Giriş

Günlük hayatta çoğu öğretmenimiz, disiplinsiz tutum sergileyen, dersin işleyişini ve arkadaşlarının huzurunu bozan, hatta kendisinin, öğretmenlerinin ve arkadaşlarının hayatlarını tehlikeye atan öğrencilerine, geleceğini olumsuz etkilememek adına disiplin sürecini işletmemekte, bunun yerine anlık tepkiler ve cezalar vermektedir. Bu durumda ise öğrenci veya velisinin şikâyeti üzerine türlü ceza ve disiplin yaptırımlarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Yine ebeveynler de kimi zaman çocuğunu terbiye etmek için tokat atmak, kulak çekmek gibi cezalara başvurmaktadır. “İstisnalar kaideyi bozmaz” ilkesiyle birlikte ne öğretmen ne de ebeveynlerin kasti ve iradi olarak çocuklarının/öğrencilerinin kötülüğüne hareket edeceğini düşünmüyorum. Bununla birlikte ve bu noktada yazımın hemen başında önerim şudur ki uzun ve yıpratıcı yargılama süreçleri ve cezalarla karşı karşıya kalmamak adına, şahsi ceza uygulamak yerine kanun ve yönetmeliklere göre ilgili öğrenciye karşı disiplin sürecini işletmek yahut öğrenci velisiyle görüşüp profesyonel yardım alması için yönlendirmek en doğru ve koruyucu yol olacaktır. Yine çocuğuyla ilgili olumsuz bir durumla karşılaşan ebeveynlerin de önceliklerinin profesyonel destek almak olmasının menfaatlerine olacağını düşünüyorum.

“Ceza Hukuku Uygulamalarında Terbiye ve Tedip Hakkı” başlıklı bu yazımda öncelikle terbiye ve tedip hakkı üzerine açıklamalarda bulunacağım. Ardından bu hakkın öznesi konumundaki kişileri, hakkın kullanımı ve sınırları ile kötüye kullanılması durumunda cezai yaptırımlarını Yargıtay kararları ışığında açıklamaya çalışacağım.

1. Terbiye ve Tedip Hakkı Nedir?

Türk Dil Kurumu (TDK), “tedip” kelimesini “uslandırma, yola getirme, terbiye etme” şeklinde tanımlamaktadır. Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) ise terbiye ve tedip hakkı konusunda açık bir tanım olmamakla birlikte Kanunun 232/2. Maddesinde “İdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü olduğu kişi üzerinde, sahibi bulunduğu terbiye hakkından doğan disiplin yetkisi...” şeklinde yer alan düzenleme, disiplin yetkisinin kaynağı olarak terbiye hakkını görmektedir. Yine madde gerekçesinde kişilerin, idareleri altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanatı öğretmekle yükümlü olduğu kimseler üzerinde terbiye haklarının bulunduğu, bu hakkın disiplin yetkisinin bir gereği olduğu, aksi halde görevin yerine getirilemeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 339. Maddesindeki “Çocuk, ana ve babasının sözünü dinlemekle yükümlüdür” hükmü ile devamı maddeler terbiye hakkına atıf olarak değerlendirilebilir. Tüm bu kanuni düzenlemeler, çocuk ve öğrenci eğitiminde anne, baba ve öğretmenin terbiye ve tedip hakkının mevcut olduğunu ortaya koymaktadır.

