Uygulamada; CMK m.160 uyarınca başlayan soruşturmanın tümden kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veya iddianame hazırlanması ile sonuçlanmadığı, bazı soruşturmalarda bazı şüpheliler hakkında soruşturmanın devamı ve kamu davası için iddianame hazırlanmasını gerektiren ve bunun için aranan yeterli şüpheyi gösteren somut delillere ulaşılmadığı ve bundan sonra da ulaşılamayacağı anlaşıldığında, o şüphelinin lekelenmeme hakkının korunması amacıyla “ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” adı ile cumhuriyet savcısının karar verebildiği, bu durumda hakkında ek KYOK verilen şüphelinin takipsizliğe uğradığı görülmektedir.

Soru şudur; soruşturma devam ederken, yani soruşturma sonuçlanmadan hakkında ek KYOK verilen şüphelinin takipsizlik kararı, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un “Cumhuriyet başsavcısının görevleri” başlıklı 18. maddesine dördüncü, yani son fıkra olarak eklenen hüküm ile “Cumhuriyet başsavcı vekilinin görevleri” başlıklı m.19/1-1’den hareketle, CMK m.172/2 ve m.173/6 gereğince sulh ceza hakimliğinin kararı olmaksızın kaldırılabilir mi?

5235 sayılı Kanunun 18. maddesinin son fıkrasına göre; “Cumhuriyet başsavcısı, Cumhuriyet savcılarının soruşturmayı sonlandıran kararları arasında oluşabilecek farklılıkların giderilmesi ile bu kararların kanuna uygunluğunun denetlenmesi hususlarında görevli ve yetkilidir”.

5235 sayılı Kanunun 19. maddesinin 1. fıkrasının 1. bendine göre; “Cumhuriyet başsavcısının verdiği görevleri yerine getirmek,”

CMK m.172/2’ye göre; “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz”.

CMK m.173/6’ye göre; “İtirazın reddedilmesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabilmesi için 172 nci maddenin ikinci fıkrası uygulanır”.

CMK m.160 ve m.161 uyarınca; bir suçun işlendiğini öğrenen ve soruşturmaya başlayan cumhuriyet savcısının temel görev ve yetkisi, amiri olduğu ve yürüttüğü soruşturmayı, kamu davası açılmasını sağlayacak şekilde iddianame düzenleyerek veya soruşturmaya veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar veya “Kamu davasını açmada takdir yetkisi” başlıklı CMK m.171 uyarınca sonlandırmaktır. CMK m.171/2’de düzenlenen kamu davasının açılmasının 5 yıl süre ile ertelenmesine karar verilmesinin soruşturmayı sonlandıran karar olmadığı fikri de doğru değildir. Soruşturmayı sonlandıran işlem veya karar ile yeni bir aşama olarak kabul edilen kovuşturmayı birbirinden ayırmak gerekir. Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenen iddianame soruşturmayı sonlandıran bir karar olmakla birlikte, CMK m.174 uyarınca mahkemece yapılacak inceleme tamamlanıp kabul edilmediği sürece kamu davası açılmış sayılmaz, ancak iddianamenin tamamlanıp görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesi aşaması soruşturmanın sonlandığı anlamına gelir. Aynı şekilde kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı da soruşturmayı sonlandıran bir karar olup, 5235 sayılı Kanun m.18/4 kapsamına girer.

