Hekim ve hasta arasındaki ilişkide hekimin özen, hastayı aydınlatma, sır saklanma, tedavi gibi yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu yükümlülükleri yerine getirmemesi veya kusurlu bir davranışının olması durumunda hekimin idari, cezai sorumluluğunun yanında özel hukuktan kaynaklanan tazminat sorumluluğu da meydana gelecektir. Hekimin tazminat sorumluluğu; haksız fiil, vekaletsiz iş görme, sözleşme öncesi/görüşmeleri sürecinde sorumluluk (culpa in contrahendo), vekalet sözleşmesi veyahut eser sözleşmesine dayanabilmektedir. Bu konuda yapılmış farklı değerlendirmeler mevcut olmakla birlikte tazminat hukuku sorumluluğu haksız fiile veya sözleşme türlerinden hangisine dayanırsa dayansın önemli olan; hekimin kusurunun bulunması, hastanın bir zarara uğramış olması ve hekimin kusuru ile hastanın uğramış olduğu zarar arasında illiyet bağının bulunmasıdır. Nitekim illiyet bağı mevcut olduğu takdirde hasta, hekimden maddi ve manevi tazminat talebinde bulunabilecektir.
Hasta ile hekim arasında kurulduğu varsayılan sözleşme genel olarak vekalet akdine dayanmaktadır. Zira hekim tıbbi müdahale yapma borcu ile belirli bir iş görmeyi borçlanmakta ve yapacağı müdahalenin sonucunu garanti etmemekte ancak müdahaleyi tıbbi standartlara uygun olarak yapacağını, gerekli dikkat ve özeni göstereceğini taahhüt etmektedir. Hekim asla belirli bir sonucu üstlenmemektedir. Bu sebeplerle hekim ile hasta arasındaki ilişkinin genel olarak vekalet sözleşmesine dayandığı kabul edilir. Ancak plastik cerrahiyi ilgilendiren bazı operasyonlarda varsayımsal sözleşmenin eser sözleşmesine dayandığı kabul edilmektedir. Buradaki temel fark meydana gelen neticenin garanti edilip edilmediğine dayanmaktadır. Zira estetik müdahaleler dışındaki müdahalelerde hekim yapacağı işi özen ve dikkatle yerine getireceği, hastasının sağlığını korumak için elinden geleni yapacağı, sırlarını saklayacağı gibi hususlarda garanti vermekte, sonucu garanti etmemektedir. Ancak eser sözleşmesinde ise hekimin neticeyi garanti ettiği şekilde yerine getirmesi söz konusudur. Ayrıca hekimin hukuki sorumluluğunun vekaletsiz iş görme hükümleri kapsamında da değerlendirilmesi gerekir. Zira hastanın hayatını kurtarmak veya ağır bir zarara uğramasını engellemek amacıyla hekimin tıbbi bir müdahalede bulunması gereken durumlar meydana gelebilmektedir. Taraflar arasında herhangi bir sözleşmenin olmadığı ve hastanın rızasını olumlu ya da olumsuz yönde veremediği durumlarda hekimin, hastanın yararına tıbbi bir müdahalede bulunması halinde vekaletsiz iş görmeden söz edilecektir. Örneğin hastanın bilincinin kapalı olduğu bir durumda hekimin müdahalede bulunması halinde hastanın varsayılan rızasına ve üstün özel yararına uygun tıbbi bir müdahale olduğundan, müdahale hukuka uygun olacaktır ve haksız fiil teşkil etmeyecektir.
Culpa in contrahendo sorumluluğu sözleşme görüşmeleri sırasında tarafların özenli ve dürüst davranmasına dayanan bir sorumluluk türü olmakla birlikte, taraflar arasında kurulan güven ilişkisinin kusurlu bir davranışla ihlal edilerek karşı tarafa zarar verilmesi sonucunda bu zarardan sorumlu olma esasına dayanır. İstisnai olsa da hekimin culpa in contrahendo esasına dayanan ve sözleşme görüşmeleri sırasında ortaya çıkan sorumluluğunun bulunması mümkündür. Örnek vermek gerekirse hekimin sözleşme görüşmeleri esnasında aydınlatıcı bilgi verme yükümlülüğüne uymaması, herhangi bir tıbbi müdahaleye gerek olmadığını söyleyerek hastayı oyalaması gibi durumlarda culpa in contrahendo sorumluluğu doğacaktır.
Hasta ile hekim arasında geçerli bir sözleşme yoksa veya vekaletsiz iş görmenin şartları da mevcut değilse, hekim haksız fiil sebebiyle sorumlu tutulabilir. Kaldı ki Türk Borçlar Kanunu’na göre bir kişinin sorumluluğun birden çok hukuki sebebe dayanması da mümkündür. Örneğin hekimin operasyon esnasında hastanın vücudunda tampon, makas gibi bir cisim unutması ve hastanın zarara uğraması durumunda hekimin hem sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri ihlal etmesi sebebiyle sözleşmeden kaynaklanan sorumluluğu hem de haksız fiil sorumluluğu gündeme gelecektir. Bu durumda Türk Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde de belirtildiği üzere “Bir kişinin sorumluluğu, birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkim, zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar verir.” hükmü uygulama alanı bulacaktır.
