Giriş
Ceza hukukunda hukuki ihtilaf kavramı, bir fiilin cezai sorumluluğunu ortadan kaldırabilecek nitelikteki hukuki çekişmeleri ifade etmektedir. Başka bir deyişle, taraflar arasındaki özel hukuk ilişkilerinden doğan uyuşmazlıkların ceza yargılamasına taşınmaması amaçlanır. Özellikle mala zarar verme suçu (Türk Ceza Kanunu m.151) bakımından, fail ile mağdur arasında mülkiyet veya sözleşmeden doğan bir anlaşmazlık varsa, Yargıtay bu durumu çoğu kez suçun unsurlarının oluşmadığı yönünde değerlendirmektedir. Bu yaklaşım, ceza hukukunun “son çare” niteliği (ultima ratio) ile uyumludur ve ceza yargısının, çözümü özel hukuk alanına giren meselelerde devreye girmesini engelleyen bir filtre işlevi görür.
Mala zarar verme suçunun temel unsuru, “başkasına ait” bir malvarlığı değerine zarar verilmesidir. Suçun manevi unsuru ise kasten gerçekleştirilmesi olup bu suçun taksirle işlenebilmesi mümkün değildir. Hukuki ihtilaf kavramı da tam bu noktada önem kazanır: Eğer fail, zarar verdiği malın kendisine ait olduğu veya üzerinde hak iddiası bulunduğu konusunda bir iddiaya sahipse ya da taraflar arasında bu mala ilişkin süregelen bir uyuşmazlık varsa, fiilin başkasına ait mal unsurunu veya kast unsurunu ortadan kaldırabileceği kabul edilir. Böyle bir durumda failin cezai sorumluluğu doğmayabilir. Örneğin, müşterek mülkiyette bulunan bir mal veya miras ortaklığı içindeki bir mal üzerinde meydana gelen tahribat genellikle yalnızca özel hukuk uyuşmazlığı olarak değerlendirilir. Ceza mahkemesi, malın kime ait olduğuna dair belirsizliği gideremediği sürece suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı konusunda “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi gereği sanık lehine karar vermelidir.
Bu makalede, hukuki ihtilaf olgusunun mala zarar verme suçu bağlamında ceza hukukundaki işlevi incelenecektir. İlk olarak hukuki çerçeve ortaya konularak hukuki ihtilafın tanımı ve ceza sorumluluğuna etkisi açıklanacak, ardından Yargıtay’ın konuya ilişkin içtihatları başlıklar halinde ele alınacaktır. Devamında değerlendirme bölümünde bu içtihatların ortak kriterleri analiz edilecek ve son bölümde ulaşılan sonuçlar özetlenecektir.
Hukuki Çerçeve
Mala zarar verme suçu, başkasının taşınır veya taşınmaz malına kasten zarar vermeyi cezalandırır (TCK m.151). Suçun maddi konusu başkasına ait maldır; failin kendi malına zarar vermesi suç oluşturmaz. Bu nedenle, fail ile mağdur arasında malın mülkiyetine dair bir hukuki ihtilaf varsa, fiilin cezai niteliği tartışmalı hale gelir. Örneğin, müşterek mülkiyet veya elbirliği mülkiyeti söz konusuysa, paydaşlardan birinin ortak mala zarar vermesi durumunda “başkasına ait mal” unsuru tam anlamıyla gerçekleşmemektedir. Yargıtay’ın yerleşik görüşüne göre, böyle bir durumda ceza hukuku devreye girmemeli, uyuşmazlık özel hukuk yollarıyla çözülmelidir. Zira korunan hukuki değer mülkiyet hakkıdır; mülkiyetin paylaşıldığı veya ihtilaflı olduğu hallerde fiil, ceza hukukundan ziyade hukuki (medeni) bir ihtilaf olarak değerlendirilir..
Hukuki ihtilaf kavramı, suçun manevi unsuru kast bakımından da önem taşır. Failin gerçekten suç işleme kastıyla mı yoksa hakkını koruma veya alma düşüncesiyle mi hareket ettiği araştırılmalıdır. Eğer fail, zarar verdiği mal üzerinde bir hak iddiasında bulunuyorsa ya da malın kendisine ait olduğuna inanıyorsa, kast unsurunun oluşmadığı değerlendirilebilir. Bu durum, ceza muhakemesinin temel ilkelerinden “şüpheden sanık yararlanır” (in dubio pro reo) kuralıyla da desteklenir: eylemin cezai kastla mı işlendiği hususunda ciddi şüpheler varsa, failin lehine yorum yapılarak beraatine karar verilebilir. Ceza davasının çözümünün bir ön soruna (örneğin mülkiyetin kime ait olduğuna) bağlı olduğu hallerdir; ceza mahkemesi özel hukuk alanındaki bu sorunu kesin biçimde çözemediğinde, suçun unsurlarının oluştuğu yönündeki şüpheyi sanık lehine değerlendirmektedir.
Öte yandan, hukuki ihtilaf her zaman cezai sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Failin eylemi, var olan bir hukuki uyuşmazlığı istismar ederek hakkını zorla alma (ihkak-ı hak) amacı taşıyorsa veya sırf karşı tarafa zarar vermek kastıyla gerçekleştirilmişse, artık bu fiil “hukuki ihtilaf” kisvesi altında mazur görülemez. Ceza hukuku, özel hukuk uyuşmazlığını çözme aracı değildir; ancak taraflar arasındaki ihtilafın arkasına gizlenerek işlenen kasıtlı zarar verme eylemleri de cezasız bırakılamaz. Bu ayrımın somut uygulaması, Yargıtay’ın farklı olaylarda verdiği kararlar incelenerek daha net anlaşılabilir.
Aşağıda, Yargıtay kararları ekseninde mala zarar verme suçu bakımından hukuki ihtilafın nasıl değerlendirildiği, hangi durumlarda suçun unsurlarının oluşmadığı (beraat kararı verildiği) ve hangi durumlarda hukuki ihtilafa rağmen suçun oluştuğunun kabul edildiği örneklerle ortaya konulacaktır.
Yargıtay Uygulaması
Yargıtay’ın hukuki ihtilaf nedeniyle beraat kararı verdiği başlıca durumlar: Yargıtay, fail ile mağdur arasındaki özel hukuk ilişkisi nedeniyle mala zarar verme fiilini aşağıdaki örnek durumlarda kast unsurunun olmaması nedeni ile suç kapsamında görmeyerek beraat hükümleri tesis etmiştir:
- Kiracı - Ev Sahibi İlişkisi: Kiracının, zilyetliği (kullanım hakkı) kendisine ait olan kiralanan mala zarar vermesi genellikle hukuki ihtilaf sayılmaktadır. Örneğin kiracı, oturduğu evin camını kırdığında, malın başkasına ait olma unsuru gerçekleşmediği için Yargıtay bu fiilin suç oluşturmayacağını değerlendirmiş ve mahkûmiyet hükmünü bozmuştur1. Benzer bir olayda, tahliye sürecinde kiracının dairedeki cam ve pencerelere zarar vermesi de Yargıtay tarafından “kira sözleşmesinden kaynaklanan hukuki ihtilaf” kapsamında görülmüş; fiilin TCK 151 unsurlarını oluşturmadığı belirtilerek sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği vurgulanmıştır2. Ancak bu kararlara katılmak mümkün değildir. Zira hırsızlık suçunda korunan hukuki değer zilyetlik iken, mala zarar verme suçunda mülkiyet hakkıdır. (Dönmezer S., Kişilere ve Mala Karşı Suçlar, İstanbul 2001, s.555) Bu nedenle, mala zarar verme eyleminde, failin haklı veya haksız zilyetlik olması durumu değiştirmemektedir. Kiracının dolaysız fer’i zilyet olması da durumu değiştirmez. Kira sözleşmesi ile kiraya veren, taşınmazın mülkiyet hakkını değil zilyetliğini devretmektedir. Mala zarar verme suçunun mülkiyet hakkını koruduğu gözetildiğinde, kastının ortaya konulması halinde kiracının da bu suçu işlemesi pek tabii mümkündür. Bu nedenlerle, Yargıtay’ın söz konusu kararındaki gerekçe kanaatimizce isabetli değildir.
- Ortak Mülkiyet ve Miras Paylaşımı: Yargıtay, miras kalan ve henüz paylaşılmamış bir tarlada diğer mirasçının ektiği ürünü süren sanığın eylemini hukuki ihtilaf kapsamında değerlendirmiş; ortak mal üzerinde rızai bir kullanım taksimi bulunmadığından “suçun yasal unsurları oluşmamıştır” diyerek beraat hükmünü onamıştır3. Benzer şekilde, mirasçılar arasında paylaşılmamış bir konuta zarar verilmesi de suç sayılmamış; miras ortaklığından kaynaklanan ihtilaf gerekçesiyle sanık hakkında beraat kararı doğru bulunmuştur4.
- Mülkiyet Hakkına İlişkin Uyuşmazlıklar: Fail, zarar verdiği mal üzerinde mülkiyet veya benzeri bir ayni hak iddiasıyla hareket ediyorsa, mala zarar verme kastının bulunmadığı kabul edilmektedir. Örneğin taraflar arasında tapu iptali davası devam eden bir taşınmaz üzerindeki tasarruflar ceza alanında değerlendirilmeyebilir. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, mülkiyeti ihtilaflı bir araziye beton döküp kulübe yapan sanık hakkında, fiilin mala zarar verme kastı ile değil bir hak iddiasına dayanarak gerçekleştirildiği gerekçesiyle beraat kararını onamıştır5. Yine bir olayda, tapu iptali ve tescil davası sürerken karşı tarafın malına verilen zarar hukuki ihtilaf sayılmış; sanığın mala zarar verme suçuna yönelik kastı bulunmadığı kabul edilerek beraatine hükmedilmiştir6.
- Komşuluk İlişkisinden Doğan Uyuşmazlıklar: Komşular arasındaki eylemler bazen özel hukuk çerçevesinde kalabilir. Mesela bir komşunun bahçesini sularken suyun sızması sonucu bitişik eve zarar vermesi, doğrudan kast olmaksızın meydana gelen ve komşuluk hukukundan kaynaklanan bir ihtilaf olarak değerlendirilmiştir. Yargıtay, böyle bir olayda sanığın zarar verme kastıyla hareket etmediği ve olayın hukuki ihtilaf niteliğinde olduğu gerekçesiyle verilen beraat kararını yerinde bulmuştur7.
Yukarıdaki durumlarda, fail ile mağdur arasındaki ilişkiden doğan anlaşmazlık fiile zemin hazırladığı için ceza sorumluluğu doğmamıştır. Bu sebepler yukarıda da görüldüğü gibi başlıca, suç konusu malın ihtilaflı olması veya failin mala zarar verme kastının bulunmamasıdır. Yargıtay, bu tür ihtilaflarda genellikle “mala zarar verme suçunun unsurları oluşmamıştır” diyerek beraat veya kovuşturmaya yer olmadığı yönünde kararların isabetli olduğuna hükmetmektedir. Ancak hukuki ihtilaf var diye her somut olay cezasız kalmamaktadır. Aşağıda, hukuki ihtilaf bulunsa bile Yargıtay’ın fiili suç olarak değerlendirdiği durumlar ele alınmıştır:
Yargıtay’ın hukuki ihtilafın varlığına rağmen suç oluştuğuna karar verdiği durumlar: Şayet mevcut bir hukuki çekişme, failin zarar verme eylemini mazur gösteremeyecek nitelikteyse ve eylemin kast boyutuna vardığı açıksa, Yargıtay bu fiilleri mala zarar verme suçu kapsamında cezalandırılması gereken eylemler olarak görmektedir:
- Alacak Tahsili ve İhkak-ı Hak Girişimleri: Bir alacak-verecek meselesinde alacaklının, borçluya ait mala fiziksel zarar vermesi genellikle tipik bir mala zarar verme suçudur. Örneğin, alacağını tahsil edemeyen bir kişinin borçlunun işyerindeki eşyaları veya malları kırıp dökmesi, hukuki ihtilaf maskesi altında değerlendirilmeyip doğrudan suç sayılmıştır. Nitekim Yargıtay 23. Ceza Dairesi, alamadığı alacak yüzünden katılanın işyerinde alçıpanları kıran sanığın eyleminin suç teşkil ettiğine hükmetmiş ve yerel mahkemenin mahkûmiyet kararını onamıştır8. Benzer şekilde, borç kaynaklı bir tartışmada öfkeyle karşı tarafın aracına tekme atarak kaportasını çökerten9 veya lastiklerini kesen10 kişilerin fiilleri de Yargıtay tarafından hukuki ihtilaftan bağımsız, kasten işlenmiş mala zarar verme suçları olarak kabul edilmiştir.
- Kiraya Veren ile Kiracı Arasındaki Kasıtlı Tahrip: Hukuki ilişkinin varlığına rağmen kasten verilen zarar, tarafların rolü değişse bile suç sayılır. Örneğin ev sahibinin kira alacağını tahsil edemediği için, kiracının kullanımındaki eve taş atarak pencere camlarını kırması veya kapı kilidine zarar vermesi, Yargıtay’a göre hukuki ihtilaf kapsamında değerlendirilemez ve bu fiiller Yargıtay’a göre suçtur1112. Keza kiracının da bir alacak (ödenmemiş kira) nedeniyle öfkeyle ev sahibine ait eve zarar vermesi aynı şekilde Yargıtay’a göre suç teşkil eder. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, kira borcundan dolayı evin kapı ve camlarını kıran kiracı hakkındaki mahkûmiyet hükmünü isabetli bularak onamıştır13.
- Husumet ve Kötü Niyet Kaynaklı Eylemler: Taraflar arasındaki anlaşmazlık veya düşmanlığın, malı kasten tahrip etmeye sevk etmesi durumunda da hukuki ihtilaf savunması geçerli olmaz. Örneğin arazi sınırı, ortaklık paylaşımı veya aile içi miras kavgası gibi mevcut bir uyuşmazlık yüzünden karşı tarafa ait mala zarar verilmesi, Yargıtay tarafından meşru görülmemektedir. Bu gibi durumlarda ihtilaf, fiili haklılaştıran bir neden değil, bilakis suçun motivasyonu olarak değerlendirilir. Nitekim Yargıtay 23. Ceza Dairesi, aralarındaki husumet nedeniyle karşı tarafın malına zarar veren sanıkların eyleminde hukuki ihtilafın beraate gerekçe olamayacağını vurgulamıştır14. Aynı olaya dair Yargıtay 15. Ceza Dairesi de benzer şekilde, ortaklıktan doğan husumetle gerçekleştirilen mala zarar verme fiilinde sanıkların cezai sorumluluğunun bulunduğunu teyit etmiştir15.
Eylemin salt bir özel hukuk uyuşmazlığından ibaret olduğu haller ile, uyuşmazlığın ötesine geçip kamu düzenini bozan suç fiiline dönüştüğü haller titizlikle ayrılmaktadır. Zira bir özel hukuk uyuşmazlığından doğan bir olayda, failin fiili işlerken kast ile hareket etmesi, eylemin suç teşkil etmesine neden olacaktır.
Değerlendirme
Hukuki ihtilafın cezai sorumluluğa etkisi, esasen fiilin manevi unsurunun tahliliyle yakından ilgilidir. Yargıtay içtihatlarından çıkan kriter, failin başlangıçtaki saikinin tespitidir: Fail, eyleme girişirken gerçekten suç işleme kastıyla mı hareket etmiştir, yoksa ortada ciddî bir hak iddiası veya hukuki yanlış anlama mı vardır? Eğer fail, fiili işlerken kendini haklı görecek bir hukukî gerekçeye dayanıyorsa (örneğin malın kendi malı olduğuna inanması, ortak mülk üzerinde tasarruf hakkı bulunduğunu varsayması gibi) bu durumda ceza hukukunun devreye girmemesi gerektiği sonucuna varılmaktadır. Böylece kast unsuru oluşmadığı için beraat kararları verilmektedir. Bu yaklaşım, ceza yargısının özel hukuktaki çekişmelerde aşırı cezalandırmaya yol açmasını engellemekte ve hukuk düzeninin farklı alanları arasındaki sınırını da korumaktadır.
Öte yandan, somut olayın özellikleri failin sırf hukuki ihtilaf perdesi altında hareket etmediğini gösteriyorsa, yani fiilin niteliği mala zarar verme suçunun tipikliğine uygun düşüyorsa, hukuki ihtilaf iddiası sonuç vermemektedir. Yargıtay kararlarında özellikle vurgulanan husus, fiziki tahribatın varlığıdır. Bir malın kasten tahrip edilmesi, hukuka aykırılığı açık ve somut bir fiildir; bu nedenle Yargıtay, mala yönelik fiziksel zarar eylemlerini “hukuki ihtilaf” olarak nitelendirmeye oldukça çekimser yaklaşmaktadır. Örneğin bir sözleşme ilişkisinde taraflardan birinin yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumu çoğunlukla hukuki ihtilaf kapsamında görülüp ceza davasına konu edilmezken (örneğin paranın iade edilmemesi, mal tesliminin gecikmesi gibi durumlar), aynı ilişkide karşı tarafın malının kırılıp dökülmesi ceza hukuku müdahalesini gerektiren ayrı bir fiil olarak kabul edilmektedir. Çünkü ikinci halde, fiil artık basit bir sözleşme ihlali değil, mağdurun eşyasına karşı kasten fiziksel bir saldırıdır.
Bu bağlamda ultima ratio ilkesi rehber alınmaktadır: Eğer bir anlaşmazlık, medeni hukuk yollarıyla çözülebilecek nitelikteyse ve failin eylemi esasen bir sözleşme veya ortaklık ilişkisinin ihlalinden ibaretse, ceza hukuku devreye girmez. Ancak fail, hukuki ilişkiyi bahane ederek veya ondan doğan gerilimi fırsat bilerek suç işliyorsa, artık ceza hukukunun devreye girmesi kaçınılmazdır. Yargıtay’ın mala zarar verme suçu özelindeki çizgisi de bu doğrultudadır. Fail, bir hakkını alma arzusuyla hareket edip de sınırı aşarak kendi kendine cebir kullanmışsa (örneğin alacağını tahsil etmek için borçlunun malını kırmak gibi), hukuk düzeni bunu hoş görmez. Keza paydaş dahi olsa, sırf öfke veya husumet saikiyle ortak mala zarar veren kişi de cezadan muaf tutulmaz.
Diğer malvarlığına karşı suçlarla karşılaştırıldığında, mala zarar verme suçunda hukuki ihtilaf savunmasının daha kısıtlı bir alanda kabul gördüğü söylenebilir. Örneğin dolandırıcılık veya güveni kötüye kullanma suçlarında, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunduğu durumlarda Yargıtay çoğu kez eylemi hukuki ihtilaf olarak nitelendirmeye daha yatkındır. Temel kıstas, failin en baştan suç kastıyla hareket edip etmediğidir. Nitekim Yargıtay 15. Ceza Dairesi, bir gayrimenkul satış vaadi sonrasında kaparo bedelinin iade edilmemesi olayında, sanıkların en baştan dolandırıcılık kastıyla hareket ettiklerine dair delil bulunmadığı gerekçesiyle olayı hukuki ihtilaf saymış ve sanıkların beraatını onamıştır16. Oysa mala zarar verme suçunda, fiil doğrudan maddi bir tahribat içerdiğinden, Yargıtay böyle durumlarda ihtilaf iddiasına temkinli yaklaşmakta; ancak failin eylemi gerçek bir hak arayışına dayanıyorsa “kast yokluğu” nedeniyle beraat kararı verilmesini uygun görmektedir. Yani sözleşmesel ihtilaflarda geniş uygulanabilen hukuki ihtilaf kavramı, mala zarar verme suçunda daha dar uygulanmakta; fiziksel zarar verme eylemleri ancak çok istisnai olarak (örneğin mülkiyetin paylaşıldığı durumlar gibi) bu kavram içinde değerlendirilmektedir.
