Madde 110 – (Değişik: 2/7/2012-6352/22 md.) Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya (…)(1) talep geri alınıp da kanuni müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar. Hacizli malın satılması yönündeki talep bir defa geri alınabilir.
Haczedilen resmi sicile kayıtlı malların, icra dairesiyle yapılacak yazışmalar sonucunda haczinin kalktığının tespit edilmesi hâlinde, sicili tutan idare tarafından haciz şerhi terkin edilir ve işlem ilgili icra dairesine bildirilir.
Birinci fıkra gereğince haczin kalkmasına sebebiyet veren alacaklı o mala yönelik olarak, haczin konulması ve muhafazası gibi tüm giderlerden sorumlu olur.
I.GENEL OLARAK
İcra ve İflas Kanununda 24/11/2021 tarihinde 7343 sayılı kanun ile yapılan değişiklik kapsamında; (eski) bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya icra müdürü tarafından verilecek karar gereği gerekli gider onbeş gün içinde depo edilmezse veya talep geri alınıp da kanuni müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar. Hacizli malın satılması yönündeki talep bir defa geri alınabilir. Şeklindeki düzenleme metninden “icra müdürü tarafından verilecek karar gereği gerekli gider onbeş gün içinde depo edilmezse” kısmı çıkarılarak hacizli bir malın satışını talep eden kimsenin satış sürecini akamete uğratabileceği husus metinden çıkarılarak kanun düzenlemesine daha yalın bir hal kazandırılmıştır.
Kanun metni gerekçesinde; maddeyle kanuni müddet içerisinde bir malın satılmasının istenebilmesi için masrafların yatırılması gerektiği hususu açıklığa kavuşturulmaktadır. Ayrıca süresinde satış talebinde bulunmadığı için haczin kalkmasına sebebiyet veren alacaklının o mala yönelik olarak, haciz konulması ve muhafazası gibi tüm giderlerden sorumlu olacağı hükme bağlanarak icra takibinin sürüncemede bırakılmaması amaçlanmıştır.
Haczedilen resmi sicile kayıtlı malların, icra dairesiyle yapılacak resmi yazışmalar sonucunda haczin kalktığının tespit edilmesi halinde, sicili tutan idare tarafından haciz şerhinin terkin edileceği ve işlemin icra dairesine bildirileceği hükme bağlanarak bu tür işlemlerin kısa sürede yerine getirilmesi sağlanmaktadır.
Hacze kabil herhangi bir mal üzerine haciz konulabilmesi için borçlu hakkında başlatılan takibin usulü dairesinde kesinleşmesi ve alacaklı yahut vekili tarafından mal, hak veya alacak üzerinde haciz konulmasının talep edilmesi ve icra dairesi tarafından bu talebin kabul edilerek o mal ya da şey üzerine haciz konulduğunun bildirilmesi gerekmektedir. Takibin kesinleşmesinden sonraki evrede alacaklının herhangi bir talebi olmadan borçlunun mal varlığı üzerine icra müdürü tarafından kendiliğinden haciz konulamaz. Dolayısıyla bir haczin kaldırılabilmesi için öncelikle o mal yahut hak üzerine icra dairesi tarafından alacaklı yahut vekilinin talebi üzerine konulmuş bir haczin varlığı gerekir.
24/11/2021 tarihinde 7343 sayılı kanun ile yapılan değişiklik sonrasında malların; taşınır, taşınmaz ya da borçlunun üçüncü şahıstaki hak ve alacağı üzerine hacizden itibaren bir yıl içinde satışının talep edileceği düzenleme altına alınmıştır. Böylece önceki düzenleme içerisinde var olan; alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir. Borçlunun üçüncü şahıslardaki alacağı taşınır hükmündedir. Şeklindeki farklılık ortadan kaldırılarak icra dosyasından herhangi bir şey üzerine konulan haczin üzerine satış istenmemesi halinde konulan haczin bir yıl süresince ayakta kalacağı düzenleme altına alınmıştır. Anılan yasal düzenleme çerçevesinde haczin ayakta kaldığı süre içerisinde malın satışı istenmez ise o mal üzerindeki haciz kalkar.
Kanımca, borçlunun üçüncü şahıslardaki hak ve alacakları üzerine konulan haczin tatbiki sonrasında, misalen borçlunun bankada bulunan mevduat hesabı üzerine haciz konulması sonrasında paraya çevirme prosedürü gerçekleşmeyeceğinden, hacizli paranın dosyaya celbi talebinin satış talebi gibi değerlendirilmesi gerekmektedir.
Haczin kalkmasına neden olan alacaklı o mala yönelik olarak haczin konulması ve muhafazası gibi tüm giderlerden sorumlu olur. (İ.İ.K 110/3 md) O halde hacze konu bir mahcuz malın muhafaza altına alınması sonrasında yasal süre içerisinde satış talebinde bulunulmaması halinde haczin kalkmasına sebebiyet veren alacaklının İ.İ.K 88/2 maddesine göre muhafaza işlemi için dosyaya depo ettiği masraftan yapılan giderlerin ödenmesi gerekir.
Haczedilen resmi sicile kayıtlı malların, icra dairesiyle yapılacak yazışma sonucunda haczinin kalktığının tespit edilmesi hâlinde, sicili tutan idare tarafından haciz şerhi terkin edilir ve işlem ilgili icra dairesine bildirilir.
Örneğin borçlu adına kayıtlı taşınmaz üzerine farklı icra dosyaları üzerinden haciz konulması sonrasında yasal süre geçtikten sonra hacizlerin düşmüş olduğunun tespiti halinde her dosyadan müstakil olarak verilecek karar sonrasında hacizlerin kaldırılması gerekmektedir. Alacaklının borçlu hakkında birden çok icra dosyası bulunması halinde hacizli mallar hakkında yalnızca bir dosyadan satış talep edilmesi halinde aynı derecedeki diğer haciz alacaklısı olduğu dosyalara satış talebinin sirayet etmesi beklenemez.
Öte yandan 24/11/2021 tarihinde 7343 sayılı kanun ile yapılan değişiklikte borçlunun taşınır malları ile üçüncü şahıstaki alacağı hakkında haciz tarihinden itibaren bir yıl içerisinde satışının talep edileceği düzenleme altına alınmış, ne var ki bu kanundan önceki dönemde üzerine haciz konulan taşınır mallar ile borçlunun üçüncü bir şahıstaki alacağı hakkında 6 ay mı, 1 yıllık mı sürenin dikkate alınacağı düzenlenmemiş olmakla, eski yasanın yürürlükte olduğu süre zarfında konulan hacizlerdeki hakkı zayi etmemek adına yine 6 aylık süre içerisinde satış taleplerinin gerçekleştirilmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir.
Haczin Kalkmayacağı Haller
İstihkak davası sırasında satış isteme süreleri işlemez. Satış isteme süresi işlemeyeceğinden haczin kalkması da mümkün değildir.
İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmiş olması halinde satış istemeyeceğinden haciz kalkmaz.
Borçlu alacaklının satış talebinden evvel borcunu muntazam taksitlerle ödemeyi taahhüt eder ve birinci taksiti de derhal verirse icra muamelesi durur. Şu kadar ki borçlunun kâfi miktar malı haczedilmiş bulunması ve her taksitin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması ve nihayet aydan aya verilmesi ve müddetin üç aydan fazla olmaması şarttır. Borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için icra dairesinde yapacakları sözleşme veya sözleşmelerin devamı süresince 106 ve 150/e maddelerindeki süreler işlemez. Ancak bu sözleşme veya sözleşmelerin toplam süresinin on yılı aşması hâlinde, aştığı tarihten itibaren süreler kaldığı yerden işlemeye başlar. Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder.
Borçlunun malı üzerine ihtiyaten haciz konulması ve ihtiyati haczin kesin hacze dönüşmemesi halinde borçlu malının satışı talep edilemeyeceğinden haczin kalkması da mümkün değildir.
