Türkiye bir dönüm noktasında. Son on yıldır büyük bir tarihi dönüşüm yaşanıyor. Bu dönüşüm,  terör belasından kurtulma süreci. Akan kan durdurulacak. Analar ağlamayacak. Terörle mücadeleye ayrılan bütçe insanlarımızın huzur ve refahı için harcanacak. Başbakan Erdoğan buna “barış süreci” diyor. İmralı süreci denmesinden de rahatsızlık duyuyor. Bu sürece herkesin katkıda bulunmasını, destek vermesini talep ediyor. Provokasyonlara dikkat çekiyor. Kardeşlik çağrılarını tekrarlıyor.

Geçen hafta Mardin’de yaptığı konuşmada Erdoğan,  devletin vatandaşına bakışının, olması gereken ilkelerini bir kez daha ortaya koydu. Devletin geçmişte kalan etnik ayrımcılık, inkar ve asimilasyon politikalarını eleştirerek, bunlara son verdiklerini ve bütün vatandaşları kardeşçe kucakladıklarını ifade etti.

“Çözüm sürecinde kimse bizim karşımıza Kürtlük'le, Türklük'le çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği, ayaklarının altına almış bir iktidarız. Bizim milliyetçilik anlayışımızda vatanseverlik var. Ayrımcılığa, bölücülüğe, bölgesel, etnik ve dinsel milliyetçiliğe karşıyız. Kim ki kendi ırkının üstün olduğunu iddia ediyorsa o kişi şeytanın izindedir. Etnik milliyetçiliği kim yaparsa yapsın o sapkınlığın içindedir, fesat içindedir, fitne peşindedir.”

Başbakan Erdoğan’ın her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına aldığı açıklaması hem MHP’den hem de CHP’den sert tepkiler aldı. Barış sürecini, başından beri en nazik ifade ile terör örgütüyle masaya oturma olarak yorumlayan Devlet Bahçeli bu defa “kurşun gibi” dediği açıklamalara bomba gibi cevap yetiştirdi:

“Bu kurşun gibi açıklamaları terörist başı Abdullah Öcalan değil, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan yapmıştır. Anlaşılan, Başbakan ya aklını kaybetmiş, ya izanını yitirmiş ya da gerçek kimliğini bu kadar yıl saklayacak mahareti ve ikiyüzlülüğü gizli de olsa gösterebilmiştir. Başbakan artık Türk milletinin şahdamarına basmıştır"

Bahçeli’nin bu saldırgan üslubunu yangına körükle gitme deyimi açıklamaya yeter mi bilmiyorum. Ama konuşmasının sonunda ülkücü gençliği sağduyulu davranmaya davet etmesi şimdiye kadar olduğu gibi olumlu bir yaklaşımdı diyebiliriz.

Adana Ülkü Ocakları Başkanı  Serhat Kanat, bazı vatandaşların ülkücüler neden sokağa çıkmıyor dediğini hatırlatarak, “Bugün sokağa indiğimizde bunun akabinde mutlaka bir kardeş kanının dökülmesine vesile olacağımızı da biliyoruz. Ülkücüler Türk milletinin sigortası ama sağduyuya sahip olması gerektiğini de biliyoruz.” demesi MHP liderinin sağduyu çağrısının muhataplarına ulaştığını  gösteren yine olumlu bir gelişme.

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ise bir taraftan barış sürecine destek verdiğini söylerken Erdoğan’ın milliyetçilikle ilgili açıklamalarını sırf muhalefet olsun diye eleştirdiği anlaşılıyor:

“Açıkça söylüyorum kafatası milliyetçiliğinin kesinlikle karşısındayız. ırkçılık üzerinden siyaset insanlığa ihanettir. Din üzerinden, inanç üzerinden siyaset doğru değil. Kimin dindar olup olmadığını kimse bilemez. Kimsenin yetkisi de terazisi de yoktur”

Esasen Kılıçdaroğlu’nun bu açıklamaları ile Başbakan’ın bölgesel, etnik ve dinsel milliyetçiliği karşı oluşu paralel açıklamalar. Kendi ırkının üstün olduğunu savunmanın çağdışı olduğunu söylemekle, kafatası milliyetçiliğine karşı olmak  örtüşen değerlendirmeler. Ama “biz Atatürk milliyetçisiyiz” söylemi ile, “Atatürkçü olmayan insan bile değildir” anlayışına sahip çıkan tavrı, maalesef CHP zihniyetinin değişmediğinin göstergesi.

Silahların susması, kanın durdurulması sürecine şimdiye kadar ciddi bir katkısı olmayan, kimi mensupları terör örgütü militanlarıyla kucaklaşan BDP, bu defa barış sürecine daha olumlu yaklaşıyor. Selahattin Demirtaş’ın açıklaması şöyle:

"Desteğimize ihtiyaç duymayan olursa, anlayış ile karşılarız. İmralı sürecini BDP olmadan da sürdürebiliriz, gibi bir anlayış varsa, sürecin İmralı boyutunu dışarıdan desteklemeye hazırız. Biz kimseye karşı dayatma içinde değiliz.” BDP’nin bu çizgiye gelmiş olması sürece olumlu katkı sağlayacaktır.

Söylenecek çok söz, eleştirilecek çok şey olabilir. Ama gün barış sürecini ortak akıl ve sağduyu ile sürdürme, farklılıkları barış ve kardeşlik anlayışı içinde zenginlik olarak görme ve çözüme katkıda bulunma  günü.

Bu süreçte Başbakan Erdoğan’ın “her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına alma” açıklaması sanırım sizlere de Peygamberimizin  veda hutbesindeki evrensel çağrılarını hatırlatmıştır.

“Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır.”
“Ey insanlar!  Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında  en kıymetli olanınız O'ndan en çok korkanınızdır.”

Yitirdiğimiz değerlerimiz yeniden gün yüzüne çıkarıldıkça barış reçetesini yazmak ümid ederiz ki daha kolay olacak. İşte evrensel değerler. Ne dersiniz.


(Bu köşe yazısı, sayın Reşat PETEK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)