I. Giriş
4054 sayılı ve 07.12.1994 tarihli Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un amacı m.1’e göre; “Mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamaktır”. Kanun, bu amaca ulaşmak için Rekabet Kurulu’nu önemli yetkilerle donatmıştır. Bunlar arasında temel hak ve hürriyetler bakımından en tartışmalı olanı, m.15’de düzenlenen “yerinde inceleme” yetkisidir. Bu maddeye göre, Kurul tarafından gerekli görülmesi halinde “teşebbüs ve teşebbüs birliklerinde incelemelerde bulunabilir”. Rekabet Kurulu emrinde çalışan uzmanlar tarafından yapılan bu inceleme kapsamında; belirli konularda yazılı ve sözlü açıklamalar istenebileceği ve teşebbüslerin her türlü mal varlığına ilişkin incelemeler yapılabileceği gibi teşebbüslerin ve teşebbüs birliklerinin defterleri, fiziki ve elektronik ortam ile bilişim sistemlerinde tutulan her türlü veriler ve belgeler incelenebilir, bunların kopyaları ve fiziki örnekleri alınabilir (m.15-a).
Mahiyeti itibariyle Ceza Muhakemesi Hukukunda yer alan “arama” ve “elkoyma” koruma tedbirlerinden farklı olmayan “yerinde inceleme” yetkisinin, Anayasa m.21’de düzenlenen “konut dokunulmazlığı” hakkına bir müdahale teşkil ettiği tartışmasızdır. İlk bakışta şirket ofislerinin “konut” olarak değerlendirilemeyeceği düşünülse de, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) kararlarında, şirketlerin yönetim ofislerinin, şubelerinin ve diğer işyerlerinin de “konut” kavramına dahil edildiği belirtilmelidir (Société Colas Est ve diğerleri/Fransa, B. No: 37971/97, 16/4/2002, § 41). Dolayısıyla; 4054 sayılı Kanun m.15’de düzenlenen “yerinde inceleme” tedbirinin Anayasa m.21’de öngörülen güvencelere uygun olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Anayasa m.21’e göre; “Kimsenin konutuna dokunulamaz. Milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin konutuna girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el koyulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hakim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, elkoyma kendiliğinden kalkar”.
4054 sayılı Kanun m.15’de düzenlenen “yerinde inceleme” tedbirinin Anayasa m.21’e aykırılığı sorunu; Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 23/03/2023 tarihli Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. bireysel başvuru kararında incelenmiştir (Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2019/40991, 23/3/2023). AYM bu kararında, ilgili düzenlemenin Anayasaya aykırı olduğuna kanaat getirmiş ve başvurucu şirketin konut dokunulmazlığı hakkının ihlal edildiğine oyçokluğu ile karar vermiştir.
II. Başvuruya Konu Olaylar
Rekabet Kurulu şikayet üzerine; başvurucu Şirketin de aralarında bulunduğu bir grup müteşebbis hakkında Otomotiv Distribütörleri Derneği ve Otomotiv Sanayi Derneği çatısı altında geleceğe ilişkin fiyat, üretim, satış konularında bilgi ve tahmin paylaşımı suretiyle 4054 sayılı Kanunun 4. maddesini (rekabeti sınırlayıcı anlaşma, uyumlu eylem ve kararlar) ihlal edip etmediği konusunda soruşturma açılmasına gerek olup olmadığının tespiti amacıyla ön araştırma yapılmasına karar vermiştir. Ön araştırma yapmak üzere yetkilendirilen rekabet uzmanları, başvurucunun adresine giderek “yerinde inceleme” yapmıştır. Yapılan inceleme sonucu şirket personelinin bilgisayarından temin edilen elektronik postalardan oluşan 78 yaprak belge teslim alınmıştır. Ön araştırma sonucu düzenlenen raporda soruşturma açılması önerisinde bulunulmuş; bu öneri doğrultusunda Rekabet Kurulu, ilgili teşebbüsler hakkında soruşturma açılmasına karar vermiştir. Rekabet Kurumu raportörlerince yapılan soruşturma sonucunda düzenlenen raporda, başvurucunun da aralarında bulunduğu müteşebbislerin 4054 sayılı Kanun’un 4. maddesini ihlal eder nitelikte eylemlerde bulunduğu sonucuna ulaşılmış ve sözkonusu teşebbüslere idari para cezası uygulanması önerilmiştir. Kurul, başvurucu hakkında idari para cezası uygulanmasına karar vermiştir.
