Giriş

Cinsel saldırı ve cinsel istismar suçları genellikle mağdur ile failin baş başa olduğu, tanıkların bulunmadığı ortamlarda işlenmektedir. Bu durum, olayın ispatını güçleştirmekte ve ceza yargılamasında mağdur beyanını merkezi bir konuma getirmeyi zorunlu kılmaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de, cinsel dokunulmazlığa karşı suçların işleniş şekli nedeniyle bu suçlarda beyan delilinin ispatta çok önemli bir fonksiyona sahip olduğunu vurgulamıştır [1]. Mağdur beyanı çoğu zaman mevcut tek delil olmakla birlikte, mağdurun menfaatinin sanıkla çatışacağı gözetildiğinde bu beyanın güvenilirliğinin titizlikle incelenmesi gerekmektedir. Bu makalede, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararları ışığında cinsel suçlarda mağdurun beyanının delil değeri ve yargılamadaki etkisi, hangi koşullarda mağdur anlatımının mahkumiyete temel teşkil edebildiği, hangi durumlarda ise çelişki veya şüphe nedeniyle beraate yol açtığı incelenecektir. Bu kapsamda mağdur beyanının değerlendirilmesinde uygulanan kriterler, somut olay örnekleri ve içtihatlar çerçevesinde daha iyi anlaşılacaktır.

Mağdur Beyanının Delil Değeri ve Değerlendirme Kriterleri

Yargı mercileri, cinsel suçlarda mağdur beyanının tek başına hükme esas alınıp alınamayacağını belirlemek için bazı temel kriterler geliştirmiştir. Özellikle Yargıtay, bir davada mağdur anlatımına itibar edip etmeme konusunda pek çok kararında benzer ölçütlere atıf yapmaktadır. Örneğin Yargıtay 9. Ceza Dairesi yakın tarihli bir kararında, mağdur beyanının hükme esas alınabilmesi için dikkate alınması gereken temel noktaları şu şekilde sıralamıştır [2]:

- Şikâyet Süresi: Mağdurun fiilden sonra şikâyette bulunmak için ne kadar süre geçtiği önemlidir. Olayın hemen akabinde yapılan şikâyet, beyanın samimiyetini güçlendirirken; makul bir izah olmaksızın uzun süre şikâyette gecikilmesi beyanın güvenilirliğine gölge düşürebilir. Ancak her durumun kendi koşullarında değerlendirilmesi gerekir. Özellikle cinsel istismar suçlarında veya aile içi cinsel suçlarda mağdurun korku, baskı veya utanç nedeniyle geç başvuruda bulunabileceği Yargıtay tarafından kabul edilmektedir.

- Mağdur ile Fail Arasındaki İlişki (Husumet): Mağdur ile sanık arasında önceden husumet, anlaşmazlık veya intikam motivasyonu doğurabilecek bir ilişki olup olmadığı araştırılır. Taraflar arasında iftira atmayı gerektirecek bir nedenin bulunması, mağdur anlatımına şüpheyle bakılması sonucunu doğurabilir. Tarafların birbirini tanımaması veya aralarında herhangi bir husumet olmaması, beyanın objektifliğini ve inandırıcılığını artıran bir unsur sayılmaktadır. Yargıtay’ın birçok kararında, mağdurun sanığa iftira atmasını gerektirecek somut bir neden bulunmamasının, beyanın güvenilirliği lehine değerlendirildiği görülmektedir.

- Beyanların Tutarlılığı ve Çelişkisizliği: Mağdurun gerek soruşturma aşamasında gerek kovuşturma sırasında farklı mercilerde (kolluk, savcılık, mahkeme) verdiği ifadelerin özde tutarlı olması temel bir kriterdir. Olayın ana hatlarına ilişkin önemli beyanlarda çelişki bulunmaması beklenir. Mağdur beyanlarının kendi içinde veya önceki ifadeleriyle çelişmesi, ifadenin güvenilirliğini zayıflatan bir faktördür.

