Hükümlünün yasal olarak Covid iznine ayrılma hakkı bulunmamasına rağmen, sehven bu izinden faydalandırılması halinde dışarıda geçirdiği sürelerin infazdan sayılıp sayılmayacağı tartışılabilir.
Bir görüşe göre; sehven Covid iznine gönderilen hükümlünün bu kararın verilmesinde kusuru bulunmadığından, dışarıda geçirdiği sürelerin infazdan sayılması gerekir. Aksi halde, sehven yapılan bu uygulamada kusuru bulunmayan hükümlünün ceza infazı ağırlaştırılmış olur. Bu sonuç ise; “hükümlü lehine yorum”, “öngörülebilirlik” ve “hukuk güvenliği” ilkelerine aykırılık oluşturur.
Diğer bir görüşe göre ise; İnfaz Hukukunda kazanılmış hak olmadığından, yasal şartları oluşmadığı halde Covid iznine ayrılan hükümlünün dışarıda geçirdiği sürelerin infazdan sayılması mümkün değildir. Aksi halde, hükümlünün fiilen Covid iznini hak etmediği halde kullanması sonucu doğar ve bu sonuç eksik infaza sebep olur. Nasıl ki koşullu salıverilme tarihi hatalı hesaplanan bir hükümlü, eksik infaz edilen cezasının tamamlanması için kuruma yeniden alınmakta ise, aynı durumun hakkında sehven Covid iznine ayrılma kararı verilen hükümlü yönünden de geçerli olacağı söylenebilir. Kanaatimizce; 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu Geçici m.9/5’de yer alan Covid iznine ayrılmanın şartları belirli, net ve öngörülebilir niteliktedir. Yasal koşulları gerçekleşmediği halde Covid iznine gönderilen hükümlünün dışarıda geçirdiği sürelerin, hükümlüye kazanılmış hak sağlamayacağı ve infazdan sayılmaması gerektiği düşünülmelidir.
Buna göre; örneğin, hükümlü mükerrir olmasına rağmen mahkumiyet kararında TCK m.58/9’un tatbikine yer verilmemiş ve infazda da bu husus gözden kaçırılmış olsun. Hükümlü 2/3 yerine 1/2 koşullu salıverilme oranının tatbiki ile ceza infaz kurumunda daha az kalarak koşullu salıverilmiş ve sonradan bu hata fark edilmişse, bu durumda hükümlünün kusuru olmadığından bahisle lehe uygulama yapılmaz, çünkü infazda kazanılmış hak yoktur. Diğer bir örnek; hükümlü denetimli serbestlikle dışarıda olmakla birlikte, koşullu salıverilme oranı yanlış uygulandığı için denetimli serbestliğe erken ayrılmış olsun. Bu durumda da kişinin denetimli serbestlik süresince hükümlü sıfatı devam etmektedir. Buna rağmen, denetimli serbestliğin tatbikine devam edilmesi düşünülemez. Hükümlü ceza infaz kurumuna geri alınır ve denetimli serbestlikten faydalanmayı hak ettiğinde kurumdan çıkabilir. Böyle bir durumda, hükümlünün imza verme gibi belirli yükümlülüklerle dışarıda infazına devam ettiği gerekçesiyle sehven denetimli serbestlikte geçirilen sürelerin, hükümlü sanki cezasının infazına ceza infaz kurumunda devam etmiş gibi sayılması ne derece mümkündür? Lehe yorum yaparsak, bu kez yasal süre sınırlarını aşacak ölçüde denetimli serbestlik tatbiki sözkonusu olur. Bu örnekler, sehven Covid iznine gönderilen hükümlünün hukuki durumunun tayini yönünden kanaatimizce yol gösterici niteliktedir. Hükümlü lehine yorum yaparken, İnfaz Hukuku müesseselerinin ve ilkelerinin içini boşaltmamak gerekir.
Hükümlü lehine olan görüşün şu soruyu yanıtlaması gerekir; örneğin 14 ay haksız yere Covid izni ile dışarıda kalan hükümlü, gerçekten Covid iznini Kanunda belirlenen son uygulama tarihi içerisinde hak ettiğinde, bu izinden haksız faydalandığı günlerin mahsup edilmesi mümkün mü? “Hükümlü zaten hak etmediği halde bu izinden fiilen faydalanmış, o nedenle gerçekten hak etse bile hükümlünün açık kurumda tutulmasına devam edilmesi gerekir” şeklinde hükümlü hakları ve infaz kurallarının amacı arasında adil bir denge kurmaya yönelik bir karar verilmesi halinde, hükümlü lehine olan görüşün bu hukuki soruna yanıtı ne olacaktır?
