1. Giriş

Uygulamada ve hukuk literatüründe “deniz”, genellikle şu şekilde anlaşılmaktadır:

· Doğal su kütlesi olarak deniz, karaları çevreleyen ve tuzlu su içeren büyük su alanlarını ifade eder.

· Hukuki bağlamda, deniz kavramı çoğunlukla deniz ticareti, deniz yetki alanları (karasuları, münhasır ekonomik bölge vb.) ve deniz çevresinin korunması gibi özel hukuk ve kamu hukuku alanlarında kullanılır.

· Uluslararası hukukta ise deniz, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) gibi metinlerde detaylı şekilde tanımlanmakta ve sınıflandırılmaktadır.

Türk hukukunda “deniz” kavramı genel olarak bilinen anlamıyla kullanılmakta olup, özel düzenlemelerde (örneğin deniz ticareti hukuku) bağlama göre yorumlanmaktadır. Açık bir tanım içeren ana kanun maddesi mevcut değildir.

Deniz ticareti, günümüz küresel ekonomisinin taşıyıcı kolonlarından biridir. Dünya ticaret hacminin çok büyük bir kısmının deniz yolu ile gerçekleştiği dikkate alındığında, bu alana ilişkin alacakların hukuki korunması ve tahsili, yalnızca özel hukuk bakımından değil, aynı zamanda kamu düzeni ve ekonomik istikrar yönünden de kritik bir önem taşımaktadır. Deniz alacaklarının kendine özgü yapısı, bu alacakların tahsilinde hız, teknik bilgi ve uzmanlaşmış bir örgütlenmeyi zorunlu kılmaktadır.

Türkiye’de deniz alacaklarına ilişkin hukuki altyapı, esas itibarıyla Türk Ticaret Kanunu ve İcra ve İflas Kanunu çerçevesinde şekillenmiş olup, icra safhasında genel icra daireleri yetkilidir. Ancak gerek takip türlerinin çeşitliliği, gerek deniz ticaretine özgü kavram ve kurumların teknik niteliği, deniz alacaklarının genel icra teşkilatı içinde dağınık ve zaman zaman hatalı biçimde yürütülmesine yol açmaktadır. Bu bağlamda, deniz alacaklarının takibine özgülenmiş, teknik donanıma ve uzman personele sahip bir “Deniz Alacakları İcra Dairesi”nin kurulması, artık teorik bir öneri olmaktan ziyade pratik bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu çalışmada, deniz alacaklarının kapsamı ve takip usulleri genel hatlarıyla ortaya konulmakta; uluslararası örnekler ışığında Türkiye’de deniz alacaklarına özgü bir icra dairesi kurulmasının hukuki, ekonomik ve pratik gerekçeleri tartışılmaktadır.

2. Deniz Alacaklarının Kapsamı ve Niteliği

Deniz alacakları, deniz ticaretine konu faaliyetlerden doğan ve çoğu zaman doğrudan gemiye veya gemiyle bağlantılı haklara yöneltilebilen alacakları ifade eder. Bu alacakların bir kısmı sözleşmesel ilişkilerden (örneğin navlun, acentelik, tersane sözleşmeleri), bir kısmı ise geminin hukuki statüsünden, sefer sırasında doğan olaylardan veya kamu hukuku nitelikli yükümlülüklerden kaynaklanmaktadır.

Uygulamada deniz alacakları başlıca şu görünümler altında karşımıza çıkar:

· Gemiye bağlı hapis hakkına konu alacaklar

· İlamsız takip yoluyla tahsil edilen alacaklar

· Gemi ipoteği ve rehin alacakları

· Gemi adamı alacakları

· Tersane alacakları

· Kamu alacağı niteliğindeki deniz alacakları

· İhtiyati haciz, seferden men ve koruma tedbirleriyle güvence altındaki alacaklar

· Geminin tahliyesi ve teslimine ilişkin alacak ve talepler

Bu alacakların ortak noktası, çoğu zaman geminin kendisinin ya da gemiyle yakından bağlantılı bir hakkın (ipotek, rehin, hapis hakkı vb.) takip konusu olması ve bu nedenle klasik alacak-tahsil ilişkisinin ötesinde, deniz ticaretine özgü doğru zamanlama ve bilgi ihtiyacı doğurmasıdır.