- Hayatın Olağan Akışına Uygunluk ve Diğer Delillerle Uyumluluk: Mağdurun anlattığı olay örgüsünün hayatın olağan tecrübelerine aykırı olmaması beklenir. İddia edilen fiilin mantık ve deneyim kurallarına açıkça ters düşmesi, beyanın inandırıcılığını azaltır. Ayrıca mağdur beyanının dosyadaki mevcut diğer delillerle çelişmemesi gerekir. Özellikle tıbbi raporlar, DNA bulguları, tanık ifadeleri, kamera kayıtları gibi maddi delillerle bağdaşmayan mağdur anlatımları üzerine kurulu bir mahkûmiyet hükmü, Yargıtay denetiminden geçemeyecektir. Dolayısıyla mağdur beyanı, mümkün olduğunca maddi deliller veya olay sonrası olgularla desteklenmeli ve onlar tarafından doğrulanmalıdır. Son olarak belirtilmelidir ki, psikolog veya pedagog bilirkişinin mağdurun kendini ifade edebilme yeteneği hakkındaki görüşü, mağduru yakından tanıyan tanıkların mağdurun psikolojisi ve karakteri hakkındaki yorumları ve ayrıca mağdurun yaşı ve bilinci itibariyle olayı anlatırken cinsel terimleri ifade ediş biçimi dahi mağdurun beyanına itibar edilip edilmeyeceğinde bir kıstas olarak kullanılmaktadır.

Mahkumiyet Kararlarında Mağdur Beyanının Rolü

Cinsel saldırı suçlarına ilişkin yapılan yargılamalarda mağdurun beyanı, yukarıda belirtilen güvenilirlik koşullarını sağladığında ve diğer yan delillerle de örtüştüğünde, çoğunlukla mahkûmiyetin temel dayanağı olmaktadır. Özellikle mağdur beyanı etrafında oluşan şüphenin bertaraf edildiği, başka bir deyişle her türlü şüphenin makul gerekçelerle giderildiği durumlarda, tek başına dahi mağdur anlatımı sanığın mahkûmiyetine yeterli görülmektedir. Yargıtay içtihatları, mağdurun samimi, istikrarlı ve desteklenen ifadesinin sanığın cezalandırılması için güçlü bir dayanak oluşturduğunu ortaya koyan pek çok örnek karar barındırmaktadır:

Örnek 1: Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2022/164 E., 2024/276 K. sayılı kararında, mağdurun soruşturma ve kovuşturma boyunca tutarlı kalan beyanları ile sanığın olay sonrasında mağdura gönderdiği “sana zorla sahip oldum” şeklindeki mesaj delil olarak birlikte değerlendirilmiştir. Sanığın bu mesajı, Yargıtay tarafından ikrar (suçun kabullenilmesi) niteliğinde kabul edilmiş; mağdur anlatımıyla birlikte ele alındığında, sanığın fiili gerçekleştirdiğine dair yeterli kesin kanaat oluşturduğu belirtilerek mahkûmiyet kararı onanmıştır [3]. Bu olay, mağdur beyanının sanığın kendi sözleriyle desteklenmesinin, mahkeme nezdinde şüphe bırakmayacak derecede güçlü görüldüğünü göstermektedir.

Örnek 2: Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2023/9308 E., 2023/7327 K. sayılı kararında, mağdurun aşamalardaki istikrarlı anlatımlarının yanı sıra, iddia edilen saldırı anına ilişkin kamera kayıtlarının bulunması da belirleyici olmuştur. Mağdur ile sanık arasında husumet bulunmadığı gibi, mağdurun anlatımını doğrulayan görüntü kayıtları sayesinde beyanın gerçeğe uygun olduğuna kanaat getirilmiştir. Yargıtay, mağdur beyanının somut delillerle (kamera görüntüleri) desteklendiği bu olayda, beyan deliline üstünlük tanıyarak sanığın mahkûmiyetine hükmedilmesini isabetli bulmuştur [4].

Örnek 3: Mağdurun beyanının doğruluğu konusunda davranışsal emareler de önemli bir yer tutabilir. Özellikle çocuk mağdurlar söz konusu olduğunda, mağdurun olay sonrası sergilediği davranış değişiklikleri beyanını destekleyen dolaylı deliller olarak değerlendirilmektedir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2021/124 E., 2024/9 K. sayılı kararında, istismar mağduru küçük çocuğun aşamalarda tutarlı beyanlarına ek olarak, olay sonrası alt ıslatma, kâbus görerek uyanma, erkeklere karşı çekingenlik, sanığın evine gitmek istememe gibi davranış değişikliklerine dikkat çekilmiştir. Kurul, çocuğun bu psikolojik ve davranışsal tepkilerini, iddia edilen istismarın yaşandığını gösteren güçlü destekleyici deliller olarak değerlendirmiş ve mağdurun istikrarlı anlatımıyla birlikte sanığın mahkûmiyetine yeterli olduğuna karar vermiştir [5]. Bu örnek, özellikle çocukların ve kırılgan grupların beyanlarının değerlendirilmelerinde, olay sonrası ortaya çıkan doğal tepkilerinin ne denli önemsendiğini ortaya koymaktadır.