Satış Talebinin Geri Alınması
Yasal süresi içerisinde alacaklı tarafından yapılmış olan satış talebi bir defa geri alınabilir. Satış talebini geri alma iradesinin açık, net ve anlaşılır olması gerekmektedir. Örneğin, satış talebinden vazgeçiyorum, talep gereği verilen satış kararından dönülmesini talep ederim, satış talebimizi geri alıyoruz ve satışın yapılmamasını talep ediyorum, şimdilik satış talebim yoktur. Şeklinde yapılması gerekmektedir. Satış talebini geri alan alacaklı, ancak haciz tarihinden itibaren kalan satış isteme süresi içerisinde yeniden satış talep edebilir. Aksi halde o mal üzerine konulan haciz yenilenmediğinden haciz kalkar.
II.GÜNCEL YARGI KARARLARI
HUKUK GENEL KURULU 2017/1912 Esas ve 2021/320 Karar
1. Taraflar arasındaki “sıra cetvelinin iptali” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen şikâyetin kabulüne ilişkin karar şikâyet olunan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.
2. Direnme kararı şikâyet olunan vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince direnme kararının temyiz incelemesinde duruşma yapılmayacağından şikâyet olunan vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. İNCELEME SÜRECİ
Şikâyetçi İstemi:
4. Şikâyetçi vekili şikâyet dilekçesinde; müvekkili banka tarafından borçlu Orhan Boz ve diğerleri hakkında İstanbul 10. İcra Dairesinin 2007/1487 E. sayılı dosyasında 17.01.2007 tarihinde başlatılan (kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile) icra takibinde borçlu Orhan Boz adına tapuda kayıtlı olan 11 nolu bağımsız bölüme 19.01.2007 tarihinde ihtiyati haciz konulduğunu, alacaklısı Denizbank A.Ş. olan İstanbul 8. İcra Dairesinin 2007/893 E. sayılı dosyasında da 11 nolu bağımsız bölüme 18.01.2007 tarihinde ihtiyati haciz konulduğunu ve bu icra dosyasında bağımsız bölümün 07.10.2011 tarihinde açık artırma ile satılması üzerine satış bedeli için 20.10.2011 tarihinde sıra ve derece kararı tanzim edilerek kendilerine tebliğ edildiğini, icra dairesi tarafından yapılan sıra cetveli ve paylaştırmanın hatalı olduğunu, sıra cetvelinde kendilerinin alacaklı olduğu İstanbul 10. İcra Dairesinin 2007/1487 E. sayılı dosyasındaki haciz tarihinin yanlış yazıldığını, doğrusunun 19.01.2007 olduğunu, sıra cetvelinde icra dosyalarının hacze iştirakinin tespiti için gereken icra takip tarihi ve ödeme emri tebliğ tarihinin yazılı olmadığını, tapu kaydındaki hacizlerin kesin haciz mi ihtiyati haciz mi olduğuna dikkat edilmediğini, İstanbul 8. İcra Dairesinin 2007/893 E. sayılı dosyasının haciz tarihinin 18.01.2007 yazıldığını, ancak haczin kesin haciz değil ihtiyati haciz olduğunu, ilk kesin haczin 23.01.2007 tarihinde kesinleşen kendi dosyalarından konulduğundan 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 268. maddesine göre ilk ihtiyati haczi koyan dosya ile garameten paylaştırılması gerektiğini, ilk kesin haczin kendi dosyalarından yapılmış olduğu hususunun dikkate alınmadan satış bedelinin tamamının ilk ihtiyati haciz koyan icra dosyasına ödenmesine karar verilen sıra cetvelinin yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek sıra cetvelinin iptaline ve kanuna uygun olarak gerekli hesaplama yapılarak davalıya (şikâyet olunana) ödenen alacağın müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Şikâyet Olunan Cevabı:
5. Şikâyet olunan cevap dilekçesinde; sıra derece kararına esas olmak üzere şikâyetçinin alacaklı olduğu İstanbul 10. İcra Dairesinin 2007/1487 E. sayılı dosyasından İİK’nın 100. maddesine göre gerekli bilgilerin istendiği ve verilen cevaba göre sıra derece kararının tanzim edildiğini, şikâyetçinin iddia ettiği gibi garameten paylaştırmayı gerektiren bir durum bulunmadığını, şikâyetçinin haczinin İİK’nın 106 ve 110. maddelerine göre satış istenmediğinden düştüğünü, bunun üzerine 05.10.2009 tarihinde yeniden haciz koyduklarını, şikâyetin reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 29.03.2012 tarihli ve 2011/1234 E., 2012/342 K. sayılı kararı ile; İstanbul 10. İcra Dairesinin 2007/1487 E. sayılı dosyasında alacaklı ve borçluların 10.08.2007 tarihli protokol ile 30.12.2014 tarihine kadar ana para, faiz ve fer'ileri ile birlikte ödenmesi konusunda anlaşmaya vardıkları, İİK’nın 111. maddesinin 3. fıkrası gereğince protokol süresince aynı Kanunun 106. maddesindeki hak düşürücü sürelerin işlemeyeceği, İİK’nın 100. maddesi gereği tanzim edilen malumatlar ve tüm dosya kapsamı nazarı itibara alındığında İstanbul 10. İcra Dairesinin 2007/1487 E. sayılı takip dosyasında ilk haczin 19.01.2007 tarihinde konulduğunun tapu kayıtları ile sabit olduğu gerekçesi ile davanın (şikâyetin) kabulü ile şikâyete uğrayan 20.10.2011 tarihli sıra cetvelinin iptali ile alacak miktarı belirlenerek sıra cetvelinin davacının (şikâyetçinin) haczinin önceliğinin dikkate alınarak yeniden hazırlanmasına ve yanlar arasındaki sıra cetvelinden kaynaklanan uyuşmazlığın bu şekilde çözüme kavuşturulmasına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde şikâyet olunan vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesince 08.09.2014 tarihli ve 2013/4906 E., 2014/5417 K. sayılı kararı ile;
“…Şikayetçi vekili, müvekkili banka tarafından Orhan Boz ve diğer borçlular hakkında kullandırılan kredilerden doğan alacak için icra takibi başlatıldığını, ödeme emrinin anılan borçluya 18.01.2007 tarihinde tebliğ edildiğini, borçlu adına kayıtlı taşınmaz üzerine 19.01.2007 tarihinde ihtiyati haciz konulduğunu, alacaklının icra dosyasından da aynı taşınmaz üzerine 18.01.2007 tarihinde ihtiyati haciz uygulandığını, taşınmazın 07.10.2011 tarihinde ihale edilip, 20.10.2011 tarihli sıra cetvelinin düzenlendiğini, müvekkilinin haciz tarihi 19.01.2007 iken, sıra cetvelinde hatalı olarak 09.10.2009 olarak yazıldığını, sıra cetvelinde yasaya uygun, paylaştırma için gerekli bilgilerin bulunmadığını, ilk kesin haczin müvekkiline ait haciz olması nedeniyle ilk ihtiyati haczi koyan dosya ile garameye girmesi gerekirken, satış bedelinin tamamının ilk ihtiyati haciz koyan icra dosyasına ödenmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek, sıra cetvelinin iptalini şikayet ve talep etmiştir.
Şikayet olunan vekili, sıra cetvelinin İİK'nın 100. maddesine göre, istenen bilgilere verilen cevap üzerine düzenlendiğini, bu belgeye göre şikayetçinin haczinin 09.01.2009 tarihli olduğunu, bu nedenle para isabet etmesinin mümkün olmadığını, şikayetçinin 19.01.2007 tarihli haczinin iki yıllık süre içerisinde satış istenmediğinden düştüğünü savunarak, şikayetin reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, şikayetçinin alacağının 10.08.2007 tarihli protokolden kaynaklandığı, borçlu ile alacaklının 30.12.2014 tarihine kadar alacakların ana para, faiz ve fer'ileri ile birlikte ödenmesi konusunda anlaşmaya vardıkları, İİK'nın 111/3. maddesi gereğince protokol süresince icra müdürlüğü nezdinde gerçekleştirmiş oldukları takip işlemlerinin İİK'nın 106. maddesince hak düşürücü süreleri işletmeyeceği, bu sürelerin işlemesinin protokol hükümlerince engellendiği, tarafların bu konudaki iradelerinin tasarruf ilkesi uyarınca yanları bağlayıcı nitelikte bulunduğu gözetildiğinde somut olayda işlemeyen sürelerden ötürü hacizlerin kalktığından söz etme imkanı bulunmadığı, dolayısıyla davalı tarafın hacizlerin bu sebepten ötürü düşmesi gerektiğine ilişkin iddiasını benimseme imkânı bulunmadığı, ilk kesin haczin İstanbul 10. İcra Müdürlüğü'nün 2007/1487 Esas sayılı dosyasında 19.01.2007 tarihinde gerçekleştiğinin tartışmadan ayrık olduğu, dolayısıyla 8. İcra Müdürlüğü'nün 2007/893 Esas sayılı dosyada gerçekleştirilen haczin bu tarihten sonra yani 01.09.2009 tarihi nazarı itibara alındığında İİK'nın 268. maddeye göre ilk kesin haczin İstanbul 10.İcra Müdürlüğü'nün 2007/1487 Esas sayılı dosyasından 19.01.2007 tarihinde gerçekleştiği dikkate alınmadan sıra cetveli tanzim edildiği gerekçesiyle şikayetin kabülü ile 20.10.2011 tarihli sıra cetvelinin iptali ile alacak miktarı belirlenerek sıra cetvelinin davacının haczinin önceliğinin dikkate alınarak yeniden hazırlanmasına karar verilmiştir.