3. Deniz Alacaklarında Takip Usulleri

Deniz alacaklarının tahsilinde kullanılan icra yolları, alacağın dayandığı hukuki sebebe ve alacağın niteliğine göre değişmektedir. Uygulamada en sık karşılaşılan takip yolları şu şekilde özetlenebilir:

· İlamsız takip: Denizcilik sözleşmelerinden doğan birçok parasal talep, herhangi bir mahkeme ilamına gerek olmaksızın doğrudan ilamsız takip konusu yapılır. Ancak burada hem denizcilik sözleşmesinin niteliği hem de alacağın gerçekten deniz alacağı sayılıp sayılmayacağı, takip hukukunun sonraki aşamalarını etkileyen kritik hususlardır.

· İlamlı takip: Mahkeme kararı, hakem kararı veya ilam niteliğinde bir belgeye bağlanmış deniz alacakları, genel hükümler çerçevesinde ilamlı takip yoluyla tahsil edilir. Bu aşamada özellikle gemi üzerinde uygulanan tedbirlerin (örneğin daha önce konmuş bir ihtiyati haczin) ilamlı takiple uyumlu yürütülmesi gerekir.

· Rehnin paraya çevrilmesi ve gemi ipoteğinin paraya çevrilmesi yolu: Gemi ipoteği veya gemi rehni ile teminat altına alınmış alacaklarda, rehnin paraya çevrilmesi usulü devreye girer. Gemi sicil kayıtlarının doğru incelenmesi, derece ve öncelik sıralamasının saptanması ve artırma/satış sürecinde denizcilik piyasasının gerçeklerinin dikkate alınması, sıradan bir menkul veya gayrimenkul satışından çok daha karmaşıktır.

· İhtiyati haciz ve seferden men tedbirleri: Deniz alacaklarında en etkili koruma yollarından biri, gemiye ihtiyati haciz konulması veya geminin seferden men edilmesidir. Bu tedbirlerin hızlı alınamaması ya da icrasında yapılan küçük bir usul hatası, geminin limandan ayrılarak tüm tahsil imkânını fiilen ortadan kaldırmasına neden olabilir.

· Hapis hakkına dayalı takipler: Liman işletmeleri, tersane, çekici ve kurtarma işletmeleri gibi aktörler, gemi üzerinde hapis hakkı kullanarak alacaklarını güvence altına alabilirler. Bu hakkın varlığının tespiti, kapsamı ve icra yoluyla paraya dönüştürülmesi, hem maddi hukuk hem takip hukuku alanında uzmanlık gerektirir.

Bütün bu takip türleri, kâğıt üzerinde “genel hükümler” çerçevesinde yürütülüyor görünse de, fiiliyatta denizcilik bilgisi, piyasa pratiği ve uluslararası uygulamalara hâkimiyet gerektirmektedir. Bu noktada, deniz alacaklarının genel icra daireleri arasında dağınık şekilde yürütülmesi, ciddi bir etkinlik kaybına yol açmaktadır.

4. Mevcut Düzenlemelerin Sınırları

Türk hukukunda deniz alacaklarına ilişkin hükümler parça parça çeşitli mevzuat içinde yer almakta; bazı konularda özel düzenlemeler bulunsa da icra safhasında bütüncül ve uzmanlaşmış bir yapı öngörülmemektedir. Geminin ihtiyati haczi, deniz ipoteği, gemi sicili, gemi adamı alacakları ve liman ücretleri gibi alanlar, farklı kanunlar ve alt düzenlemelerde yer alan dağınık hükümlerle düzenlenmiştir.

Bu dağınık yapı, uygulamada iki temel soruna yol açmaktadır:

1. Uygulama birliğinin sağlanamaması

2. Farklı icra dairelerinde aynı nitelikteki deniz alacaklarının birbirinden çok farklı usullerle takibi, hem öngörülebilirliği zedelemekte hem de taraflar arasında eşitsiz sonuçlar doğurabilmektedir.

3. Usul hataları ve hak kayıpları

4. Denizcilik terminolojisini ve özel hükümleri bilmeyen personel tarafından yürütülen takiplerde, özellikle yetki, süre, tedbirlerin uygulanması ve satış aşamasında sıkça hatalar yapılmakta; bu da alacaklının tahsil imkânını, borçlunun ise savunma haklarını zedeleyebilmektedir.

Bu çerçevede, deniz alacaklarının tahsilinde yalnızca mevzuatın iyileştirilmesi değil, aynı zamanda kurumsal bir uzmanlaşma sağlanması da gereklidir.

5. Uluslararası Uygulamalar Işığında İhtisaslaşma Eğilimi

Pek çok denizcilik ülkesinde, deniz alacaklarının yargısal ve icrai aşamalarında uzmanlaşmış birimler ve mahkemeler oluşturulduğu görülmektedir. Bu örnekler, Türkiye bakımından da yol gösterici niteliktedir.

