Yeni adli yılın, insanlığa, ülkemize, yurttaşlarımıza adalet, barış, mutluluk getirmesini diliyorum.
Yeni adli yıl açılışları, geçmişten bugüne, bir anlamda tüm yargı teşkilatının bir araya geldiği, yasama - yürütme ve yargı organlarının temsilcileri ile birlikte medyaya da yargı sorunlarının aktarıldığı, siyasal iradeden ve toplumsal kesimlerden beklentilerin ifade edildiği bir platform olarak kabul edilmektedir.
Bu kısa yazıma ben de; bu yeni dönemde yargı profesyonellerinin ve yargısal kurumların daha üst düzeyde ve insan odaklı bir bakışla; onurun, özgürlüğün ve eşitliğin tam anlamıyla sağlandığı bir topluma hizmet etmesi temennisiyle başlamak istiyorum.
İnanmaktayız ki yargı, haksızlığa uğramış, mağdur olmuş insanların en önemli sığınağıdır. Bu sığınağa olan inancı devam ettirmek ise hukukçulara düşen bir görevdir. Hukuksuzluk anarşiyi ve kaosu beraberinde getirir, dolayısıyla hukuk ve adalete herkesin ve hepimizin ihtiyacı vardır.
Tarih boyunca görürüz ki adil bir yönetim sergileyen devletler, uzun süreçlerde varlıklarını devam ettirebilmişlerdir. Adaletten uzaklaşan zorba yönetimlerin ömrü ise uzun olmamıştır. Bu da göstermektedir ki adaletin güçlü olduğu yerde, devlet de güçlüdür.
Devletimiz, Anayasanın 9. maddesinde Yargı yetkisinin, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağını net bir biçimde ifade etmiştir. Yargı; hukukun ne dediğini söyleyen ve “sistemi meşrulaştıran” erktir. İşte bu noktada ise hâkim bağımsızlığı ve teminatının büyük önem arz ettiğini düşünülmektedir. Hâkim bağımsızlığı ve teminatı; hâkimleri her türlü dış baskı, tehdit, teşvik, tavsiye, telkin ve yönlendirmeye karşı koruma sağlayan güvencelerdir. Bu güvenceler, hukuk devleti olmanın olmazsa olmaz şartıdır. Bağımsız, tarafsız, adil ve hızlı işleyen bir yargı, devletin ve bireylerin temel teminatıdır.
Şöyle bir göz attığımda aşağıdaki verilerin kaydadeğer olduğunu düşündüğümü belirtmek isterim:
CEPEJ’in 2012 yılı verilerine dayalı olarak hazırladığı 2014 yılı Avrupa Yargı Sistemleri Raporuna göre; Avrupa Konseyi ülkelerinde 100.000 kişiye düşen hâkim sayısı, ortalama 21,3; savcı sayısı ise 11,1 dir. Ülkemizde ise 2015 yılının Mayıs ayı itibarıyla yüz bin kişiye düşen hâkim sayısı ortalama 13, savcı sayısı 6,5 dir.
2010 yılında hakim başına düşen dosya sayısı 1.142, savcı başına düşen dosya sayısı 1.460 iken; bu rakam 2014 yılı için hakim başına 865, savcı başına 1.385 olmuştur.
Yargıtay Ceza Daireleri ve Genel Kuruluna bir önceki yıldan devredenlerle birlikte 2010 yılında 573.576 dosya gelmiş ve ortalama görülme süresi 503 gün olmuştur. 2014 yılında ise gelen dosya sayısı 749.204, ortalama görülme süresi 354 gün olmuştur. Ortalama görülme süresi 2010 yılına oranla % 29.6 azalmıştır.
Farkındayız ki mahkemeler, Cumhuriyet savcılıkları, ceza infaz kurumları, denetimli serbestlik birimleri, icra iflas teşkilatı ve Adalet Bakanlığı merkez teşkilatından meydana gelen adalet teşkilatı vatandaşlarımıza daha iyi adalet hizmeti sunmak için heyecan ve özveriyle çalışmaktadır.
Fakat, daha insan odaklı bir bakış yakalayabilmek için; özgürlükçü, çoğulcu, katılımcı demokrasi, iktidar ve özgürlük dengesi ve temiz toplum ortamı özlemlerini bütün boyutlarıyla, gerçekleştiren, insan onuru ve hukukun üstünlüğünü temeline oturan katı ideolojik doğmalardan arınmış, değişime açık, esnek, toplumun değerleriyle tümleşik, “normlarla ne buyurulacağını değil, normların nasıl yaratılacaklarını gösteren”, temelden yola çıktığı için toplumun devingen yapısına ve dokusuna uygun ilkelerle yol gösterici, çatışmacı değil, uzlaştırıcı yepyeni bir anayasanın yapılması bir zorunludur. Birey, toplum ve devlet ilişkileri ancak böyle bir anayasal düzende sağlığına kavuşacaktır.
Böyle bir Anayasaya duyulan özlemin ışığı altında Yargının daha etkin ve güçlü, daha adil ve güvenilir olması ve merkezine insanı oturtabilmesi için yapılması gerekenlerin listesi bugün hala oldukça kabarıktır.
Öncelikle hatılatmak gerekir ki hukuk bilincine sahip bir toplumda yalnızca hukukçuların değil, herkesin bildiği bir kural vardır: Yasalar geneldir, herkese eşit uygulanmak için çıkarılır, kişiler için yasa yapılmaz. Hukuk kişilere uydurulmaz. Kişiler hukuka uyarlar.
