Bu yazımızda; bir müteahhit tarafından inşa edilen, aynı veya farklı sitelerde yer alan binaların, ilk veya daha sonraki depremlerde yıkılması durumunda, gerçekleşen ölüm ve/veya yaralama neticelerinden nasıl sorumlu olunacağı, bu kapsamda, failin ceza sorumluluğu bakımından kaç fiilin bulunduğu, her bir yıkımın ayrı fiil olarak kabul edilip edilmeyeceği, farklı ihtimaller doğrultusunda, suçun maddi unsurlarından olan hareket ve içtima kuralları kapsamında değerlendirilecektir.

1. Ceza Hukukunda Fiil Tekliği, Fiil Çokluğu ve Fikri İçtima

Ceza Hukukunun konusu olan insan davranışından, yani fiilden ne anlaşılması gerektiği konusunda doktrinde teorik tartışmalar bulunmaktadır. Bu teoriler genel olarak ontolojik ve normativist teoriler olarak adlandırılmakta, ontolojik teoriler de doğal, amaçsal ve sosyal hareket teorileri olarak ayrılmaktadır. Ceza Hukuku kapsamında hareket, insanın iradesi ile gerçekleştirdiği davranışıyla dış dünyada tezahür eden, belirli bir amaca yönelen veya bu amacı gerçekleştirirken gerçekleşme ihtimali gündeme gelen yan sonuçlara sebep olan, irade ile netice arasında illiyet bağı bulunan davranışlar, şeklinde tanımlanabilir.

Ceza Hukukunda gerçek içtima (cezaların içtimaı) olarak ifade edilen kuruma göre; kural olarak, ne kadar fiil varsa o kadar suç, ne kadar suç varsa o kadar ceza vardır. Ancak bu kuralın istisnaları bulunmaktadır. Suçların içtimaı olarak ifade edilen durumlarda, birden çok suç işlenmiş olmasına rağmen faile tek suçtan ceza verilecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda suçların içtimaı, zincirleme suç ve fikri içtima olarak karşımıza çıkmaktadır.

Tek bir fiille birden çok suçun gündeme geldiği durumlarda fikri içtima gündeme gelir. Gerçekleştirilen fiilin tek bir fiil olarak kabul edilmesi, farklı teorilerle açıklanmıştır. Doğal anlamda hareket tekliği, iradi karar sonucu gerçekleşen davranışların sayısını esas almaktadır[1]. Doğal anlamda hareket tek ise, bunun ortaya çıkardığı neticenin sayısı önemli değildir. Hukuki anlamda hareket tekliği ise, doğal anlamda birden fazla olan hareketin hukuki nedenlerle tek bir hareket kabul edilmesidir.

Hukuki anlamda hareket tekliği, kanunda yer alan düzenlemeler uyarınca birden çok hareketin tek bir hareket olarak nitelendirildiği hallerde olmaktadır (tipik hareket tekliği). Örneğin; çok hareketli suçlarda (yağma suçu gibi) kanunda doğal anlamda birden fazla hareketin, o suç bakımından tek bir hareketi oluşturduğu ifade edilmektedir. Aynı neticeye yönelen ve tekrarlayan hareketler de, hukuki anlamda tek bir fiil olarak kabul edilmektedir (Örneğin, birden fazla bıçak darbesi ile öldürme).

Bunun yanında; doğal hareket tekliği görüşüne göre, dışarıdan bakıldığında, çeşitli hareketler tek bir iradi karara dayanıyorsa, zaman ve mekan bakımından tarafsız bir gözlemle bu hareketlerin bağlantılı olduğu değerlendirilebiliyorsa tek bir hareket olarak kabul edilmelidir. Örneğin; failin bir kimseyi tehdit ederken, onu engellemek isteyen kişileri de tehdit etmesi durumunda, tek bir tehdit fiili vardır.

