Bu yazımızda; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Davaya yeniden bakacak mahkemenin işlemleri” başlıklı 307. maddesinin 2. fıkrasına göre Yargıtay’ın bozma kararına uyduktan sonra ilk derece mahkemesinin veya bölge adliye mahkemesinin sanığın ifadesini hangi hallerde alıp almayacağı kaleme alınmıştır.

CMK m.307/1-2’ye göre; “(1) Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya bakacak bölge adliye veya ilk derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar”.

“(2) Sanık, müdafii, katılan ve vekilinin dosyada var olan adreslerine de davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları saptanmamış olsa da duruşmaya devam edilerek dava yokluklarında bitirilebilir. Ancak, sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise, her halde dinlenmesi gerekir”.

Burada bir görüş, ilgililer bozmaya karşı beyanlarını vermeden mahkemenin uyma veya direnme kararı veremeyeceği yönündedir. Bu görüşe göre bozma sonrası tüm ifadeler tamamlanmalı, ondan sonra mahkeme uyma veya direnme konusunda bir karar vermelidir.

İkinci görüşe göre; CMK m.307/2’nin ilk cümlesi uyarınca sanık, müdafii, katılan ve vekilinin bozmaya karşı beyanları saptanmamış olsa da duruşma devam edebileceğinden ve dava yokluklarında bitirilebileceğinden, mahkemenin temyize tabi kararı öncesinde uyma kararı verilmesi de pekala mümkündür. Çünkü mahkemenin uyma kararı vermesi ayrıdır, uyma sonrasında temyize tabi karar vermesi ayrıdır.

Burada özel durum; CMK m.307/2’nin ikinci cümlesinde düzenlenen, uyma sonrası verilecek kararın sanık hakkında verilen ilk karara göre daha ağır olduğu durumda sanığın mutlaka dinlenmesi gerektiğidir ki uygulama, bozmanın aleyhe olduğu her durumda sanık beyanının alınmasının, yani bozma ile ilgili sanığa diyeceklerinin sorulması ve sanığın duruşmada dinlenmesini aramaktadır.

Sanık lehine verilen ilk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararından sonra sanık aleyhine bozma kararı verildiğinde, mahkeme verilen ilk kararında dirense dahi Yargıtay’ın görüşü, sanığın beyanına mutlaka başvurulması gerektiği yönündedir[1]. Hangi kararın sanığın lehine veya aleyhine olup olmayacağı, bozma sonrası direnme değil de verilecek uyma kararı ile başlayacak yargılamada ilk kararın sanık aleyhine değişmesi ile sonuçlanacak her karar sanık aleyhine karar olarak nitelendirilmelidir.

Yargıtay’dan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak bölge adliye mahkemesi veya ilk derece mahkemesi, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini soracak olup, sanıklara bozma kararında belirtilen ve aleyhlerine sonuç doğuracak olan hususlarda açıklamada bulunma, bozma kararını tartışma veya gerekli görülen hallerde savunma yapma ve savunmalarını doğrulayacak delil sunma olanağı tanımış olur. Sanık, müdafii, katılan ve vekilinin dosyada var olan adreslerine tebliğ olunmaması veya davetiyle tebliğ olunduğu halde duruşma gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanlarının saptanmamış olması, duruşmaya devam edilerek davanın yokluklarında bitirilmesini engellemez, ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise veya hüküm sanığın aleyhine bozulmuşsa CMK m.307/2’ye göre her halde sanığın dinlenmesini gerektirmektedir[2]. Bu halde mahkemenin sanığı dinlemeden hüküm kurması savunma hakkına gölge düşürecektir.

CMK m.307/2’ye göre; sanık hakkında verilecek cezanın bozmaya konu olan cezadan daha ağır olması halinde her halde dinlenmesi gerektiği, aksi halde savunma hakkının kısıtlanacağı, “adil/dürüst yargılanma” ilkesine saygı gösterilmesi gerektiği, aksi kabulün savunma hakkına gölge düşüreceği, uygulamada ve içtihatta sanığa verilecek cezanın bozmaya konu olandan daha ağır olması halinde sanığın dinlenmesinin gerektiği, bu kapsamda savunma hakkının sınırlanamayacağı, sanık lehine CMK m.307/2’nin uygulanmasının bir zorunluluk olduğu kanaatindeyiz. Kararı bozulan mahkemenin direnme kararı dışında, gerçekten de sanık aleyhine bozulan bir karardan dolayı müdafiinin veya kanuni temsilcisinin dinlenmesinin yeterli olmaz, CMK m.307/2’nin sonunda açıkça belirtildiğinden, bu açık yasal düzenlemeye rağmen sanık aleyhine bozulan karardan dolayı uyma kararı verilip, beraat kararını mahkumiyete dönüştüren veya mahkumiyetin derecesini ağırlaştıran her karar sanık aleyhine kabul edilir.

Örneğin; sanık hakkında görevden kaynaklanan yetkiyi ihmal suçundan verilen hüküm, görevden kaynaklanan yetkiyi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu gerekçesiyle bozulmuşsa, ikinci suçtan verilecek ceza daha ağır olduğundan veya olabileceğinden, bu ihtimal nedeniyle duruşmaya getirilen veya usule uygun katılması sağlanan sanıktan bozmaya karşı diyeceklerinin mutlaka sorulması gerekir (Bu aşamada müdafii görüşlerini bildirse bile, aleyhteki bozmaya karşı sanıktan diyeceğinin mutlaka sorulması şarttır). Diğer bir örneğe göre; nitelikli yaralama suçundan verilen hüküm, aslında basit yaralama suçunu oluşturduğu gerekçesiyle bozulmuşsa, ikinci suçtan verilecek ceza daha hafif olacağından, mahkemenin bozmaya uyacak olması durumunda, sanıktan bozmaya karşı diyeceğini sorması CMK m.307/2’de her ne kadar sanık hakkında verilecek cezanın, bozmaya konu olan cezadan daha ağır olması halinde dinlenmesi gerektiği ifade edilse bile, hükmün mefhum-u muhalifinden, yani verilecek cezanın bozmaya konu cezadan daha hafif olması halinde, sanığın dinlenmesine gerek olmadığı anlaşılsa da, bizce bu aşamada da sanığın savunma hakkına saygı gösterilmesi gerektiği, bu nedenle Yargıtay’ın kabulüne göre de sanığın dinlenmesinin doğru olacağı düşünülmelidir.

Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 02.07.2019 Tarihli, 2019/3-209 E., 2019/517 K. Sayılı Kararında; “Yerel Mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada sanığa bozma kararı ve duruşma günü davetiyesinin tebliğ edildiği, tebliğe rağmen duruşmaya gelmeyen sanığa aleyhine olan bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır. 5271 sayılı CMK’nın 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkanı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır. Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/3. maddesine göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK’nın 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir. Bu itibarla, Yerel Mahkemece verilen direnme kararına konu hükmün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir”. Yargıtay’ın bu kararında açıkça belirtildiği üzere; savunma hakkının sınırlanamayacağı, sanığın bozmada belirtilen ve aleyhine sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunması gerektiği, nitekim bu zorunluluğun beraat hükmüne direnilmesi halinde de geçerli olacağı ifade edilmiştir.

Netice olarak; Yargıtay bozması sonrası verilecek kararın sanık hakkında verilen ilk karara göre daha ağır olduğu veya olabileceği her durumda, sanığın mutlaka dinlenmesinin gerektiği, Yargıtay kararları ve uygulamada bozmanın aleyhe olduğu hallerde sanık beyanının mutlaka tespitinin arandığı, aksi halde savunma hakkının kısıtlanacağı, CMK m.307/2’nin sanık lehine uygulanmasının bir zorunluluk olduğu, bizce cezanın bozmaya konu cezadan, hem daha ağır ve hem de daha hafif olduğu hallerde sanığın savunma hakkına saygı gösterilmesi gerektiği, bu nedenle sanığın dinlenmesinin her iki vaziyette de uygulanmasının savunma hakkı için yerinde olacağı kanaatindeyiz. Ancak lehe bozmalarda; direnme kararı dahil bozmaya diyecekleri sorulmak üzere davet edilen sanığın gelmemesi halinde, mahkemenin direnme veya lehe yeni hüküm tesis etme yönünde hareket edebilmesi savunma alınmaksızın mümkün gözükmektedir. Bununla birlikte, aleyhe bozmalarda mahkemenin direnme kararı verecek olması halinde de bizce sanığın mahkemeye getirtilip bozmaya karşı diyeceklerinin mutlaka tespitine ihtiyaç bulunmamaktadır. Bununla birlikte, aleyhe bozulan bir beraat veya mahkumiyet kararının sonrasında uyma kararı veren veya uyma kararı vermemekle birlikte başlattığı yargılamada eylemli direnme kararını vermeye doğru giden mahkemenin, aleyhine karar bozulan sanığın bozmaya karşı diyecekleri hususunda dinlemesi zorunludur.

CMK m.307/2’nin son kısmında geçen dinleme klasik bir sorgu olmayıp, sanığa bozmaya karşı diyeceklerinin sorulmasından ibarettir, yani sanık CMK m.147’ye göre sorguya çekilmemektedir. Her ne kadar “Tanımlar” başlıklı CMK m.2/1-h’de “Sorgu: şüpheli veya sanığın hakim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini, … ifade eder.” dese bile CMK m.307/2 kapsamında yapılan dinleme sanığa CMK m.147’ye uygun şekilde sorgu yapılması anlamına gelmez.

Bizce sorgu; sanığa ait hakların kendisine anlatıldığı, kendisine yüklenen suç ve/veya tutuklama talebi ile ilgili savunmalarının sorulduğu bir aşama olup, Ceza Hukukuna etkisi bakımından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Dava zamanaşımı süresinin durması veya kesilmesi” başlıklı m.67/2-a’da yer alan sorguya çekilme nedeniyle dava zamanaşımı süresinin kesilmesine de yol açmaz. CMK m.307/2’nin son kısmı kapsamında, temyiz merciinin bozma kararına karşı sanığa diyeceklerinin sorulması klasik bir mahkeme sorgusu anlamına gelmez.

Prof. Dr. Ersan Şen

Stj. Av. Tamer Berk Bayraklı

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-------------

[1] Prof. Dr. Ersan Şen, Av. Ertekin Aksüt, Bozmadan ve Uymadan Sonra Serbestlik, https://sen.av.tr/tr/makale/bozmadan-ve-uymadan-sonra-serbestlik - https://www.hukukihaber.net/bozmadan-ve-uymadan-sonra-serbestlik

[2] Osman Yaşar, Ceza Muhakemesi Kanunu, 8. Baskı, 3. Cilt, Seçkin Yayıncılık, Ankara, s.3542.