Hukuk bilincinin yüksekliği, uygarlığın ölçütlerinden biridir. Bir yasa adil hatta meşru olmayabilir. Onun kaldırılması ya da düzeltilmesi için meşru zeminlerde savaşılır. Ancak yürürlükte kaldığı sürece yasalara uymak, onlara titreyen ellerle yaklaşmak ödevimizdir. Hukuk bizlere böyle söyler.
Frederic BASTIAT`ın o ünlü sözünde de ifade ettiği üzere “Hukuk, adaletsizliği engellemek için örgütlenmiş ortak bir güçtür.” Hukukun üstünlüğünü gerçekleştiren bir düzende, yasama, yürütme ve yargı, hukuka bağlı olmak durumundadır.
Hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmeye kendini adayan bir düzeni kurmak ve işletmek ise çok da kolay değildir.
Günümüzde halen; yargı organlarının iş yükü fazladır, bazı uyuşmazlıklarda yargılama makul sürede bitirilememektedir, performans denetim sistemi yeterince etkin değildir, adli istatistiklerin toplanması ve verilerin değerlendirilmesi henüz yeterli düzeyde değildir, bilirkişilik müessesesinde sorunlar vardır, yargı çalışanlarının özlük hakları yetersizdir, alternatif uyuşmazlık çözüm yolları uygulamada henüz yaygınlık kazanamamıştır, yargı çalışanlarının disiplin, ödüllendirme ve kariyer sistemi yetersizdir, icra ve iflas hizmetlerinin etkinliği henüz istenilen düzeyde değildir, yargı mensubu ve çalışanı sayısı yetersizdir, adli ve idari yargıda istinaf mahkemeleri henüz faaliyete geçirilememiştir.
Çağımızda her an yeni bir bilgi üretilmekte ve hatta hemen anında uygulanabilmektedir. Bu çağda yaşanan değişimlere anında yanıt veremeyen yargının adilliğinden de söz edilemeyecektir. Bu bakımdan önümüzde bizleri bekleyen bazı tehditler bulunmaktadır: toplumda cezaların caydırıcı olmadığı inancı hala oldukça yaygındır, zaman zaman da olduğu gibi UYAP’a yönelik siber saldırılar muhtemeldir, kamuoyunda yargıya güven henüz istenilen düzeyde değildir, suç tipleri artmakta ve karmaşıklaşmaktadır, siber suçlar ve terör suçları konusunda uluslararası işbirliği yetersizdir, hukuk eğitiminde nitelik sorunları bulunmaktadır, genel ve sosyal medya üzerinden yargı kurumları hakkında olumsuz algı oluşturulması engellenememektedir, uzlaşı ve işbirliği kültürü yetersizdir ve toplumda hukuk bilinci yeterince gelişmemiştir.
Vurgulanması yerinde olacaktır ki; öncelikle, insan hak ve özgürlüklerini koruyan, adil, güven veren, erişilebilir ve etkin bir adalet sistemi kurulmalıdır. Bu amacı her hukukçunun içselleştirmesi gerekmektedir. Yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığına, insan hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmeli; ehliyet ve liyakate bağlı olunmalı, hesap verebilirlik ve saydamlık esas alınmalı, hizmette mükemmellik anlayışıyla, halkın beklentilerine duyarlı, yeniliğe açık ve çalışanlarına saygılı bir yargı teşkilatı hayata geçirilmeldir.
Bu açıdan, adalet hizmetlerinin etkinlik ve verimliliğinde yargılamanın süjelerinden biri olan avukatların önemi tartışmasızdır. Bu nedenle avukatlık mesleğine ilişkin olarak dünyada yaşanan değişim ve gelişimlere uygun mevcut sorunlara çözüm getiren yeni bir Avukatlık Kanunu Taslağı’nın hazırlanarak ilerleyen süreçte yasalaştırılması gerekmektedir.
Başta barolar olmak üzere yargı aktörlerinin de katılımı ile gelişim hedefinin gerçekleştirilmesine yönelik adımların belirleneceği etkinlikler (toplantı, sempozyum, çalıştay vb.) düzenlenmelidir. Avukatlık mesleğine kabul esasları objektif esaslara göre yeniden belirlenmelidir. Savunmanın etkinliğinin artırılmasına yönelik çalışmalar yapılmalı ve ceza yargılamasında çapraz sorgu yönteminin işlerliği artırılmalıdır.
Bu anlamda ilk bakışta kendi alanımla da ilgili olarak belirtmeliyim ki, özellikle küresel bir sorun haline gelen ve uluslararası ortak mücadeleyi zorunlu kılan sanal ortamda işlenen suçlar gibi alanlarda etkin ve verimli bir adli yardımlaşmanın hayati önemi bulunmaktadır. Adalet alanında uluslararası ilişkiler ve bu kapsamda adli işbirliği; buna ilişkin iş ve işlemlerin gecikmeksizin ve yerinde gerçekleştirilmesini gerektirmektedir. Bu itibarla yeniden hatırlatmak gerekir ki ‘Sanal Ortamda İşlenen Suçlar Sözleşmesi’ ile kanuni düzenlemelerimizin uyumunun sağlanması için mevzuat çalışması yapılmalıdır.
Son olarak ifade etmeliyim ki, yeni adli yılda öncelikle bizlerin yani hukukun uygulayıcıları olarak kendimizin, yukarıda vurguladığım hususlara ve gelişmelere riayette en ufak bir çekingenlik ve isteksizlik göstermemesi gerekmektedir.
Bu duygu ve düşüncelerle, yeni adli yılın ülkemize ve tüm vatandaşlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyor, Yargımızın saygıdeğer, çalışkan ve fedakar mensuplarına, değerli çalışma arkadaşlarıma ve meslektaşlarıma başarılar diliyorum.
Saygılarımla…
Av. Sabire Meltem BANKO
31 Ağustos 2015
ANKARA
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Meltem BANKO tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)