Failin gerçekleştirdiği tek bir fiille, birden fazla suça sebebiyet vermesi durumunda fikri içtima gündeme gelmektedir. Bu suçların aynı olması durumunda, aynı nev’iden fikri içtima (TCK m.43/2), farklı olması durumunda farklı nev’iden fikri içtima olur (TCK m.44). Bununla birlikte; failin tek bir fiille, birden fazla kişinin ölmesine veya yaralanmasına sebep olduğu ihtimalde, aynı nev’iden fikri içtima uygulanarak tek bir ceza verilip cezada artırım yapılmayacak, TCK m.43/3 gereğince gerçek içtima uygulanarak, her bir neticeden ayrı ayrı ceza verilecektir. Bunun yanında fail; tek fiille birden fazla suçun oluşmasına (öldürme ve yaralama gibi) sebep olmuşsa, sadece en ağır cezayı gerektiren suçtan sorumlu tutulabilir.

2. Depremde Gerçekleşen Ölüm ve Yaralanmalarda Fikri İçtima

Tek bir binanın yıkılması ile gerçekleşen ölüm ve/veya yaralanma neticelerinde, fiilin tek olduğu (binanın hatalı, kusurlu inşa edilmesi) konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu durumda eğer sadece ölüm veya yaralanma sonuçları gerçekleşmişse aynı nev’iden fikri içtima gündeme gelecek, failin olası kastla hareket ettiği ihtimalde, TCK m.43/3 uyarınca her bir neticeden ayrı ayrı sorumluluk doğacaktır.

Dolayısıyla; ceza sorumluluğu ve ağırlığı yönünden taksirle kıyas kabul etmeyecek niteliğe sahip olan, esasen kast derecesinde sübjektif kusur anlayışı ile de ters düşen olası/muhtemel kast, TCK m.43/3’den kaynaklanan sebeple bugün ceza yargılamalarında ve mahkumiyetlerde önemli bir tartışma ve çatışma alanına dönüşmüştür. Bu mesele; son yıllarda meydana gelen maden göçükleri, grizu patlamaları, sel, heyelan, deprem, işte çalışırken meydana gelen toplu ölüm ve yaralanmalar ile güvensiz teknelerle ve botlarla kaçak yolla yurt dışına gitmek isteyenlerin boğulmaları sonrasında çok önem kazanmış, özellikle kusur derecesinin ağırlığı, meydana gelen sonucun ve vahametine bağlı adalet ve vicdan duyguları öne çıkarak, her bir ölüm ve yaralanmadan ceza sorumluluğu öngören olası/muhtemel kasta yönelik bir eğilim başlamış, fakat burada da yeknesaklık sağlanamadığı gibi, Ceza Hukukunun kusur teorisine aykırı sonuçlara varıldığı ve tüm bunların, olası kasttan kaynaklanan ceza sorumluluğu ile bilinçli taksirden kaynaklanan ceza sorumluluğu arasında gerçekleşen ciddi farktan doğduğu görülmektedir.

Taksir yönünden inceleme yapıldığında;

Failin ölüm neticeleri bakımından adi veya bilinçli taksirle hareket ettiği ihtimalde, faile TCK m.85/2’ye göre tek bir ceza verilecek, neticenin ağırlığına göre ceza üst sınıra yaklaşacaktır. Yaralama neticeleri bakımından failin adi veya bilinçli taksirinin bulunduğu ihtimalde ise, fail, her bir yaralamadan ayrı ceza almayacak, TCK m.89/4 gereğince faile tek bir ceza verilecek, neticenin ağırlığına göre TCK m.61 ve 62 uyarınca ceza üst sınıra yaklaşacaktır.

Binanın yıkılması ile hem yaralanma ve hem de ölüm neticeleri gerçekleşmişse (bir yaralanma ve birden fazla ölüm, birden fazla yaralanma ve bir ölüm veya birden fazla yaralanma ve birden fazla ölüm) aynı nev’iden fikri içtima farklı nev’iden fikri içtima kombinasyonu gündeme gelecektir. Tek bir fiille kasten öldürme ve kasten yaralama suçları işlenmiş olduğunda, örneğin bir silahla bir kez ateş edip kastettiği kişiyi vuramayıp teşebbüs aşamasında kalmış, fakat vurmak istemediği kişiyi vurup yaralamışsa, TCK m.44 uyarınca en ağır cezayı gerektiren suç olan kasten insan öldürme suçuna teşebbüsten ceza verilecek, kasten yaralamadan ceza verilmeyecektir[2]. Burada; failin vurmak istemediği kişi ölmüşse, hata hükümleri dikkate alınarak kasten insan öldürme suçu ile bu suça teşebbüsten iki mahkumiyet hükmü kurulmalıdır. Bunun yanında; birden fazla ölüm neticesi bakımından aynı nev’iden fikri içtima gündeme gelecek, ancak TCK m.43/3’de yer alan gerçek içtimaı kuralı sebebiyle, her bir öldürmeden faile ayrıca ceza verilecektir. Failin öldürme ve yaralama neticelerini adi veya bilinçli taksirle gerçekleştirildiği kabul edildiğinde ise, fikri içtima kombinasyonu gündeme gelmeyecek, özel bir içtima hükmü olan TCK m.85/2 gereğince faile tek bir ceza verilebilecektir.

