HAGB kararlarına karşı kanun yararına bozma yoluna başvurma imkânının olup olmadığı zaman zaman uygulamada tartışmalara neden olmaktadır.
Bu yazı HAGB kararlarına karşı KYB yasa yoluna başvurma imkânının olup olmadığı sorusuna cevap arama amacıyla kaleme alınmıştır.
Açıklanması geri bırakılmış bulunan mahkûmiyet hükmünün bünyesine dâhil olan hukuka aykırılığın kanun yararına bozma yasa yoluna konu olup olamayacağı hususunun değerlendirilmesi açısından bazı ilke ve kuralların gözetilmesi gerekmektedir.
Kanun Yararına Bozma Kurumu, mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun “Yazılı emir ile bozma” başlıklı 343 üncü maddesinde hüküm altına alınmıştı.[1]
Kanun yararına bozma (KYB) kanun yolu, yasa değişikliğinden sonra 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kanun yararına bozma” başlıklı 309 uncu maddesinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309 uncu maddesinin birinci fıkrasına göre; Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılı olarak bildirmelidir.
Bu nedenle, 5271 sayılı 309 uncu maddesi, mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 343 üncü maddesinin karşılığı olarak düzenlenmiş ise de, bu müessesenin, yeni Kanundaki adı ve içeriğinin düzenleniş biçimi itibariyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapılacak söz konusu yazılı bildirimin bizatihi Adalet Bakanı’nca yerine getirilmesinin zorunlu olmadığını ifade edebiliriz.
Kanun yararına bozma kurumunun etkin ve hızlı işletilebilmesi, hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların derhal giderilebilmesini sağlamak bakımından da, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na bu konuda yapılacak yazılı bildirimin bizzat Adalet Bakanı tarafından değil, Adalet Bakanlığı tarafından yerine getirilebilmesine olanak sağlanması gerektiği çok açıktır.
Bölge Adliye Mahkemesi kararlarına karşı KYB yoluna başvurulabilmesi
Olağanüstü temyiz de denilen yasa yararına bozma yoluna, istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen ilk derece mahkemesi veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş bulunan bölge adliye mahkemesi kararlarındaki maddi veya usul hukukuna ilişkin aykırılıkların giderilmesi için başvurulabilir.[2]
Adalet Bakanı, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşen karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir. Böylece yasanın eşit uygulanması ve (sanık aleyhine olmamak koşuluyla) hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk (yasa) yararına giderilmesi amaçlanmıştır.
Sanık aleyhine kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulabilmesi
5271 sayılı CMK'nin 309. maddesinin 3. fıkrasında, Yargıtay’ın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse hükmü kanun yararına bozacağı hüküm altına alınmıştır. Yasal düzenleme metninde aleyhe bozma yapılıp yapılmayacağına ilişkin açık bir ifade kullanılmamıştır.
Yargıtay, sanık aleyhine kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulabilmesinin mümkün olduğunu; fakat bu hâlde hükmün aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulması gerektiğini bazı kararlarında ifade etmektedir.[3]
BOZMA NEDENLERİ
Kanun yararına bozma yoluna başvurulması hâlinde söz konusu olabilecek bozma nedenleri ve sayılan bozma nedenlerinin varlığı durumunda, bozma kararı verildikten sonra takip edilmesi gereken yöntem 5271 sayılı CMK'nin 309. maddesinin 4. fıkrasında dört bent hâlinde hüküm altına alınmıştır.
Bu yasal düzenlemeye göre bozma nedenleri şunlardır:
1. davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin KYB talepleri
5271 sayılı Kanun'un 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verilecektir.
Bu hâlde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
2. Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması hâlinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu hâlde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
3. Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulması
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4. Bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını veya daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi
5271 sayılı CMK'nin 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi hâlinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi hâlinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ilgili ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir.
Bu hâlde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Yargıtay, HAGB kararlarına karşı KYB yasa yoluna başvurulması noktasında üç hususu birlikte değerlendirmektedir:[4]
Adil yargılanma hakkı ve makul sürede yargılanma hakkı
1. husus: Adil yargılanma hakkı ilkesinin bir gereği olan makul sürede yargılanma hakkı,[5] HAGB kararlarına karşı KYB yasa yoluna gidilip gidilmeyeceği konusunda değerlendirmeye alınmalıdır.
HAGB kararının bir hüküm içermesi
2. husus: 5271 sayılı CMK'nin 231. maddesinin 5. fıkrası gereğince verilen kararın açıklanmamış da olsa bir hüküm içerdiği dikkate alınmalıdır.
