15 Nisan 2014 günlü Resmi Gazetede yayımlanan Yüksek Seçim Kurulu Kararı ile, Cumhurbaşkanlığı seçim süreci resmen başlamış oldu. 10 Ağustos günü seçimlerin ilk turu yapılacak. Seçimin ikinci tura kalması halinde tarihi 24 Ağustos olacak.

Cumhuriyet tarihimizde ilk olarak Cumhurbaşkanı halk tarafından doğrudan seçilecek.

Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine dair Anayasa değişiklik sürecini 7 yıl önce yaşamıştık. Bu süreç, “367 Sabih” ve AYM’nin utanç kararı olarak tarihe geçen 367 kararını hemen hatırımıza getiriyor.

Sayın Abdullah Gül’ün seçim sürecini, şer zannedilen şeylerden nasıl hayır çıktığının somut bir örneği olarak gösterebiliriz. TBMM’de yapılan seçimlerde, vesayet makamlarının nasıl devreye girdiğini, partilere ve milletvekillerine nasıl baskılar uygulandığını, aba altından darbe sopasının gösterildiğini yakinen biliyoruz. Şimdi benzer baskıları oluşturmak isteyenler 52 milyon seçmeni etkilemek zorundalar.
Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi, başkanını seçmede cumhurun  özgür iradesinin tecellisi bakımından son derece önemli, demokrasinin çıtasını yükselten bir dönemeç.

Doğrudan halkın seçeceği Cumhurbaşkanı adaylarının kim olacağından ziyade Ak Parti’nin adayının kim olacağı merak konusu.
30 Mart yerel seçim sonuçları, Başbakan Erdoğan’ın tercihini adaylıktan yana kullanması halinde ilk turda seçileceğini gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ‘kendi aramızda konuşuruz’ açıklaması, Sayın Erdoğan’ın da bu açıklamayı olumlu bulduğunu ifade etmesi, adaylık konusunda ikilem yaşanmayacağının göstergeleri.
Göstergeler bundan ibaret değil. Ak Parti’nin ilk Başbakanı Abdullah Gül’ün, aylarla ifade ettiğimiz görevi sırasında Erdoğan’ın önünün açılması, milletvekili seçilmesi için gösterdiği çaba ve istifa ederek başbakanlık yolunu açması, makam kaygısının kavgaya dönüşmediğinin somut adımı. Yedi yıl öncesi Cumhurbaşkanı seçimi gündeme geldiğinde sayın Erdoğan da, aday olup seçilme imkanı varken ‘adayımız Abdullah Gül kardeşimiz’ diyerek, ülkemizin ve milletimizin menfaatlerini önceleyen bir duruş sergilemesi de başka bir gösterge.

Ak Parti çalışmalarını hızlandırdı. Milletvekilleriyle istişareler yapıyor. Hatta Cumhurbaşkanı adayı olmasını istedikleri üç isim kendilerinden isteniyor. Müzakere ve müşavere geleneğinin sürdürülmesi karşısında, Erdoğan’ı otoriterlikle, diktatörlükle itham edenler biraz utanır mı bilmiyorum ama  gelişmeler Erdoğan-Gül çatışması olmadan  adaylık konusunun kısa bir süre sonra netleşeceğini gösteriyor.

Yazımın başlığında Cumhurbaşkanı yerine “Başkan adayı”  olacağını özellikle ifade ettim.
Hatırlanacağı gibi Ak Parti, özel komisyonun yeni  anayasa çalışmalarında, başkanlık sitemine geçişi sağlayacak öneriler sunmuştu.
Halk tarafından seçilecek olan, Meclis’e karşı sorumlu olmayacak, halka karşı sorumlu olacak, Meclis’in denetleyemeyeceği Cumhurbaşkanı, parlamenter sistemle uyumlu olmayan, başkanlık sistemiyle uyumlu ‘Başkan’ ı hatırlatıyordu.

