İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Anayasa Mahkemesi’ne yönelik eleştirisini ve üslubunu hiç doğru bulmuyorum. Fakat hukuk devletinde en önce savunulması gereken kurum olmasına rağmen Anayasa Mahkemesi’ni savunmak içimden gelmiyor. Neden mi? Buyurun:
Anayasa Mahkemesi beni savundu mu?
Kış lastiği gibi alakasız konularda yürütmenin adına OHAL eklediği KHK’ların OHAL niteliğini irdeleyip, OHAL ile alakasız olanları iptal etti mi? Hayır! OHAL KHK’sı adını vererek yürütmenin boşanma kararı bile vermesini mümkün hale getirdi; temel hak ve özgürlükleri yürütmenin KHK’larla kısıtlamasının önünü açtı.
Anayasaya aykırı bularak iptal ettiği kuralların uygulanması nedeniyle ortaya çıkan Anayasaya aykırılıkları ortadan kaldırdı mı? Hayır! Üstelik Anayasa’ya aykırı bulduğu kanunları iptal ediyor ama kararlarının yürürlüğünü sonraya bırakıyor.
Yargı araç olarak kullanıldığı Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda masum insanların haksız yere mahkûm edilmesini ve yıllarca hapis yatmalarını önledi mi? Hayır! Geç de olsa adil yargılama haklarının ihlal edildiğini tespit etmiş olsa da bu masumların uğradığı zararı aynen tazmin etmeyip, şahsi kanaatlerle “sadaka gibi” rakamlara hükmetti.
Sadece OHAL de değil
Anayasa Mahkemesi, Soma Faciası ile ilgili kararında kamu görevlilerinin suçlarının soruşturmasında idari amirlerinin izin vermesi sürecinin adil yargılama hakkını ihlal ettiğine karar verdi. Ama buna neden olan, Anayasa’nın hukuk devleti ve kanun önünde eşitlik ilkelerine aykırı, daha da önemlisi yargının işlev bağımsızlığını kısıtlayan kanun hükümlerini neden iptal etmiyor?
Wikipedia’ya erişimin yasaklanması olayında 82 milyonun bilgiye erişimini bir dakika bile kısıtlamanın kaybettirdiği değerin farkında olmayabilirler mi? Hayır! Peki, o zaman Anayasa Mahkemesi, Wikipedia kararını niçin gecikmeli olarak verdi?
Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının genel kurullarında temsil adaletsizliğinin Anayasaya aykırılığını 1991, 2001 ve 2011 tarihli içtihatları ile sabit hale getirmişti.
Hâl böyle iken o içtihatlardan daha ağır ve daha ciddi bir temsil adaletsizliğine neden olan son avukatlık kanunu değişikliğinde yürütmenin durdurmaya neden karar vermedi? Bir iki ay içinde baro seçimlerinin yapılacağını, kendi içtihatlarına göre iptali edilmesi kaçınılmaz olan değişiklikler uygulandığı takdirde Anayasaya aykırı bir durumun çıkacağından Anayasa Mahkemesi habersiz ve bunu öngöremez olabilir mi? Elbette bunları öngörebilirler ve elbette zamanında isabetli yürütmeyi durdurma kararı verebilirler. Ama vermediler. Neden?
Anayasa Mahkemesi yürütmenin su yolunda
Yetersizlik, çelişki ve çarpıklıklarına rağmen 1982 Anayasası’nın toplumun en sağlam uzlaşma belgesi olduğunu Anayasa Mahkemesi bilmiyor olabilir mi? 1982 Anayasası’nın sözde güçler ayrılığını benimserken gerçekte yürütmenin istikrarı için güçler ayrılığından ciddi ödünler verdiğini, %30-35 oy alan bir siyasi partiye ve liderine bütün sistemin emanet edildiğini, elbette en iyi Anayasa Mahkemesi bilir. Bu şartlarda en önemli ve kritik görevinin, yürütme gücünü sıkı bir şekilde Anayasa ile sınırlandırmak olduğunu mahkeme bilmiyor olabilir mi? Elbette biliyordur. Fakat hızlı kararlar alıp Anayasa’ya aykırılıkları giderme konusunda kamuoyunun beklentilerini karşılıyor mu? Hayır!
Bekçisi olduğu Anayasa, devletin “demokratik laik hukuk devleti” olduğunun altını çizerek söylüyor. Anayasa Mahkemesi demokrasimizin bekçisidir diyebilir miyiz? Hayır! Kanun değişikliklerini takip etmeyi bile neredeyse imkânsız hale getiren o kadar çok torba kanun çıkarıldı. Bunlardan bir tanesini bile demokratik esaslara göre tartışılmamış, kamuoyundaki tartışmaların sonucu kanunlara yansıtılmamış olduğu için iptal etmedi.