2. Kimler Terbiye ve Tedip Hakkına Sahiptir?

TCK m. 232/2’ye göre; “İdaresi altında bulunan veya büyütmek, okutmak, bakmak, muhafaza etmek veya bir meslek veya sanat öğretmekle yükümlü” olan kişiler terbiye ve tedip hakkını haizdir. Bu doğrultuda anne, baba, öğretmen, usta öğretici gibi disiplin yetkisi bulunan kişilerin bu yetki dolayısıyla terbiye ve tedip hakkının bulunduğu aşikardır. Yine anne ve babanın terbiye hakkının bir diğer kanuni dayanağı da yukarıda belirtildiği üzere TMK 339 ve devamı maddelerdir. Bununla birlikte ağabey, abla, amca, dayı, hala, teyze, büyükanne, büyükbaba gibi kimselerin terbiye ve tedip hakkı bulunmamakta olup bu kişilerin olası durumlarda TCK m. 232/2 kapsamından cezalandırılmaları mümkün olmayıp doğrudan kasten yaralama, hakaret vs. suçlardan cezalandırılmaları söz konusu olacaktır. Nitekim bu hususta Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin 14.07.2020 Tarih, 2020/4417 Esas ve 2020/9632 Karar sayılı içtihadında“...sanığın olay günü kardeşi olan mağduru televizyonun sesini kısması konusunda uyardığına ancak kardeşinin kendisini dinlememesi üzerine kardeşinin boynunu tutarak ittirdiği ve bir tokat attığında dair ikrar içeren savunmasına ve yine mağdurun aldırılan adli raporunda boynunda çok sayıda tırnak izinin meydana geldiğinin bildirilmesine göre, sanığın atılı suçtan mahkumiyeti yerine sanık hakkında “parçalanmış bir aile yapısı bulunmakla bu koşullar altında sanık olan mağdurun abisinin de tedip hakkı bulunduğu kanaatine varıldığı bu nedenle sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı” şeklindeki yasal olmayan gerekçe ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi, bozmayı gerektirmiş...” şeklinde karar verilerek tereddütler giderilmiştir.

3. Terbiye ve Tedip Hakkının Sınırları, Kötüye Kullanılması ve Cezai Sonuçları

Öncelikle belirtmek gerekir ki terbiye ve tedip hakkının ve bu haktan kaynağını alan disiplin yetkisinin ilgili kişilerce kullanılması hukuka uygunluk nedenlerinden olan “hakkın kullanılması” kapsamında değerlendirildiğinden suç teşkil etmemektedir. Nitekim tedip kelimesinin anlamına yukarıda yer verilmiş olup bu hakkın doğasında zor kullanma yetkisi de mevcuttur. Bununla birlikte bu hakkın ve yetkinin sınırlarının aşılması doğaldır ki suç teşkil edecektir.

Terbiye ve tedip hakkının sınırları kanunda açık ve net şekilde çizilmemiştir. Bununla birlikte TCK 232. Madde gerekçesinde “Disiplin yetkisi kişinin bedensel ve ruhsal sağlığının bozulmasına neden olmayacak veya bir tehlikeye maruz kalmasını sonuçlamayacak derecede kullanılabilecektir” denilmek suretiyle bir sınır çizilmiştir. Yine disiplin yetkisinin, diğer bir deyişle terbiye ve tedip hakkının sınırları uygulamada Yargıtay kararlarıyla somutlaştırılmıştır. Buna göre genel olarak fiziki ve psikolojik şiddet, hürriyeti kısıtlama gibi müdahaleler terbiye ve tedip hakkını aşmakta, ayrıca her biri TCK kapsamında suça vücut vermektedir. Bu açıklamalarla birlikte Yargıtay Ceza Genel Kurulu, aşağıda verilen kararında disiplin yetkisinin sınırını “etkili eylemde bulunmak” olarak çizmiş kulak çekmek, tek ayak üstünde durdurmak gibi fiilleri TCK 232/2 kapsamında suç kabul etmemiştir. Bununla birlikte öğrenciyi dövmeyi ise terbiye ve tedip hakkı kapsamında değerlendirmemiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.02.2000 tarih, 2000/4-11 Esas ve 2000/30 Karar sayılı bu ilamında “Öğretmenlerin öğrenciler üzerinde eğitim içi disiplinin sağlanması yönünden terbiye ve itaat ettirme hakları bulunmaktadır. Ancak, bu hak disiplin cezası vermek ile bedensel zarara yol açmayacak şekilde örneğin kulak tutmak, tek ayağı üzerinde durdurmak gibi davranış biçimleriyle sınırlı olup hiçbir zaman etkili eylemde bulunmayı kapsamaz. O halde öğretmenlerin terbiye hakkını kullanmaları onlara öğrenciyi dövme hakkı vermeyeceğinden, somut olayda mağdureye cetvelle vuran sanığın etkili eylem kastının olmadığından söz etmek de olanaksızdır” yönünde hüküm kurulmuş olup bu karar terbiye ve tedip hakkının sınırlarının belirlenmesinde yol gösterici olmuştur.