HAGB kararının hakkında hüküm kurulan bir kişiyi içermesi
3. husus: 5271 sayılı CMK'nin 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinde yer alan hükümlü kavramı, kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında olduğu gibi verilen mahkûmiyet hükmü askıda olsa bile hakkında bir hüküm kurulan kişiyi de kapsadığı kabul edilmelidir.
Bu kabule göre olağanüstü kanun yolu olan kanun yararına bozmada kural olarak muhakemenin tekrarlanmaması benimsendiği nazara alınıp CMK'nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinde Özel Dairece CMK'nın 231. maddesinin 5. fıkrası uyarınca verilen hükmün bozulması ile yetinilmeyerek cezanın kaldırılması veya azaltılması söz konusu olduğunda gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
HAGB kararına karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilememesi
HAGB ile ilgili olarak, ortada kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığından Yargılamanın yenilenmesi (CMK m.311-323) yoluna kararın uygulanma sürecinde gidilemeyecektir.[6]
Nitekim Yargıtay uygulamasında da, HAGB kararı hüküm niteliğinde bulunmadığından yargılamanın yenilenmesine konu olamayacağı kabul edilmektedir.[7]
YARGITAY UYGULAMASI
Yargıtay, HAGB kararının kesinleşmesi halinde, dışındaki unsurlarla ilgili olarak “kanun yararına bozma” yoluna gidilebileceği kanaatindedir.[8]
Burada denetim; 5271 saylı CMK’nin 231/5-14. Maddelerinde ifade edilen koşullara uygun şekilde yapılmalıdır.
Tespit edilen hukuka aykırılıklar kararın bozulmasını gerektirecek derecede kuvvetli ise karar bozulur. Bununla birlikte dosya yeniden yargılama gerektiriyorsa yerel mahkemeye, aksi halde Yargıtay’a intikal ettirilir.[9]
Takdir hakkının hatalı kullanıldığı iddiası ile KYB yasa yoluna gidilememesi
Takdir hakkının hatalı kullanıldığının olağanüstü bir kanun yolu olan KYB konusu yapılması imkânı bulunmamaktadır.[10]
Hükmün içeriğinin denetlenmesi halinde
Hukuka aykırılığın hükmün içeriğinin denetlenmesini gerektirmesi halinde bu husus Kanun Yararına Bozma (KYB) konusu yapılamaz. [11]
Delillerin takdirinde hataya düşüldüğü iddiası ve KYB yasa yolu
Delillerin takdirinde hataya düşüldüğünden bahisle KYB yoluna başvurulamaz.[12]
Yargıtay, HAGB kararına karşı KYB yoluna gidilmesi yolunun açık olması gerektiği noktasında aşağıda belirtilen hususları dikkate almaktadır:
1) HAGB, sanığın belirli sürelerle denetime tabi tutulmasını öngörmektedir.
2) HAGB kararı adli sicile işlenmese dahi kendisine mahsus bir sisteme kaydedilmektedir. (Adli sicil kaydında gözükmektedir.)
3) HAGB kararı, 6545 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten sonra ikinci kez hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine engel oluşturmaktadır.
4) HAGB kararı bünyesinde bulunan müsadere, yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretinin sanığa yüklenmesi bakımından hukuki etkileri bulunmaktadır. Bu yüzden HAGB kararının, esasında kesin bir hükmün bir kısım hukuki sonuçlarını doğurduğu söylenebilir.[13]
Yargıtay, HAGB kararının yukarıda belirtilen özellikleri bağlamında, temyiz ve istinaf kanun yollarından geçmeksizin kesinleşen HAGB kararlarının ülke çapında uygulama birliğine ulaşmak ve ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi amacıyla olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceğini kabul etmektedir.[14]
(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.
-----------------------------------
[1] Mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 343 üncü maddesinin birinci fıkrasında “hâkim tarafından ve mahkemelerden verilen ve Yargıtay’ca tetkik edilmeksizin katileşen karar ve hükümlerde kanuna muhalefet edildiğini haber alırsa, Adalet Bakanı o karar veya hükmün bozulması için Yargıtay’a müracaat etmesi için Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılı emir verebilir. Bu emirde bozulmayı müstelzim kanunî sebepler gösterilir.” denilmek suretiyle, Adalet Bakanının söz konusu karar veya hükmün bozulması yönünde Yargıtay’a müracaat etmesi için Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı emir verebilmesinden söz edilmektedir.