Örnek 4: Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2023/6705 E., 2023/5745 K. sayılı kararında mağdurun başından itibaren tutarlı beyanları, olaydan hemen sonra durumu güvendiği bir tanığa anlatması ve dosyadaki adli muayene raporunun mağdurun iddialarıyla uyumlu bulgular içermesi birlikte ele alınmıştır. Mahkeme, mağdurun anlattıklarıyla örtüşen fiziksel deliller (örneğin darp ve cebir izleri) ve ilk tanık anlatımı sayesinde, sanığın savunmasının aksini ispatlayan yeterli kanıt elde edildiğini belirtmiştir. Yargıtay da bu somut olayda, mağdur beyanının tıbbi rapor ve tanık beyanlarıyla desteklenmiş olmasını mahkûmiyet için yeterli görmüş ve ilk derece mahkemesinin hükmünü onamıştır [6].

Yukarıdaki örnekler, mahkeme kararlarının mağdur beyanını değerlendirirken nasıl bir bütüncül yaklaşım benimsediğini göstermektedir. Ortak payda, mağdurun ifadesinin hayatın olağan akışına uygun, detaylarında tutarlı ve samimi olması; ayrıca mümkünse maddi deliller veya diğer güvenilir beyanlarla örtüşmesidir. Bu şartlar gerçekleştiğinde, mağdurun tek başına sözlü beyanı dahi hükme esas alınabilmektedir. Özellikle sanığın suçlamayı çürütecek inandırıcı bir savunma getiremediği durumlarda, mağdurun değer verilen anlatımı mahkumiyet sonucunu doğurmaktadır.

Beraat Kararlarında Mağdur Beyanının Etkisi

Ceza hukukunun evrensel ilkelerinden biri olan “şüpheden sanık yararlanır” (in dubio pro reo) kuralı, cinsel saldırı fiiline ilişkin yapılan yargılamalarda da hükme yön veren en önemli prensiplerden biridir. Mağdur beyanı tek veya belirleyici delil ise, bu beyanın kesin inandırıcılıkla güvenilir olduğunun ortaya konulamadığı hallerde sanık lehine şüphe doğacaktır. Yargıtay içtihatlarında, mağdur anlatımındaki ciddi çelişkilerin giderilememesi, beyanın tek delil olması halinde yan delillerle desteklenmemesi veya beyanın hayatın olağan akışına aykırı bulunması durumlarında beraat kararlarının zorunlu olduğu vurgulanmaktadır. Aşağıda, mağdur beyanının yetersiz görülerek sanık hakkında beraate hükmedilen durumlara ilişkin bazı örnekler sıralanmıştır:

Örnek 1: Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2019/592 E., 2021/467 K. sayılı kararında, mağdur beyanının güvenilirliğine ilişkin ciddi şüpheler oluştuğu için sanığın beraatine karar verilmiştir. Somut olayda mağdur, saldırı sırasında bağırdığını iddia etmiş ancak olayın gerçekleştiği apartmanda komşuların herhangi bir ses duymadığı tespit edilmiştir. Ayrıca olay yeri incelemesinde boğuşma izi saptanamamış; mağdurun olaydan hemen sonra cinsel organını yıkayarak olası delilleri ortadan kaldırdığı anlaşılmıştır. Ceza Genel Kurulu, bu bulguları bir arada değerlendirerek, mağdur beyanının tek başına her türlü şüphenin ötesinde kesin ve inandırıcı bir delil oluşturmadığı sonucuna varmıştır. Kararda, iddianın şüphede kalması nedeniyle “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca beraat hükmünün isabetli olduğu ifade edilmiştir [7].

