Ceza yargılaması kuralları, yani Ceza Muhakemesi Hukuku ile ilgili kanunlar "derhal ve herkese uygulanma" prensibine bağlı olup, şüpheli veya sanık yine şikayetçi veya katılan lehine veya aleyhine olup olmadığına yürürlüğe girdiği andan itibaren tatbik edilirler. Bu nedenle; delil toplama, ifade alma ve sorgu ile ilgili suçlanan lehine yapılan yasal değişikler geçmişe etkili uygulanmaz ve geçmişte yapılan yargılama tasarrufları geçersiz kılmaz, bu tasarrufların yeni yargılama kanununa göre yeniden yapılmasına, tekrarı mümkün olmayan tasarrufların da kişi aleyhine kullanılmasının önüne geçilmesine imkan tanımaz.
Örneğin; telefon dinlemede "suç örgütü kurmak veya yönetmek" suçu Ceza Muhakemesi Kanunu m.135'de yer alan katalog suçlardan çıkarıldığında, çıkarma tarihinden önce bu suçtan yapılan usüle uygun dinlemeler geçerli olacak, Anayasa m.38/6, CMK m.206/3-a ve 217/2'de öngörülen "hukuka aykırı delilin kullanılması yasağı/yasak delil" kapsamına girmeyecek ve yargılamada şüpheli veya sanık aleyhine kullanılabilecek, aynı şekilde, ifade alma ve sorgu usulünde şüpheli ve sanıklara haklarının bildirilmesinde iyileştirme olsa da önceden alınan ifade ve yapılan sorgu ve yine tutukluluğa sevkte şüpheli veya sanığın yanında avukat bulunma zorunluluğu öngörülmeden önce avukat olmaksızın verilen tutuklama kararı geçerliliğini koruyacaktır.
Bu noktada, Ceza Hukukunda kabul edilen "suçta ve cezada kanunilik" prensibinin bir yansıması olan "failin lehine yeni ceza kanunun geçmişe etkili olması" kuralı, Ceza Yargılaması Hukukunda tatbik edilemez, yeni Ceza Yargılaması Kanunu bireyin lehine olup olmadığına bakılmaksızın derhal ve ileri etkili uygulanır, geçmişte yapılan ve o dönemin kanununa göre geçerli olan yargı işlemleri ile tasarruflarının sıhhatini etkilemez.
Bir diğer görüşe göre; insan hak ve hürriyetlerini kısıtlayan kuralın şüpheli veya sanık lehine değiştirilmesi durumunda, lehe olan yeni kuralın şüpheli veya sanık lehine geçmişe etkili uygulanması gerekir. Bu noktada; Ceza Hukukunun “suçta ve cezada kanunilik” ilkesinin bir yansıması olan “failin lehine olan kuralın geçmişe etkili uygulanması” esasından sarfınazar edilemeyeceğinden, şüpheli veya sanık haklarını kısıtlayan, fakat yürürlükten kaldırılan kuralla elde edilen deliller yargılamada şüpheli veya sanık aleyhine kullanılamaz.
Bu düşünce eleştiriye açıktır. Çünkü geçerli bir kanun hükmüne göre elde edilen delil sonrasında bu kanun hükmünü yürürlükten kaldırılmasından dolayı delil geçersiz kabul edildiğinde, işin içinden çıkılması ve bu konuda yürürlükte olmayan kanunun kamu otoritesi açısından öngörülebilir ve bilinebilir kabul edilmesi mümkün değildir. Ancak aleyhe kanun hükmü ve tatbiki hususunda uygulamada gündeme gelen aksaklıklar, lehe kanun hükmünün dikkate alınması suretiyle elde edilen eski delilin geçersizliği gündeme gelebilir ve yargılamada şüpheli veya sanığın aleyhine kullanılmasının önüne geçilebilir.
Kamu otoritesi, burada adli makam; yürürlükte olan ceza yargılamasına göre hareket edip delil toplamış, ifade almışsa veya hakim tarafından şüphelinin sorgusu yapılmışsa, ileride şüpheli veya sanık lehine bu kuralın kaldırılacağını, değiştirileceğini ve kişi lehine iyileştirileceğini bilmeyeceğinden, bilse bile henüz yürürlüğe girmeyen kanuna göre hareket etme yükümlüğü adli makama yüklenemeyeceğinden, hukukun evrensel ilke ve esaslarına aykırı olmayan, özellikle Uluslararası Hukukta ve bağlayıcı sözleşmelerde tanınıp kabul görmüş insan hak ve hürriyetlerine aykırı olmadıkça, yeni kanun geçmişte yapılmış işlem ve tasarrufların geçerliliğini etkilemez.
Örneğin; işkence veya kötü muamele yapılma ihtimalini gösteren emarelerle veya suçlamayı öğrenip savunma yapma hakkını kısıtlayan bir kanun kapsamında şüpheliden alınan ifade, o an bu hususları meşrulaştıran kanun hükmü olsa dahi, daha sonra yapılan lehe kanun değişikliği esas alınmalı ve işkence, kötü muamele yoluyla veya suçlamayı net şekilde öğrenmeden alınan ifade, bu ifadeden hareketle elde edilen deliller (yasak delilin uzak etkisi gereğince) yargılamada şüpheli veya sanık aleyhine kullanılmamalı, yeni kanun istisnai olarak şüpheli veya sanığın lehine esas alınmalıdır.
