5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da, eski düzenlemeden farklı olarak cezaların içtimaı, yani toplanması kabul edilmemiştir. Prensip bu olmakla birlikte, 5275 sayılı Kanunun “Birden fazla hükümdeki cezaların toplanması” başlıklı 99. maddesine bir istisna öngörülmüştür. Bu hükme göre, “Bir kişi hakkında hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar. Ancak, bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise, 107. maddenin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı istenir”.


5275 sayılı Ceza İnfazı Kanunu’nun 107. maddesi, hapis cezasının belirli bir süresini infaz kurumunda iyi halli olarak geçiren hükümlünün, gösterdiği bu iyi halin karşılığında kontrollü olarak salıverilmek suretiyle cezasının geri kalan kısmını toplum içinde çekmesini öngören “koşullu salıverilme” müessesesini düzenlemiştir. 107. madde, yalnızca doğrudan doğruya verilen hapis cezaları ile ilgili olup, adli para cezasının ödemediği için tazyik hapsine çevrilen cezanın infazında uygulanamaz (Ceza İnfaz Kanunu m.106/9).


Kanun koyucu, hapis ve para cezalarının infazı usullerini ayrı düzenlemiştir. Kanun koyucunun düzenlemeleri veya tatbikinde, infaz konusunda “eşitlik” ve “adalet” ilkelerini zedeleyen durum ve uygulamalar vardır. Ancak yazımız “cezaların toplanması” ile ilgili olduğundan, daha önce birçok çalışmamızda yer verdiğimiz eleştirilerimizi bu yazımızda tekrarlamayı uygun görmedik.  

   
5275 sayılı Kanunun “Adli para cezasının infazı” başlıklı 106. maddesinin 7. fıkrasında, ödenmeyen para cezası veya cezalarının tazyik hapsine dönüştürülmesinde değişik bir ceza toplama usulü kabul edilmiştir. Bu hükme göre, “Adli para cezası yerine çektirilen hapis cezası üç yılı geçemez. Birden fazla hükümle adli para cezalarına mahkumiyet halinde bu süre beş yılı geçemez”. Kanun koyucu, birden fazla hükümle adli para cezasına mahkum olup da bu cezaları ödemeyen veya ödeyemeyen hükümlünün, cezaları ödemesini, aksi halde de para cezalarının infaz edilmiş sayılmasını sağlamak için, günlüğü yüz Türk Lirası’ndan adli para cezasının hapse çevrilmesini, ancak bunda da özel bir üst sınır, bir tür toplama usulünü beş yıl hapis olarak kabul etmiştir. Bir adli para cezası için bu süre, azami üç yıl hapis olarak öngörülmüştür.


Hapis cezası ile adli para cezası yerine çektirilen tazyik hapsinin toplanması ve beraber infaz edilebilmesi mümkün değildir. Her bir cezanın infazının ayrı değerlendirilip yapılması gerekir. Hatta bu usul, hapis cezaları hakkında da tatbik edilmelidir. 5275 sayılı Kanunun 99. ve 107. maddelerinde öngörülen toplanma, hükümlünün lehine kabul edilmiş olup, cezaların toplanmasının hükümlü aleyhine sonuç doğurduğu durumlarda uygulanmamalı ve önce lehe durum gözetilmelidir.


Açık cezaevine baştan (kasten işlenen suçlarda üç yıl ve altı, taksirle işlenen suçlarda beş yıl ve altı hapis cezalarında) veya sonradan, yani cezanın belirli bir süresini çekerek ayrılma ve 6291 sayılı Kanunun 1. maddesi ile 5275 sayılı Kanununa 105/A maddesi olarak eklenen “Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazı” başlıklı maddenin, cezaların toplanması ile değil, her bir cezanın, aynen kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesinde veya hapis cezasının ertelenmesinde ya da hükmün açıklanmasının ertelenmesinde olduğu gibi her hapis cezasının ayrı dikkate alınmak suretiyle tatbiki gerekir. Bu ayrı değerlendirmeye, elbette para cezasından dönüşen hapis de dahildir. Çünkü 105/A maddesi, koşullu salıverilmeden farklı olarak, kanun koyucu herhangi bir yasak öngörmediğinden, ödenmediği için hapse dönüştürülen adli para cezalarının hapisle infazında da uygulanacaktır.