Başvurucu Şirket, idari para cezası ile bu cezanın dayanağı olan yönetmeliğin (Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar ile Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Hâlinde Verilecek Para Cezalarına İlişkin Yönetmelik) iptali istemi ile Danıştay 13. Dairesi’nde dava açmıştır. Dairenin davanın reddine karar vermesi üzerine; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na temyiz başvurusunda bulunulmuş, ancak bu başvurudan sonuç alınamamıştır.
Başvurucu Şirket; işyerinde yapılan yerinde incelemenin Anayasada öngörülen güvencelere aykırı olması nedeniyle konut dokunulmazlığı hakkının, idari para cezası uygulanması nedeniyle mülkiyet hakkının, cezanın miktarının tayininde diğer müteşebbislerin ihracat ciroları dikkate alınmadığı halde, kendi ihracat cirolarının da hesaba katılması nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının, aynı fiilin ikinci kez soruşturulması nedeniyle yeniden yargılanmama ve cezalandırılmama ilkesinin (ne bis in idem), yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ve yargılama devam ederken yürürlüğe giren kanunla karar düzeltme aşamasının kaldırılması sebebiyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasıyla AYM’ye bireysel başvuruda bulunmuştur.
III. AYM’nin Değerlendirmesi
A. Konut Dokunulmazlığı Hakkına İlişkin Şikayet Bakımından
Başvurucu Şirket; işyerinde gerçekleştirilen yerinde incelemeye olay esnasında bir itirazda bulunmamış olsa da, AYM önünde, Anayasa m.21 uyarınca konut dokunulmazlığı hakkına ancak hakim kararıyla müdahale edilebileceğini, Kurul uzmanlarınca gerçekleştirilen yerinde incelemenin yeterli güvenceleri içermediğini ileri sürmüştür.
AYM öncelikle; konut kavramının işyerlerini de kapsadığını, 4054 sayılı Kanun m.15 uyarınca, yerinde incelemenin teşebbüsün yönetim işlerini yürüttüğü merkez, şube ve tesislerinde yapılan bir faaliyet olduğunu, bu yerlerin herkesin serbestçe girebildiği aleni alanlardan olmadığını, bu nedenle yerince incelemenin Anayasa m.21’de düzenlenen konut dokunulmazlığı hakkına bir müdahale teşkil ettiğini belirtmiştir (§ 54-57).
Ardından, müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığını değerlendiren AYM özetle; Anayasa m.21 uyarınca, usulüne göre verilmiş hakim kararı olmadıkça kimsenin konutuna girilemeyeceğini, konutunda arama yapılamayacağını, buradaki eşyaya el koyulamayacağını, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise doğrudan hakim kararı yerine kanunla yetkili kılınmış mercinin yazılı emrinin yeterli görülebileceğini, yetkili mercinin kararının yirmi dört saat içinde görevli hakimin onayına sunulmasının zorunlu olduğunu belirtmiştir. AYM; 4054 sayılı Kanun m.15’de ise rekabet uzmanlarının yerinde inceleme yapabilmesinin kural olarak hakim kararına bağlı kılınmadığını, yalnızca yerinde incelemenin engellenmesi veya engellenme olasılığının bulunması halleriyle sınırlı olarak hakim kararının gerekli kılındığını, oysa Anayasa m.21’de öngörülen hakim kararı güvencesinin, kamu görevlilerinin kişilerin konutlarına rızaları dışında girmek istediği bütün durumları kapsadığını, dolayısıyla hakim kararını, engellemenin veya engelleme ihtimalinin varlığına münhasır kılan düzenlemenin sözkonusu güvenceye aykırılık teşkil ettiğini ifade etmiştir (§ 62-63). AYM ayrıca; hakim kararı olmaksızın, Kurulun emriyle yapılabilecek yerinde incelemenin “gecikmesinde sakınca bulunan hallerle sınırlı” tutulmadığını, 4054 sayılı Kanun m.15’de yer alan düzenlemenin bu bakımdan da Anayasa m.21’e uygun olmadığını, “bir an için Kurulun yerinde inceleme yapılması kararının gecikmesinde sakınca bulunan hallere münhasır olduğu kabul edilse bile Kurul kararının yirmi dört saat içinde görevli hakimin onayına sunulması zorunluluğunun bulunmaması” nedeniyle de Anayasa m.21’deki ek güvenceye aykırılık bulunduğunu tespit etmiştir (§ 64-65).
AYM sonuç olarak; Anayasaya açık aykırılık içeren 4054 sayılı Kanun m.15’e dayanılarak yapılan yerinde inceleme nedeniyle başvurucunun konut dokunulmazlığı hakkının ihlal edildiğine, iki Üyenin karşı oyu ile karar vermiştir.
