Emniyet Genel Müdürlüğü’nün toplumsal ve adli olaylarda kolluk personelinin görüntü ve ses kaydının alınmasının engellenmesi konulu genelgesi 27.04.2021 tarihinde yayımlandı. Yayımlanan bu genelgede Emniyet Genel Müdürlüğü; gelişen teknoloji ile birlikte akıllı mobil cihazların ve sosyal medya kullanımının yaygınlaşmasıyla da günümüzde ses ve görüntülerin kayıt altına alınarak paylaşılmasının arttığına dikkat çekerek genel kolluk personelinin de bu tarz durumlarla sık sık karşı karşıya kaldığını ifade etmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü, yaşanan kamusal olaylarda kayıt altına alınan ses veya görüntülerin kolluk personelleri açısından ifa etmeleri gereken görevlerini engellediğini aynı zamanda da özel hayatın gizliliğinin ve kişisel verilerin ihlalinin oluştuğunu öne sürerek polislerin ve olay yerinde bulunan vatandaşların görüntülerinin ya da seslerinin kaydedilmesini yayımladığı bu genelge ile yasaklamıştır. Genelgede kolluk personelinin ses ve görüntülerini kayıt altına almak, görevini ifa etmesinin engellediğine yönelik direnme eylemi olarak değerlendirilmiş ve bu eyleme karşılık ise vaziyete göre kolluk personeline uzaklaştırma, yakalama ve diğer kanuni işlemleri yapma emri verilmiştir. Emniyet Genel Müdürlüğü yayımlanmış olduğu bu genelgeye hukuki dayanak olarak ise Anayasa‘nın 20.maddesinin üçüncü fıkrasını,6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun kişisel verilerin ve özel hayatın gizliliğinin ihlaline yönelik suçlarını göstermektedir.

Birçok hukukçunun Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan söz konusu bu genelgeye ilişkin yorumları; yapılan yasal düzenlemenin ancak ve ancak kanun ile mümkün olabileceği yönündedir. Yasal düzenlemelerin de yapılabilmesinin birtakım sınırlara tabi olduğu, keyfi olarak temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının söz konusu olamayacağı Anayasa’nın 13.maddesi olan ; Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”  hükmüyle de açıkça düzenlenmiştir.

Sağlıklı ve rasyonel bir yapıya sahip bir devletin varlığından söz edebilmek için topluma gelebilecek herhangi bir tehdide karşı can ve mal güvenliği açısından önlemler alan, toplumun özgürlük alanını koruyup kollayan ve zorunlu haller dışında da bu özgürlük alanına müdahale etmemesi aranır. Devletin toplumun özgürlük alanlarına müdahale edip kısıtlamasının söz konusu olduğunda aranan genel kaide; müdahalenin anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve ölçülülük ilkesine aykırı olmayacağı ve ayrıca müdahalenin de ancak kanunla yapılabileceği düzenlemesi dikkate alındığında genelgenin hukuki olmaktan uzak olduğu açıkça anlaşılacaktır. Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan bu genelgenin hukuki dayanağı olarak öne sürülen özel hayatın gizliliğinin ihlali meselesi ile herhangi bir özel alandan bahsedilmediği gibi aksine söz konusu yasağa tabi tutulması gereken anlarda kamusallığın devreye girdiği, devletin kolluk personelinin bir kamu gücüne dayanarak görevini icra ettiği durumlardır. Söz konusu bu anların kayıt altına alınması herhangi bir kişilik hakkının ihlaline sebep olmadığı gibi tersine devletin kolluk kuvvetlerinin orantısız müdahalelerine karşı koruyucu bir mekanizma olarak varlığından bahsedilebilir.

Kamuoyunun denetimi demokrasinin temel koşullarından biri olarak varlığını sürdürmekte olup bunun sağlanmaması halinde bir hukuk devletinin varlığından bahsetmek mümkün olmayacaktır. Emniyet Genel Müdürlüğü bu genelge ile kişilik haklarının korunmasını öne sürerek getirilen ses ve görüntü kayıt yasağı ile devletin kendi sorumluluğundan kaçınıyor olarak gözüktüğü ve böyle bir genelgenin ne Anayasa ne de demokrasinin gerekleri ile bağdaşmadığı aşikârdır. Söz konusu bu genelgenin sağlıklı ve rasyonel bir devlete sahip olan topluma izah edilebilmesinin ve ona uygun olarak görülebilmesinin hiçbir olanağı yoktur. Keyfi otoriter yapıya dönüşerek hukuksal ve kamusal denetimlere son verilmesi devletin kendi toplumuna zarar veren bir yapı haline gelmesine bizatihi kendisinin bir sorun teşkil etmesine yol açar.

KAMU GÖREVLİSİNİN ÖZEL HAYATI NEREDE BAŞLAR NEREDE BİTER?

Özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun konusunu oluşturan özel hayat kavramı bünyesinde birden fazla teoriyi barındırmasıyla birlikte kesin olarak bir tanımından söz edilebilmesi pek mümkün değildir. Özel hayat; kişinin güven duyduğu kimselerle paylaştığı, öteki tüm kişilerin bilgisinden uzak tuttuğu ve başkaları tarafından öğrenilmesini istemediği “giz alanı” ve kişinin giz alanına dâhil olmayan fakat ailesi, yakınları ve arkadaşları gibi kendisine yakın kişilerle paylaştığı ve bunun dışındaki kişilere gizli kalmasını istediği “özel alanı” da içeren daha geniş bir kavramdır.(1) Yani “özel hayat” sadece kişinin hayatının “mahrem”(giz) alanını değil, “mahrem olmayan”(giz alanına dâhil olmayan) alanının bir kısmını da kapsamaktadır.[2] 

Özel hayatın gizliliği, Türk Ceza Kanunu’nun 134.maddesindeki ; ”(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır. (2) (Değişik: 2/7/2012-6352/81 md.) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayım yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.” hükmü ile korunur. Emniyet Genel Müdürlüğü ’de yayımladığı genelgeye ilişkin hukuki dayanaklarından biri olan bu hükme dikkat çekmiş ve kolluk kuvvetlerinin görevlerini icra ettikleri yerlerdeki ses ve görüntülerinin kayıtlarının alınmasını yasaklayarak bir nevi görevin icra edildiği bu alanı “özel hayat” olarak nitelendirmiştir. Oysa ki kamuya açık alanlarda genelgede bahsi geçen faaliyetlerin gerçekleşmesiyle kişinin özel hayatından bahsedilemeyeceği ortadadır. Kolluk kuvvetlerinin kamuya açık alanlarda ifa ettiği bu görev anları hiçbir şekilde özel hayat kavramındaki bu giz alanının içinde değerlendirilemez. Bu sebeple özel hayat kavramının arkasına sığınılamayacağından hukuki korumadan da istifade edilemez.

Genelgenin getirmiş olduğu bu yasağa ilişkin hukuki dayanaklarından biri de 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunudur. Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 5.maddesinin 2.fıkrasını incelediğimizde; kişisel verilerin ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın birtakım koşulların oluşması halinde işlenmesinin mümkün olduğunu görülmektedir. Söz konusu KVKK m.5/2-c,d ve f bentlerine göre meydana gelen bir hadisede kişinin kendisine ya da üçüncü bir kişiye yönelik hukuka aykırı bir faaliyetin ya da suçun oluştuğunun düşünülmesi durumlarında kişisel verilerin açık rıza alınmadan işlenmesinde herhangi bir sakınca bulunmamaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca verilen kararlarla da sabit kalmak kaydıyla kişinin kendisinin ya da üçüncü bir kimsenin mağdur olduğu, başka bir kanıt elde etme fırsatının mümkün bulunmadığı ani gelişen olaylarda (cinsel saldırı, hakaret, tehdit, iftira veya şantaj gibi) delillerin kaybolmasını önlemek ve yetkili makamlara sunularak güvence altına alabilmek maksadıyla “meşru savunma” adı altında ses ve görüntülerin kaydedilmesi hukuka aykırı olarak kabul edilmediği görülmektedir. Genelge ile ses ve görüntü kaydı alınmasının yasaklanması ile birlikte vatandaşın görevlerinden olan kanunlara uyma görevinin de yerine getirilmesi zorlaştırılarak Türk Ceza Kanunu’nun 278.maddesinde hükmolunan “Suçu Bildirmeme Suçu” na dikkat çekilerek suçun mahiyetinin açıklığa kavuşmasında ses ve görüntü kayıtlarının alınması son derece önemli olup sağlayacağı yararların da göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

Kolluk kuvvetlerinin görevlerini ifa etmesini engelleyici fonksiyonların bulunması halinde kolluk kuvvetlerine görevleri icabıyla kendilerine verilen yetkiler doğrultusunda birtakım müdahalelerde bulunma hakları saklıdır. Bu hakları da Terör ile Mücadele Kanunu, Milli İstihbarat Kanunu ya da Türk Ceza Kanunu’nda bulunan hükümlerle koruma altına alınmıştır. Nitekim açıklığa kavuşturmaya çalıştığımız mesele kolluk kuvvetlerine karşı işlenen suçlar olmayıp yaşanan kamusal ya da adli olaylar karşısında bu kolluk kuvvetlerinin görevleri çerçevesinde ve hukuka uygun olarak davranıp davranmadıklarının, meydana gelen bu olaylarında alınan ses ve görüntü kayıtları vasıtasıyla ispat gücü açısından daha kesin ve güçlü deliller ile olayın mahiyetinin aydınlatılması meselesidir.

Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan kamusal alanlarda görev yapan kolluk güçlerinin ses ve görüntü kaydı alınmasının yasaklanması genelgesinin son derece sert tepkilere yol açması normaldir. Genelgenin iptali için muhalefet partileri ve barolar art arda Danıştay’a davalar açtı. Barolar yaptıkları açıklamalarla yayımlanan bu genelgede kolluk güçlerine yönelik verilen emir ve talimatların hukuka aykırı olduğu, hukuka aykırı emir ve talimatlarında uygulamaya konulduğu vakit çeşitli suçlara sebep olacağına yönelik uyarılarda bulundu. Son dönemde kamuoyu ve basına yansıyan bekçi şiddeti görüntüleri gerek muhalefet partileri gerek ise barolar tarafından yapılan itirazların haklı ve yerinde olduğunu ispatlar niteliktedir. Kolluk kuvvetlerinin pervasızca şiddet yoluna başvurdukları gündeme yansıyan bekçi şiddeti içerikli görüntülerle ortaya konulmuştur. Genelgede yer alan ses ve görüntü kayıtlarının alınmasının yasaklanması uygulandığında bu şiddetin daha da artacağı bir gerçektir. Bekçi ve polis şiddetinden ancak toplumsal hassasiyetle alınan ses ve görüntü kayıtları ile haberdar olabiliyoruz. Bu ses ve görüntü kayıtlarının da olmaması halinde şiddetin ne denli olacağının tahmin edilmesi olanaksızdır.

Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan genelgenin kendi memurlarına hitap eden bir işlem olması gereklidir. Bakanı ve emrin muhatabı olan personel dışında kimseyi ilgilendirmez. Genelgelere vatandaşların hakları ve ödevleriyle ilgili bir hüküm konulamaz. Zaten genelgeler, vatandaşlara hitaben değil, memurlara hitaben yazılır.[3] Ancak yayımlanan bu genelgede vatandaşların özgürlük alanlarını kısıtlayıcı işlemlerin varlığı mevcuttur. Temel hak ve hürriyetler ancak Anayasa’da belirtilen (madde 13) şartlarda kanun ile sınırlandırılabilir. Kanun ile sınırlandırılma yoluna başvurulsa dahi temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunulmaksızın sınırlandırılma yapılması gerekir. Kanunla getirilmemiş bir yasağın içeriğini tartışmaya dahi gerek yoktur. Böyle bir yasak sırf biçiminden dolayı, yani kanun şekilde yapılmamasından dolayı Anayasaya aykırıdır.[4] Kemal Gözler’ in makalesinde de belirtildiği gibi Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ancak personeline yönelik çıkaracağı bir genelgeyi bütün kural ve kaideleri hiçe sayarak toplumu ilgilendiren bir konuda düzenleme yapma yoluna gidilmiş olması tek başına genelgenin hukuka aykırılığının göstergesidir.

Yayımlanan genelgenin bir yargı mercinin iptal kararına gerek kalmaksızın derhal geri çekilmesi gerekmektedir. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün bu genelgede ısrarı Türkiye Cumhuriyeti’nin bir “hukuk devleti” statüsünden “polis devleti” statüsüne evrilmesine yol açacaktır. Emniyet Genel Müdürlüğü genelge yayımlayarak bekçi ve polis şiddetini saklamak yerine personeline yönelik vereceği insan hakları eğitimleri ile görev ve yetki kullanımında hukuk kuralları içerisinde kalmanın gerekliliği sağlanarak şiddet sona erdirmelidir. Şiddeti ortadan kaldırmak yerine saklanması yolunun tercih edilmesi yanlış bir çaba ve yöntemdir.

AV. CESİM PARLAK

KAYNAKÇA:

[1] “Giz alanı” ve “özel alan” için bkz. Helvacı, S.: Türk ve İsviçre Hukuklarında Kişilik Hakkını Koruyucu Davalar (MK md.24/a fıkra I/ İMK md. 28/a fıkra I), İstanbul, 2001, s.62; Zevkliler, A.- Acabey, M. B.- Gökyayla, K.E.: Medeni Hukuk, Ankara, 1992, s.416-419; Öztan, B.: Şahsın Hukuku, Hakiki Şahıslar, 10. Bası, Ankara, 2001, s.133-135.

[2] Üzeltürk, S.: 1982 Anayasası ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine Göre Özel Hayatın Gizliliği Hakkı, İstanbul, 2004, s.2-3.

[3] Gözler Kemal, “Genelge Devleti Hukukta Şeklin Önemi Üzerine” konulu makale.       

[4] Gözler Kemal ,“Genelge Devleti Hukukta Şeklin Önemi Üzerine” konulu makale.