Belirtmeliyiz ki; örgüt kapsamında yapılan telefon dinlemelerinde yaşanan hukuksuzluklara bağlı olarak 6 Mart 2014 tarihinde çıkarılan 6526 sayılı Kanun, CMK m.311/1-e kapsamında bitip kesinleşen davalar yönünden "yeni olay" kabul edilip, hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
Örneğin; telefon dinlemede "suç örgütü kurmak veya yönetmek" suçu Ceza Muhakemesi Kanunu m.135'de yer alan katalog suçlardan çıkarıldığında, çıkarma tarihinden önce bu suçtan yapılan usüle uygun dinlemeler geçerli olacak, Anayasa m.38/6, CMK m.206/3-a ve 217/2'de öngörülen "hukuka aykırı delilin kullanılması yasağı/yasak delil" kapsamına girmeyecek ve yargılamada şüpheli veya sanık aleyhine kullanılabilecek, aynı şekilde, ifade alma ve sorgu usulünde şüpheli ve sanıklara haklarının bildirilmesinde iyileştirme olsa da önceden alınan ifade ve yapılan sorgu ve yine tutukluluğa sevkte şüpheli veya sanığın yanında avukat bulunma zorunluluğu öngörülmeden önce avukat olmaksızın verilen tutuklama kararı geçerliliğini koruyacaktır.
Bu noktada, Ceza Hukukunda kabul edilen "suçta ve cezada kanunilik" prensibinin bir yansıması olan "failin lehine yeni ceza kanunun geçmişe etkili olması" kuralı, Ceza Yargılaması Hukukunda tatbik edilemez, yeni Ceza Yargılaması Kanunu bireyin lehine olup olmadığına bakılmaksızın derhal ve ileri etkili uygulanır, geçmişte yapılan ve o dönemin kanununa göre geçerli olan yargı işlemleri ile tasarruflarının sıhhatini etkilemez.
Bir diğer görüşe göre; insan hak ve hürriyetlerini kısıtlayan kuralın şüpheli veya sanık lehine değiştirilmesi durumunda, lehe olan yeni kuralın şüpheli veya sanık lehine geçmişe etkili uygulanması gerekir. Bu noktada; Ceza Hukukunun “suçta ve cezada kanunilik” ilkesinin bir yansıması olan “failin lehine olan kuralın geçmişe etkili uygulanması” esasından sarfınazar edilemeyeceğinden, şüpheli veya sanık haklarını kısıtlayan, fakat yürürlükten kaldırılan kuralla elde edilen deliller yargılamada şüpheli veya sanık aleyhine kullanılamaz.
Bu düşünce eleştiriye açıktır. Çünkü geçerli bir kanun hükmüne göre elde edilen delil sonrasında bu kanun hükmünü yürürlükten kaldırılmasından dolayı delil geçersiz kabul edildiğinde, işin içinden çıkılması ve bu konuda yürürlükte olmayan kanunun kamu otoritesi açısından öngörülebilir ve bilinebilir kabul edilmesi mümkün değildir. Ancak aleyhe kanun hükmü ve tatbiki hususunda uygulamada gündeme gelen aksaklıklar, lehe kanun hükmünün dikkate alınması suretiyle elde edilen eski delilin geçersizliği gündeme gelebilir ve yargılamada şüpheli veya sanığın aleyhine kullanılmasının önüne geçilebilir.
Kamu otoritesi, burada adli makam; yürürlükte olan ceza yargılamasına göre hareket edip delil toplamış, ifade almışsa veya hakim tarafından şüphelinin sorgusu yapılmışsa, ileride şüpheli veya sanık lehine bu kuralın kaldırılacağını, değiştirileceğini ve kişi lehine iyileştirileceğini bilmeyeceğinden, bilse bile henüz yürürlüğe girmeyen kanuna göre hareket etme yükümlüğü adli makama yüklenemeyeceğinden, hukukun evrensel ilke ve esaslarına aykırı olmayan, özellikle Uluslararası Hukukta ve bağlayıcı sözleşmelerde tanınıp kabul görmüş insan hak ve hürriyetlerine aykırı olmadıkça, yeni kanun geçmişte yapılmış işlem ve tasarrufların geçerliliğini etkilemez.
Örneğin; işkence veya kötü muamele yapılma ihtimalini gösteren emarelerle veya suçlamayı öğrenip savunma yapma hakkını kısıtlayan bir kanun kapsamında şüpheliden alınan ifade, o an bu hususları meşrulaştıran kanun hükmü olsa dahi, daha sonra yapılan lehe kanun değişikliği esas alınmalı ve işkence, kötü muamele yoluyla veya suçlamayı net şekilde öğrenmeden alınan ifade, bu ifadeden hareketle elde edilen deliller (yasak delilin uzak etkisi gereğince) yargılamada şüpheli veya sanık aleyhine kullanılmamalı, yeni kanun istisnai olarak şüpheli veya sanığın lehine esas alınmalıdır.
Belirtmeliyiz ki; örgüt kapsamında yapılan telefon dinlemelerinde yaşanan hukuksuzluklara bağlı olarak 6 Mart 2014 tarihinde çıkarılan 6526 sayılı Kanun, CMK m.311/1-e kapsamında bitip kesinleşen davalar yönünden "yeni olay" kabul edilip, hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurulabilir.
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)