Kararı, şikayet olunan vekili temyiz etmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, şikayet olunan vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Şikayet, sıra cetvelindeki sıraya ilişkindir.
2004 sayılı İİK'nın 111. maddesi "Borçlu alacaklının satış talebinden evvel borcunu muntazam taksitlerle ödemeği taahüt eder ve birinci taksiti de derhal verirse icra muamelesi durur.
Şu kadar ki borçlunun kafi miktar malı haczedilmiş bulunması ve her taksitin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması ve nihayet aydan aya verilmesi ve müddetin üç aydan fazla olmaması şarttır.
Borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için icra dairesinde yapacakları sözleşme veya sözleşmelerin devamı süresince 106 ve 150/e maddelerindeki süreler işlemez. Ancak bu sözleşme veya sözleşmelerin toplam süresinin on yılı aşması halinde, aştığı tarihten itibaren süreler kaldığı yerden işlemeye başlar.
Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder."hükmünü içermektedir.
Şikayetçiye ait İstanbul 10. İcra Müdürlüğü'nün 2007/1487 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklı şikayetçi vekili ile borçlular vekili tarafından borçların taksitlendirilmesine ilişkin 10.08.2007 tarihli protokol düzenlendiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, İİK'nın 111/3. maddesi uyarınca şikayetçinin 19.01.2007 tarihli ihtiyati haczi yönünden hak düşürücü sürelerin işlemediği kabul edilerek, şikayetin kabulüne karar verilmiş ise de, İİK'nın 111/4. maddesi uyarınca 10.08.2007 tarihli protokol hükümleri gereğince borçlunun temerrüde düşüp düşmediği, taksit ödemelerinin zamanında yapılıp yapılmadığı hususlarında herhangi bir inceleme yapılmamıştır.
Bu durumda mahkemece, şikayetçi banka kayıtları üzerinde, bankacılık konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılıp, 10.08.2007 tarihli protokol hükümleri de değerlendirilerek, borçlu tarafından takibe konu borca ilişkin protokol hükümlerine uygun biçimde anapara ve faiz ödemeleri yapılıp yapılmadığı, borçlunun temerrüde düşüp düşmediği, diğer anlatımla taksitlendirme sözleşmesinin ifa edilip edilmediği, buna göre satış isteme süresinin durup durmadığı, dolayısıyla şikayetçi haczinin ayakta olup olmadığı hususlarında rapor alınıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
3-Kabüle göre, sıra cetveline yönelik şikayetlerde İcra Mahkemesi, önüne gelen şikayetleri sonuçlandırmak ve icra müdürüne bu yönde talimat vermekle görevli olup, gerekçede yeni sıra cetvelinin hangi ilkelere göre düzenleneceğini belirlemesi, diğer bir anlatımla alacaklıların ne miktar için hangi sıralarda yer alması gerektiğini saptaması, cetvelin hukuka uygun olmayan kısımlarını göstermesi, bu çerçevede işlem yapılması için İcra Müdürüne talimat vermesi (İİK'nın m. 17/1) gerektiğinden, iptal nedenlerinin gerekçede belirtilmesi ve hüküm fıkrasında gerekçe tekrar edilmeden sıra cetvelinin iptaline karar vermekle yetinilmesi ve eda hükmü kurulmaması gerekir. Mahkemece, gerekçede yer alması gereken hususlara hüküm fıkrasında yer verilmesi, özel olarak İİK'nın 17/1. maddesine ve genel olarak da hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir sözün tekrar edilmemesine ilişkin HMK'nın 297/2. maddesine aykırı olmuştur.
Öte yandan, 6100 sayılı HMK'nın 297/2 maddesi "Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir."hükmünü içermektedir. Şikayetçi tarafça, bedeli paylaşıma konu paranın şikayet olunanın alacağı ile garame hesabına göre paylaştırılması talep edilmiş ve mahkemece şikayetçinin haczinin ilk haciz olduğu kabul edilmiş olup, şikayetçinin talebi ile bağlı olduğu gözetilerek, buna göre garame yapılması gerektiği sonucuna varılması gerekirken, şikayetçinin ilk sırada tek başına yer alması gerektiği anlamına da gelebilen yazılı şekilde ve infazda tereddüt uyandıracak şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır…” gerekçesi ile (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İstanbul 9. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 02.04.2015 tarihli ve 2014/1479 E., 2015/242 K. sayılı kararı ile; taraflar arasındaki 10.08.2007 tarihli protokolün geçersizliğine ya da hükümden düşürülmesine ilişkin bir iddia, savunma ve uyuşmazlık bulunmadığı, mahkemenin tarafların iddia ve savunmalarına konu yapmadıkları bir hususu re’sen gözetmesi ya da protokolün İİK’nın 111. maddesi bağlamında etki ve sonuçlarını doğurup doğurmadığını, geçerlilik koşullarına haiz olup olmadığını kendiliğinden inceleyemeyeceği, taraflar arasında gerçekleştirilen ve kabul edilen 10.08.2007 tarihli protokolün geçerli olduğu, İİK'nın 111/3. maddesinin geçerli bir protokolün süre bakımından yaratacağı etki ve sonuçlarını açık bir şekilde belirttiği, buna göre protokol devam ettiği sürece İİK’nın 106 ve 150/e maddelerindeki sürelerin işlemeyeceği, İstanbul 10. İcra Dairesinin 2007/1487 E. sayılı dosyasındaki 19.01.2007 tarihli haczin geçerliliğini koruduğu, mahkemenin sıra cetvelini iptal etmekle birlikte hüküm dikkatle irdelendiğinde açılan davanın (şikâyetin) kabulü ile şikâyete uğrayan 20.10.2011 tarihli sıra cetvelinin iptali ile alacak miktarı belirlenerek sıra cetvelinin davacının haczinin önceliği dikkate alınarak yeniden hazırlanmasına ve yanlar arasındaki sıra cetvelinden kaynaklanan uyuşmazlığın bu şekilde çözüme kavuşturulmasına demek suretiyle hükmü 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi bağlamında lokal ve likit ve infazı kabil hâle getirdiği, sıra cetvelinin referans alacağı rakamın belli olmadığı, bu rakamın icra dairesince fer'ileri ile tespit edilerek ve sıraya dahil edileceği, mahkemenin icra dairesinin yerine geçerek alacak hesaplamasının mümkün olmadığı, İİK'nın 17/1. maddesinde şikâyet icra mahkemesince kabul edildiği takdirde işlem bozulur, yahut düzeltilir veya memurun sebepsiz yapmadığı ve geciktirdiği işlerin icrası emrolunur hükmünün düzenlendiği, talep kısmında davacının (şikâyetçinin) özellikle garame usulüne göre bir dağıtım yapılmasına ilişkin bir talebinin bulunmadığı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde şikâyet olunan vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İİK'nın 111. maddesinin 4. fıkrası uyarınca borçlu tarafından 10.08.2007 tarihli protokol hükümlerine uygun biçimde taksitlendirme sözleşmesinin ifa edilip edilmediğinin tespiti için anapara ve faiz ödemelerinin yapılıp yapılmadığı, taksitlendirme sözleşmesinin uygulanıp uygulanmadığı, borçlunun temerrüde düşüp düşmediği, buna göre satış isteme süresinin durup durmadığı, dolayısıyla şikâyetçinin haczinin ayakta olup olmadığı hususlarında bilirkişi raporu alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal mevzuatın ve ilgili kavramların irdelenmesi gerekmektedir.
