Sanığın yargılama sürecinde 5237 sayılı TCK’nin 32 maddesi anlamında akıl hastalığına sahip olması durumunda hakkında koşularının bulunması halinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediği hususu ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konudur.

Kovuşturması aşamasında sanığın akıl hastası olup olmadığı öncelikle değerlendirilmeli ve koşularının bulunması halinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına karar verilmelidir.

Akıl hastalığı 5237 sayılı TCK.’nun 32 nci maddesinde düzenlenmiştir.[1]

TCK, 32. madde akıl hastalığı konusunda üç husustan bahsetmektedir:

1. husus: işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamama hali. (TCK. m.32/1)

2. husus: fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olması hali. (TCK. m.32/1)

3. husus: işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış olması hali. (TCK. m.32/2)

TCK’nin bu düzenlemesine göre, akıl hastalığını tam ve kısmi akıl hastalığı olarak ikiye ayırmak mümkündür.

5237 sayılı kanunun 765 sayılı eski kanunun aksine tam akıl hastalığı-kısmi akıl hastalığı ayrımını kaldırıp kaldırmadığı hususunda öğretide tartışmalar bulunmaktadır.

Bazı yazarlar, yeni yasanın ayrımı kaldırdığını ileri sürmektedirler. Bu yazarlara göre, kişi ya akıl hastasıdır veya akıl hastası değildir. Sanığın akıl hastası olması halinde 5237 sayılı TCK’nin 32/1 maddesi uyarınca sanığa ceza verilemeyecek ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanacaktır. Bu yazarlara göre, sanığın akıl hastası olmaması halinde de genel hükümler normal şekilde uygulanacaktır.[2]

Belirtmek gerekir ki, 5237 sayılı TCK.’nin 32/2 nci maddesinde yer verilen hüküm göz önünde bulundurulduğunda bu ayrımın korunduğunu ifade edebiliriz.

Akıl hastalığı, bir hukuka uygunluk nedeni olarak öngörülmemiştir. Akıl hastalığı kavramı, kişinin anlama ve isteme yeteneğini etkileyen psikolojik bozukluk olarak tanımlanabilir.

Bu nedenle sanıkta var olan akıl hastalığı, eylemi hukuka uygun hale getirmeye elverişli değildir.

Sanığın akıl hastası olması hali, failin ceza sorumluluğunu yani kusurluluğunu ortadan kaldıran bir durumdur. Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği eylemin hukuksal anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu eylemle ilgili olarak hareketlerini yönlendirme yeteneği önemli ölçüde azalmış olan kişiye 5237 sayılı TCK’nin 32 nci maddesine göre ceza verilmeyecektir. Ancak, bu durumda sanık hakkında güvenlik tedbirine hükmedilecektir.[3]

Gözlem altına alınma

Yargılama sürecinde sanığın akıl sağlığı konusunda bir iddia veya bir tereddüdün bulunması halinde; suç tarihi itibariyle TCK'nin 32. maddesi uyarınca “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığı” konusunda CMK’nin 74. maddesine[4] göre değerlendirme yapılarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekir.[5]

Rapor alınması zorunluluğu

Yargılama sürecinde sanığın akıl hastalığına sahip olup olmadığı konusunda bir değerlendirme yapma zorunluluğu ortaya çıkarsa, suç tarihi itibarıyla TCK'nın 32. maddesi uyarınca, “akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış veya önemli derecede azalmış olup olmadığı” konusunda, usulünce sağlık kurulu raporu alınmalı ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekmektedir.[6]

Raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi zorunluluğu

Sanığın suç tarihi itibariyle ve halen akıl hastalığı bulunup bulunmadığı, bulunmakta ise akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamayacağı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığı hususunda raporlar arasında çelişki bulunduğu takdirde, sanığın bizzat Adli Tıp Genel Kurulunda muayenesi yaptırılarak raporunun aldırılmasından sonra, sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.

Raporlar arasında çelişki giderilmeden karar verilmesi halinde, verilen karar eksik incelemeyle yeterli olmayan rapora dayalı olarak karar verildiği yönünde eleştirilere muhatap olacaktır.[7]

Akıl hastalığı ve haksız tahrike ilişkin maddelerin uygulama sırası

Akıl hastalığı ve haksız tahrike ilişkin maddelerin uygulama sırası bakımından, 5237 sayılı TCK’nin 61. maddesindeki ilkeler gözetilmelidir.

Hâkim, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirledikten sonra, belirlenen ceza üzerinden sırasıyla teşebbüs, iştirak, zincirleme suç, haksız tahrik, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebeplere ilişkin hükümler ile takdiri indirim nedenleri uygulayarak sonuç cezayı belirleyecektir.[8]

SONUÇ:

Sanığın tam akıl hastası olması hali sorumluluğu ortadan kaldırdığından sadece cezayı azaltıcı bir neden olan haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına zaten ihtiyaç kalmayacaktır.[9]

Haksız tahrik, kısmi akıl hastalığı halinde uygulanabilecektir. Hatta öğretide, kısmi akıl hastasının içinde bulunduğu koşullar nedeniyle, daha kolaylıkla öfkelenileceği veya eleme maruz kalabileceği yönünde genel bir kabul bulunmaktadır.[10]

Başka bir söylemle, kısmi akıl hastalığı haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına engel değildir.[11]

Yargılama sürecinde haksız tahrike ilişkin hüküm uygularken sanıktaki kısmi akıl hastalığının türü de ayrıca değerlendirme konusu yapılmalıdır.[12]

Haksız tahrik oluşturan eylem, sanığın şuur veya harekâtının serbestîsini önemli derecede kaldıracak bir ruhi karışıklığa neden olmuşsa, artık haksız tahrikten değil, geçici (arızi) nedenden bahsedilecektir.