[2] “…Henüz hukuki varlık kazanmayan bir hükmü, ancak kesinleşmiş hükümlere karşı son yasal çare olarak başvurulabilecek bir yasa yolu denetimine tabi kılmak, 5271 S.Y.'nın 231. maddesinin 5. fıkrasının; “...Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade eder” 11. fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar” 10. fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir” 8. fıkrasının; “Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur” şeklindeki düzenlemelerine açıkça aykırı olduğu gibi, bir kararın olağan denetim yolları ile incelenmeksizin, doğrudan olağanüstü yasa yoluna tabi kılınması sonucunu doğuracağından, yasa yollarındaki sisteme de aykırılık oluşturur. Diğer yönden, bir kararın biri olağanüstü, diğeri olağan olmak üzere iki kez aynı temyiz merciince farklı yöntemlerle incelenmesi usul karmaşasına yol açacak ve böyle bir uygulama yasa yollarının konuluş amacına da aykırılık teşkil edecektir…”, ayrıntılı açıklamalar için bkz.; YCGK, E: 2009/3-64,K:2009/83,KT: 07.04.2009.
[3] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.06.2005 tarihli ve 55-64; 04.07.2006 tarihli ve 185-175 sayılı kararları ve yerleşmiş içtihatlarında bu husus vurgulanmaktadır.
[4] YCGK, E: 2015/392, K: 2018/389, KT: 02.10.2018.
[5] “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan "adil yargılanma hakkı" hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak olup, kişilerin hukuk devleti kuralları içinde makul sürede yargılanmasını öngörür. Adil yargılanma hakkı hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup, bireyler için bir hak, devlet için ise bir görevdir. Adil yargılanma hakkının amacı, yargılamanın doğru, hakkaniyete uygun ve adil bir biçimde yerine getirilmesini sağlamaktır. Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda, sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan hakları ihlal edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce soruşturma veya kovuşturmaya tabi tutulmuş olan bireyin, aynı fiilden dolayı tekrar soruşturmaya veya kovuşturmaya tabi tutulması ve hatta buna tâbi tutulabileceği endişesi taşıması adil yargılanma hakkı ilkesine aykırılık oluşturmaktadır. Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınan bu ilkenin temelinde insan onurunun korunması yatmaktadır. Kişinin daha önce soruşturma ve kovuşturmaya tabi olduğu fiilden dolayı, önceden kanunla belirlenmiş istisnai şartlar gerçekleşmeden tekrar şüpheli veya sanık statüsüne sokulması, insan olmasından kaynaklanan varlığını yani onurunu zedeleyici niteliktedir.” Bkz; YCGK, E: 2015/392, K: 2018/389, KT: 02.10.2018.
[6] Kumbasar, Enver, 2012. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması. Ankara: Seçkin Yayınları, s.234.
[7] Emsal karar için bkz.; Y11.CD, E: 2015/4114, K: 2015/28977, KT: 01.10.2015.
[8] “...Yasa yararına bozma yasa yolu ise, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yolu olup; amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu yasa yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır..”, karar için bkz.; YCGK, E: 2010 / 2-76 , K: 2010 / 77, KT: 06.04.2010.
[9] İlgili Kararlar İçin Bkz. YCGK., 07.10.2010,2010/6-234 E., 2010/252 K.; Y2CD., 2009/26843 E.N , 2010/614 K.N
[10] YCGK, E: 2014 / 4-709.K: 2015 / 139.KT: 05.05.2015:“…Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Sanık hakkında hakaret ve kasten yaralama suçlarından mahkûmiyet hükmü kurulurken 5271 S. CMK'nun 231. M.nin 6. F.nın (b) bendi değerlendirilerek, hüküm F.nda; “kişilik özellikleri gözönünde bulundurularak ileride yeniden suç işlemeyeceği kanaatine varılmadığı”, hükmün gerekçe bölümünde de; “ısrarlı suç işlemeleri ile gözlenen kişilikleri nazara alınarak ileride suç işlemekten çekinecekleri konusunda vicdani kanaat oluşmadığı” gerekçe gösterilmek suretiyle HAGB hükümlerinin uygulanmadığı anlaşılmaktadır. Nitekim sözkonusu gerekçenin varlığı, sanık hakkındaki diğer mahkumiyet hükümlerinin temyiz incelemesi sonucunda YCGK’nun 11.02.2014 gün ve 4-54 S. kararında da kabul edilmiş ve bu gerekçe yerinde, yeterli ve dosya kapsamına uygun görüldüğü için ilgili hükümlerin onanmasına karar