Kanun koyucu, koşullu salıverilme ile denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazını ayrı şekil ve şartlara bağlı tutarak, birbirine benzese de farklı maddelerde ve farklı müesseseler olarak tanımlamıştır. Bu nedenle, 5275 sayılı Kanunun 99. maddesinin denetimli serbestlikle hapis cezasının infazında tatbik kabiliyeti bulunmamaktadır. İnfaz Kanunu m.105/A’ya göre, hükümlünün dış dünyaya uyumunun, aile bağlarını sürdürmesinin ve güçlendirmesinin sağlanabilmesi için, koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan hükümlünün talebi halinde infaz hakimi tarafından, koşullu salıverilme tarihine kadar denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle cezanın infazına karar verilebilir.


Kanaatimizce, 5275 sayılı Kanunun 99. maddesinde yalnızca koşullu salıverilme bakımından, hapis cezalarının infazında hükümlülerin lehine sonuca varılabilmesi amacıyla kabul edilen cezaların toplanması usulü, bu düzenlemenin kapsamına girmeyen ve cezaları toplamanın hükümlünün aleyhine olacağı başka infaz konularında uygulanamaz. Her bir hapis cezasının bağımsız varlığını koruyup infaz edildiği durumda, hükümlü açık cezaevine geçebilmekte ve denetimli serbestlikle cezanın infazından daha erken yararlanabilmekte ise, cezalar toplanmamalıdır.


Ancak bu fikre, açık cezaevine ayrılma şartı konusunda olmasa bile, 105/A’nın tatbiki açısından itiraz edilebilir. Çünkü denetimli serbestlikle infaz, koşullu salıverilmesine bir yıl ve daha az süre kalan hükümlüler hakkında uygulanabilmektedir. Hükümlünün birden çok hapis cezası, önce koşullu salıverilme süresinin belirlenmesi maksadı ile Ceza İnfaz Kanunu m.99 uyarınca toplanıp, ardından İnfaz Kanunu m.107’ye hesaplanacak koşullu salıverilme süresine göre 105/A’da öngörülen denetimli serbestlikle infazın uygulanma zamanı belirlenmelidir. Böylece, hükümlünün koşullu salıverilme süresinin hesaplanıp tespiti amacıyla cezaların toplanması yoluna gidilmeden, her bir hapis cezası için ayrı koşullu salıverilme süresi hesaplayarak veya bir yıl veya daha az süreli hapis cezalarını toplama usulüne dahil etmeyerek, denetimli serbestlik tedbiri ile ceza infazı yapılmasının hukuka aykırı olacağı ileri sürülecektir.


Bu düşünceye göre, denetimli serbestlik tedbiri ile ceza infazının ön şartı, birden fazla hapis cezalarında İnfaz Kanunu m.99’a göre cezaların toplanması ve bir hapis cezasının veya toplanarak bulunan birden fazla hapis cezası üzerinden bulunacak koşullu salıverilme süresidir. Çünkü denetimli serbestlik, ancak koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az süre kalan hükümlüler hakkında uygulanabilmektedir.


Bununla birlikte, bu düşüncenin hükümlünün hürriyetine aykırı olduğu, koşullu salıverilme süresinin hesaplanması dışında cezaların toplanmasının kanunlarda öngörülmediği ve mahkum lehine olan hallerde de her bir hapis cezasının bağımsızlığını koruması ve hatta doğrudan doğruya yapılacak uygulama sonucu hükümlü lehine olduğunda, İnfaz Kanunu m.99 uyarınca yapılacak ceza toplama usulünün gözardı edilmesi gerektiği savunulabilecektir ki, bu düşüncenin, hem “kanunilik” ve hem de “hükümlü lehine yorum” ilkelerine uygun düştüğü bir gerçektir.


Sonuç olarak; cezaların toplanması ile ilgili özel yasa hükmü olmadığı sürece, yalnızca koşullu salıverilme süresi bakımından cezaların toplaması yapılmalı ve bu toplama usulü, hükümlü lehine olan müesseselerin tatbikini engellememelidir.



(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan Şen tarafından www.hukukihaber.netsitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)