B. Diğer Şikayetler Bakımından
- Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişin Şikayet: Başvurucu Şirket, uygulanan idari para cezasının kanuni dayanağının bulunmadığını, ayrıca yargılama boyunca usule ilişkin güvencelerden yoksun bırakıldığını, mahkeme kararlarının yeterli gerekçe içermediğini ileri sürerek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini savunmuştur. AYM, başvuruya uygulanan cezanın erişilebilir, belirli ve öngörülebilir bir kanuna dayandığını, mahkemelerin değerlendirmelerinin öngörülemez nitelikte olmadığını, ayrıca mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin elverişlilik, gereklilik ve orantılılık koşullarını sağladığını, yani ölçülü olduğunu belirterek mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (§ 76-125).
Belirtmeliyiz ki; başvurucu, işyerinde yapılan yerinde incelemede ele geçirilen belgelerin hukuka aykırı olarak elde edildiğine ve bunların yargılamada kullanılmasının hukuk aykırı olduğuna dair bir şikayet sunmamıştır. Başvurucunun delillere ilişkin şikayeti, elde edilen delillerin isnat edilen fiilin işlendiğini ispatlamaya yeterli olmadığı hususu ile sınırlıdır. Bu nedenle AYM, yerinde inceleme sonucu elde edilen delillerin yargılamada kullanılmasının mülkiyet hakkının içerdiği usul güvencelerini (veya adil/dürüst yargılanma hakkını) ihlal edip etmediğini incelememiştir (§ 117).
- Mülkiyet Hakkıyla Bağlantılı Olarak Ayırımcılık Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin Şikayet: AYM, ayrımcılık yasağının ihlalinden söz edilebilmesi için öncelikle hukuki durumları benzer olan kişilere farklı muamelede bulunulması gerektiğini, somut olayda ise başvurucu Şirkete uygulanan ceza miktarının diğer müteşebbislere uygulananlardan fazla olmasının (başvurucunun yurt dışı gelirinin de ceza matrahına dahil edilmesinin) farklı bir muamele teşkil etmediğini, bu nedenle ayrımcılık yasağına ilişkin şikayetin dayanaktan yoksun olduğuna karar vermiştir (§ 132-141).
- Aynı Fiil Nedeniyle Yeniden Yargılanmama ve Cezalandırılmama İlkesinin (ne bis in idem) İhlal Edildiğine İlişkin Şikayet: Başvurucu, aynı dönemle ilgili olarak iki farklı ön araştırma süreci geçirdiğini, birinci ön araştırma sonucunda soruşturma açılmasına gerek olmadığına karar verilmesine rağmen ikinci ön araştırma sonucunda aynı dönemin yeniden inceleme konusu yapılarak soruşturulduğunu, bunun aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama ve cezalandırmama ilkesini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
AYM; ilk aşamada, kabahat eylemleri nedeniyle uygulanan idari yaptırımlara ilişkin uyuşmazlıkların Anayasa m.36 ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi m.6 bağlamında “suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklar” kapsamına girdiğini, dolayısıyla olaydaki idari para cezasına ilişkin uyuşmazlığın ne bis in idem ilkesi çerçevesinde incelenebileceğini kaydetmiştir (§ 152).
Burada zorunlu bir parantez açıp, AYM’nin ne bis in idem ilkesinin kapsamı ve gerekleri hakkında daha önceki kararlarında yaptığı belirlemeleri hatırlatmakta fayda bulunmaktadır. AYM sözkonusu ilkeyi, “hiç kimsenin ceza yargılamasında kesin/kesinleşmiş bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir fiilden dolayı ceza yargılaması kapsamında yeniden yargılanamayacağı veya cezalandırılamayacağı” şeklinde tanımlamaktadır (E.2019/4, K.2021/78, T.4/11/2021). AYM’ye göre, aşağıdaki koşullar gerçekleştiğinde ne bis in idem ilkesine aykırılık sözkonusu olacaktır: “(1) Ceza ile ilgili bir yargılama sürecinin olması, (2) Bu sürecin kesin/kesinleşmiş mahkûmiyet veya beraat hükmüyle sonuçlanmış olması, (3) Tekrar (yeniden) ceza ile ilgili bir yargılama sürecinin işletilmesi, (4) Farklı yargılama süreçlerinin aynı fiile ilişkin olması ve (5) İlkenin istisnalarından birinin olmaması”. Önemle ifade etmek gerekir ki, AYM bu açıklamalarda geçen “ceza”, “mahkumiyet”, “beraat” gibi esasen Ceza Hukukuna ve Ceza Yargılaması Hukukuna ait kavramları Ceza ve Ceza Yargılaması Hukukundan bağımsız, insan hakları yargılamasına özgü biçimde