· İngiltere

· Yunanistan

· Fransa

· Uluslararası sözleşmeler ve standartlar

Bu örnekler, deniz alacaklarının genel icra sistemi içinde “sıradan” dosyalar gibi ele alınmadığı; tam aksine, deniz ticaretinin stratejik önemi nedeniyle özel kurumsal yapılarla desteklendiğini ortaya koymaktadır.

6. Türkiye’de Deniz Alacakları İçin İhtisas İcra Dairesi Kurulmasının Gerekçeleri

Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili, önemli limanlara sahip bir ülke olup, jeostratejik konumu nedeniyle deniz ticaretinde potansiyel bir merkezdir. Buna karşın, deniz alacaklarının tahsilinde uzmanlaşmış bir icra dairesi bulunmaması, gerek yerli gerekse yabancı aktörler açısından sistemin öngörülebilirliğini ve çekiciliğini azaltmaktadır.

Deniz alacakları için ihtisas icra dairesi kurulmasının başlıca gerekçeleri şu şekilde özetlenebilir:

5. Teknik uzmanlık ihtiyacı

6. Gemi sicili, ipotek ve rehin işlemleri, deniz sigortası, müşterek avarya, kurtarma ücretleri ve benzeri kavramlar, sıradan ticari alacaklardan farklı bir teknik bilgi birikimi gerektirir. Bu alanlarda uzmanlaşmış personelin görev yaptığı bir icra dairesi, hem usul hatalarını azaltacak hem de tarafların güvenini artıracaktır.

7. Gemiye özgü koruma tedbirlerinin hızlı ve doğru uygulanması

8. Gemiye ihtiyati haciz konulması, seferden men tedbiri alınması veya hapis hakkı gibi kurumların etkinliği, zamanında ve hukuka uygun uygulanabilmesine bağlıdır. Uzmanlaşmış bir daire, bu tedbirleri geminin limandan ayrılmasını engelleyecek hız ve doğrulukla hayata geçirebilir.

9. Uygulama birliğinin sağlanması

10. Deniz alacaklarına ilişkin takiplerin belirli merkezlerde toplanması, karar ve uygulamalarda yeknesaklık sağlayarak öngörülebilirliği artıracaktır. Bu durum, hem alacaklılar hem borçlular hem de üçüncü kişiler bakımından hukuki güvenliğin güçlenmesine hizmet edecektir.

11. Hakların etkin korunması ve tahsilatın hızlandırılması

12. Alacaklıların alacaklarını makul sürede ve mümkün olduğunca tam şekilde tahsil edebilmesi, borçluların ise haklı oldukları itirazları zamanında ve etkin biçimde dile getirebilmesi, ancak sürece hâkim, uzmanlaşmış bir icra örgütlenmesi ile mümkündür. Deniz alacakları icra dairesi, bu anlamda hem alacaklı hem borçlu hem de üçüncü kişilerin menfaatlerini dengeleyen bir yapı sunabilir.

13. Satış ve paylaştırma süreçlerinde uzmanlık

14. Hacizli gemilerin veya deniz alacağına konu malların satışında, hem piyasa koşullarının hem de teknik özelliklerin dikkate alınması gerekir. Uzman İcra personeli ve standart prosedürler, satış bedelinin mümkün olan en yüksek düzeyde gerçekleşmesini, dolayısıyla alacaklıların daha yüksek oranda tatminini sağlayacaktır.

15. Uluslararası rekabet gücü ve prestij

16. İstanbul, İzmir, Kocaeli, Antalya, Mersin gibi yoğun deniz ticareti yapılan liman kentlerinde kurulacak ihtisas icra daireleri, Türkiye’yi uluslararası denizcilik camiasında daha güvenilir ve cazip bir merkez haline getirebilir. Yabancı yatırımcılar ve denizcilik şirketleri, alacaklarının tahsilinde hızlı ve öngörülebilir bir sisteme güven duydukları ölçüde, liman tercihlerini o ülke lehine kullanmaktadır.

7. Kurumsal Model ve Coğrafi Dağılım Önerisi

İhtisas icra dairesinin tek bir merkezde mi yoksa birden fazla liman kentinde mi kurulacağı, üzerinde ayrıca çalışılması gereken bir husustur. Bununla birlikte, Türkiye’nin deniz ticareti haritası dikkate alındığında, aşamalı bir model düşünülebilir:

· İlk aşamada, İstanbul, İzmir, Kocaeli ve Mersin gibi başlıca liman kentlerinde pilot nitelikte deniz alacakları icra daireleri kurulabilir.