Bu nedenle Ak Parti önerisinde; Bakanların atamayla Meclis dışından Başkan tarafından atanacağı, güven oylaması, Başkanı ve Bakanlar Kurulunu düşürme mekanizmasının  olmayacağı, Başkan’ın bakanları belirleme ve değiştirmede tek yetkili olacağı, yasama, yürütme ve yargı erklerinin görev ve yetkilerinin parlamenter sisteme göre daha net  çizgilerle birbirinden ayrılacağı bir sistem önermişti. Meclis yürütmeden bağımsız yasaları yapacaktı. Meclis’in yürütmeyi denetleyeceği tek yol, Başkan’ın hazırlayacağı bütçeyi onaylama yetkisi olacaktı. Halka karşı sorumlu olan ‘Başkan’ yürütme erkinin başı olacak, atadığı bakanlarla görevini ifa edecek, sistemde ‘Başbakan’ olmayacağı için yürütme erkinde yetki çatışması söz konusu olmayacaktı.

Ak Parti’nin bu teklifini de içeren yeni Anayasa veya Anayasa değişikliği gerçekleşmiş olsaydı, ister ‘Başkan’ ister ‘Cumhurbaşkanı’ olsun Ak Parti adayının tereddütsüz Recep Tayyip Erdoğan olacağını söyleyebilirdik.

Şimdi yeni Anayasa gerçekleşmeyince, doğrudan halkın seçtiği Cumhurbaşkanı ile seçimle oluşan Meclis içinden atanacak Başbakan arasında yetki uyuşmazlıkları gündeme gelecektir.
Anayasal sistem içinde Cumhurbaşkanı, sorumsuz ama fevkalade yetkilerle donatılmış, gerektiğinde Bakanlar Kurulu’na başkanlık ederek yürütmenin başı olarak hareket edebileceği düşünülse bile, yine seçimle gelmiş bir Başbakan, Anayasa ile belirlenmiş yetkileriyle birlikte var olacaktır.

Başbakan, Bakanlar Kurulu’nun başkanıdır. Bakanları Cumhurbaşkanı’nın onayına sunan, hükümet programını hazırlayarak Meclis’in güvenine sunan, genel siyasetin yürütülmesini gözeten Başbakan’dır. İktidar partisi genel başkanı olarak yasama organı üzerinde  olağan etkileri olan, iç ve dış politikaları belirleyen, denetlenmesi Meclis tarafından yapılan, Meclis’in güvensizlik oyu ile görevine son verilebilen statüsünü Başbakan korumaktadır.

Devletin başı, Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eden makam olarak Cumhurbaşkanlığı elbette en üst makamdır. Ancak politikaları belirleme ve icra gücü olarak parlamenter sistem içinde en önemli makam Başbakan olmaya devam etmektedir.

Protokolde birinci sıra Cumhurbaşkanı olsa da, ülke yönetiminde bir numara Başbakan’dır.
Halkın seçeceği Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın uyumlu çalışamaması sistemde tıkanmalara sebep olacaktır. Sayın Erdoğan ve Gül’ün şahsında uyumlu çalışma şimdilik sağlansa dahi, bahsettiğimiz yetki kargaşası kriz potansiyelinin devam edeceğini gösterir.

Son söz olarak; girdiği sekiz seçimden hep başarılarla çıkan, halkın büyük bir teveccühünü kazanmış olan sayın Erdoğan’ın, Anayasa değişikliği sağlansaydı ‘Başkan’ adayı ve ‘Başkan’ olacağında hiç tereddüt olmazdı. Şimdi de Cumhurbaşkanı adayıyım dediği anda, hiçbir problem çıkmadan halkın desteğini alıp ilk turda seçileceğini söyleyebiliriz. Ancak yukarıda özetlediğimiz sebeplerle ‘Cumhurbaşkanı adayımız yine Abdullah Gül kardeşimizdir’ diyerek Başbakanlığı tercih edeceğini ihtimal dışı görmüyorum. İster tahmin deyin ister temenni.


(Bu köşe yazısı, sayın Reşat PETEK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)