Çıkar amaçlı suç örgütleri ile ilgili koşullu salıverilme hesabında; Türk Ceza Kanunu m.6/1-j’de yer alan “örgüt mensubu” tanımının, örgüt mensubu olanlar hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanacağını öngören TCK m.58/9’un ve örgütlü suçlarda koşullu salıverilmeyi düzenleyen 5275 sayılı İnfaz Kanunu m.107/4’ün dikkate alınması gerekir.

Örgüt mensubu; örgütü kuran, yöneten, örgüte katılan, örgüt adına tek başına veya başkaları ile suç işleyen kişidir. Bu tanıma göre; örgüt mensubu deyimi “çatı” kavram olup içerisinde, hem örgüt üyesini ve hem de örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyeni kapsamına almaktadır. Yeri gelmişken; TCK m.220/7’de düzenlenen, üyesi olmadığı örgüte bilerek ve isteyerek yardım suçundan verilen cezaların infazının, TCK m.58/9 ve/veya 5275 sayılı Kanun m.107/4 kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını ifade etmek isteriz. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “mensup”; “bir yerle veya bir kimseyle bağlantısı olan, ilişkili, -den olan, -e bağlı” şeklinde tanımlanmıştır. Bu kavramın kapsamı, sadece üyelik olarak daraltılamaz. Örgüt üyesi ve örgüt mensubu aynı tanımı ifade etse idi; TCK m.6/1-j’de “örgüte katılan” ifadesinin yeterli olması, örgüt adına suç işleyen kişiye ayrıca yer verilmemesi beklenirdi.

TCK m.58/9’da; örgüt mensubu olanlar hakkında, mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı düzenlenmiştir. Burada ifade edilen mükerrirlere özgü infaz rejimi ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri, esasen 5275 sayılı Kanun m.108’de düzenlenmektedir. Ancak 5275 sayılı Kanun m.107/4’de; suç işlemek için örgüt kurmak veya yönetmek veya örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçtan dolayı mahkumiyet halinde koşullu salıverilme süresi özel olarak düzenlenmiştir. Uygulamada örgütlü suçlarda infaz; özel düzenleme teşkil ettiği gerekçesiyle, 5275 sayılı Kanun m.107/4’e göre yapılmaktadır. Oysa bu uygulamaya çeşitli yönlerden itiraz edilebilir:

1. Örgüt üyeliği; 5275 sayılı Kanun m.107/4’de açıkça sayılmamasına rağmen, örgüte üye olma suçundan verilen cezaların infazında TCK m.58/9’un açık düzenlemesi atfıyla 5275 sayılı Kanun m.108 yerine, 5275 sayılı Kanun m.107/4’ün özel düzenleme olduğundan bahisle uygulanması izaha muhtaçtır. Her ne kadar 5275 sayılı Kanun m.107/4’ün özel hüküm olduğundan bahisle; aynı Kanunun 108. maddesi yerine, üyelik dahil örgütlü suçlarda koşullu salıverilme yönünden m.107/4’ün uygulanması gerektiği ileri sürülse de, kanun koyucu m.107/4’de iradesini, sadece örgütü yöneten, kuran veya örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işleyen hükümlülerle sınırlı şekilde Kanun lafzına yansıtmıştır. Buna karşılık; Yargıtay’ın yerleşik içtihadı, örgüt üyesi olan hükümlü hakkında infazın, 5275 sayılı Kanun m.107/4’e göre yapılması yönündedir.

2. Örgüt faaliyeti çerçevesinde kişinin bir suç işleyebilmesi için; öncelikle örgüte üyelik, yöneticilik, kuruculuk sıfatlarından birisi ile bağlı olması gerekir. Her ne kadar Yargıtay’ın bazı kararlarında; suç örgütüne üye olma suçundan açılan davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmesine rağmen, sanığın örgütün amacına hizmet eden bir suçu işlediği durumda suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde bu suçu işlediği ve infazın buna göre yapılması gerektiği kabul edilse de, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilse bile yapılan yargılamada örgütün varlığı, sanığın/hükümlünün bu örgütle bağı ve amaç suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenip işlenmediği hususları maddi olgu olarak tespit edilebilmektedir. Bu maddi olgunun tespiti halinde; sanık/hükümlü hakkında örgüt üyeliğinden ceza verilmese bile, amaç suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiğinden bahisle karar verilmesi ve infazın buna göre yapılması kabul edilebilir bir durumdur.

Sanık hakkında örgüt üyeliği suçundan beraat kararı verilmişse; örgütün amaç suçlarından birisini işlemesi halinde, örgüt adına suç işleme halinin mevcut olup olmadığı tartışılabilir. Örgüt üyesi olmayan ancak örgüt adına suç işleyen kişi hakkında ise; TCK m.58/9’da açıkça belirtildiği üzere, mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanır. Çünkü TCK m.6/1-j’de, örgüt adına tek başına veya başkaları ile birlikte suç işleyen kişinin örgüt mensubu sayılacağı düzenlenmiştir.

Kanaatimizce; örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden suçun örgüt üyeleri tarafından işlenmesi halinde örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi (TCK m.220/4), örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden suçun örgüte üye olmayanlar tarafından işlenmesi halinde ise örgüt faaliyeti çerçevesinde değil, örgüt adına suç işlenmesi (TCK m.220/6) halinin tartışılması gerekir.