· Uygulama sonuçları, dosya yoğunluğu ve ihtiyaç analizi çerçevesinde, diğer liman şehirlerinde de benzer dairelerin kurulması değerlendirilebilir.

· Bu dairelerde görev alacak personel için deniz ticareti hukuku, denizcilik terminolojisi ve uluslararası uygulamalara ilişkin düzenli eğitim programları öngörülerek kurumsal hafıza ve uzmanlık sürdürülebilir hale getirilebilir.

Böyle bir model, bir yandan bölgesel ihtiyaçları karşılayacak, diğer yandan da ülke genelinde uygulama birliği ve uzmanlaşma düzeyini artıracaktır.

8. Sonuç ve Değerlendirme

Deniz alacakları, hem özel hukuk hem kamu hukuku boyutu bulunan, yüksek ekonomik değerler içeren ve çoğu zaman uluslararası nitelik taşıyan alacaklardır. Bu alacakların doğru, hızlı ve etkin biçimde takip edilebilmesi, salt mevzuat hükümlerinin varlığıyla değil, aynı zamanda bu hükümleri sahada uygulayabilecek uzmanlaşmış kurumlarla mümkündür.

Türkiye’de deniz alacaklarına ilişkin hükümler bulunsa da, icra safhasında bu alana özgü bir ihtisas dairesinin bulunmaması, hem uygulama birliğini zedelemekte hem de usul hataları ve gecikmeler yoluyla hak kayıplarına neden olmaktadır. Uluslararası örnekler, deniz ticaretinde söz sahibi olmak isteyen ülkelerin, yargı ve icra mekanizmalarını bu alanda uzmanlaştırdığını göstermektedir.

Bu çerçevede, özellikle büyük liman kentlerinde kurulacak “Deniz Alacakları İcra Dairesi”:

· Deniz alacaklarında teknik uzmanlığı kurumsallaştıracak,

· Gemiye özgü tedbirlerin süratle ve doğru biçimde uygulanmasını sağlayacak,

· Uygulama birliğini ve hukuki güvenliği güçlendirecek,

· Tahsil süreçlerini hızlandırarak deniz ticaretinin akışını destekleyecek,

· Türkiye’nin uluslararası denizcilik camiasındaki güvenilirliğine ve prestijine önemli katkı sunacaktır.

· Deniz alacaklarına özgü işlemler (örneğin, gemi haczi, ihtiyati haciz kararlarının uygulanması) özel bilgi ve tecrübe gerektirir. Bu işlemlerin uzman bir daire tarafından yürütülmesi, sürecin hızlanmasına katkı sağlar.

· Usul hatalarının azalması, taraflar açısından zaman ve maliyet tasarrufu doğurur.

· Birçok ülkede deniz alacaklarına özgü icra birimleri bulunmaktadır. Türkiye’de de bu yönde bir yapılanma, uluslararası deniz ticareti uygulamalarıyla uyumu artırır.

· Yabancı tarafların Türkiye’deki icra işlemlerine güveni artar, bu da deniz ticaretinde Türkiye’nin tercih edilirliğini olumlu etkileyebilir.

· Deniz alacaklarına ilişkin karar ve işlemlerin belirli bir dairede toplanması, uygulama birliğini ve içtihat tutarlılığını destekler.

· Bu durum, hem avukatlar hem de taraflar açısından öngörülebilirliği artırır.

Sonuç olarak, deniz alacakları için ihtisas icra dairesi kurulması, yalnızca hukuk tekniği bakımından yerinde bir reform önerisi değil, aynı zamanda Türkiye’nin denizcilik vizyonunu güçlendirecek stratejik bir adım olarak değerlendirilmelidir. Bu adımın atılmasıyla, hem uluslararası standartlara uyum sağlanacak hem de denizcilik sektörünün rekabet gücü ve etkinliği artırılacaktır. Deniz alacakları, teknik ve uluslararası boyutları olan özel bir alandır. Bu alanda uzmanlaşmış bir icra dairesinin kurulması: - Deniz ticareti, gemi ipoteği, gemi alacakları gibi karmaşık konularda daha hızlı ve doğru işlem yapılmasını sağlar. Genel icra dairelerinin iş yükünü azaltarak, hem deniz alacakları hem de diğer icra işlemlerinde etkinliği artırır.

İş bu sebeplerle; Deniz Alacakları İcra Dairesi’nin kurulması, FAZ II Projesi ile ile de uyumlu olup projeyede katkı sayacak olup aynı zamanda uygulamada uzmanlaşma, hız, etkinlik ve uluslararası uyum açısından önemli katkılar sağlayabilir kanısındayım.