Bunun dışında, aynı müteahhit tarafından yapılan birden fazla binanın yıkılması durumunda, her bir binanın yapımının ayrı bir fiil olarak değerlendirip değerlendiremeyeceği hususunun tespiti gerekir. Her bir binanın yapımı ayrı bir fiil olarak kabul edilirse, her bir binada gerçekleşen ölüm ve/veya yaralama neticeleri her bir bina bakımından ayrı değerlendirilmelidir.

Örneğin; A ve B binalarının aynı müteahhit tarafından inşa edilmiş olsun. Deprem sonucunda A binasında 5 kişi hayatını kaybetmiş, B binasında ise 3 kişi hayatını kaybetmiştir. Eğer bu iki binanın inşasını ayrı fiil olarak kabul edersek, müteahhidin sorumluluğu önce A binasında hayatını kaybedenler için, sonra B binasında hayatını kaybedenler için belirlenecektir. Her iki binanın yıkılmasında olası kastın bulunduğu ihtimalde; her bir binanın yıkılması ayrı ayrı tek bir fiil olduğundan, A binasında hayatını kaybedenler için 5 ayrı kasten öldürmeden, B binasında hayatını kaybedenler için 3 ayrı kasten öldürmeden (TCK m.43/3); binaların yıkılmasında bilinçli veya adi taksirin olduğu ihtimalde; A binasında hayatını kaybedenler için tek bir taksirle öldürmeden (TCK m.85/2), B binasında hayatını kaybedenler bakımından tek bir taksirle öldürmeden (TCK m.85/2) (toplamda iki taksirle öldürmeden) ceza verilecektir. A binasının yıkımında olası kastın, B binasının yıkılmasında adi veya bilinçli taksirin olduğu ihtimalde ise, A binasında hayatını kaybedenler için 5 ayrı kasten öldürmeden, B binasında hayatını kaybedenler için tek bir taksirle öldürmeden ceza verilecektir.

Ancak gerçekleşen bir depremde aynı sitede bulunan, yani ayrı inşaat ruhsatlarına değil, bir ruhsata sahip iki veya daha fazla binanın aynı depremde her bir binanın yıkılması tek bir fiil olarak kabul edilirse, bütün binalarda gerçekleşen ölüm ve/veya yaralama neticeleri tek bir değerlendirmeye tabii tutulacaktır. Aynı örnek üzerinden devam edecek olursak; A ve B binalarının yıkılmasında müteahhidin olası kastının bulunduğu ihtimalde, müteahhit 8 ayrı kasten öldürmeden (TCK m.43/3) sorumlu olacaktır. Müteahhidin adi veya bilinçli taksirinin bulunduğu kabul edildiğinde ise, tek bir fiille birden fazla ölüm neticesine sebebiyet verildiğinden, tek bir taksirle öldürmeden (TCK m.85/2) sorumluluğu gündeme gelecektir.

Bir başka örnekte; bir müteahhit tarafından inşa edilen C binasında 4 kişi hayatını kaybetmiş, D binasında ise 2 kişi yaralanmıştır. Bu iki binanın inşa edilmesini tek bir fiil kabul ettiğimizde, yani inşaat ruhsatlarının ve dolayısıyla yapımlarının aynı anda gerçekleştiğinin kabulüyle, failin olası kastla hareket ettiği ihtimalde tek bir fiille 4 olası kastla insan öldürme ve 2 olası kastla yaralama suçları oluşacaktır. Bu durumda farklı nev’iden fikri içtima kuralı gereğince, faile sadece 4 olası kastla öldürmeden ceza verilecektir. Olası kastla öldürme suçları arasında da TCK m.43/3 gereğince aynı nev’iden fikri içtima uygulanmayacaktır. Bununla yanında; failin adi veya bilinçli taksirle hareket ettiği ihtimalde, tek bir fiille birden fazla taksirle ölüme sebebiyet verme ve taksirle yaralama suçları gerçekleşmiş olduğundan, TCK m.85/2 gereğince faile tek bir ceza verilecektir.