TCK’nın “Kötü Muamele” kenar başlıklı 232. Maddesinde, terbiye hakkının ve dolayısıyla disiplin yetkisinin kötüye kullanılması cezai müeyyideye bağlanmış, bir yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Burada disiplin yetkisinin kötüye kullanılmasının ne anlama geldiğinin de net bir şekilde ortaya konulması gerekmektedir. Zira disiplin yetkisinin kötüye kullanılması ile kasten yaralama, hakaret, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçları arasında ince bir çizgi bulunmaktadır. Öyle ki madde gerekçesinde yaralama suçu yönünden bu çizgi “basit tıbbi müdahale ile giderilip giderilemeyeceği” olarak çizilmiş, basit tıbbi müdahale ile giderilmeyecek şekilde yaralama durumunda, kasten yaralama suçundan hüküm kurulması gerektiği belirtilmiştir. Yine hakaret içerikli fiillerin de TCK 232/2 kapsamında disiplin yetkisini kötüye kullanmaktan değil hakaret suçundan cezalandırılması gerektiği vurgulanmıştır. Bu noktada terbiye ve tedip hakkının sınırlarının aşılması durumunda farklı bir suça vücut vereceğine ilişkin emsal nitelikte şu karara yer vermek uygun olacaktır: “...sanığın öğretmen olarak görev yaptığı okulda mağdurun öğrenci olduğu, ders sırasında gürültü yapılmasına sinirlenen sanığın projeksiyon cihazını açmakta kullanılan çubuk ile mağdurun avuç içine bir defa vurmak suretiyle kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak üzerine atılı silahla basit yaralama suçunu işlediği gözetilerek mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonucu, tedip hakkının kullanıldığından ve suçun unsurlarının oluşmadığından bahisle yasal olmayan gerekçeyle yazılı şekilde beraat kararı verilmesi bozmayı gerektirmiş...” (Yargıtay 3. CD. T. 24.06.2020, E. 2020/10833, K. 2020/7606)

Belirtmek gerekir ki bir öğretmen veya ebeveynin eyleminin terbiye ve tedip hakkının sınırını aşıp kasten yaralama suçuna vücut vermesi halinde de somut olayın oluşumuna ve özelliğine göre hukuka uygunluk nedeni olması dolayısıyla cezayı ortadan kaldıran veya indirim sebebi olan meşru müdafaa ve haksız tahrik gibi kanunun tanıdığı imkânlardan yararlanma olanağı bulunmaktadır.