13. Genel olarak icra takibi beş aşamadan oluşur. Bu aşamalar takip talebi, ödeme (icra) emri, haciz, satış ve paraların paylaştırılmasıdır. Paraların paylaştırılması, icra takibinin son safhasıdır. Diğer aşamalara geçilebilmesi için alacaklının talepte bulunması gerektiği hâlde, paraların paylaştırılmasına (ödenmesine) başlanabilmesi için alacaklının bir talebine gerek yoktur. İcra dairesi, satış sonucunda elde edilen paraları, kendiliğinden (re'sen) alacaklılara paylaştırır. Paraların paylaştırılması, aynı malların birden fazla alacaklı için haczedilmiş (hacze iştirak edilmiş) olması halinde söz konusudur. Hacizli mallar bir alacaklı için haczedilmişse, o zaman paraların paylaştırılması değil elde edilen paranın alacaklıya ödenmesi söz konusudur (Kuru, B: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara 2013, s. 729).
14. Sıra cetvelinin düzenlenmesi için birden fazla alacaklının bulunması ve borçlunun malvarlığının satılması sonucunda elde edilen para ile tüm alacaklıların alacağının ödenememesi gerekir. Hacze iştirak eden tüm alacaklıların alacağı ödenebiliyorsa sıra cetveli düzenlenmez. Eğer takibin sonunda tek alacaklı olursa, satış sonucu elde edilen para alacaklının alacağına yetmezse, yine sıra cetveli düzenlenmez, alacaklıya alacağının ödenmeyen kısmı için bir aciz belgesi verilir (Pekcanıtez, H./ Atalay, O./ Özkan, M.S./Özekes, M.: İcra ve İflas Hukuku, 10. Bası, Ankara, 2012, s. 387).
15. İİK’nın 140. maddesinde;
“..Satış tutarı bütün alacaklıların alacağını tamamen ödemiye yetmezse icra dairesi alacaklıların bir sıra cetvelini yapar.
Alacaklılar 206 ncı madde mucibince iflas halinde hangi sıraya girmeleri lazım geliyorsa o sıraya kabul olunurlar.
Bununla beraber ilk üç sıraya kayıt için muteber olan tarih haciz talebi tarihidir…” hükmü bulunmaktadır.
16. İlk haczi uygulayan icra dairesi, alacaklıların bir sıra cetvelini yapar (İİK m. 140/1; İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliği m. 59). Haczedilen mallar istinabe yolu ile haczedilmiş ve satılmış olsa bile, sıra cetvelini düzenleme yetkisi, takibin yapıldığı icra dairesine aittir. İstinabe olunan icra dairesinin bu sıfatla (istinabe olunan icra dairesi sıfatıyla) sıra cetveli düzenleme yetkisi yoktur. Sıra cetveli kesinleşmeden, icra müdürü paraları paylaştıramaz. Bu sıra cetveline dayanarak yapılan paylaştırmada, artık bütün alacaklıların alacağının tam olarak ödenmesi mümkün değildir. Sıra cetvelinde, aynı derecede hacze iştirak etmiş olan (İİK m.100-101) bütün alacaklılar alacak miktarları ve faizleri ile gösterilir. Bu alacaklıların her biri belli bir sıraya girer. Bu sıra İİK’nın 206. maddesinde gösterilmiştir (Kuru, s.732-733).
17. İİK’nın 206 ve 207. maddelerine göre sıra cetvelinin nasıl düzenleneceği İcra ve İflas Kanunu Yönetmeliğinin 59. maddesinde gösterilmiştir. Buna göre alacaklıların ad ve soyadları, talep edilen, kabul ve reddedilen para miktarlarının, alacak hakkındaki kararın ne olduğu ve hangi sıraya kabul edildiği yazılır.
18. Düzenlenecek sıra cetvelinde; alacaklılar İİK’nın 206. maddesine göre iflas hâlinde hangi sıraya girmeleri lazım geliyorsa o sıraya kabul olunurlar (İİK m. 140/2). Satış bedelinden önce birince derecede hacze iştirak edenlerin alacakları ödenir. Geriye bir şey artarsa bu, ikinci dereceye verilir. Paylaştırma parasının artması hâlinde sırasıyla diğer derecelere dağıtılır. Satış bedelinin birinci derecedeki alacaklıların tamamını karşılamaması hâlinde (veya diğer dereceler içinde bakiyenin alacakları karşılamaması durumunda da) derece için de sıra cetveli düzenlenir. Bu şekilde yapılan dağıtım sonucunda, alacağına kavuşamayanlar olursa İİK’nın 143. maddesi uyarınca bunlara borç ödemeden aciz belgesi verilir (Deynekli, A./Kısa, S.: Hacizde ve İflasta Sıra Cetveli, 3. B., Ankara 2005, s. 111).
19. Bu aşamada hacze iştirakin açıklanması gerekmektedir. Borçluya karşı bir veya birkaç alacaklı tarafından yapılan takip sonunda borçlunun haczedilen malları tüm alacaklıların alacağının ödenmesini mümkün kılıyorsa hacze iştirak sorunu ortaya çıkmayacaktır. Ancak, borçluya karşı takip yapan birden fazla alacaklının alacağı, borçlunun haczedilen mallarının satışı sonunda karşılanamıyorsa, hacze iştirak söz konusu olabilir. Hukukumuzda, borçlunun mallarına önce haciz koyduran alacaklının, alacağını önce alacağı şeklinde bir prensip geçerli değildir. Yani ilk haciz sahibi alacaklının esasen sonraki alacaklılara bir rüçhan hakkı bulunmamaktadır. Haczin rehin hakkına benzer bir etkisi ve dolayısıyla önce haciz koyduran kişinin, diğer alacaklılara göre önceliği kabul edilmemiştir. Sadece maaş veya ücret hacizlerinde sırada önce gelen haczin kesintisi bitmeden, sonraki haciz için kesinti yapılamaz (İİK m. 83/2, c. 3) (Pekcanıtez/ Atalay/ Özkan/ Özekes, s. 312-313).
20. İİK’da hacze iştirakin iki çeşidi düzenlenmiştir. Bunlar takipli (adi) veya takipsiz (imtiyazlı) iştiraktir. Gerek takipli gerekse takipsiz iştirakte alacaklılar İİK’nın 100 ve 101. maddelerindeki şartları taşımaları hâlinde borçlunun malları üzerine kendilerinden önce konulmuş hacizlere ilk haciz üzerine satılan malın tutarı vezneye girinceye kadar katılabilirler. Hacze iştirak hâlinde satış bedeli aynı derecedeki alacaklılar arasında garame (oranlama) suretiyle dağıtıma tabi tutulur. İştirak alacaklısı o derece içinde yer alan diğer alacaklılarla eşit statüye sahip olur ve hacizli malların satışından elde edilen paradan alacağı oranında pay alır.
21. Haciz koyduran alacaklı, borçlunun haczedilen malları üzerinde bir rehin hakkı veya bir imtiyaz kazanamaz. Alacağı haciz koyduran alacaklının alacağından evvel doğmuş ve borçluya karşı usulen icra takibinde bulunarak haciz istemek yetkisi kazanmış olan her alacaklı, bu hususu Kanunun tayin ettiği vasıtalarla ispat ederek haczedilen malın tutarı vezneye girinceye kadar hacze iştirak edebilirler (İİK m. 100) (Deynekli/ Kısa, s. 3-4). İİK’nın 100. maddesine göre, sıra cetveli ilk hacze iştirak edebilecek alacaklılar gözetilerek düzenlenir. Borçluya ait mala birden fazla ihtiyati haciz uygulanmış ise ilk önce kesin hacze dönüşen ihtiyati haciz ilk haciz kabul edilir ve bu hacze iştirak edebilecek alacaklılar İİK’nın 100, 101 ve 286. maddelerine göre belirlenir (Deynekli/Kısa, s. 49). İhtiyati haczin hacze iştirak edebilmesinin birinci koşulu ihtiyati haczin mahcuz veya para üzerinden uygulanması, ikinci koşulu ise İİK’nın 264. maddesi hükmüne göre ihtiyati haczi tamamlayan merasime uyularak ihtiyati haczin hükümsüz hâle gelmemesidir. İhtiyati haczin ilk hacze iştirakinin üçüncü koşulu ise ihtiyati haczi uygulayan alacaklının alacağının, ilk haczi uygulayan alacaklının takibinden önce doğmuş olmasıdır. Öncelik koşulu İİK’nın 100. maddesinde belirtilen belgelerle ispatlanabilir (Deynekli, Kısa, s. 43 vd.).
