Sayın Ali Demir’in ÖSYM Başkanlığına atandığından beri bir kısım medyanın bir linç operasyonu yürüttüğüne şahit oluyoruz. Neredeyse yaptığı her icraat ve açıklamanın ardından tekrarlanan istifa çağrılarının da edep sınırlarını aştığını görüyoruz. Son olarak hakim ve savcı adaylığı sınavının iptali açıklamasında da aynı mesnetsiz ve insafsız yorumlar yapıldı. 

Demokrasilerde eleştiri en doğal haklardandır. Yürütme erkinin her türlü eylem ve işlemi hem yargısal denetime tabi olacaktır hem de eleştirilebilecektir. Şahsiyet haklarına saldırı, hakaret ve iftira niteliğinde olmayan her türlü eleştiriye de idareciler katlanacak, yapıcı eleştirilerden de dersler çıkarabilecektir. İdeal olanı budur. Hakim ve savcı adaylığı sınavının iptali ve yenilenme kararını ön yargılardan sıyrılarak değerlendirmek gerekir. Burada korunması gereken haktır. Eğer sınavda bir yolsuzluk tespit edilmiş ise bu suçtur, sınavlar iptal edilecek ve adli makamlar da gereğini yapacaktır, zaten soruşturma başlatılmıştır. Ancak yolsuzluk yapıldığına dair somut delil elde edilememesine rağmen soruların bazı adayların eline geçtiğine dair kuvvetli şüphe oluşturacak sebepler analizler sonucu elde edilmiş ise şüpheleri izale etmenin yolu sınavları yenileyerek aynı adayların eşit şartlarda yeniden yarışmasını sağlamak olacaktır. Hakkaniyete uygun olan budur. 

Şimdi hak ve hakkaniyet ölçüleri içinde, 6 Mayıs 2012’de yapılan ve  1546 avukat adayın katılarak 271 adayın 70 puan barajını geçebildiği “Avukatlar İçin Adli Yargı Hâkim ve Savcı Adaylığı Yarışma Sınavı”nın iptal nedenlerine bakalım.

ÖSYM açıklamasında,  “Sınavın yapıldığı günden sonra, soruların zor olduğu yönünde başlayan tartışmalar ve sonuçların açıklanmasının ardından ortaya atılan bazı kesimlere ayrıcalık oluşturulduğuna yönelik iddialar” üzerine bir komisyon kurulduğu ve komisyonun iddiaları, 2011 yılında yapılan sınav verileri ile karşılaştırmalı olarak irdelenerek hem 2011 hem de 2012 yılında gerçekleştirilen sınavların madde analizleri birlikte değerlendirilerek” iptal kararı aldıkları ifade edildi.

“Komisyon çalışmasına öncelikle ortaya atılan iddiaları incelemekle başlamış daha sonra sınav sonuçlarına dayalı verilerin analizi ile genişletmiştir. 2011 yılında yapılan sınav verileri ile karşılaştırmalı olarak da sonuçlar irdelenmiştir. Hem 2011 hem de 2012 yılında gerçekleştirilen sınavların madde analizleri birlikte değerlendirilmiştir. Yapılan tüm inceleme ve değerlendirmeler sonucunda soruların sınavdan önce bir kısım adaya ulaştırıldığına dair görsel ve/veya işitsel somut bir bulgu elde edilmemiştir. Ancak;

2012 yılında gerçekleştirilen sınavın 2011 yılında gerçekleştirilen sınava göre daha zor olduğu başarı ve başarısızlıklarda bu konunun net olarak görüldüğü;



Normal şartlar altında zorluk derecesi yüksek sınavlarda başarı barajını geçen aday dağılımının başarı barajı puanının (70 puanın) hemen üstünde yoğunlaşması beklenirken, 2012 sınavında bu yoğunlaşmanın 80 puan ve üzerine de yayılmış olduğu, 65 ve altında puan alan grubun yanında 80 ve üzeri alan çok kalabalık bir grubun oluştuğu, normal veri olarak kabul gören 65 ve 75 arası beklenen istatistiğin zayıf kaldığı,



2011 yılında başarılı olan iller ile 2012 yılında başarılı olan iller arasında bir uyumun söz konusu olmadığı;



2011 yılında sınava giren adayların bazılarının puanlarını 2012 yılında sınav daha zor olmasına rağmen ortalama 40 puan civarında artırmış olmaları;



Sınavı ilk 50 sırada başarıyla tamamlayan adaylardan 26 adedinin 2011 sınavında 70 baraj puanının altında kaldıkları halde bu sınavda 85 ve üzeri puan alarak ilk 50 dereceyi paylaşmış olmaları;



140 soruda 92 ve üzerinde doğru yanıtı bulunan 357 adayın sorulara verdikleri cevaplar üzerinde yapılan analiz neticesinde; “kritik belirleyici” olarak tespit edilen sorulardan bazılarında, oluşma olasılığı çok düşük olmasına rağmen, yanlış cevap üzerinde birleşildiği;

Başarılı adaylardan bazılarının karı-koca, veya akraba ilişkilerinin olması ve sınavı üstün başarı ile kazanan 4 evli çiftin cevap kağıtlarındaki tıpkılık yanında puanlarının da birbirlerine yakın ve yüksek puanlar olması,



Sınav sonuçlarında özellikle derece yapmış bazı adayların soru kitapçıkları üzerinde hiçbir işlem, yazılı muhakeme ya da karalama yapmaksızın matematik sorularında % 100 doğru yapmış olmaları, ya da yaptıkları karalamalarda ulaştıkları/ulaşamadıkları sonucu değil farklı şıkkı işaretlemiş olmaları,

6 Mayıs 2012 tarihli Adli Yargı-Avukat-1 sınav sonuçlarını tartışılır hale getirmiştir. Somut bir delile rastlanılmamış olmakla birlikte, sınav güvenliği ve sonuçlarında en küçük bir tartışmaya ve şüpheye yol açacak herhangi bir duruma müsaade etmemeyi temel ilke edinen ÖSYM Yönetim Kurulu, 6114 sayılı yasanın 4. maddesinin 11. Fıkrasının verdiği yetki ile ilgili sınavın bir eşdeğer sınav ile tekrarlanmasına karar vermiştir.”
Şimdi vicdan ve insaf sahibi olanlar, sıralanan iptal nedenleri ortada iken bu sınav iptal edilmemeliydi diyebilirler mi? 

Komisyon raporundaki bu tespitlere rağmen sınav iptal edilmeseydi, ÖSYM ve Başkanı Ali Demir’I tebrik edip iltifatta mı bulunacaklardı? Neredeyse ortaya atılan her dedikodudan sonra ‘sınavlar iptal edilsin’ ‘Ali Demir istifa’ sloganlarını tekrarlayanlar, şimdi haklı gerekçelerle yapılan iptal işlemine de karşı çıkıyorlar. Demek ki, mesele haksızlıklara, yanlışlıklara dur demek için eleştirmek değil, ne karar verirse versin Ali Demir ve ÖSYM’yi karalamak. 

Hiç bir somut bulgu ve delil olmamasına rağmen, ortaya çıkan ciddi şüpheler karşısında hiçbir kimseye haksızlık yapılmaması, ayrıcalık tanınmaması için sınavın tekrarlanmasına karar verilmesi eleştirilecek değil tebrik edilecek bir tutumdur diye düşünüyorum.

Başkan Ali Demir’I istifa ettirmeyi ve ÖSYM üzerinden siyasi çıkar sağlamayı amaçlayanlara, bu gerekçeler bir anlam ifade etmiyor.



(Bu köşe yazısı, sayın Reşat PETEK tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)