TCK m.220/6’nın gündeme geldiği ve örgütün silahlı olmadığı durumda; örgütün amacını gerçekleştirmeye yönelik bir suça genel hükümlere göre iştirak edilmesi sözkonusu olabilecektir. Çünkü TCK m.220/6’da; bu fıkra hükmünün, sadece silahlı örgütler hakkında tatbik edileceği düzenlenmiştir.

Silahlı örgüt olsun veya olmasın; örgüte üye olmayanların örgüt adına işledikleri suçlardan dolayı ceza infazlarının, 5275 sayılı Kanun m.107/4 uyarınca yapılmasına imkan bulunmadığı kabul edilmelidir. Çünkü burada örgüt üyesi olmayan hükümlünün; örgütsel faaliyet kapsamında suç işlemesi değil, örgüt adına suç işlemesi sözkonusudur. Nitekim TCK m.220/4 ve 5’de örgüt üyesi ve yöneticisinin “örgüt faaliyeti çerçevesinde” işlenen suçtan sorumluluğu düzenlenirken; TCK m.220/6’da örgüt üyesi olmayan kişinin “örgüt adına” suç işlemesi hali düzenlenmiş olup, önce gelen fıkralarda olduğu gibi örgüte üye olmayan kişinin “örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işlemesi” lafzına yer verilmemiştir.

TCK m.220/6 uyarınca kişi hakkında ayrıca örgüt üyeliğinden ceza verilsin veya verilmesin; örgüt adına suç işleyen kişinin TCK m.6/1-j’de yer alan tanım gereği örgüt mensubu sayılması karşısında, ceza infazının TCK m.58/9 uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre yapılmasında sorun yoktur.

Sorun; hükümlü hakkında, mahkumiyete konu suçları örgüt adına veya örgüt faaliyeti çerçevesinde işlediğine dair kesin karar bulunmayan hallerde, kesinleşen mahkumiyetlerinin ceza infazının nasıl yapılacağında yaşanmaktadır. Örneğin; hükümlü hakkında örgüte üye olma suçu ile örgüt faaliyeti çerçevesinde işlediği kabul edilen suçlardan mahkumiyet kararı verildikten sonra kanun yolu başvurusu neticesinde örgüt üyeliği suçundan verilen mahkumiyet kararının bozulmasına, diğer suçlar yönünden ise kararın onanmasına karar verilmişse, bozmaya konu edilen örgütsel bağ ile ilgili yargılama devam ettiği sürece, hakkında onama kararı verilen mahkumiyetlerin infazının örgüt faaliyeti çerçevesinde veya örgüt adına işlenen bir suça ilişkin olduğu nasıl söylenebilir? Çünkü böyle bir durumda, sanığın henüz örgütle bağı hakkında kesinleşmiş karar bulunmamaktadır: Sanık örgüt adına mı suç işlemiştir, örgüt üyesi olarak mı suç işlemiştir, yoksa işlediği suçların diğer örgüt üyeleri tarafından örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiği kesin kararla tespit edildiğinden bahisle, örgütsel bağı hakkında yargılaması devam eden sanığın da bu örgüte ve örgütün faaliyet suçlarına katılma iradesi ile infaza konu suçları işlediği peşin olarak kabul mü edilecektir? Bizce, hükümlü/sanık aleyhine yorum teşkil eden bu görüşlerin hiçbirisine olumlu yanıt verilmesi mümkün değildir. Aksinin kabulü; “ceza sorumluluğunun şahsiliği” ilkesine ve masumiyet/suçsuzluk karinesine aykırılık teşkil eder. Elbette; infazda fail değil, fiil dikkate alınır. Ancak bu durum; failin kendisine isnat edilen fiilin ve kesinleşen mahkumiyet kararının sınırlarını aşacak şekilde geniş yorumlanmasının ve infazın ağırlaştırılmasının dayanağı olamaz. Aksi halde; mahkumiyet kararında yer almayan bir tespitin, infaz yoluyla hükümlü hakkında kabulü ve uygulanması sonucu doğar.

Bu sebeple; hükümlü hakkında örgütsel bağ yönünden henüz karar verilmediği durumda, sırf infaza konu edilen diğer suçların örgütün diğer üyeleri tarafından örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiği gerekçesinden hareketle, henüz “örgüt adına” veya “örgüt üyesi” olarak bu suçları işleyip işlemediği konusunda hakkında kesinleşmiş karar bulunmayan hükümlü sanığın, yargılaması devam eden fiil dışında kesinleşen cezalarının infazında örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işlediği gerekçesiyle infazının 5275 sayılı Kanun m.107/4’e göre yapılmaması gerekir. Yargılama neticesinde; örgütsel bağı hakkında kesinleşmiş karar verildiğinde, varsa eksik kalan infaz süreleri zaten kendisine çektirilecektir. Örgütsel bağı henüz kesin kararla tespit edilmese de, örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işlediğinden bahisle infazının peşinen ağırlaştırılması uygulamasının reddedilmesi, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının daha uzun süre kısıtlanmaması isabetli olacaktır.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Beyza Başer Berkün

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)