22. İİK’nın 141. maddesine göre sıra cetvelinin birer sureti icra dairesi tarafından alakadarlara tebliğ edilir.
23. İİK’nın “Cetvele itiraz” başlıklı 142. maddesi ise;
“Cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklı takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel mündericatına itiraz edebilir.
Dava basit muhakeme usuliyle görülür.
İtiraz alacağın esas ve miktarına taallük etmeyip yalnız sıraya dairse şikayet yoliyle icra mahkemesine arz olunur” şeklinde düzenlenmiştir.
24. İİK’nın 142. maddesi gereğince alacaklılar sıra cetvelinin bir suretinin kendilerine tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde sıra cetveline şikâyet yoluna başvurabilirler veya sıra cetveline itiraz davası açabilirler. Sıra cetveline karşı yedi gün içinde hiçbir şikâyet ve itiraz (İİK m. 142) yapılmazsa sıra cetveli kesinleşir ve ancak bundan sonra (kesinleşen) sıra cetveli gereğince paraların paylaştırılmasına geçilebilir. Buna karşılık, yedi gün içinde sıra cetveline karşı (icra mahkemesinde) şikâyet veya (mahkemede) itiraz yoluna başvurulursa, paylaştırma işleminin sonuçlanmasına kadar durdurulması ve sıra cetvelinin kesinleşmesine kadar beklenmesi gerekir. Ancak, sıra cetvelinde hak sahibi görünen her alacaklı, banka teminat mektubu karşılığında, kendisine ödeme yapılmasını isteyebilir (İİK m. 142/a) .
25. Sıra cetveline karşı koymak isteyen alacaklı (bu konudaki takip hukuku kurallarının yanlış uygulandığını iddia etmeyip) sıra cetveline alınmış olan bir alacaklının alacağına veya onun sırasına (veya hem alacağına hem de onun sırasına) itiraz etmek istiyorsa, o zaman sıra cetveline karşı, mahkemede itiraz yoluna başvurması, yani o alacaklıya karşı genel mahkemede dava açması gerekir (Kuru, s. 736).
26. İcra dairesinin, sıra cetvelini yaparken bu husustaki takip hukuku hükümlerine aykırı hareket ettiği ve yapılan işlemin hâdiseye uygun olmadığı iddia edilmekte ise, bu hâlde sıra cetveline karşı başvurulacak olan yol, icra mahkemesine şikâyet (İİK m. 16) yoludur (İİK m. 142/3). İİK’nın 142. maddesinin 3. fıkrası hükmünden sıra cetveline karşı şikâyet yolunun sadece sıraya karşı bir itirazda bulunulması hâline münhasırmış gibi bir anlam çıkmakta ise de, icra müdürünün uymak ve re’sen yapmak zorunda olduğu bütün hususlardan dolayı İİK’nın 16. maddesi gereğince şikâyet yoluna başvurulabilir (Kuru, s. 734).
27. İcra dairesinin sıra cetvelini yaparken bu husustaki takip hukukuna uygun hareket etmemesi, bu konudaki hükümleri gereği gibi ve olaya uygun uygulamaması hâlinde ilgililer şikâyet yoluna başvurabilirler (İİK m. 16). Örneğin icra memuru ihale kesinleşmeden sıra cetveli düzenlemiş ise bu bir şikâyet sebebi teşkil eder. Bunun yanında İİK’nın 142. maddesinin 3. fıkrasına göre alacaklının bulunduğu sıraya ilişkin olarak yani istediği sıraya kabul edilmemesi durumunda şikâyet yoluna başvurması mümkündür (Pekcanıtez, H./ Simil, C.: İcra ve İflas Hukukunda Şikâyet, 2. B., İstanbul 2017, s. 488).
28. Sıra cetveline karşı şikâyet üzerine icra mahkemesince sadece sıra cetvelinin iptaline karar verilebilir. Yoksa icra müdürünün yerine geçerek yeni bir sıra cetveli düzenleyemez (Pekcanıtez/Simil, s. 393). Sıra cetveline yönelik şikâyetlerde icra mahkemesi, önüne gelen şikâyetleri sonuçlandırmak ve icra müdürüne bu yönde talimat vermekle görevli olup, şikâyete konu işlemin kanuna veya olaya aykırılığı tespit edilirse sıra cetvelinin iptaline karar verilir. İcra mahkemesi gerekçede düzenlenecek yeni sıra cetvelinin hangi ilkelere göre düzenleneceğini, alacaklıların ne miktar için hangi sıralarda yer alması gerektiğini belirterek, hukuka uygun olmayan kısımları gösterir ve bu çerçevede işlem yapılması için icra müdürüne talimat (İİK m. 17/1) verir. Yeni sıra cetveli yapılması görevi icra dairesine ait olduğundan iptal nedenlerinin hükümde belirtilmeden sıra cetvelinin iptaline karar verilmesi ile yetinilmesi gerekir. Şikâyet üzerine iptal edilen sıra cetvelinin yerine iptal gerekçesi de dikkate alınarak icra dairesince yeniden sıra cetveli yapılarak ilgililere tebliğ edilir. Nitekim bu hususlar Hukuk Genel Kurulunun 06.11.2015 tarihli ve 2014/23-1179 E., 2015/2434 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
29. Uyuşmazlığın çözümü için İİK’nın 111. maddesinde düzenlenmiş olan taksitle ödemenin açıklanması gerekmektedir.
İİK’nın 111. maddesi;
“…Borçlu alacaklının satış talebinden evvel borcunu muntazam taksitlerle ödemeği taahüt eder ve birinci taksiti de derhal verirse icra muamelesi durur.
Şukadar ki borçlunun kafi miktar malı haczedilmiş bulunması ve her taksitin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması ve nihayet aydan aya verilmesi ve müddetin üç aydan fazla olmaması şarttır.
(Ek fıkra: 9/11/1988-3494/13 md.; Değişik üçüncü fıkra: 17/7/2003-4949/26 md.) Borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için icra dairesinde yapacakları sözleşme veya sözleşmelerin devamı süresince 106 ve 150/e maddelerindeki süreler işlemez. Ancak bu sözleşme veya sözleşmelerin toplam süresinin on yılı aşması hâlinde, aştığı tarihten itibaren süreler kaldığı yerden işlemeye başlar.
(Değişik fıkra: 9/11/1988-3494/13 md.) Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder…” hükmünü içermektedir.
30. Kendisine karşı yürütülen icra takibi kesinleşmiş olan borçlu, borcunu taksitle ödemek isteyebilir. Taksitle ödeme, alacaklı ile borçlunun anlaşması veya alacaklının rızası olmasa bile belli şartların gerçeklemesi hâlinde mümkündür. Taksitle ödeme sözleşmesi iki dönemde olabilir. Alacaklı ile borçlu hacizden önceki bir dönemde icra dairesinde borcun taksitle ödeneceği hakkında bir sözleşme (anlaşma) yapabilirler. Kanun, hacizden önceki bir dönemde borcun taksitle ödenmesi imkânını açıkça düzenlememektedir; buna dolayısıyla haciz isteme süresi (İİK m. 78/2) ile satış isteme süresi (İİK m. 111/3) nedeniyle ve bir ceza hükmü (İİK m. 340) ile değinilmektedir. Bu hâlde (yani, alacaklı ile borçlunun icra dairesinde taksit sözleşmesi yapmaları hâlinde), taksit sözleşmesinin (yapılmasından) ihlâline kadar geçen zaman, bir yıllık haciz isteme süresinin hesabına dahil edilmez (İİK m.78/2, c. 2). Bunun gibi, borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için icra dairesinde yapacakları taksit sözleşmesinin (veya sözleşmelerinin) devamı süresince, İİK’nın 106 ve 150/e maddesindeki satış isteme süreleri işlemez. Ancak, taksit sözleşmesi (veya sözleşmelerinin) toplam süresinin on yılı aşması hâlinde, aştığı tarihten itibaren süreler kaldığı yerden işlemeye başlar (İİK m. 111/3). Borçlu, taksitlerden birini anlaşmadaki tarihte ödemezse, alacaklı, borcun tamamı için icra takibine devam edilmesini (yani, borçlunun mallarının haczedilmesini) isteyebilir (İİK m. 111/4) (Kuru, s. 612-613).