4. Terbiye ve Tedip Hakkının Kötüye Kullanılmasının Yargıtay Kararları Işığında Sonuçları

Yukarıda açıklamalarına yer verdiğim üzere terbiye ve tedip hakkının kötüye kullanılması cezai yaptırıma bağlanmış ve bir yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Uygulamada yerel mahkemelerce “terbiye ve tedip hakkı kapsamında kaldığı, bu nedenle hakkın kullanıldığı” gerekçesiyle verilen beraat kararlarına rastlamaktayız. Bununla birlikte Yargıtay’ın son yaklaşımının ekseriyetle mahkûmiyet kararı verilmesi yönünde olduğunu söyleyebiliriz. Yine yapılan müdahalenin terbiye ve tedip hakkı sınırları içerisinde kaldığından bahisle Yargıtay’ın vermiş olduğu çok istisnai beraat kararlarının da bulunduğunu söylemekte fayda görüyorum. Ayrıca terbiye ve tedip hakkını haiz kişilere ve bu hakkın sınırlarına ilişkin verilen kararlar da uygulamada yol gösterici olmaktadır. (Bu hususa ilişkin emsal kararlara yukarıda yer verilmiştir.) Bu noktada örnekleme suretiyle Yargıtay’ın terbiye ve tedip hakkına ilişkin vermiş olduğu beraat ve mahkumiyetlere ilişkin kararlarına da yer vermek uygun olacaktır:

a. Emsal Mahkumiyet Kararları:

“...sanığın suç tarihinde öğrencisi olan katılanı sıra arkadaşına dirsek atmaması konusundaki uyarılarını dinlemediği gerekçesiyle tahtaya kaldırıp azarladığına ve kafasına hafifçe vurduğuna dair ikrar içeren savunmasına ve aşamalardaki tanık anlatımlarına göre, sanığın atılı suçtan mahkumiyeti yerine sanığın eyleminin “tedip hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği” şeklindeki yasal olmayan gerekçe ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi bozmayı gerektirmiş...” (Yargıtay 3. CD T. 17/06/2020, E. 2020/5772, K. 2020/6950)

“...öğretmen olan sanığın, olay tarihinde birinci sınıf öğrencisi olan katılanı, tanık olarak dinlenen Muhammet ile kavga ederken gördüğü, ayrılmaları konusundaki uyarılarını dinlemeyen katılan ve tanığı ayırdıktan sonra katılana tokat attığının aldırılan genel adli muayene raporu ile katılan ve tanık anlatımları ile doğrulanması karşısında, sanığın atılı suçtan mahkumiyeti yerine eyleminin “tedip hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği” şeklindeki yasal olmayan gerekçe ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi, bozmayı gerektirmiş...” (Yargıtay 3. CD, T. 20.10.2020, E. 2020/11441, K. 2020/14136)

“...sanığın aşamalardaki mağdur oğluna kendisinden izinsiz olarak evden para aldığına kızarak bir iki tokat attığına dair ikrar içeren savunmasına ve mağdurun aldırılan adli raporunda sol yanakta yaygın hiperemi meydana geldiğinin bildirilmesine göre, sanığın atılı suçtan 5237 sayılı TCK’nin 86/2, 86/3-a, b maddeleri uyarınca cezalandırılması gerektiği gözetilmeden sanığın eylemini tedip hakkı kapsamında gerçekleştirdiği şeklindeki yasal olmayan gerekçe ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi, bozmayı gerektirmiş...” (Yargıtay 3. CD, 09.12.2020, E. 2020/14572, K. 2020/18548)

b. Emsal Beraat Kararı:

“...16 yaşında olan ve birden fazla kez evden kaçan mağdura yönelik babası olan sanığın bir kez tokat atması şeklinde gerçekleşen eylemde, babanın mağdura yönelik tedip hakkını kullandığına dair kabulde bir isabetsizlik görülmediğinden, tebliğnamedeki bozma görüşüne iştirak olunmamıştır.” (Yargıtay 3. CD. T. 22.09.2014, E. 2014/6680, K. 2014/30559)

KISA BİR NOT: Gerek Hukuki Haber’de tarafımca kaleme alınan ilk olma özelliğini taşıyan bu yazımın gerekse ilerleyen süreçte sizlerle buluşturacağım diğer yazılarımın konularını uygulamada karşılaştığım ve sizlerin de karşılaşması muhtemel hukuki meseleler oluşturacak. Hukukta tek bir doğrunun olmadığı düşüncesiyle yazımı (ve devamında kaleme alacağım metinleri) okumanızı temenni ediyorum. Faydalı olması dileğimle…