C ve D binalarının yıkılmasını farklı iki fiil olarak değerlendirdiğimizde; C binasının yıkılmasında olası kast varsa yine her bir öldürmeden ayrıca sorumluluk doğacak, adi veya bilinçli taksir bulunmakta ise tek bir taksirle ölüme sebebiyet vermeden ceza sorumluluğu doğar. D binasının yıkılmasında olası kast varsa her bir yaralamadan ayrıca sorumlu tutulacak, bilinçli taksirin varlığı halinde ise, TCK m.89/4 gereğince tek bir ceza verilecektir. C ve D binaları ceza sorumluluğu bakımından ayrı değerlendirilmelidir. Ruhsatın bir olduğu, ölüm ve yaralanmaların bir depremde gerçekleştiği durumda, fail hakkında TCK m.85/2 ve bilinçli taksirin varlığı halinde m.22/3’e bağlı, TCK m.61 ve 62’nin gözetildiği bir ceza sorumluluğu gündeme gelecektir.

Sonuç olarak; depremde bir binanın yıkılıp ölüm ve yaralanmalar meydana geldiğinde, olası kast derecesinde sübjektif sorumluluk varsa meydana gelen netice kadar ceza sorumluluğu doğacak, kusurun taksirde kalması halinde ise TCK m.85/2’nin tatbiki ile ceza sorumluluğunun tayini yoluna gidilecektir. Binalar farklı, fakat site içinde veya yan yana yapılarak, tümü aynı ruhsata bağlı inşa edilmiş olup da meydana gelen bir depremden dolayı farklı binalarda ve aynı anda ölüm ve yaralanmalar olmuşsa, olası kast bakımında meydana gelen netice kadar, taksir yönünden ise aynı ruhsat ve deprem olduğunda, TCK m.85/2 veya m.89/4’ün tatbiki gündeme gelecektir. Binaların farklı yerlerde olması veya inşaat ruhsatı olup da farklı ruhsatlara bağlı bulunması veya ayrı depremlerde ölümlü veya yaralanmalı yıkımların gerçekleşmesi halinde, elbette olası kast bakımından ayrı ceza sorumluluğu gündeme gelecek, taksir derecesinde sübjektif ceza sorumluluğu yönünden ise her bir yıkılan binadan dolayı, fakat her bir binada gerçekleşen ölüm ve yaralanmalar yönünden TCK m.85/2 ve m.89/4 dikkate alınarak failin ceza sorumluluğu tayin edilecektir.

Bir ruhsata ve bir depreme bağlı farklı binaların yıkılmasını tek bir fiil kabul ettiğimizde; ancak failin taksirli hareketinin var olduğu ihtimalde ceza sorumluluğu değişecek, iki taksirle öldürme değil, tek bir taksirle öldürme suçu oluşacaktır. Ancak failin kasten hareket ettiği ihtimalde, tek bir fiilin varlığı durumunda da TCK m.43/3’te yer alan gerçek içtima düzenlemesi sebebiyle, her bir neticeden ayrıca sorumluluk doğacaktır. Ruhsatsız olup da aynı zamanda yapılmış aynı yerde bulunan birden fazla binada meydana gelen ölüm ve yaralanmalarda; ayrı değil, TCK m.85/2 ve m.89/4 dikkate alınmak suretiyle failin ceza sorumluluğu belirlenmelidir.