31. Borçlu, mallarının haczedilmesinden sonra (ve fakat satış talebinden önce) borcunu muntazam taksitlerle ödemeyi taahhüt eder ve bu taahhüdü İİK’nın 111. maddesinin 1 ve 2. fıkrasında belirtilen şartlara uygun olursa, alacaklının muvafakatine (kabulüne) gerek kalmadan, icra takibi kendiliğinden durur (İİK m. 111/1); yani icra müdürü, borçlunun hacizli mallarını satamaz. Borçlu, taahhüt ettiği bu taksitlerden birini zamanında ödemezse, icra takibine (borcun tamamı için) kaldığı yerden devam edilir (İİK m. 111/4); yani, alacaklının talebi üzerine hacizli mallar satılır (Kuru, s. 614-615; Deynekli/ Kısa, s. 136).
32. Somut olayda; İstanbul 8. İcra Dairesinin 2007/893 E. sayılı dosyasında alacaklı Denizbank A.Ş. tarafından 18.01.2007 tarihli ihtiyati haciz kararının infazının 18.01.2007 tarihinde istendiği, aynı tarihte Orhan Boz ve diğerleri hakkında kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığı, ihale bedeli paylaşıma konu olan borçlu Orhan Boz adına kayıtlı taşınmaza 18.01.2007 tarihinde ihtiyati haciz konulduğu, ödeme emrinin Orhan Boz’a 22.01.2007 tarihinde tebliğ edildiği ve 01.02.2007 tarihinde ihtiyati haczin kesin hacze dönüştüğü, 20.08.2009 tarihinde taşınmaza yeniden haciz konulduğu, alacaklı vekilinin 21.01.2009, 06.08.2009, 14.01.2011, 14.06.2011 ve 29.07.2011 tarihlerinde satış talebinde bulunarak satış avansı yatırdığı, taşınmazın 27.09.2011 tarihinde ihale edildiği, bu dosyada düzenlenen sıra cetvelinde birinci sırada Denizbank A.Ş.’nin, üçüncü sırada ise şikâyetçinin gösterildiği, şikâyetçinin alacaklı olduğu İstanbul 10. İcra Dairesinin 2007/1487 E. sayılı dosyasında 17.01.2007 tarihli ihtiyati haciz kararının infazının 17.01.2007 tarihinde istendiği, aynı tarihte Orhan Boz ve diğerleri hakkında kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığı, ihale bedeli paylaşıma konu olan borçlu Orhan Boz adına kayıtlı taşınmaza 17.01.2007 tarihinde ihtiyati haciz konulduğu, ödeme emrinin Orhan Boz’a 18.01.2007 tarihinde tebliğ edildiği ve 28.01.2007 tarihinde ihtiyati haczin kesin hacze dönüştüğü, alacaklı vekili ile borçlular vekili arasında borçların taksitlendirilmesine ilişkin 10.08.2007 tarihli protokolün yapıldığı, 05.10.2009 tarihinde taşınmaza yeniden haciz konulduğu, alacaklı vekilinin 09.08.2011 tarihinde satış talep ettiği ve satış avansının yatırıldığı anlaşılmaktadır.
33. Şikâyetçi kendisinin alacaklı olduğu icra dosyasındaki ihtiyati haczin daha önce kesinleştiğini ileri sürerek sıra cetvelinin iptalini talep etmiştir. Şikâyetçinin iddiasına İstanbul 10. İcra Dairesinin 2007/1487 E. sayılı dosyasındaki haczin daha önce kesinleşmiş olması ve İİK’nın 106 ve 110. maddeleri gereğince kalkmamış olması koşulu ile itibar edilebilir. Bu nedenle İstanbul 10. İcra Dairesinin 2007/1487 E. sayılı dosyasında alacaklı vekili ile borçlular vekili arasında borçların taksitlendirilmesine ilişkin 10.08.2007 tarihli protokolün uygulanıp uygulanmadığının, taksit sözleşmesinin ihlal edilip edilmediğinin, dolayısıyla satış isteme sürelerinin durup durmadığının ve şikâyetçinin haczinin kalkıp kalmadığının re’sen incelenmesi gerekir. Yapılacak inceleme sonucunda taksit sözleşmesinin ihlal edilmediği ve satış isteme süresinin durduğu, şikâyetçinin haczinin kalkmadığı tespit edilirse, şikâyetçinin haczi ilk sırada yer alacaktır. Açıklanan nedenlerle bu hususlar mahkemece re’sen araştırılmalıdır.
34. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere İİK’da (m. 111, 78/2, 340) bazı şart ve etkileri düzenlenen, icra prosedürü içerisinde yapılan taksitle ödeme sözleşmesi, icra dairesinde yapılması hâlinde icra takibini olduğu yerde durdurur. Borçlu, taksitle ödeme sözleşmesine göre taksitleri zamanında ödediği sürece icra takibine devam edilemez, yani sözleşme hacizden önce yapılmış ise borçlunun malları haczedilemez, hacizden sonra yapılmış ise hacizli mallar satılamaz. Taksit sözleşmesinin ihlalinin sonucunu düzenleyen İİK’nın 111. maddesinin 4. fıkrasına göre taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder.
35. O hâlde İİK’nın 111. maddesinin 4. fıkrası uyarınca, mahkemece şikâyetçi banka kayıtları üzerinde, bankacılık konusunda uzman bilirkişi aracılığıyla inceleme yapılıp, 10.08.2007 tarihli protokol hükümleri de değerlendirilerek, borçlular tarafından takibe konu borca ilişkin protokol hükümlerine uygun biçimde anapara ve faiz ödemeleri yapılıp yapılmadığı, borçluların temerrüde düşüp düşmediği, taksitlendirme sözleşmesinin ifa edilip edilmediği hususlarında rapor alınarak, buna göre satış isteme süresinin durup durmadığı, dolayısıyla şikâyetçi haczinin kalkıp kalkmadığının araştırılarak şikâyet hakkında bir karar verilmesi gerekir.
36. Diğer taraftan Özel Daire kararının kabule göre başlayan (3) nolu bendinde sıra cetveline yönelik şikâyetlerde icra mahkemesinin önüne gelen şikâyetleri sonuçlandırmak ve icra müdürüne bu yönde talimat vermekle görevli olup, icra müdürüne talimat vermesi gerektiğinden, iptal nedenlerinin gerekçede belirtilmesi ve hüküm fıkrasında gerekçe tekrar edilmeden sıra cetvelinin iptaline karar vermekle yetinilmesi ve eda hükmü kurulmaması gerektiği, mahkemece gerekçede yer alması gereken hususlara hüküm fıkrasında yer verilmesinin özel olarak İİK'nın 17/1. maddesine ve genel olarak da hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir sözün tekrar edilmemesine ilişkin HMK'nın 297/2. maddesine aykırı olduğu, şikâyetçi vekilince bedeli paylaşıma konu paranın şikâyet olunanın alacağı ile garame hesabına göre paylaştırılması talep edildiği ve mahkemece şikâyetçinin haczinin ilk haciz olduğu kabul edilmiş olup, şikâyetçinin talebi ile bağlı olduğu gözetilerek, buna göre garame yapılması gerektiği sonucuna varılması gerekirken, şikâyetçinin ilk sırada tek başına yer alması gerektiği anlamına da gelebilen yazılı şekilde ve infazda tereddüt uyandıracak şekilde hüküm kurulmasının HMK'nın 297/2. maddesine göre doğru olmadığı hususlarına da değinilmiş ve bu hususlar yönünden de yerel mahkemece direnme kararı verilmiştir. Özel Dairece işin esası yönünden mahkemece eksik inceleme ve araştırma yapıldığına işaret eden bozma nedeni gözetildiğinde, Özel Daire kararının (3) nolu bendinde belirtilen hususlar eleştiriye ilişkin olup, şikâyetin kabulüne karar verilip verilemeyeceği mahkemece yeniden yapılacak inceleme neticesinde ortaya çıkacağından bu aşamada Özel Daire tarafından belirtilen hususlara ilişkin bozma kararı verildiğinin kabulüne usulen olanak yoktur. Dolayısıyla bozma sebebi yapılmayan hususlar Hukuk Genel Kurulunca uyuşmazlık kapsamında tartışılmamış, ancak şikâyetçinin talebinin sıra cetveline konu olan ihale bedelinin garame hesabına göre paylaştırılması olmayıp, sıra cetvelinin iptaline ilişkin olduğuna işaret edilmekle yetinilmiştir.
37. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararının (2) nolu bendinde belirtilen nedenler yanında yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Şikâyet olunan vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararının (2) nolu bendinde açıklanan nedenler ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçelerle BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile eklenen geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 23.03.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2018/7445 Esas ve 2018/8542 Karar
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Şikayetçi borçlunun icra mahkemesine başvurusunda, İİK'nun 150/e maddesi gereğince 2 yıllık süre içerisinde ipotekli taşınmazın satışının istenilmemesi sebebiyle takibin düştüğünü ileri sürerek 04.06.2015 tarihli ihalenin feshini talep ettiği, mahkemece icra emirlerinin borçlulara 23.12.2009'da tebliğinden itibaren 2 yıllık satış isteme süresi dolmadan alacaklı vekilince avansı da yatırılmak suretiyle 05.12.2011'de satış talebinde bulunulması ile satış isteme süresinin kesildiği ve başka bir alacaklı tarafından başlatılan takipte ipotekli taşınmazlardan birinin satılmış olması nedeniyle işbu takipte satışının fiilen imkansız olmasından dolayı satış isteme süresinin durmaya devam ettiği gerekçeleriyle ihalenin feshi isteminin reddine karar verildiği, kararın borçlu taraından temyiz edilmesi üzerine Dairemiz'in 2016/11670 Esas, 2016/14459 Karar Sayılı 23.05.2016 Tarihli ilamı ile; İİK'nun 111. maddesi gereğince, borçlu tarafından birleştirilen takip dosyasında verilen ödeme taahhütlerinin söz konusu maddeye uygun geçerli bir ödeme taahhüdü olup olmadığının değerlendirilmesi suretiyle İİK'nun 150/e maddesi kapsamında inceleme yapılarak satış talebinin süresinde olup olmadığının anlaşılması halinde ihalenin feshine aksi halde şikayetin reddine karar verilmesi gerektiği belirtilerek ilamın bozulduğu, mahkemece bozmaya uyulduğu ve ödeme taahhütlerinde alacaklı imzası olduğu ve taahhütlerin geçerli olduğu değerlendirilmekle İİK'nun 150/e maddesine göre satış talebinin süresinde olduğunun kabulü ile şikayetin reddine karar verildiği görülmektedir.
İİK'nun taksitle ödeme başlıklı 111. maddesinde aynen;
"Borçlu, alacaklının satış talebinden evvel borcunu muntazam taksitlerle ödemeyi taahhüt eder ve birinci taksidi de derhal verirse icra muamelesi durur. Şu kadar ki borçlunun kafi miktar malı haczedilmiş bulunması ve her taksidin borcun dörtte biri miktarından aşağı olmaması ve nihayet aydan aya verilmesi ve müddetin üç aydan fazla olmaması şarttır. Borçlu ile alacaklının borcun taksitlendirilmesi için icra dairesinde yapacakları sözleşme veya sözleşmelerin devamı süresince 106 ve 150/e maddelerindeki süreler işlemez. Ancak bu sözleşme veya sözleşmelerin toplam süresinin on yılı aşması halinde, aştığı tarihten itibaren süreler kaldığı yerden işlemeye başlar. Taksitlerden biri zamanında verilmezse icra muamelesi ve süreler kaldığı yerden devam eder" düzenlemesine yer verilmiştir.
Somut olayda; icra dosyasında bulunan 29.03.2012 tarihli ve 27.03.2013 tarihli ödeme taahhütlerinde alacak kalemlerinin ayrıntılı belirtilmediği, her bir taksitin toplam borç miktarının dörde birini karşılamadığı ve ilk taksitin de borçlu tarafından ödenmediği anlaşıldığından geçerli bir ödeme taahhüdü söz konusu olmayıp İİK'nun 150/e maddesinde belirtilen sürelerin kesilmesi mümkün değildir.
O halde, borçlu hakkında yeniden başlatılan ve birleştirilmesine karar verilen ... 25. İcra Müdürlüğü'nün 2012/3656 Esas sayılı dosyasında gönderilen icra emrinin borçluya 15.03.2012 tarihinde tebliğ edildiği, alacaklının ise 18.03.2015 tarihinde ipotekli taşınmazların satışını talep ettiği görülmekle İİK'nun 150/e maddesinde belirtilen 2 yıllık süre içerisinde taşınmazların satışının istenmediği açık olup, mahkemece ihalenin feshine karar verilmesi gerekirken ödeme taahhüdünde alacaklının imzasının olduğundan bahisle geçerli bir ödeme taahhüdünün varlığının kabulü ile satış talebinin süresinde olduğu belirtilerek şikayetin reddine karar verilmesi isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366. ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24/09/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2021/6675 Esas ve 2021/7814 Karar
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki 3. Kişi tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı üçüncü kişi, dava konusu iş makinesine 19.01.2017, 10.05.2017 ve 07.11.2017 tarihlerinde Ticaret Odasına yazılan müzekkere ile kayden haciz konulduğunu, 19.01.2017 ve 10.05.2017 tarihli hacizlerin yasal sürede satış istenmemesi sebebiyle düştüğünü, söz konusu iş makinesinin 3. kişi şirket tarafından takip borçlusu ...’dan 07.11.2016 tarihinde sözleşme ile bedeli ödenmek suretiyle teslim alındığını, 06.02.2017 tarihinde de noterden satış sözleşmesi düzenlendiğini belirterek araç üzerindeki haczin kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı alacaklı, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesince, borçlu ile davacı arasında Antalya 11. Noterliği'nde 06/02/2017 tarihinde düzenlenen sözleşmeyle dava konusu iş makinesinin mülkiyetinin davacı üçüncü kişiye geçtiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, davalı alacaklı vekilince İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince, adi nitelikteki sözleşmenin iş makinesinin mülkiyet devri açısından geçersiz olduğu, aynı zamanda 06.02.2017 tarihli noter sözleşmesi sunmak suretiyle iş makinesinin devredildiği iddia edilmiş ise de, üçüncü kişi mülkiyeti devralmadan önce 19.01.2017 tarihinde iş makinesi üzerine haciz konulmuş olup ticaret sicil kayıtlarına göre söz konusu tarihte iş makinesinin borçlu adına kayıtlı olduğu, 19.01.2017 tarihli haczin geçerli olduğu,yine İİK 106 ve 110. maddede belirtilen 6 aylık süreler dolmadan 10.05.2017 ve 07.11.2017 tarihlerinde haciz konulmuş olup ilgili hacizlerin geçerliliğini muhafaza ettiği gerekçesi ile davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesi üzerine; istinaf kararı davacı üçüncü kişi vekili tarafından bu kez temyiz edilmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK'nın 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
İcra ve İflas Kanunu'nda haczin yenilenmesi diye bir müessese mevcut olmayıp, aynı takip dosyasından olsa da konulan her haciz yeni bir hacizdir. Buna göre aynı menkul üzerine birden fazla haciz konulmasını engelleyen bir yasa hükmü de yoktur. Menkul üzerinde haciz varken, alacaklının talebi üzerine yeniden haciz konulması, önceki hacizden vazgeçildiği anlamına gelmediği gibi, daha önce konulmuş haczi ve sonuçlarını da ortadan kaldırmaz. Bu talep daha önceki haciz ve işlemlerden feragat anlamına gelmez.