Örnek 2: Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kapsamında incelediği 2016/9123 numaralı kararda, ilk derece mahkemesinin sanık hakkında beraat kararı vermesine yol açan olgular değerlendirilmiştir. Bu vakıada mağdur, maruz kaldığı iddia edilen cinsel saldırıyı olayın üzerinden yaklaşık sekiz ay geçtikten sonra yetkili makamlara bildirmiştir. Mahkeme, şikâyetteki bu olağandışı gecikmeyi mağdur anlatımının inandırıcılığı aleyhine yorumlamıştır. Ayrıca mağdurun aktardığı olayın oluş şekli, yaşamın olağan akışına aykırı bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi de kararında, mağdur beyanındaki tutarsızlıklar ve gecikmenin makul bir açıklamasının bulunmamasının, mahkemenin beyana itibar etmemesi için önemli gerekçeler oluşturduğunu belirtmiştir. Sonuç olarak Mahkeme, somut dosyada beraat kararına dayanak yapılan değerlendirmelerin keyfi olmadığına hükmederek, mağdurun adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğini tespit etmiştir [8]. Bu örnek, şikâyetin makul olmayan ölçüde gecikmesi ve anlatımın mantık dışı unsurlar barındırması durumunda mağdur beyanının tek başına mahkûmiyet için yeterli görülmeyebileceğini ortaya koymaktadır.

Örnek 3: Mağdurun olay sonrası davranışlarının, iddiasıyla çelişmesi de yargı mercilerince önemli bir şüphe nedeni sayılmaktadır. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2023/2412 E., 2023/3114 K. sayılı kararında, mağdur yıllar boyunca devam eden cinsel istismar iddiasında bulunmuş ancak bu süre zarfında sanıkla ailece görüşmeyi sürdürmüştür. Hatta mağdur, resmi şikâyetinden kısa süre önce sanıktan maddi yardım talep etmiştir. Ayrıca mağdur, sanığın vücudundaki belirgin bir yara izini dahi hatırlamadığını söylemiştir. Yargıtay, tüm bu hususları mağdur iddiasının güvenilirliğini zedeleyen çelişkiler olarak değerlendirmiştir. Mağdur beyanı dışında mahkûmiyete yeterli başka delil de bulunmadığından, soyut beyanın hükme esas alınamayacağı belirtilerek sanık hakkında beraat kararı verilmiştir [9]. Bu karar, mağdur ile sanığın olay sonrası ilişkisini sürdürmesi, önemli detayları hatırlayamaması gibi durumların beyanın inandırıcılığına gölge düşürdüğüne ve destekleyici kanıt yoksa beraat gerektiğine işaret etmektedir.

Örnek 4: Bazı durumlarda mağdur ile fail arasındaki geçmiş ilişki ve husumet iddiası, beyanın güvenilirliğini özellikle tartışmalı hale getirmektedir. Örneğin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi’nin 2017/3031 E., 2018/1235 K. sayılı kararında, taraflar arasında önceden mevcut ciddi bir anlaşmazlık bulunduğu anlaşılmıştır. Olayda iki taraf arasındaki dini inanç farklılıklarından kaynaklanan tartışma ve küfürleşme sonrası, mağdur taraf sanığa cinsel saldırı suçlamasında bulunmuştur. Mahkeme, taraflar arasındaki husumetin varlığını ve olayın seyrini dikkate alarak mağdurun iddiasının bir kumpas olabileceği şüphesini değerlendirmiştir. Neticede, mağdur beyanı dışında yeterli delil elde edilemediği ve mevcut husumet nedeniyle beyanın objektifliğinden şüphe duyulduğu için sanığın beraatine karar verilmiştir [10]. Bu örnek, mağdur ile sanık arasındaki menfaat çatışması veya intikam saiki ihtimalinin, beyanın tek başına ispat gücünü nasıl zayıflatabildiğini göstermektedir.

Örnek 5: Bilindiği üzere cinsel suçlara ilişkin yapılan yargılamalarda mağdurun beyanının diğer delillerle uyumlu olması gerekmektedir. Mağdurun sanık tarafından cinsel saldırıya uğratıldığından bahisle açılan bir davada Yargıtay tarafından, olaydan sonra sanık ile mağdur arasında yoğun telefon görüşmelerinin yapılması nedeniyle mağdurun beyanının bu mevcut durum ile çeliştiği, sanığın mahkumiyeti bakımından dosya kapsamında başkaca somut bir delil bulunmaması nedeniyle de sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu durum, cinsel saldırı suçlarında mağdurun olay sonrası davranışlarının da önemini ortaya koymaktadır. [11] Örneğin başka bir olayda, katılan mağdurenin, sanığın evine rızası ile gittiği ancak evden ayrıldıktan sonra okula birlikte döndüğü tanığa hiçbir şey olmamış gibi cinsel saldırı olayını anlatmadan okula gittiği, sonrasında ise sanıkla ilgili herhangi bir olaydan bahsetmemesi gibi hususları sanık lehine yorumlamıştır. [12] Bu iki örnek göstermektedir ki, cinsel saldırı suçlarında olay anına ilişkin DNA izi, darp raporu, adli tıp raporu gibi deliller önemli olduğu gibi, suçun mağdurunun da olay sonrası verdiği reaksiyon ve davranışlar da sonuca gidilmesi bakımından kritiktir.

