5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 206. maddesinde; delillerin ortaya koyulması ve reddi ile devamında, özelikle beyan delillerin ortaya koyulması, CMK m.216'da ortaya koyulan delillerin tartışılması ve CMK m.217'de de mahkeme önüne getirilmiş, duruşmada ortaya koyulmuş ve tartışmaya açılıp tartışılmış delillerin mahkemece değerlendirilerek, davanın sonunda bir karara varılması, yani sanık ve suçlama ile ilgili CMK m.223’e uygun bir hüküm kurulması öngörülmüştür.
Uygulamada; kovuşturma başladıktan sonra cumhuriyet savcılarının “delillerin ortaya koyulması”ile “delillerin toplanması” müesseselerini birbirine karıştırdıkları, soruşturma aşamasında toplanması gereken delillerin toplanmadığından bahisle “tevsii tahkikat” adı altında mahkemeden delillerin toplanması talebinde bulundukları, hatta bu talebin reddi halinde de CMK m.267’ye aykırı olarak, delillerin reddine karşı itiraz yolu açık olduğuna dair Kanunda hüküm bulunmamasına rağmen, bu red kararına karşı itiraz kanun yoluna başvurulduğu, esasen cumhuriyet savcısının veya müdafiin bu talebinin hatalı olmamasının yanında, talebin reddinin de itiraz kanun yoluna kapalı olduğu, nihai kararla istinaf ve temyiz aşamalarında değerlendirilebileceği, mahkemelerin de re’sen delil toplamaya çalıştığı, buna gerekçe olarak da sanığın aleyhine olabilecek durumları da kapsayacak şekilde soruşturmanın eksik yürütüldüğünü gösterdiği görülebilmektedir. Bu usullerin yasal dayanağının olmadığını ve yazılı hukuk sistemine aykırı olarak teamül yöntemi ile geliştirildiğini, yasal dayanağı olmayan ve itham sisteminin özelliklerine aykırı olan bu hatalı tatbikinden vazgeçilmesinin isabetli olacağını belirtmek isteriz.
Ceza yargılamamızda bu konuda iki sorun öne çıkmaktadır; ilki, delillerin ortaya koyulması ile reddi ve ikincisi, mahkemece ortaya koyulan delillerin tartışılmasıdır. Bunlardan delillerin ortaya koyulması; bizde mahkeme tarafından kamu, iddia ve savunma tanıklarının dinlenilmesi, gerekirse delil değerlendirilmesi olarak kabul edilen bilirkişi raporu aldırılması, fakat beyan deliller dışında kalan ses, görüntü ve suça ilişkin maddi delillerden sadece bahsedilmesi olarak kabul edilmekte, bununla birlikte gerçek anlamda delillerin mahkemenin ve tarafların huzurunda açılması, CMK m.206/2’ye göre reddi gerekenlerin reddedilmesi ve sonrasında taraflarca çelişmeli yargılama usulüne uygun şekilde tartışılması biçiminde uygulanmamaktadır.
Genellikle ses, görüntü içeren deliller ile silah, olay yerinden elde edilen maddi bulgular iddianamede ve duruşma tutanaklarında yer almakta, ancak bunlarla ilgili duruşmada ortaya koyulma, yani taraflara dinletilme, izletilme ve gösterilme işlemleri yapılmayıp eksik bırakılmakta, genellikle gelen belge ve raporların kısaca okunması ile yetinilmektedir. Bu usul; delillerin doğrudan doğruyalığına, yüzyüzeliğe ve çelişmeli yargıya aykırıdır. Belki de bu sorun, “delillerin ortaya koyulması” kavramının muğlaklığından ve Türkçe anlamından kaynaklanan talihsizliktir. Oysa delillerin ortaya koyulması; taraflarca tartışılması ve mahkemece değerlendirilmesi öncesinde, deyim yerinde ise kapalı bir paketin veya kutunun açılmasıdır. CMK m.206 ila m.217 uygulanması suretiyle maddi hakikate ve adalete ulaşılmasında; iddia makamı olan savcılık tarafından iddianame ve ekinde sunulan deliller ile sanık tarafınca soruşturma ve duruşma hazırlığı evresinde toplanması istenilen delillerin duruşmada herkesin huzurunda ortaya dökülmesi ve sonrasında bunlardan dava ile ilgili olan, ispata yarayan, amacı sırf davayı uzatmaya yönelik olmayan ve