Öte yandan, haciz tarihi itibariyle uygulanması gereken İİK'nın 106. maddesi gereğince; alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir. Aynı Kanun'un 110. maddesinde ise yasal süresi içinde malın satılması istenmez veya talep geri alınıp da bu müddet içinde yenilenmezse, o mal üzerindeki haczin kalkacağı düzenlenmiştir. İİK ‘nın 106 ve 110. maddelerinin her haciz için ayrı ayrı değerlendirileceği tabiidir. Ancak haczedilen mal hakkında, İİK madde 97/8 gereğince istihkak davası açılır ise, satış isteme süresi işlemez.
Somut olayda, dava konusu iş makinesine Ticaret Odasına yazılan müzekkere ile kayden 19.1.2017, 10.5.2017 ve 7.11.2017 tarihlerinde haciz konulduğu anlaşılmış olup sonradan konulan hacizler önceki hacizden vazgeçildiği anlamına gelmediği gibi, daha önce konulmuş haczi ve sonuçlarını da ortadan kaldırmamakta ise de, İİK 106. maddesi gereğince haczolunan makinenin 6 ay içerisinde satışının istenmediği görülmüştür. Bu durumda, 19.1.2017 ve 10.5.2017 tarihli hacizlerin İİK 110. maddesi gereğince kalktığının kabulü gerekir. Ne var ki, eldeki dava 20.4.2018 tarihinde açılmış olup İİK 97/ 8 maddesi gereğince davanın açıldığı tarih itibariyle satış işleme süreleri kesileceğinden 7.11.2017 tarihli haczin geçerliliğini koruduğu görülmektedir.
Öte yandan, dava konusu ekskavatör 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 22/c-2. maddesi gereğince tescile tabi araçlardan olup, devir ve temlikinin aynı Kanun'un 20/d maddesi gereğince noterde düzenlenen sözleşme ile yapılması gerekir. Eldeki davada, dava konusu iş makinesinin 6.2.2017 tarihinde noterde düzenlenen satış sözleşmesi ile satın alındığı, iş makinesi tescil belgesinin ‘ iş makinesi üzerinde hak ve menfaati bulunanlar ‘’ kısmına davacı üçüncü kişi tarafından satın alındığının 6.2.2017 tarihinde noter tarafından işlendiği görülmüştür. Bu durumda, borçlu adına kayden konulan 7.11.2017 tarihli haciz sırasında menkulun maliki borçlu olmayıp üçüncü kişi olduğundan İİK'nın 97/a maddesinde öngörülen mülkiyet karinesi üçüncü kişi yararına olup, bu yasal karinenin aksinin davalı alacaklı tarafından inandırıcı ve güçlü delillerle ispat edilmesi gerekir. Davalı alacaklı tarafından dayanılan deliller davacı 3.kişinin kötüniyetli ve yapılan satış işleminin muvazaalı olduğunu ispat etmeye yeterli görülmemiştir.
O halde, Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönüne alınarak, davanın kabulü yerine oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçe ile reddine yönelik hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Davacı üçüncü kişinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nın 364/2. maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nın 373/2. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 22/09/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 12. Hukuk Dairesi 2020/670 Esas ve 2020/3797 Karar
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkikinin borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Alacaklı tarafından borçlu hakkında başlatılan genel haciz yolu ile ilamsız icra takibinde, borçlunun icra mahkemesine başvurusunda, sair fesih iddiaları ile beraber, haciz tarihinden itibaren süresinde satış istenmediğini, hacizlerin İİK'nun 106-110. maddeleri uyarınca düştüğünü, ihalenin usulüne uygun olmadığını ileri sürerek 16.05.2019 tarihli taşınmaz ihalesinin feshini istediği, ilk derece mahkemesince; şikayetin reddine karar verildiği, borçlu tarafından ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince; istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK.nun 106.maddesinde; "Alacaklı, haczolunan mal taşınır ise hacizden itibaren altı ay, taşınmaz ise hacizden itibaren bir yıl içinde satılmasını isteyebilir" hükmüne yer verilmiştir. Aynı Kanun'un 110. maddesinde ise; "Bir malın satılması kanuni müddet içinde istenmez veya talep geri alınıp da, bu müddet içinde yenilenmezse o mal üzerindeki haciz kalkar" hükmü yer almaktadır.
Satış talebinin, yukarıdaki maddede öngörülen süreler içinde olup olmadığını icra müdürü re’sen gözetmelidir. Satış talebi, bu sürelerden sonra ise, reddetmelidir. Satış isteme süresinin geçmesi nedeniyle haczin kalkmış olmasına rağmen yapılan ihalenin feshi gerekir (Baki Kuru, İcra El Kitabı, s.520).
Somut olayda, ihaleye konu taşınmaza son haczin 03.03.2017 tarihinde konulduğu, borçlunun, 20.10.2017 tarihinde Tekirdağ İcra Hukuk Mahkemesinin 2017/402 E. sayılı dosyasında, işleyecek faiz oranına yönelik itiraz ve şikayette bulunduğu, mahkemece takibin teminat karşılığında 09/11/2017 tarihinde tedbiren durdurulmasına karar verildiği, 20/11/2017 tarihinde de durdurma kararının icra müdürlüğüne gönderildiği, Tekirdağ İcra Hukuk Mahkemesinin 21.02.2018 tarih, 2017/402E-2018/71 K. sayılı kararı ile şikayetin reddine karar verildiği, borçlunun istinaf etmesi üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 25.10.2018 tarih ve 2018/1480 E.-2382 K.sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar verildiği, alacaklının 12.12.2018 tarihinde taşınmazın satışını talep ettiği, 17.12.2018 tarihinde de satış avansını yatırdığı görülmektedir.
HMK hükümleri takip hukukuna uygun düştüğü müddetçe takip hukukunda da uygulanır. 6100 sayılı HMK nın 397/2. maddesi gereğince; ihtiyati tedbir kararının etkisi, aksi belirtilmediği takdirde, nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder. İcra mahkemesince verilen tedbir kararı, HMK'nun 397/2. maddesi kapsamında olmayıp, İcra ve İflas Kanunu'nda özel olarak düzenlenmiş takip hukukuna özgü bir karardır. İcra mahkemesinin verdiği kararlar şekli hukuka ilişkin olup verildikleri anda sonuç doğururlar, kesinleşmelerine gerek yoktur. Bu nedenle icra mahkemesince verilen tedbir kararları, karar tarihi itibari ile son bulur. İcra mahkemesince verilen nihai kararda, bu tedbir kararının (takibin geçici olarak durdurulmasına ilişkin kararın) kaldırılmasına ve takibin devamına şeklinde bir karar verilmesine gerek bulunmamaktadır.
Öte yandan, İİK'nun 363/4. maddesi gereğince, istinaf, satıştan başka icra işlemlerini durdurmaz. Bu hükme göre, takibe yönelik itiraz ve şikayetler hakkında verilen icra mahkemesi kararları kesinleşmeden satış yapılamaz ise de; satış talebi icra işlemi olup, takibe yönelik şikayette bulunulması veya itiraz edilmiş olması alacaklının satış talebinde bulunmasına engel değildir.
Bu durumda; haciz tarihinden takibin tedbiren durdurulduğu tarihe kadar olan süre ile; şikayetin reddine karar verildiği tarihten, satış talebi tarihine kadar geçen süreler göz önüne alındığında, haciz tarihi ile satış talebi tarihi arasında satış isteme süresinin geçtiği görülmüştür.
İİK.nun 106-110. maddeleri gereğince süresinde satış istenmediği için haciz düşmüş olup, artık düşen bir hacze dayalı olarak ihale yapılamayacağından ihalenin feshi gerekir.
O halde mahkemece, şikayetin kabulü ile ihalenin feshine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi ve Bölge Adliye Mahkemesince de istinaf başvurusunun esastan reddi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Borçlunun temyiz isteminin kabulü ile yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK'nun 364/2. maddesinin göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK'nun 373/1. maddesi uyarınca, istinaf talebinin esastan reddine ilişkin ... Bölge Adliye Mahkemesi 22. Hukuk Dairesinin 27.11.2019 tarih ve 2019/2754 E. - 2019/2333 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, ... İcra Hukuk Mahkemesinin 16.07.2019 tarih ve 2019/346 E. - 2019/418 K. sayılı kararının BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 04/06/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.