Geçtiğimiz Cuma ünü(18.01.2012) İstanbul Barosu Avukat Hakları Merkezinin düzenlemiş olduğu “Avukat Büro ve Konutunun Aranması” ile ilgili panele katıldık.
Panel, yaklaşık 1 ay öncesinden bize haber verilmişti.
Saat 12.30 sıralarında Baronun İstiklal Caddesindeki binasına geldiğimizde, binanın dar sokağında büyük bir polis minibüsü ve polisler bulunuyordu.
Panelin yapılacağı salona geçtiğimizde ise bir telaş ve huzursuzluk hakimdi.
AHM yetkililerinin ellerinde telefon sürekli “nasıl olur, yasaya aykırı” şeklinde konuşmalara şahit olduk.
Derken, öğrendik ki tamda panelin konusu gibi, avukat bürolarında aramalar yapılıyormuş. Merkez Başkanı durumu kısaca özetledikten sonra, bu son dakika gelişmesi nedeniyle aslında paneli iptal etmeyi düşündüklerini ancak diğer Barolara daha önce haber verildiğinden ve uzak yollardan gelen meslektaşlara ayıp olacağı düşüncesiyle iptal edemediklerini ifade ettiler.
Ardından avukat ofislerindeki aramalar nedeniyle telefonlarını kapatamayacaklarını, arada görüşmeler olabileceğini, bu yüzden kusura bakılmamasını rica ettiler.
Panel, çalan telefonlarla birlikte uygulamalı bir şekilde başlamış oldu.
Konuşmacılardan Prof.Dr.Av.Serap Keskinoğlu Kiziroğlu “….bir avukatın bürosunun nasıl aranacağı CMK m.130’da düzenlenmiştir, buna göre Avukat büroları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısının denetiminde, Baro başkanı veya onu temsil eden bir avukatın katılımı ile birlikte aranabilir.…” dedikten sonra sabah saatlerinde avukatlardan birinin bürosunun C.Savcısı olmaksızın, Baro temsilcisi hazır edilmeksizin ve üstelik kapının da kırılmak suretiyle içeriye girildiğinden ve arama yapıldığından bahsetti.
Yine yapılan aramalarda yer, zaman ve kişi sınırlaması açıkça belirtilmesi gerekir iken “…bir kısım avukatların kullanımında olabilecek yerler…” gibi, C.Savcıları tarafından sınırsız bir arama yetkisi verildiğini ve bu arama kararının açıkça yasaya aykırı olduğunu madde madde ifade ettiler.
Doğrusu bunları duyduğuma hiç şaşırmış değilim.
Zira bir kısım savcılarımız ve hakimlerimiz pervasızca kanunları çiğneyebilmekte, insanların haklarına girebilmekte ve adaletsiz bir karar verebilmektedirler.
Mesela, CMK m.153’e göre Müdafi, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebilir ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabilmektedir.
Aynı yönde, Avukatlık Kanununda ve Kalem Hizmetleri Yönetmeliğinde de hükümler bulunmaktadır.
Ama bazı savcılarımız “hayır” diyor, “önce git vekâlet al sonra dosyayı gel incele”, diyor. “Ama bu yaptığınız kanuna ve yönetmeliğe aykırıdır”, deseniz de durum değişmiyor.
İşin pratiği, doysa incelemeden vekâlet alınmasının mantıksızlığı bir tarafa, öncelikle kanun pervasızca ve hesapsızca çiğnenmektedir.
HSYK’ya şikâyet ettiğinizde ise Yüce HSYK “savcının takdir hakkıdır deyu” savcıya ceza verilmesine yer olmadığına karar vermektedir.
Yani savcının kanun hükmünü çiğnemesi takdir hakkı imiş…!
Vatandaşı kanuna aykırı davrandığı için cezalandıran, tutuklayan, bazı kanun adamlarının vatandaş aleyhine bile bile kanunu çiğnediklerini gördüğümde duyduğum öfke, bana “dibek taşı”nı anımsatıyor.
Tarihçi Murat Bardakçı’nın anlattığına göre Osmanlı döneminde din adamlarının olabildiğince idam edilmemesine itina gösterilirmiş.
Hatta büyük suç işlediklerinde dahi idam edilmezler en fazla sürgün edilirlermiş.
Ancak bu hocalar artık çekilmez hale geldiklerinde ise “dibek” devreye girermiş.
Mahkûm, kafası aşağı gelecek şekilde, büyük bir havanı andıran bu dibekten aşağı sarkıtılır ve cellâtlar ellerindeki mermer tokmaklarla dibeğin içindeki kafayı yavaş yavaş ve macun haline getirinceye kadar ezerlermiş.
Din adamlarının böyle büyük acılarla idam edilmelerinin sebebi, kanunu ve günah kavramını bildikleri halde gene de suç işlemekten, kanuna aykırı davranmaktan çekinmemeleri sebebiyle imiş.
Şimdi diyeceksiniz ki “ne vahşi bir cezaymış”..!
Peki ya kanunu bile bile çiğnemek, insanların hak ve hukukuna bile bile çiğnemek, bundan vazgeçmediği gibi, bir de yaptıklarıyla iftihar etmek, aynı derecede, belki daha büyük bir vahşet değil midir?
Haksızlığa uğrayan ve adaletsizlik edilen insanlar, başı dibek taşında ezilircesine acı çekmekte ve yüreğinde fırtınalar kopmaktadır..!

Şimdi siz karar verin, hangisi daha büyük bir vahşet?



(Bu köşe yazısı, sayın Av. Zafer KAZAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)