Hekimin Hastayı Aydınlatma Yükümlülüğü
Hekimin hukuki sorumluluğu kapsamındaki en önemli yükümlülüklerinden biri olan hastayı aydınlatma yükümlülüğünün de ayrıca değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Zira hastanın vücut bütünlüğü üzerinde gerçekleştirilecek tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğunu sağlayacak olan rızanın geçerli olabilmesinin en önemli koşulu hastanın, hekim tarafından aydınlatılmasıdır. Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 22. maddesi “Kanunda gösterilen istisnalar hariç olmak üzere, kimse, rızası olmaksızın ve verdiği rızaya uygun olmayan bir şekilde tıbbi ameliyeye tabi tutulamaz.” ve 24. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi “Tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir.” şeklindeki düzenlemelerden de açıkça anlaşılacağı üzere hastanın rızası müdahalenin hukuka uygunluğu açısından önem arz etmektedir. Ancak yine aynı yönetmeliğin 24. maddesinde “Hastanın rızasının alınamadığı hayati tehlikesinin bulunduğu ve bilincinin kapalı olduğu acil durumlar ile hastanın bir organının kaybına veya fonksiyonunu ifa edemez hale gelmesine yol açacak durumun varlığı halinde, hastaya tıbbi müdahalede bulunmak rızaya bağlı değildir” demek sureti ile hastanın rızasının alınmasının istisnası belirtilmiştir.
Rıza, Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 28. maddesinde de belirtildiği üzere herhangi bir şekle bağlı değildir, sözlü ya da yazılı olabilir. Ancak 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 70. maddesi “Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri(yazılı) olması lazımdır.” hükmünü ihtiva etmekte olup rızanın herhangi bir şekle bağlı olmamasının istinasını düzenlemektedir.
Hasta tarafından açıklanacak olan rızanın geçerliliği bazı koşullara bağlıdır. Bu koşullar;
-Rıza tıbbi müdahaleye yönelik olarak açıklanmış olmalı,
-Rızayı açıklayan kişi tam ehliyetli olmalı,
-Hasta hekim tarafından aydınlatılmış olmalı,
-Büyük ameliyatlarda verilen rıza yazılı olmalı,
-Rıza hukuka ve ahlaka aykırı olmamalı,
-Rıza tıbbi müdahale gerçekleştirilmeden önce veya en geç gerçekleştirildiği esnada açıklanmış ve geri alınmamış olmalıdır.
Hasta tarafından verilecek olan rızanın hukuken geçerli olması hastanın hekim tarafından gerektiği gibi aydınlatılmış olmasına bağlıdır. Hastanın aydınlatılması bizzat hekim tarafından yapılmalıdır, aksi takdirde aydınlatılmış onamdan bahsedilemeyecek ve hekimin hukuki ve cezai sorumluluğu söz konusu olacaktır. Hekim tarafından yapılacak olan aydınlatmada hasta teşhis, muhtemel tedaviler, gerçekleştirilmesi planlanan tıbbi müdahalenin türü, yan etkileri ve riskleri, tıbbi müdahale gerçekleştirilmediği takdirde ortaya çıkabilecek olumsuz sonuçları kapsayacak şekilde tam olarak bilgilendirilmeli ve müdahale hakkında serbestçe karar verebilecek bir konuma getirilmelidir. Aksi takdirde hastanın hekim tarafından yeterince aydınlatılmadan, tedavi ile ilgili tüm hususlar ve tedavinin riskleri hakkından yeterince bilgilendirilmeden vereceği rıza, serbest iradesi ile verilmiş olmayacak ve hastanın rızası geçersiz kabul edilecektir. Hasta aydınlatma neticesinde hastalığı ve hastalığı ile ilgili tedaviler, yapılacak müdahaleler ve tıbbi müdahale ile ilgili komplikasyonlar da dahil olmak üzere tedavi hakkında tam ve doğru bir şekilde bilgilendirilmeli ve bu şartlar sağlandıktan sonra hasta rızasını açıklamalıdır.
Sonuç olarak tıbbi müdahale kişinin vücut bütünlüğüne yönelik bir eylemdir ve kanunda sayılan koşul ve durumların varlığı halinde hekimin eylemleri hukuka uygun kabul edilecektir. Hekim tarafından gerçekleştirilecek her tıbbi müdahale için hastanın aydınlatılmış onamının alınması gerekmektedir. Aydınlatma yükümlülüğü ve diğer yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda hekimin idari, cezai ve özel hukuktan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat sorumluluğu meydana gelecektir. Önemli olan hususlar; hekimin bir kusurunun bulunması, hastanın bir zarara uğramış olması ve hekimin kusuru ile hastanın uğramış olduğu zarar arasında uygun illiyet bağının bulunmasıdır. Bu unsurların hepsinin bir arada bulunması durumunda hasta hekimden tazminat talep edebilecektir. Ancak hekimin kusurunun bulunmaması ve diğer hukuka uygunluk şartlarının bulunması durumunda ise hastanın rızası kapsamında hekim tarafından yapılacak olan tüm müdahaleler hukuka uygun olacak, hekimin hukuki ve cezai sorumluluğundan bahsedilemeyecektir.
------------------
[1] 1219 sayılı Tababet Ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun
[2] 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu
[3] Hekimlik Mesleği Etik Kuralları
[4] Hasta Hakları Yönetmeliği
[5] Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi