Pek tabi hepinizin de malumu olduğu üzere tüm dünya üzerinde temel gündem konumuz ne yazık ki hala Covid- 19 pandemisi. Virüsün uğradığı mutasyon, aşı tartışmaları, sokağa çıkma yasakları, bulaş riskini azaltmak için yürütülen tedbirler temel gündem maddemizin ana başlıklarından yalnızca birkaçını oluşturuyor. Ben de bu söz konusu tartışmalara, geçenlerde beni arayan liseden bir arkadaşımın başından geçen olayları anlatarak küçük bir köşeden tutunmak istiyorum. Hikayemiz başlıktan da anlaşılacağı üzere arkadaşımın; ‘‘Koranavirüs salgın hastalığı kapsamında alınan kararlar gereği tüm kurumsal alanda (ikamet harici) ağzı ve burnu tamamen kapatacak şekilde maske kullanılması kuralını ihlal etmek’’ gerekçesiyle evine tebliğ edilen cezayı görmesiyle başlıyor. Ceza tebligatını alıyor eline ve incelemeye başlıyor. Evet üst tarafta kimlik bilgileri var, tamam bu kısım gayet anlaşılır. Biraz aşağılarda sair kanun maddeleri ve düzenlemelere ilişkin bilgiler yer alıyor, pekala burası da kısa bir araştırma neticesinde öğrenilebilecek şeyler barındırıyor. Fakat en aşağıda farklı bir açıklama var mealen şu şekilde; ‘‘Kurupelit yat limanı mevkiinde bulunduğun esnada ağzını ve burnunu kapatacak şekilde maske takmadığın için idare tarafından hakkında 900,00 TL idari para cezası uygulanması kararlaştırıldı. İstersen 15 gün içinde cezayı ödeyip indirimden yararlanabilirsin, yine istersen sulh ceza hakimliğine itirazda bulunabilirsin.’’ açıklaması… Evet, şimdilik ceza tutanağının bu kısmı kendisi için anlaşılabilir olmayan tek kısım. Vakit kaybetmeden beni arıyor, cezaya bahis olayın gerçekleşme şeklini bana anlatıyor ve hikaye benim için de anlaşılmaz bir hal alıyor.
Olay günü Atakum sahilde yine bizim arkadaşlarla seyyar sandalyeler üzerinde oturup termosla getirdikleri kahvelerini içerken yanlarına polis memurları geliyor. Kendilerine kimsiniz, necisiniz, ne yapıyorsunuz gibi sorular sorduktan sonra bizimki de babasının polis olması nedeniyle tüm samimiyetiyle yanıtlıyor sorulan soruları. Devamında görevli memurlar bizim çocuklara sahilde bu şekilde oturup kahve içmelerinin yasak olmadığını ama kahvelerini bitirdikten sonra maskelerini takmaları gerektiğini güzel bir şekilde ifade ediyorlar, yine hiçbir sıkıntı yok. Daha sonra tam yanlarından ayrılmak üzerelerken: ‘Ya hu gençler kimliklerinizi verin de kısa bir gbt sorgusu da yapalım madem.’ diyor görevli memur beyler. Sorgular yapılıyor, karşılıklı ‘‘iyi günler’’ temennileri iletiliyor ve görevliler oradan ayrılıyor. ‘‘Kanka olay bu şekilde oldu, ne yapacağız oğlum şimdi? Zaten bir yandan iş arıyorum ekonomik kriz var, ben şimdi bir de 900 lira mı ödeyeceğim?’’ diyor bana. Anlattığı olay beni de şaşkınlığa uğratıyor, e zaten 11 yıllık arkadaşım yardımcı olmak boynumun borcu. Başlıyoruz kendisiyle birlikte yapacağı itiraz için hukuki alt yapıyı araştırmaya.
Ceza tutanağının örneğini istiyorum kendisinden. Cezaya konu olayın 05/07/2020 günü yaşandığını görüyorum. Bildiğiniz üzere bu tarih, normalleşme süreci olarak adlandırılan ve İçişleri Bakanlığınca 81 İl valiliğine tebliğ olunan: ‘‘Koronavirüs Tedbirleri hakkında Lokanta, Restoran, Kafe vb. İşyerleri, Park/Piknik Alanları/Mesire Yerleri, Sosyete Pazarları Hk.’’ Genelgenin 2. maddesinde düzenlenen: ‘‘İlgi (c) Genelgemiz ile kısıtlanan halka açık alan olan park/bahçe, rekreasyon alanları, piknik alanları, mesire ve ören yerleri ile sahil bantlarında (plajlar) piknik, spor, yürüyüş, gezi, balık tutma vb. faaliyetlere (yerleşim yeri içi park/bahçelerde mangal yapmak hariç olmak üzere) belirlenen kurallar ve mesafe şartlarına uyularak 1 Haziran 2020 Pazartesi gününden itibaren başlanması.’’ hükmüyle, sınırlamalara ilişkin yükümlülüklerin hafifletildiği tarihten sonrasına tekabül ediyor. Hepimizin, galiba virüsün etkisini atlatıyoruz artık diye bir yandan sevindiğimiz ama bir yandan da parkta bahçede çay kahve içerken de yanımızdan maskelerimizi, dezenfektanlarımızı ayırmadığımız dönemler yani. İşte tam bu şekilde oturup kahve içtiği esnada, polis memurları tarafından rutin bir kimlik kontrolünden bahisle kimliği isteniyor ve çok daha sonra kendisine kahve içerken maske takmadığı için ceza uygulandığını görüyor. Hikayenin en basiretsiz ve trajikomik kısmı burası çünkü mezkur genelge ile park, bahçe, sahil gibi alanlarda sosyal mesafe ve ilgili tedbirlere uymak suretiyle oturulup çay kahve içilmesine izin verilirken; kahve içtiğiniz esnada görevliler gelip maske takmamanız hasebiyle hakkınızda 900,00 TL idari para cezası uygulanması için işlemde bulunuyorlar. Biz genelde böyle durumlar için hayatın olağan akışına aykırı olmak tabirini kullanırken, benim arkadaş gibi mühendis kökenli vatandaşlarımız da zannediyorum olasılık hesabı değerlemesinden nedenle: ‘‘İmkansız, mümkün değil’’ gibi ifadeler ile mevcut duruma ilişkin itirazlarını dile getiriyorlar.
Ben de bizim olaydaki ceza tutanağını ve olayın gerçekleşme şeklini incelediğimde birtakım hukuka aykırılıklar olduğu kanaatine kapılıyorum. Öncelikle belirteyim, bu yazıyı hazırlarken kesinlikle maske cezalarının toptan iptal edilmesini ya da maske/mesafe/hijyen unsurları üzerine getirilen kısıtlamaların ortadan kaldırılmasını amaçlamıyorum. Tüm tedbirlerin yerinde olduğu kanaatinde olmakla birlikte ilaveten birtakım sınırlamaların daha en azından riskli grupların aşılama süreçlerinin tamamlanmasına kadar hayatımızın içinde olması gerektiğini savunuyorum. Fakat ne yazık ki özellikle farklı görüşlere saygı duymak anlamında son derece sabırsız hale geldiğimiz ve hızla kutuplaştığımız bu son yıllarda, birtakım linç meraklısı sosyal medya zorbaları tarafından; bir olgunun tekamülüne veya uygulamasına yönelik oluşum merhalelerine yapılan eleştiriler, doğrudan mezkur olgunun karşısında durulduğu şeklinde yanlış aksettirilerek fikir sahibine zarar verilmeye çalışılmaktadır. Ben yalnızca hukuk giysisinde oluşan bir yırtığın üzerine, tabiri caizse: ‘‘Ya aslında şöyle deniyor kanunlarda ama olaya göre şöyle yorumlanmalı’’ diyerek yamanmak istenen yamalara karşı olanlardanım. Hukuk giysisinin dört başı mamur, muntazam bir şekilde dikilmesi gereken; hukuka aykırı alandan tamamen izole, herkes tarafından açık ve anlaşılabilir bir giysi olması gerektiğini savunanlardanım. Bundan bahisle naçizane görmüş olduğum eksiklikleri dile getirmekte fayda buluyorum.
Evet lafı fazla uzatmadan değerlendirmelerime başlıyorum. Yapılan cezai işlem uygulamasına ilişkin en temel problemin olay esnasında ilgilinin uygulamadan habersiz bırakılması olduğunu düşünüyorum. Sıradan bir kimlik kontrolü olarak ifade edilen işlem dairesinde; muhataba cezai işleme ilişkin hiçbir açıklamada bulunulmadan, uygulama esnasında bir uyarı yapılmadan ve yine olayın tespitine ilişkin herhangi bir tespit tutanağı ibraz edilmeden gerçekleştirilen işlem, keyfilik teşkil etmekte olduğu gibi aynı zamanda da evrensel hukukun temel ilkelerinden olan ‘‘hukuk güvenliği hakkı’’ ilkesiyle de bağdaşmamaktadır. Evrensel nitelikte olan hukuk güvenliği hakkı ilkesinin korumak istediği temel insani fayda sizlerin de çok iyi bildiği üzere; hukuk güvenliği hakkına bağlı olarak herkesin kişi hürriyeti ve güvenliğini teminat altına alıp bu güvence ile birlikte tüm insanların demokratik hukuk devletinde korku ve endişe ile yaşamadan, muhatabı oldukları hukuki işlemlere ilişkin gerekli bilgiye sahip olarak hukuk düzeni içerisinde haklarını arayabilmelerine imkan tanınmasının sağlanmasıdır. Kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen uygulamanın rutin bir kimlik kontrolü olarak bildirilmesi ve ilgilisine cezai işleme ilişkin hiçbir bilgilendirmede bulunulmaması bundan sonraki süreçte karşılaşılacak rutin polis kontrollerinde de yine haksız bir şekilde cezai işleme muhatap kalınıp kalınmayacağı yönünde derin bir endişeye mahal verebilecektir. İfadelerim, idealize edilmiş bir hukuk ütopyası tasvirine ilişkin retorik tamlaması cümle öbekleri kesinlikle değil. Netice itibariyle uygulanan tüm tedbirlerin nihai amacı vatandaşların fiziksel ve ruhsal sağlığını korumak amacıyla oluşturuluyor. Halihazırda tedbirler nedeniyle küçülen iş/istihdam hareketliliğini de göz önünde bulundurduğumuzda vatandaşlarımızın büyük bir kısmının hastalığın yanı sıra ekonomik sıkıntılarla da mücade ettiğini değerlendirmek durumundayız. Eğer amacımız getirilen kısıtlamalarla birlikte; virüsün tehlikesine ilişkin farkındalığı arttırmak ve bu sayede vatandaşlarımızın gerek fiziki gerekse akıl sağlığı açısından güvenliğini sağlamaksa, cezai işleme ilişkin uyarılar ile ilgili bilgilendirme ifadelerinin olay esnasında gerçekleştirilmesi gerekmez mi? Gerektiğini savunuyorum çünkü idari para cezalarının tesis edilmesindeki amacın; üzüm yemek olmayıp, bağcıyı dövmek suretiyle zaten son derece zor durumda olan vatandaşın cebinden parasını alarak devletin kasasına koymak arzusu olduğuna inanmak istemiyorum.
İdari para cezası karar tutanağını incelemeye devam ettiğimde Samsun Valiliği İl Umumi Hıfzıssıha Kurulu’nun 18/06/2020 tarih ve 74 sayılı kararını ihlal nedeniyle hakkımda cezai işlem uygulandığı görüyorum. Genel itibariyle kamusal alanlarda maske takma yükümlülüklerinin düzenlendiği il umumi hıfzıssıhha kurulu kararları incelendiğinde; hukuki dayanak olarak 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 27. ve 72. maddelerinin yanı sıra, 10 Haziran 1949 tarih ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesinin de kurul kararlarında gösterildiğini görmekteyiz. Fakat her iki Kanun anlamında yapmış olduğum incelemelerde de salgın hastalıklar hasebiyle maske takma mecburiyeti olduğu yönünde veya valilik, kaymakamlık gibi ilgili mülki amirler tarafından maske takma yükümlülüğü tesis edilebileceği şeklinde herhangi bir düzenlenme bulunduğu yönünde bir sonuca ulaşamıyorum. Bununla birlikte kaymakamlığın, valiliğinin ya da herhangi bir idari yapının böyle bir yükümlülük getirme yetkisine haiz olmadığını ortaya koymak amacıyla; Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nu ve İl İdaresi Kanunu’nu değerlendirelim istiyorum. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 72. Maddesinde yine mezkur Kanun’un 57. maddesine atıfta bulunularak ilgili tedbirlerin tatbik edileceği hastalıkların neler olduğu düzenlenmiştir. ‘‘Kolera, veba (Bübon veya zatürree şekli), lekeli humma, karahumma (hummayi tiroidi) daimi surette basil çıkaran mikrop hamilleri dahi - paratifoit humması veya her nevi gıda maddeleri tesemmümatı, çiçek, difteri (Kuşpalazı) - bütün tevkiatı dahi sari beyin humması (İltihabı sahayai dimağii şevkii müstevli), uyku hastalığı (İltihabı dimağii sari), dizanteri (Basilli ve amipli), lohusa humması (Hummai nifası) ruam, kızıl, şarbon, felci tıfli (İltihabı nuhai kuddamii sincabii haddı tifli), kızamık, cüzam (Miskin), hummai racia ve malta humması hastalıkları…’’ hükmüne havi 57. maddede sıralanan hastalıklar arasında Koronavirüs hastalığına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Yine aynı şekilde 57. maddede sıralanan hastalıklar yönünden ilgili kişilerin hastalığa sahip olması, şüphe etmesi, daha önce geçirmiş olması ya da yakınlarının bu hastalık nedeniyle vefat etmesi halinde gerçekleştirmesi gereken yükümlülükler itibariyle yalnızca ilgililere haber vermesi gerektiği düzenlenmiş olduğunu, maske takmaya ilişkin herhangi bir düzenlemenin bulunmadığını görmekteyiz.
Kanun’un 57. maddesinde zikredilen hastalıklar bakımından alınması gereken tedbirlerin düzenlendiği 72. maddede ise ilgili tedbirler bakımından:
‘‘1 - Hasta olanların veya hasta olduğundan şüphe edilenlerin ve hastalığı neşrü tamim eylediği tetkikatı fenniye ile tebeyyün edenlerin fennen icap eden müddet zarfında ve sıhhat memurlarınca hanelerinde veya sıhhi ve fenni şartları haiz mahallerde tecrit ve müşahede altına vaz'ı.
2 - Hastalara veya hastalığa maruz bulunanlara serum veya aşı tatbikı.
3 - Eşhas, eşya, elbise, çamaşır ve binaların ve fennen intana maruz olduğu tebeyyün eden sair bilcümle mevaddın fenni tathiri.
4 - Hastalık neşreden haşarat ve hayvanatın itlafı.
5 - Memleket dahilinde seyahat eden eşhasın icap eden mahallerde muayenesi ve eşyalarının tathiri.
6 - Hastalığın sirayet ve intişarına sebebiyet veren gıda maddelerinin sarf ve istihlakinin men'i.
7 - Dahilinde sari ve salgın hastalıklardan biri zuhur eden umumi mahallerin tehlike zail oluncaya kadar set ve tahliyesi.’’ düzenlemesinde bulunulmuştur. Görüldüğü üzere bahse konu tedbirler içerisinde maske takma yükümlülüğüne ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır.
İl umumi hıfzıssıhha kurulu kararlarında bir diğer kanuni dayanak olarak gösterilen 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C hükmünü inceleyecek olursak: ‘‘İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır.’’ şeklinde oluşturulan düzenlemede açık bir şekilde görülmektedir ki valiliklere salgın hastalık veya genel sağlık sebebiyle maske takma mecburiyeti getirebilme yetkisi veren bir hüküm bulunmamaktadır. Hukukumuzun temel ilkelerinden olan hürriyet karinesi gereğince özgürlükler asli ve geniş yorumlamaya tabii iken kısıtlamalar tali ve dar yorumlanmaya mecburidir. Ayrıca Anayasamızın 13. Maddesinde temel hak ve hürriyetlerin valilik kararıyla değil, ancak kanunla sınırlanabileceği düzenlenmiştir. Tüm bu açıklamalarımda da görüldüğü üzere, bilgilerinize ve görüşlerinize sunmak üzere naçizane yapılan uygulamanın hukuka aykırı ve haksız olduğu kanaatindeyim. İvedilikle yapılacak düzenlemelerle söz konusu tedbirlerin hukuki zemininin oluşturulması gerektiğini düşünüyorum, dilerim bu talep en yakın zamanda karşılık bulur. Her birimiz adına sağlıklı günlerde sevdiklerimizle birlikte oturabileceğimiz; sarılarak, el ele tutuşarak kahve içebileceğimiz güzel günler diliyorum. Kalın sağlıcakla…