Yukarıdaki beraat örnekleri, mağdur beyanının mutlak bir delil olmadığını ve ceza yargılamasında sanığın haklarının korunması amacıyla sıkı bir denetime tabi tutulduğunu göstermektedir. Mahkemeler, beyanlardaki en küçük makul şüpheyi dahi dikkate alarak, şüphenin sanık lehine yorumlanması ilkesine uygun şekilde hareket etmektedir. Sonuç olarak mağdur anlatımı, kendi içinde ne kadar güçlü olursa olsun, eğer dış dünyadan teyit edilememişse ve kuşku barındırıyorsa, tek başına mahkûmiyete yeterli görülmemekte; bu gibi durumlarda beraat kararı hukuki zorunluluk arz etmektedir.

Mağdurun Özel Durumlarının Değerlendirmeye Etkisi

Cinsel suçlarda mağdurun yaşı, zihinsel durumu ve faille ilişkisi gibi özellikleri de beyanın yorumlanmasında önemli rol oynamaktadır. Yargıtay, özellikle çocuklar ve zeka geriliği bulunan mağdurlar söz konusu olduğunda, beyanların değerlendirilmesinde daha esnek ve anlayışlı bir yaklaşım benimseyebilmektedir. Örneğin zeka düzeyi normalin altında olan veya yaşı itibarıyla olayları ifadede zorlanabilecek mağdurların anlatımlarında, bazı tutarsızlıkların varlığı doğal karşılanabilmektedir. Nitekim Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2023/817 E., 2023/3583 K. sayılı kararında hafif-orta derecede zeka geriliği bulunan bir mağdurun beyanlarındaki çelişkiler incelenmiştir. Mahkeme, zihinsel engeli bulunan bir mağdurun tüm ifadelerinin bire bir örtüşmesinin beklenemeyeceğini, önemli olanın olayın özü itibarıyla değişmeyen bir beyanının bulunması olduğunu vurgulamıştır. Bu doğrultuda mağdurun bazı detaylarda değişkenlik gösterse de, esas olgular bakımından tutarlı kalan anlatımına itibar edilmiş ve sanığın mahkûmiyetine karar verilmiştir [13]. Bu karar, mağdurun özel durumları nedeniyle küçük çelişkilerin tüm beyanın güvenilirliğini ortadan kaldırmayabileceğini açıkça ortaya koymaktadır. Bunun aksine, Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2025 tarihli bir kararında, orta derecede zeka geriliği bulunan mağdurun, olayı, yargılamanın aşamalarında suç yerini, eylemlerin niteliğini ve niceliğini farklı anlatmalarını sanık lehine yorumlamıştır. [14]

Ancak genel olarak belirtilmelidir ki, çocuk mağdurların özellikle aile içi istismar vakalarında olayı uzun süre bildirmemeleri veya parça parça anlatmaları, yargı pratiğinde anlayışla karşılanmalıdır. Mağdurun faille ailevi veya hiyerarşik bir ilişkisi (örneğin öğretmen-öğrenci) varsa, yaşadığı korku, baskı veya utanç nedeniyle olayı hemen açıklayamaması, gecikmiş beyanın tamamen uydurma olduğu anlamına gelmez. Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararlarında, çocukların veya kırılgan konumdaki mağdurların psikolojisi gereği şikâyette gecikmelerin makul görülebileceği, bu nedenle salt gecikme olgusunun beyanı bütünüyle değersiz kılmaması gerektiği vurgulanmıştır. Önemli olan, mağdurun ifadesinin nihayetinde tutarlı, inandırıcı ve mümkünse diğer delillerle desteklenir bir niteliğe sahip olup olmadığıdır. Örneğin bir olayda, mağdurenin kendisini rahatlıkla ifade edebildiği, sorulara içtenlikle cevap verdiği, yaşıyla uyumlu olmayan cinsel bilgiye sahip bulunduğu ve olayı anlatırken midesinin bulandığının gözlemlenmesi gibi durumlar, ifadesinin güvenilir olduğunu gösteren unsurlar olarak kabul edilmiştir. [15] Öte yandan istismar vakalarında pedagog tarafından verilen “çocuğun istismar vakası ile ilgili böyle bir olayı kurgulama yeteneği olmadığı,” yönünde bir mütalaa da, sanık aleyhine yorumlanabilmektedir.