Bu gibi hallerde, ruhi karışıklığın şiddetine göre, kısmi isnat yeteneği veya isnat yeteneğinin tamamen kalkması durumu da ortaya çıkabilir. Bu son durumda 5237 sayılı TCK’nin 34/1 maddesi hükmünün uygulanıp uygulanmayacağı ayrıca değerlendirilmelidir.[13]

Kısmi akıl hastalığına sahip olan sanığın, gerçekte böyle bir durum olmamasına rağmen tahrik edildiği zannına kapılarak suç işlemesi halinde, sanığın hastalığından doğan hiddet veya elemin etkisi altında suç işlediğinden, kaçınılabilinir/kaçınılamaz hataya düşmesi gibi bir durumun söz konusu olmayacağını ve bu yüzden hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağını ifade edebiliriz.[14]

Yukarıda da ifade edildiği üzere, sanığın kısmi akıl hastalığı ve haksız tahrik nedeniyle suç işlemesi halinde, cezanın belirlenmesi aşamasında 5237 sayılı TCK.’nin 61/5 maddesi gereğince önce haksız tahrike ilişkin indirim, daha sonra da kısmi akıl hastalığına ilişkin indirim uygulanacaktır.[15]

.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

.

KAYNAKÇA

Demirbaş, Timur, “Türk Ceza Kanununda Özel Haksız Tahrik Halleri”, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1985.

Demirbaş, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Baskı, Ankara 2013..

Dönmezer, Sulhi/Erman, Sahir, “Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısım”, Cilt I, Beta Basım, İstanbul, 1997, Onüçüncü Bası.

Erem, Faruk/Danışman, Ahmet/Artuk, Mehmet Emin, “Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler”, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1997.

Malkoç, İsmail, “Açıklamalı-İçtihatlı 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu”, Cilt I, Malkoç Kitabevi, Ankara, 2008, Üçüncü Bası.

---------------------------------------

[1] TCK.’nun 32 nci maddesi:“1)Akıl hastalığı nedeni ile, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur. 2) Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi beş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek ceza altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir." hükmünü amirdir.

[2] Malkoç, İsmail, “Açıklamalı-İçtihatlı 5237 Sayılı Yeni Türk Ceza Kanunu”, Cilt I, Malkoç Kitabevi, Ankara, 2008, Üçüncü Bası Malkoç, s.100

[3] Malkoç, s.99

[4] 5237 sayılı TCK’nin “Gözlem altına alınma” başlıklı 74. Maddesi şu şekilde düzenlenmiştir: “MADDE 74. - [1] Fiili işlediği yolunda kuvvetli şüpheler bulunan şüpheli veya sanığın akıl hastası olup olmadığını, akıl hastası ise ne zamandan beri hasta olduğunu ve bunun, kişinin davranışları üzerindeki etkilerini saptamak için; uzman hekimin önerisi üzerine, Cumhuriyet savcısının ve müdafiin dinlenmesinden sonra resmî bir sağlık kurumunda gözlem altına alınmasına, soruşturma evresinde sulh ceza hâkimi, kovuşturma evresinde mahkeme tarafından karar verilebilir. [2] Şüpheli veya sanığın müdafii yoksa hâkim veya mahkemenin istemi üzerine, baro tarafından bir müdafi görevlendirilir. [3] Gözlem süresi üç haftayı geçemez. Bu sürenin yetmeyeceği anlaşılırsa resmî sağlık kurumunun istemi üzerine, her seferinde üç haftayı geçmemek üzere ek süreler verilebilir; ancak sürelerin toplamı üç ayı geçemez. [4] Gözlem altına alınma kararına karşı itiraz yoluna gidilebilir; itiraz, kararın yerine getirilmesini durdurur. [5] Bu madde hükmü, 223 üncü maddenin sekizinci fıkrası gereğince yargılamanın durması kararı verilmesi gereken hâllerde de uygulanır.”

[5] Y.18. CD, E: 2016/7474, K: 2018/10373, Teb: 5 - 2014/81913, KT: 27.06.2018.

[6] Y.4. CD, E: 2014/18769, K: 2018/9971, Teb: 4 - 2013/12003, KT: 21.05.2018.

[7] Y.1. CD, E: 2018/355, K: 2018/1896, Teb: 1 - 2016/102237, KT: 18.04.2018.

[8] Y.18. CD, E: 2017/5887, K: 2018/4781, Teb: KYB - 2017/47254, KT: 02.04.2018.

[9]Erem, Faruk/Danışman, Ahmet/Artuk, Mehmet Emin, “Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler”, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1997, Ondördüncü Bası Erem/Danışman/Artuk, s. 603

[10]Dönmezer, Sulhi/Erman, Sahir, “Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku Genel Kısım”, Cilt I, Beta Basım, İstanbul, 1997, Onüçüncü Bası Dönmezer/Erman, s.351

[11] Erem/Danışman/Artuk, s. 603

[12] Demirbaş, Timur, “Türk Ceza Kanununda Özel Haksız Tahrik Halleri”, Üçdal Neşriyat, İstanbul, 1985 Demirbaş, s. 49

[13] Demirbaş, “Ceza Hukuku Genel Hükümler”, s.410.

[14] Sanık, kısmi akıl hastalığından dolayı tahrik edildiği düşüncesiyle hareket ederek suç işlerse, heyecan durumu haksız tahrikten değil, failin kısmi akıl hastalığından ileri gelmiş bulunduğundan, haksız tahrikin kısmi akıl hastalığı ile bir arada bulunmasından söz edilemeyecek ve sanık hakkında sadece kısmi akıl hastalığına ilişkin hükümler tatbik edilecektir.

[15] Y.18. CD, E: 2017/5887, K: 2018/4781, Teb: KYB - 2017/47254, KT: 02.04.2018.