Buna göre;

3. Aynı Sitede Yer Alan veya Farklı Yerde Bulunan Binaların Aynı (Tek) veya Farklı (İlkini Takip Eden) Depremde Yıkılmasında Sorumluluk

Bir müteahhidin inşa ettiği aynı sitede veya yerde yer alan birden fazla binanın aynı (tek bir) depremde yıkılması durumunda, gerçekleşen ölüm ve yaralama neticeleri bakımından, müteahhidin inşa ettiği her bir binanın ayrı bir fiil olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

Bu kapsamda, yıkılan binaların; aynı iradeye bağlı şekilde, zamansal yakınlığa sahip olarak, tek bir projeyle ve ruhsatla, aynı tür ve kalitede malzemeler ile, aynı zemin özelliklerine sahip, birbirinin aynısı şeklinde inşa edildiği ve binaların yıkım sebeplerinin aynı olduğu durumda, tüm binaların yapımının hukuki anlamda tek bir fiil olduğu sonucuna varılmalıdır. Bu kabulde, tüm binalarda gerçekleşen ölüm ve/veya yaralama neticeleri bakımından yukarıda açıkladığımız üzere aynı nev’iden fikri içtima veya aynı nev’iden fikri içtima ve farklı nev’iden fikri içtima kombinasyonu gündeme gelecektir. Müteahhit; kasten hareket ettiği durumda her neticeden ayrıca sorumlu olacak, taksirle hareket ettiği ihtimalde ise tek bir taksirle ölüme sebebiyet vermeden sorumlu tutulacaktır.

Aynı sitede veya yerde yer alan binaların aynı depremde değil de, bir kısmının daha sonraki depremde veya depremlerde yıkılması durumunda, daha sonra yıkılan binaların yıkılması binanın dayanıksızlığından veya binanın yapımındaki aksaklıklardan ileri gelmediği ihtimalde, müteahhidin bina yapması fiili ile gerçekleşen ölüm ve/veya yaralama neticeleri faile objektif olarak isnat edilemeyeceğinden, sonradan yıkılan binada gerçekleşen ölüm ve/veya yaralama neticelerinden sorumluluk doğmayacaktır. Ancak daha sonra yıkılan binanın yapımında ve dayanıklılığında bir kusur varsa, bu durumda ikinci yıkım ayrı bir fiil olarak değerlendirilmelidir. Çünkü binanın ilk depremde değil de daha sonra yıkılmasıyla, sonradan yıkılan bina ile önceden yıkılan binanın aynı özelliklere sahip olmadığı anlaşıldığından, farklı özellikte bina inşa edilmesi farklı fiil olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Buna karşılık; her binanın aynı sitede yer almasına rağmen ayrı projeyle, farklı malzemelerle inşa edildiği veya proje ve malzeme aynı olmakla birlikte, binanın yıkılmasına sebep olan hususun, diğer binalarda bulunmayan farklı bir kusurdan meydana geldiği (bu kapsamda, binaların bulundukları konum ve zemin itibariyle farklı proje veya malzemenin gerektiği durumlarda) ihtimalde, her binanın yapımının tek bir fiil olmadığı, bu durumda fiil çokluğunun gündeme geldiğinden, her bir binanın kendi içinde ayrı birer fiil olarak değerlendirilmesi gerekir.

Yıkılan binaların farklı sitelerde veya yerler ile aynı veya yakın yerlerde olup da farklı ruhsat ve proje ile inşa edildikleri durumda ise; bu binaların yapımının tek bir proje ile planlandığından bahsedilemeyeceği, her bir binanın zemin özellikleri, kullanılması gereken malzemenin farklı olması gerektiği, ayrı ruhsata bağlı olduğu durumlarda, farklı yerlerde veya ayrı ruhsat ile projeye bağlı inşa edilen binaların ayrı ayrı birer fiil olarak kabul edilmesi gerekmektedir.

Yukarıda belirttiğimiz üzere, birden fazla fiilin gündeme geldiği durumda fikri içtima hükümleri uygulanmayacaktır. Bu durumda; her bir fiil ayrı ceza sorumluluğunu gündeme getirecek, ancak özel içtima hükümleri (TCK m.85/2 gibi) uygulama alanı bulabilecektir.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Alperen Gözükan

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

-----------

[1] Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 15. Baskı, Seçkin Kitabevi, Ankara 2020, s.521.

[2] Doktrinde bu tür durumlarda gerçek içtima uygulanması gerektiği, yani her bir suçtan ayrı ayrı ceza verilmesi gerektiği de savunulmaktadır. bkz. İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 18. Bası, Seçkin Kitabevi, Ankara 2022, s.713.