte malın iadesi için uzun bir zaman geçmemesi gerekmektedir. Geçici olarak kullanılmak üzere alınan eşyanın kısa süre içerisinde sahibinin kolaylıkla bulabileceği bir yere bırakılması da kullanma hırsızlığı kapsamına girmektedir. Yani malın iadesi doğrudan olabileceği gibi malın sahibinin kolaylıkla bulabileceği bir yere bırakılması da iade kapsamında değerlendirilmektedir.

5- Zorunluluk Hali

5237 sayılı Türk Ceza Kanunumuzun “Zorunluluk Hali” başlıklı 147. maddesine göre;

“Hırsızlık suçunun ağır ve acil bir ihtiyacı karşılamak için işlenmesi halinde, olayın özelliğine göre, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, ceza vermekten de vazgeçilebilir.”

Şeklinde düzenlenmiştir. Söz konusu düzenleme aynı Kanunun 25. maddesinde düzenlenen zaruret halinin özel olarak hırsızlık suçuna ilişkin düzenlenmiş hali olarak yer almaktadır. Kanunumuzda yer alan genel düzenlemede;

 “Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

şeklinde düzenlenmiştir.

Zorunluluk halinde suça konu mal herhangi bir taşınır mal olabileceği gibi para da olabilir. Bu halin uygulanmasındaki tek koşul ağır ve acil bir ihtiyacın karşılanması olup malın değerinin az ya da çok olmasının bir önemi bulunmamaktadır.

6- Hırsızlık Suçlarında Şahsi Cezasızlık Sebebi Veya Cezada İndirim Yapılmasını Gerektiren Şahsi Sebepler

5237 sayılı Türk Ceza Kanunumuzun “Şahsi Cezasızlık Sebebi Veya Cezada İndirim Yapılmasını Gerektiren Şahsi Sebep” başlıklı 167. maddesine göre;

Hırsızlık suçunun;

a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,

b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın,

c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,

Zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.

(2) Bu suçların, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında şikâyet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.

Şeklinde düzenlenmiştir. Kanun koyucu bu düzenleme vasıtasıyla aralarında akrabalık ya da yakınlık bulunan kişilerin arasında işlenen suçlar bakımından cezasızlık ya da indirim sebebi haline getirmiştir. Söz konusu cezasızlık ya da indirim sebeplerinden bahsedebilmek için suçun işlendiği esnada söz konusu sebebin var olması gerekmektedir.

HIRSIZLIK SUÇUNDA ETKİN PİŞMANLIK

Etkin pişmanlık, suçun tamamlanmasından sonra failin pişmanlık duyarak suçun meydana getirdiği etkileri ortadan kaldırmaya, azaltmaya, eski hale getirmeye sağlayan, cezayı kaldıran ya da cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep olarak tanımlanabilir.[6]

5237 sayılı Türk Ceza Kanunumuzun “Etkin Pişmanlık” başlıklı 168. maddesinde hırsızlık suçuna ilişkin etkin pişmanlık hükümleri düzenlenmiş olup buna göre;

(1) Hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.

(2) Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmeden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.

(4) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır.

Şeklinde düzenlenmiştir. Kanun koyucu etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak için gerekli şartları şu şekilde sıralamıştır;

- Hırsızlık suçunun tamamlanmasını yani failin bir başkasının malını egemenlik alanına geçirmesini,

- Hakkında kovuşturmanın başlamasından önce harekete geçmesini,

- Bizzat pişmanlık göstermek suretiyle mağdurun zararının tanzim edilmesi halinde,

kişinin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanabileceğini açıkça belirtmiştir.

Kanun koyucu, zararın tamamen giderilmesi halinde mağdurun rızasını aramamakta iken; kısmen geri verme veya kısmen zararı tazmin etme durumlarında mağdurun rızasını esas almıştır. Zararın giderilmesi en geç hüküm verilinceye kadar gerçekleşmiş olması gerekmekte olup hüküm verildikten zararın giderilmesi halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanması mümkün olmayacaktır.

Kişinin suçun kanuni tanımındaki fiilleri gerçekleştirmeden pişman olması halinde gönüllü vazgeçme ve teşebbüs hükümleri bakımından değerlendirilmesi gerekmektedir.

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 13.10.2017 tarihli 2016/5361 Esas, 2017/11718 Karar sayılı ilamında “Sanığın, müştekinin zararını gidermek istemesi üzerine sanığa zararı gidermesi için makul bir süre verilip, sonucuna göre hakkında 5237 sayılı TCK'nın 168. maddesi uyarınca etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerektiği” şeklinde hüküm kurarak sanığın mağdurun zararını gidermek için makul bir süre verilmesi akabinde etkin pişmanlığa ilişkin hükümlerin değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

-------------------

[1] Bkz; Erem, Faruk/Toroslu, Nevzat; Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2003, s.556; Dönmezer, s.347; Gündel, Ahmet, 5237 sayılı TCK da Zimmet-Sahtecilik-Dolandırıcılık-Yağma-Hırsızlık-Güveni Hötüye Kullanma Suçları, Ankara, 2009, s.16;  Yurtcan, Erdener; Yargıtay Kararları Işığında Malvarlığına Karşı Suçlar, Ankara, 2015, s.1; Şeyhanlıoğlu, s. 47;Soyaslan, s.376;Aşık, s.2;Yenidünya, s.13.

[2] Centel/Zafer/Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Cilt 1., İstanbul, Beta Yayınevi, 4.baskı.,2017, s. 357.

[3] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.04.2014 tarih ve 2012/1368 Esas, 2014/1799 Karar sayılı ilamı.

[4] 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun m.143

[5] Mahmut KOCA, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler (2018), 5. Baskı, Ankara, Adalet Yayınevi. 

[6] Erhan GÜNAY, Öğreti ve Uygulamada Yeni Türk Ceza Kanunundaki Etkin Pişmanlık ve Gönüllü Vazgeçme, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2006, s. 15.