Sonuç

Cinsel suçlarda mağdurun beyanı, çoğu zaman davanın en kritik delili konumundadır. Yargı organları, mağdur anlatımını değerlendirirken bir yandan suçun yapısı gereği delil elde etmenin zorluğunu, diğer yandan masumiyet karinesinin korunması gereğini dengelemektedir. İncelenen Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi kararları göstermektedir ki, mağdurun tutarlı, samimi, hayatın olağan akışına uygun ve somut nedenler olmaksızın iftira ihtimali içermeyen beyanları güçlü bir delil olarak kabul edilmekte ve destekleyici delillerle birleştiğinde mahkûmiyet için yeterli görülmektedir. Özellikle mağdur beyanı, tıbbi bulgular, tanık anlatımları, iletişim kayıtları gibi dış delillerle doğrulandığında, hakimlerin vicdani kanaati büyük ölçüde bu beyan lehine oluşmaktadır.

Buna karşılık, mağdur anlatımındaki önemli çelişkiler, makul açıklaması olmayan davranış ve tepki biçimleri, gecikmiş şikâyetler veya taraflar arasındaki husumet olgusu, beyanın güvenilirliğini sarsmakta ve tek başına hükme esas alınmasını engellemektedir. Bu gibi hallerde, ceza yargılamasının temel prensibi olan "şüpheden sanık yararlanır" ilkesi uyarınca, sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekmektedir. Gerçekten de inandırıcı şekilde ispatlanamayan suç isnadı karşısında, masumiyet karinesinin korunması hukukun vazgeçilmez bir şartıdır.

Sonuç olarak, cinsel suçlarda mağdur beyanının etkisi her somut olayın kendine özgü koşullarına göre değişkenlik göstermekle birlikte, yargı mercilerinin genel yaklaşımı ortak bir zemine sahiptir: Mağdur beyanı ne tamamen yok sayılmakta ne de sorgusuz sualsiz doğru kabul edilmektedir. Mahkemeler, mağdurun sözlerini tüm dosya kapsamıyla, mevcut diğer deliller ve olgularla birlikte bütüncül bir değerlendirmeye tabi tutarak karar vermektedir. Bu sayede, ne tek bir beyana dayanarak masum bir kişinin mahkûm edilmesi ne de gerçekte suç işlemiş bir failin cezasız kalması hedeflenmektedir. İncelenen yargı kararlarının da ortaya koyduğu üzere, titiz ve çok yönlü bir tahkikat sonucunda adil bir yargı kararı verilmesi, mağdurun beyanının doğru şekilde değerlendirilmesine bağlıdır.

Karar Künyeleri:

[1] Anayasa Mahkemesi, M.S. başvurusu, 2018/25505 B.N, 25.02.2021

[2] Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 2023/3787 E., 2023/3418 K., 23.05.2023

[3] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2022/164 E., 2024/276 K., 02.10.2024

[4] Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 2023/9308 E., 2023/7327 K., 07.11.2023

[5] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2021/124 E., 2024/9 K., 17.01.2024

[6] Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 2023/6705 E., 2023/5745 K., 02.10.2023

[7] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2019/592 E., 2021/467 K., 12.10.2021

[8] Anayasa Mahkemesi, 2016/9123 B.N, 18.05.2021

[9] Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 2023/2412 E., 2023/3114 K., 15.05.2023

[10] İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi, 2017/3031 E., 2018/1235 K., 09.07.2018

[11] Yargıtay 9. Ceza Dairesi, E. 2022/11424 K. 2023/4159 12.06.2023

[12] Yargıtay 9. Ceza Dairesi, E. 2021/5194 K. 2023/6411 17.10.2023

[13] Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 2023/817 E., 2023/3583 K.,29.05.2023

[14] Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2024/540 E., 2025/50 K., 05.02.2025

[15] Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/638 E., 2023/513 K., 11.10.2023