Yine soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısı, soruşturmayı sonlandırıcı tasarruflardan olarak kabul edilen ve CMK m.250’de düzenlenen seri muhakeme usulü veya CMK m.253’de tanımlanan uzlaştırma yoluyla da soruşturmayı sonlandırabilir. Bunlardan seri muhakeme usulünde; soruşturma evresinin sonuna gelen cumhuriyet savcısı kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar vermediği takdirde, CMK m.250/1’de sayılan suçlardan dolayı seri muhakeme usulünü tatbik edebilir ki, bu usulün kabulünde mahkemenin onayı gerekir. Bu tür bir onay CMK m.253’de düzenlenen “uzlaştırma” müessesesi bakımından aranmamaktadır. Esasen seri muhakeme veya uzlaştırma usulleri; soruşturmaları sonlandıran, böylece davanın ve kovuşturmanın görülmesini önleyen ve alternatif çözüm yolları olarak nitelendirilebilir. Kanaatimizce tüm bu işlem ve kararları, 5235 sayılı Kanunun 18. maddesinin son fıkrasında yer alan “soruşturmayı sonlandıran kararlar” kapsamında görmek gerekir. Gerek kararlar arasında oluşabilecek farklılıkların giderilmesi ve gerekse de bu kararların yasal şartlara uygunluğunun denetlenmesi hususlarında cumhuriyet başsavcısı veya görevlendirdiği başsavcı vekili; 18. maddenin  son fıkrasında yer alan hükmün lafzı uyarınca, soruşturmayı sonlandıran işlemlerin ve kararların denetimi ile yetkili olduğundan, soruşturmayı sonlandırdığı kabul edilen her işlemin ve kararın “görüldü” olarak adlandırılabilecek denetimini yapmakla yetkili ve yükümlü kılınmıştır. 18. maddeye eklenen düzenlemenin doğru ve yerinde olup olmadığı tartışmasına burada girecek değiliz. 18. maddeye eklenen denetim hükmü ile ilgili değerlendirmeyi, daha önce “Cumhuriyet Başsavcısının Soruşturmaya Müdahale ve İade Yetkisi” ve “Cumhuriyet Başsavcılarına Ek Yetki Verilmesine Dair Kanun Teklifi” başlıklı yazılarımızda yaptık.

5235 sayılı Kanunun 18. maddesine 7328 sayılı Kanunla eklenen son fıkra uyarınca; soruşturmayı sonlandıran kararlar bakımından başsavcılar ile başsavcıların görevlendirdiği başsavcı vekillerinin yetkilerinin artırıldığı, ancak soruşturma dosyasını sonlandırmayan ve sadece bir kısım şüpheliler hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesine konu olan soruşturma dosyalarının sonlanmadığı, bu nedenle bu kararların “görüldü” olarak adlandırılan incelemelerinin başsavcı veya vekili tarafından yapılamadığı, bundan dolayı bu tür kararların sadece başsavcı veya başsavcı vekili tarafından re’sen kaldırılabileceği ve ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar kapsamına giren şüpheliler hakkında soruşturmaya devam edilebileceği ihtimali gündeme gelse de, bizce ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların, soruşturmanın tümü ile sonlandırılması sonucu verilen diğer kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar gibi görülerek, CMK m.172/2 ile m.173/6’da öngörülen usulle kaldırılmasının gerektiği, 5235 sayılı Kanunun 18. maddesinin son fıkrasından hareketle aksi bir sonuca varılamayacağı düşüncesindeyiz.

Soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısının; bir bütün olarak ve tüm şüpheliler yönünden soruşturmayı sonlandırması mümkün olduğu gibi, uygulamada uzun sürecek soruşturmalarda veya başta “şüpheli” olarak gösterilip kaydedilen kişinin gerçekte suça katılmadığının ve hakkında yeterli şüpheyi gösteren somut deliller olmadığı kanaatine varıldığında, bir kısım şüpheliler yönünden soruşturmayı bitirebildiği, dosyaları tefrik etmeksizin ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebildiği, umumiyetle CMK m.172/1’de yer alan “soruşturma evresi sonunda” ibaresinden dolayı soruşturmanın tümü ile tamamlandıktan sonra kovuşturmaya yer olmadığına dair karar iddianame düzenlendiği ve bazı şüpheliler yönünden ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar verdiği anlaşılmaktadır. Bu halde; soruşturma devam ederken verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı, soruşturmayı bütünü ile sonlandıran bir tasarruf olarak görmemek gerekir ki, bu halde ek KYOK’un 5235 sayılı Kanunun 18. maddesinin 4. fıkrası kapsamına girmeyeceği ileri sürülebilir. “Soruşturmanın bitirilmesi” kavramının şüpheli ile sınırlandırıldığı durumda, her bir şüphelinin soruşturmasını ayrı dosya görmek ve ek KYOK bakımından m.18/4’ü uygulamak da mümkün olabilir. Ancak bu görüşün, m.18/4’ün lafzına uygun düşmediği söylenebilir.