Temel hak ve özgürlüklerin ihlali ile ilgili bireysel başvuruları halletmek için özel bir çaba gösterdi mi? Hayır! Tersine sonradan çıkarılan bir kanuna dayanarak üstünde biriken yükleri Adalet Bakanlığında kurulan bir komisyona aktarmadı mı?
Toplumda özellikle TBMM’de farklı siyasi partiler arasında uzlaşmazlıkları medeni bir seviyeye oturtan kararlar verdiğini söyleyebilir miyiz? Yürütme ile kamuoyu arasında, yürütmenin hâkim olduğu yasamadaki siyasi partiler arasında veya yasama ile toplum arasında çıkan farklılıkları, Anayasa Mahkemesi; bir uzlaşma ortamına oturtabildi mi? Hayır!
AYM üyeliği hâkimliğin en yüksek merhalesi mi?
Hakimlikte ermişlik seviyesi, akıl ile duyguların ayrıştırıldığı, akıl ile doğruların bulunduğu, doğrulara duygular ile sahip çıkıldığı seviyedir. Hangi mahkemenin hâkimi olursa olsun başkalarının haklarının ilgilendiren karar veren herkesin özellikle de hakimlerin, en başta Anayasa mahkemesi hakimlerinin önlerine gelen meseleden kendilerini soyutlaması, maddi veya manevi bir menfaat veya çekincesinin olmaması gerekir.
Peki, Anayasa Mahkemesi’nin sayın üyelerinin aday gösterilme ve atanma süreçleri kamuoyunun saygı ve güven duyacağı şekilde şeffaf ve hesapverir süreçler midir? Hayır! AYM üyelerinin böyle bir merhaleye geldikleri tespit edildiği için mi seçildiler, seçiliyorlar? Hayır! Nitekim atanmaları için aranan yüksek okul mezunu olma ve benzeri şartlar arasında meslekte temayüz şartı yer almıyor.
Hangi saikle seçiliyor ve karar veriyorlar?
Anayasa Mahkemesi’ne atanan üyeler; atayanın şahsi kanaatine ve tercihlerine göre belirlenmiyor mu? AYM üyelerinin bir kısmı mesleki yetkinlikleri için değil kendilerini atayan iktidarın görüşlerine uygun oldukları için atanırlar. Anayasa’nın hükümlerini atayanların düşündüğü gibi yorumlamaları beklenir. Oysa uygulanacak kuralları kendi kişisel tercihlerine göre yorumlamak ve uygulamak hakimlikte en büyük mesleki deformasyon sebebidir.
Mahkemenin 2014/81 sayılı iptal kararına bir bakın. Yargı ile ilgili bir kısım kanunlarda yapılan bir seri değişiklikleri iptal eden bu karar ibretliktir. Üyelerin kanaatlerinin iptal isteminin kabulüne ve reddine dair oylarının kimin ne zaman atandıklarına göre ayrıştığı ve değiştiği görülmüyor mu?
Kendi kararlarını dahi savunamıyor
Avukatlık kanununda yakın zamanda iki önemli değişiklik yapıldı. Birisi Türkiye devletinin idari yapısının tekliği ilkesine aykırı olan çoklu baro düzenlemesi. Bu değişiklik 1980 öncesinde derneklerde gördüğümüz siyasi ayrışmayı kamu kurumu niteliğindeki barolara taşıyacak mahiyette. Diğeri ise avukatların yüzde 60’ını Türkiye Barolar Birliği genel kurulunda küçük bir azınlığa dönüştürecek. 30-40 avukat üyesi olan barolara sırasıyla 40 bin, 16 bin, 9 bin üyesi olan İstanbul, Ankara ve İzmir baroları ile aynı delege gücü verilecek.
Bu değişikliğin demokratik yönetim ve adil temsil ilkesine aykırı olduğu sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde duyuldu. AYM ise önceki içtihatlarına açıkça aykırı olan değişikliğin yürütmesini durdurmadı. Verilmesi gereken kararı vermedi.
Anayasa Mahkemesi’nin görevi vatandaşın hakkını savunmaktır. Bu kutsal görev nedeniyle kendilerine ayrıcalıklar, yetkiler ve imtiyazlar tanınıyor. Kamuoyunun mahkemenin bağımsızlık ve onurunu savunmasını, mahkemeye ve üyelerine sahip çıkmasını arzu ediyorlarsa, bunu hak etmeliler ve hak ettiklerini açık alınla kamuoyuna göstermeliler.
Uzun lafın kısası: Anayasa Mahkemesi, görevi bu olmasına rağmen benim hakkımı savunmuyor. Ben Anayasa Mahkemesini niye savunayım?
"Yazarın izni ile mehmetgun.com sayfasından aynen alınmıştır."