Hak etmediğini bildiği halde izne gönderilmeye ses çıkarmayan hükümlü gerçekten “kusursuz” sayılabilir mi? Açık ceza infaz kurumuna ayrılma şartları 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu’nda ve Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nde öngörülebilir ve net olarak düzenlenmiştir. Buna ek olarak, hükümlüye verilen müddetnameden de bu hesaplar kolayca yapılabilir. Dolayısıyla hükümlü açık kuruma ne zaman geçeceğini, dolayısıyla covid iznine hakkı olup olmadığını öngörebilir durumdadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 4. maddesinde “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz” hükmünün kabul edildiği yerde, infazda idarenin hatasından sessiz kalarak istifade eden hükümlünün kusuru olmadığının ileri sürülmesi mantıklı değildir. Covid iznine ve açık ceza infaz kurumlarına ayrılma şartlarını düzenleyen hükümler açık ve öngörülebilirdir.
Hükümlü lehine olan görüşe göre, cezanın infazı aşamasında ortaya çıkan idari hataların (kusurun) hükümlüye yüklenmemesi başta “hukuk devleti” ilkesinin bir gereği olarak görülmelidir. Örneğin; koşullu salıverme ve denetimli serbestlik bakımından hükümlünün ceza infaz kurumunda geçirmesi gereken sürelerden önce sehven tahliye edilmesi veya koşulları oluşmamasına rağmen hükümlüye Covid izni kullandırılması halinde, bu durum her ne kadar hükümlü açısından bir kazanılmış hak oluşturmasa da, dışarıda geçirilen sürelerde hükümlünün bu statüsünün devam ettiği ve TCK m.53 gereğince hak yoksunluğuna tabi olduğu gözardı edilmemelidir. Kaldı ki; gerek koşullu salıverme ve gerekse Covid izni açısından hükümlünün herhangi bir talebi veya rızası da aranmamakta, izinli sayılma işlemi tek taraflı olarak idarece gerçekleştirilmektedir.
İdarenin kusurundan kaynaklanan bu türden bir hatanın; hükümlünün kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı başta olmak üzere temel hak ve hürriyetlerinin, ilgili mevzuata ve hakkında verilen mahkumiyet hükmüne göre olması gerekenden fazla süre ile kısıtlanmasına sebep olacak bir uygulama kabul edilemez. Bir başka ifadeyle, idarenin kusurunun hükümlüye daha uzun bir hükümlülük statüsü ve infaz süresi olarak yansıtılması isabetli bir uygulama olmaz. Aksi yönde bir kabul, infazda “öngörülebilirlik” ve “belirlilik” ilkelerine aykırılık teşkil eder.
Sonuç olarak; hükümlünün lehine olan görüşe göre, hatalı olarak Covid izne gönderilen hükümlünün dışarıda geçirdiği sürenin infazdan sayılması gerekir.
Son söz; Ülkemizde son dönemlerde infaz kurallarında yapılan değişikliklerle, gerek koşullu salıverilme, gerek denetimli serbestlik şartlarında iyileştirmeler yapılmasının, cezaların caydırıcılığı algısını ve toplumun adalet duygusunu zedelediğini daha önce ifade etmiştik. Covid izni ise; başlangıçta pandemi şartları ve ceza infaz kurumlarının koşulları itibariyle zorunluluk teşkil etse de, nerede ise tüm Covid önlemlerinin kaldırıldığı günümüzde bu izin türünün 31.07.2023 tarihine kadar uzatılması, pandemiye bağlı zorunlu bir iznin denetimli serbestlik gibi ve hatta şartları denetimli serbestliğe göre çok daha hafif kendine özgü bir infaz müessesesine dönüştüğünü göstermektedir. Bu uzatmanın; kamuoyunda çok sayıda hükümlünün Covid izni süresince iş ve aile yaşamını kurduğu, iznin sona ermesi halinde bu ilişkilerinin ve düzenlerinin zedeleneceği gerekçesiyle ileri sürülen yoğun taleplere istinaden yapıldığı düşünülebilir. Ancak unutulmamalıdır ki; hukuk kuralları, bir dönemin gereklerine, kişilerin veya toplulukların taleplerine göre sürekli değiştirilip şekillendirilmemeli, öngörülebilir, net ve istikrarlı olmalıdır.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)