Esasen devam eden bir soruşturmada daha soruşturma tamamlanmadan bir veya bir kısım şüpheliler hakkında takipsizlik kararı verilemeyeceği, çünkü CMK m.172/1’de geçen ibareden anlaşılması gerekenin soruşturmanın bütünü ile bitirilmesi olarak anlaşılmaya elverişli olduğu, ancak uygulamada sehven veya başta şüpheli kabul edilse bile sonradan bu sıfatı taşımasını mümkün kılabilecek delile ulaşılmadığı tespit edilen, ancak soruşturmanın kalabalıklığı, karmaşıklığı ve uzun sürme ihtimaline binaen de başta lekelenmeme hakkı olmak üzere diğer hak ve hürriyetleri korunması gereken kişilerin mağdur edilmemesi amacıyla haklarında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar verildiği görülebilmektedir. İşte bu kararların cumhuriyet başsavcısının veya başsavcı vekilinin denetiminden geçmediği, dolayısıyla CMK m.172/2 ve m.173/6’ya tabi olmaksızın, yani sulh ceza hakimliğinin kararına ihtiyaç duymaksızın bu kişiler yönünden yeniden soruşturma açılabileceği ileri sürülse de, bu düşünceye katılmadığımızı ve bu durumda, ya tefrikle veya mevcut soruşturma dosyası üzerinden ek kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilebileceği, dosyanın tefriki mümkün olması halinde bu soruşturma dosyasının sonlanması ile birlikte madde 18’in son fıkrasının uygulanabileceği, devam eden soruşturma dosyası üzerinden verilen ek KYOK’un ise cumhuriyet başsavcısının veya görevlendirdiği başsavcı vekilinin denetimine gönderilmesi mümkün değilse, bu durumda da hakkında ek KYOK verilen şüphelinin aynı iddia ve suçtan tekrar soruşturulabilmesi için CMK m.172/2 ve m.173/6’nın tatbik edilmesi gerektiği sonucuna varılmalıdır.

CMK m.158/6’da düzenlenen soruşturmaya yer olmadığına dair kararı ayrıca değerlendirmek gerekir. Adliyenin kendi içinde suç duyurusu veya re’sen başlatmadığı soruşturmada, fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşılması veya ihbar veya şikayetin soyut ve genel nitelikli olması durumunda soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilir. SYOK ile KYOK’u ayrı değerlendirmek gerekir. SYOK’a konu bir dosyada kişiye “şüpheli” sıfatı verilmez. Böylece kanun koyucu, soyut ve genel nitelikli ihbar veya şikayetle soruşturma açılmasını ve kişinin şüpheli sayılmasının önüne geçmek istemiştir. SYOK’a karşı da CMK m.173 uyarınca itiraz mümkündür. Ancak SYOK’a konu olmuş bir dosyada ortaya yeni delilin çıkması halinde, kanaatimizce CMK m.172/2 ve m.173/6’nın tatbiki gündeme gelmez. Soruşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, soruşturma ve/veya kovuşturma açılması için yeterli olabilecek veya yeterli şüpheyi oluşturacak yeni delil elde edildiğinde, sulh ceza hakimliğinin kararı olmadan cumhuriyet başsavcılığı tarafından soruşturma dosyasının açılması ve kişiye “şüpheli” sıfatı verilmesi mümkündür. Aksi düşüncenin desteklenebilmesi için, bu yönde bir ibarenin CMK m.158/6’da yer alması gerekirdi.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)