Sonuç
Yargıtay içtihatlarının ışığında, ceza hukukunda “hukuki ihtilaf” kavramı, ceza adalet sisteminin özel hukuk alanına giren anlaşmazlıklara müdahale etmemesini sağlayan önemli bir prensiptir. Mala zarar verme suçu özelinde, bu kavramın devreye girdiği durumların odağında failin suç işleme kastı yer almaktadır. Fail ile mağdur arasında belirli hukuki ilişkinin bulunması halinde de, Yargıtay tarafından beraat kararı verilmesi gerektiği eğilimi hakimdir. Ancak unutulmamalıdır ki, fail ile mağdur arasında yukarıda yer alan ilişkilerin bulunması, mutlak olarak beraat kararı verilmesini gerektirmez. Failin kastının her somut olaya özgü olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Fail ile mağdur arasındaki ilişkiden kaynaklanan bir mülkiyet veya sözleşme uyuşmazlığı mevcutsa ve failin eyleminin doğrudan bir zarar verme kastı taşıdığı kesin değilse, fiil genellikle “hukuki ihtilaf” kapsamında kabul edilmekte; dolayısıyla suçun maddi veya manevi unsuru eksik kaldığından ceza verilmemektedir. Buna karşılık, fail sırf kendi hakkını zorla almak veya karşı tarafa zarar vermek amacıyla mala zarar veriyorsa, arka planda bir uyuşmazlık bulunsa dahi bu eylem hukuki ihtilaf sayılmayıp mala zarar verme suçu olarak değerlendirilmektedir.
Uygulamada Yargıtay, özellikle kiracı-ev sahibi, miras ortakları, komşular veya ortak arazi sahipleri arasındaki bazı eylemlerde hukuki ihtilaf savunmasını kabul etme eğilimi gösterirken; alacak-verecek meseleleri veya husumet saikiyle yapılan kasti tahrip eylemlerinde ise daha çok suç tespiti yoluna gitmektedir. Sonuç olarak, hukuki ihtilaf kavramı ceza hukukunda son çare ilkesinin bir yansıması olarak, sınırları titizlikle çizilmiş bir filtre işlevi görmektedir. Bu sayede, gerçek bir cezai haksızlık içermeyen ve çözümü özel hukuk hükümlerine bırakılması gereken durumlar ceza yaptırımı dışında tutulmakta; buna karşın kamu düzenini ihlâl eden, bilerek ve isteyerek mala zarar verme fiilleri ise hak ettiği cezai karşılığa muhatap olmaktadır.
Karar Künyeleri
1. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, E. 2014/15767, K. 2015/25271. (Kiracının kendi kullanımında olan eve zarar vermesi fiilinde mahkûmiyet kararının bozulmasına dair)
2. Yargıtay 2. Ceza Dairesi, 23.11.2023 T., E. 2021/13403, K. 2023/7616.
3. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, 09.12.2013 T., E. 2013/18746, K. 2013/19463.
4. Yargıtay 6. Ceza Dairesi, E. 2023/2749, K. 2023/13007.
5. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, E. 2015/1619, K. 2015/28341.
6. Yargıtay 8. Ceza Dairesi, E. 2021/11274, K. 2023/7634.
7. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, E. 2013/17579, K. 2015/22649.
8. Yargıtay 23. Ceza Dairesi, E. 2015/16229, K. 2016/9711.
9. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, E. 2012/12129, K. 2013/519.
10. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, E. 2012/20793, K. 2013/4635.
11. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, E. 2012/12250, K. 2013/3994.
12. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, E. 2013/24787, K. 2014/14731.
13. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, E. 2013/8141, K. 2013/11806.
14. Yargıtay 23. Ceza Dairesi, E. 2015/15371, K. 2016/3613.
15. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, E. 2013/14145, K. 2014/2359.
16. Yargıtay 15. Ceza Dairesi, 03.07.2018 T., E. 2015/10918, K. 2018/4959.
KİTAPLAR
- Dönmezer S., Kişilere ve Mala Karşı Suçlar, İstanbul 2001, s.555)