verilmiştir. Buna göre, sanık hakında HAGB uygulanmasına yer olmadığına karar verilirken gerekçe gösterilen olayda, gerekçe gösterilmediğinden bahisle ileri sürülen KYB talebi isabetsizdir. Gerekçenin kanun M.nin tekrarı niteliğinde ve yetersiz olduğu iddia edilerek dosya kapsamına uygun ve yerinde olup olmadığına yönelik değerlendirme yapılması gerektiği düşünülebilecek ise de; sanık hakkında subjektif şartın gerçekleşmediği gerekçesine dayalı olarak HAGB uygulanmamasına yönelik kararda, takdir hakkının hatalı kullanıldığının olağan kanun yolu olan temyiz başvurusunda ileri sürülmesi mümkün iken, olağanüstü bir kanun yolu olan KYB konusu yapılması imkanı bulunmamaktadır. Bu itibarla, KYB talebinin reddine karar verilmelidir…”
[11] Y3.CD,E:2015/11631,K:2015/14337,KT: 22.04.2015: “…HAGB kararının üzerine inşa edildiği hüküm, daha sonra davanın düşmesi kararı verildiğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde varlık kazanacağından ve ancak bu halde 1412 S. CMUK’nun 305 ve 5271 S.CMKnun 223. maddeleri uyarınca temyiz edilebilme olanağına kavuşabileceğinden, bu aşamadan önce henüz hukuken varlık kazanmamış bulunan, bu hükmün temyiz merciince denetlenebilme olanağı bulunmamaktadır. KYB yasa yolunun ise temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir kanun yolu olup, amacının ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi olup bu kanun yoluna başvurulabilmesi için ilk ve temel koşulun, verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır. Sonuç: YCGK'nun 29/06/2010 gün ve 11/70-159, 22/05/2012 gün ve 2011/8-498 Esas, 2012/211 S. kararlarında da açıklandığı üzere HAGB kararı sadece CMK'nun 231. M.nin 5-14 fıkralarında belirtilen suça ve sanığa ilişkin objektif koşulların oluşup oluşmadığı noktasında KYB incelemesine konu olabilecek, HAGB kararının üzerine inşa edildiği hüküm ise henüz hukuken varlık kazanmadığından incelemeye tabi tutulamayacak, bilahare davanın düşmesi kararı verildiğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde KYB incelemesine konu olabilecektir. KYB talebinde belirtilen hukuka aykırılığın hükmün içeriğinin denetlenmesini gerektirmesi nedeniyle KYB konusu yapılması olanaklı bulunmadığından ve KYB yoluna gidilemeyeceğinden,AB'nın bu yöndeki KYB talebinin REDDİNE; 22.04.2015 gününde oybirliği ile, karar verildi…”; Diğer emsal karar için bkz.; Y3.CD,E:2015/7101,K:2015/9987,KT:18.03.2015: “…1) Tebliğnamenin 1 no.lu bozma görüşünün a ve b bentlerine ilişkin yapılan incelemede; AB'nın KYB isteyen yazısına dayanan tebliğnamede ileri sürülen 1 no.lu görüşün a ve b bentleri yerinde görüldüğünden; Kırkağaç SCM’nin 26/02/2008 tarihli ve 2007/193 Esas, 2008/44 S. Kararının 5271 S. CMK'nin 309/4 ( d ) M. gereğince kanun yararına bozulmasına, hüküm F.ndan "CMK'nin 231/8. M. uyarınca 5'er yıl süre ile" ibareleri çıkartılarak yerine, "5395 S.ÇKK'nun 23. M. gereğince 3'er yıllık süre ile" ibarelerinin eklenmesine; hükmün diğer bölümlerinin aynen korunmasına, 2) Tebliğnamenin 2 no.lu bozma görüşüne ilişkin yapılan incelemede;…..KYB talebinde belirtilen hukuka aykırılığın hükmün içeriğinin denetlenmesini gerektirmesi nedeniyle KYB konusu yapılması olanaklı bulunmadığından ve KYB yoluna gidilemeyeceğinden,AB'nın bu yöndeki KYB talebinin reddine; dosyanın mahalline gönderilmek üzere YCB’na tevdiine; 18.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi. (¤¤)
[12] Y5.CD, E: 2015 / 3579 ,K: 2015 / 8956,KT: 27.03.2015: “…Görevi kötüye kullanma suçundan ….K:KYB istemine konu kararda, CMK'nın 231/5. M.nin uygulanma koşulları yanında itiraz incelemesine konu kararın esasına ilişkin değerlendirmenin de yapılmış olması ve Dairemizce de benimsenen YCGK’nun 23.03.2010 tarih ve 2010/2-29 E. 2010/56 K. S. ilamında da kabul edildiği üzere; delillerin takdirinde hataya düşüldüğünden bahisle KYB yoluna başvurulmasının, bu olağanüstü kanun yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmaması karşısında, KYB isteminin REDDİNE, …”
[13] Oysa 5271 sayılı CMK'nin 231/5. maddesinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmayacağı hüküm altına alınmıştır.
[14] YCGK, E: 2015/392, K: 2018/389, KT: 02.10.2018.