hukuka aykırı yol ve yöntemle elde edilmeyen delillerin tartışmaya açılması için önceden tarafların bilgi ve görgüsüne sunulması gerekir. Bizde delillerin ortaya koyulması sadece CMK m.206/1’in usulen yerine getirilmesi, ancak 2. fıkrada yer alan, reddi gereken delillerin reddi şeklinde uygulanmamaktadır. Hatta mülga CMUK m.237/3’de öngörülen re’sen araştırma usulü CMK sistematiğinde mahkeme için kabul edilmediği halde, mahkemenin re’sen delil topladığı, tevsii tahkikat adlı eski usule devam ettiği, bunda da maddi hakikate ve adalete ulaşılmayı bir iddia makamı imiş gibi kendine gerekçe saydığı görülmektedir. Oysa bu usul; 1412 sayılı Kanunun yürürlükten kaldırılması ile terk edilmiş olup, CMK m.206 ve 207’de yer almamaktadır. Kovuşturmada mahkeme delil toplamaz, sadece taraflarca gösterilen ve toplanması talep edilen delillerin, dosyada olanları açıklamak, olmayanları getirtmek suretiyle ortaya koyma, yani gizli yürütülen soruşturma sonunda aleni, yüze karşı ve sözlü yürütülen kovuşturmada delillerin açıklanmasını sağlar. Bunun sebebi; ne maddi hakikate ve ne de adalete ulaşılmayı zorlaştırmak, geciktirmek veya sınırlamaktır, kanun koyucu bir yandan hakimin tarafsızlığını korurken, diğer yandan da soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısı ile çelişmeli yargılama düzeninde suçlanan taraf olan sanık ve savunma bakımından eşitliği sağlamak veya aralarında bir denge kurulmasını gözetmektedir.
Delillerin ortaya koyulması işlemi CMK m.206 ve devamı hükümlerine göre tamamlandıktan sonra, bunların tartışılması aşamasına geçilir. Esasen davaya konu davanın tanıklarına CMK m.201 ile İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6/3-d uyarınca soru sorulmasında da delil ortaya koyulmaktadır. Delillerin tartışılması ise, delillerin ortaya koyulmasından sonra başlayan ve mahkeme huzurunda yapılan karşılıklı müzakere ve söz almak suretiyle delillerin tartışılıp taraf açıklamalarının tamamlanması anlamına gelir. Burada söz sırasıyla katılana, savcıya ve sonrasında da sanık tarafına aittir. Son sözler, her durumda sanığa ve müdafiine aittir. CMK m.216’da öngörülen prosedür gereği tartışmanın birkaç kez tekrarlanması mümkündür. Ancak uygulamada taraflara bir kez söz verildiği, cevaba cevap yönteminin izlenmediği, delillerin ortaya koyulması ve tartışılması prosedürünün özellikle tutukluluk durumu ile ilgili savunmalara feda edildiği görülmektedir. Bu yöntem yanlıştır.
Kanun koyucunun öngördüğü CMK m.190/1 uyarınca sıralı birkaç celsede tamamlanacak duruşmada delillerin ortaya koyulmasından ve tartışılmaya açılmasından hemen sonra bu işlemleri gerçekleştiren mahkeme hakimi veya hakimleri huzurunda CMK m.217/1 uyarınca mahkeme huzurunda tartışmaya açılmış, hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilen deliller dikkate alınacak, mahkeme tarafından CMK m.223’e göre işin esası ile ilgili karar verilecek, yani hüküm kurulacaktır. Bu prosedür tam olarak tamamlanmadan mahkemenin önceden karar hazırlamış ve hazırladığı bu kararı flash bellekten veya kağıttan bilişim sistemine aktarmak suretiyle hüküm tesis etmesi kabul edilemez. Çünkü Anayasa m.138/1 uyarınca tüm hakimleri bağlayan Ceza Muhakemesi Kanunu’nda delillerin değerlendirilmesi ve hükümle ilgili koyduğu hükümler şekil ve esas bakımından, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkelerine göre yerine getirilip hüküm aleni şekilde tefhim edilmedikçe, maddi hakikate ve adalete ulaşıldığı söylenemez. Adalet, şüphe kaldırmaz. Şüphe varsa, mahkumiyet hükmü kurulamaz (CMK m.223/5).
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)