Hukukun üstünlüğüne olan inancımız tam; ancak adaletin tecelli süreci bazen yıllar alabilir. Bu süreçte, taraflar yalnızca zamanlarını değil, aynı zamanda maddi ve manevi kaynaklarını da tüketir. Mahkeme salonlarında kazanılan bir zafer, çoğu zaman tarafların arasındaki uçurumu daha da derinleştirir. 

Oysa bir anlaşma, ne kadar kötü görünürse görünsün, çoğu zaman iki taraf için de yeni bir başlangıç fırsatı sunar. Anlaşma, uzlaşı kültürünü ve karşılıklı anlayışı teşvik eder. Taraflar, kendi iradeleriyle sonuca ulaşarak süreci kontrol altında tutar ve belirsizliklerin önüne geçer. 

Unutulmamalıdır ki, mahkemede verilen bir karar yalnızca hukuki bir çözüm sunar; oysa bir anlaşma, insan ilişkilerini ve geleceği şekillendiren bir adımdır. Bu yüzden, bir avukat olarak her zaman müvekkillerime derim: "En kötü anlaşma bile, en iyi mahkemeden daha iyidir."  Çünkü bazen adalet, bir masa etrafında başlar; mahkeme salonunda değil.

Bu konuda özellikle son zamanlarda uzun yargılama süreçleri yüzünden mağduriyetin de arttığı gayrimenkul alanında ortaklığın giderilmesi davaları özelinde ele alalım. Ortaklığın giderilmesi davaları, tarafların bir mal üzerindeki ortak mülkiyetlerini sonlandırmayı hedefler. Ancak bu davalar, çoğu zaman taraflar arasında yıllarca süren çatışmalara, ekonomik kayıplara ve geri dönülmez ilişki hasarlarına yol açar. İşte tam da bu noktada taraflara rehber olabilecek bir yol olan anlaşma ve sulh yolu görülecektir.  

Bir dava süreci başladığında, taraflar yalnızca hukuki bir çözüm arayışına girmez; aynı zamanda duygusal ve finansal bir savaşa da sürüklenir. Bu süreçte mahkemeler, malın açık artırma yoluyla satılmasına karar verebilir ve tarafların mülkiyet hakkını adil bir şekilde bölüştürmeye çalışır. Ancak bu "adil" çözüm, taraflardan birinin ya da her ikisinin mağduriyetiyle sonuçlanabilir. Malın piyasa değerinin altında satılması, uzun süren dava masrafları ve artan düşmanlık, her iki taraf için de ağır bir yük oluşturur.  Oysa taraflar bir masa etrafında toplanarak müzakere yoluyla kendi çözümlerini üretebilir. Bir tarafın diğerine payını devretmesi, malın birlikte değerlendirilmesi ya da üçüncü bir kişiye satış gibi uzlaşma seçenekleri, mahkeme kararından çok daha hızlı ve tarafların menfaatlerini koruyan bir çözüm sunabilir. 

Unutulmamalıdır ki,bir anlaşma yalnızca maddi bir çözüm değil, aynı zamanda taraflar arasındaki ilişkilerin onarılmasına ve gelecekteki olası iş birliklerine de zemin hazırlayan bir adımdır. Bu nedenle özellikle ortaklığın giderilmesi davalarında uzlaşma kültürünü benimsemek, her iki taraf için de en kazançlı yol olacaktır. 

Sonuç olarak, "En kötü anlaşma, en iyi mahkemeden daha iyidir" mottosu, yalnızca bir söz değil; bir dava sürecinde tarafların hayatını kolaylaştıran bir gerçektir. Çünkü mahkeme kararları sorunları çözer, ama uzlaşma, ilişkileri ve geleceği kurtarır.