yorumlamaktadır. Örneğin, idari vergi cezaları AYM içtihadında “ceza” kapsamına girecek şekilde yorumlanmaktadır. Öte yandan; AYM’nin benimsediği “özerk yorum” çerçevesinde, “ceza olarak nitelendirilen bir yaptırıma ilişkin yargılamada delillerin değerlendirilmesi ve olguların tespiti sonrası kişinin ilgili suçu işlediği ya da işlemediği yönünden değerlendirme içeren bir kararın aynı fiilden dolayı birden fazla yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesi anlamında mahkumiyet ya da beraat kararı olarak” nitelendirilmektedir (§ 149). Dolayısıyla; delillerin değerlendirilmesi sonucunda kişinin suç işlediği veya işlemediği yönünde bir kanaate ulaşılması halinde, sürecin hukuki nitelendirmesinden (ön araştırma, inceleme, soruşturma vs.) bağımsız olarak, süreç sonunda verilecek karar ne bis in idem ilkesi kapsamında “beraat” veya “mahkumiyet” niteliğinde olacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut vakaya bakıldığında; açıklığa kavuşturulması gereken temel mesele, ilk ön inceleme sonrası verilen “soruşturma açılmasına gerek bulunmadığı” yönündeki kararın “beraat” kararı olarak nitelendirilmesinin mümkün olup olmadığıdır. AYM’ye göre, bu soru yanıtlanırken dikkate alınması gereken en önemli husus, “kararın dayandığı delillerin kapsamıdır”. AYM’nin kendi ifadesiyle; “Bu bağlamda soruşturma açılmasına gerek bulunmadığına dair karar soruşturma makamlarının elinde mevcut olan tüm delillerin değerlendirilmesinden sonra verilmişse bunun beraat kararı mahiyetinde olduğu sonucuna ulaşılabilir. Kurulun ön araştırma safhasında dosyada bulunan tüm delilleri esastan değerlendirerek bunların müteşebbis hakkında soruşturma açılması için yeterli olmadığına karar vermesi müteşebbisin suç sorumluluğunun karara bağlandığını gösterir. Buna mukabil, sözkonusu kararın deliller değerlendirilmeksizin verildiği görülebiliyorsa bu takdirde beraat niteliğinde olmadığı kabul edilebilir” (§ 156).
Somut olayda AYM; “soruşturma açılmasına gerek olmadığına dair kararın soruşturma makamlarının (Kurulun) elinde mevcut olan tüm delillerin değerlendirilmesine dayandığını” tespit ederek, sözkonusu kararın -yukarıdaki açıklamalar ışığında- “beraat kararı” hükmünde olduğunu belirtmiştir (§ 156). Ne bis in idem ilkesinin ihlalini oluşturacak diğer koşulların (ilk dört koşulun) somut olayda gerçekleştiğini kaydeden Yüksek Mahkeme, son olarak, ne bis in idem ilkesine istisna oluşturacak bir durumun (yeni delillerin ortaya çıkması veya davanın sonucunu etkileyebilecek esaslı bir kusurun bulunduğunun anlaşılması) mevcut olup olmadığını sorgulamış ve olaydaki “mükerrer soruşturmanın” iki yeni delile dayandırıldığını tespit ederek, aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama ve cezalandırılmama ilkesinin ihlal edilmediğine karar vermiştir (§ 159-162).
- Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Şikayet: Başvurucu Şirket, Danıştay’da iptal davasının açıldığı tarihe kadar karar düzeltme kanun yolunun mevcut olduğunu, ancak yargılama devam ederken bu yolun 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanunla kaldırıldığını, bu nedenle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. AYM; “mahkemeye erişim hakkının bir mahkeme kararına karşı kanun yoluna müracaat edilmesini garanti altına almadığı” gerekçesiyle, karar düzeltme yolunun kaldırılmış olmasının ve bunun derdest yargılamalarda da geçerli kılınmasının mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunmadığını ifade etmiştir (§ 167-169).
- Makul Sürede yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Şikayet: Başvurucu nihayet, yargılamanın uzun sürmesinden yakınmıştır. AYM; başvurucu hakkında ikinci ön araştırma sürecinin başlatıldığı tarih ile idari yargı sürecinin kesinleştiği tarih arasında geçen 9 yıl 10 ay 26 günlük sürenin makul olmadığını belirtmiş, bu nedenle başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (§ 176-177).
IV. Değerlendirme ve Sonuç
Bu yazımızda ele alınan AYM’nin Ford Otomotiv Sanayi A.Ş. kararı; 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 15. maddesinde düzenlenen “yerinde inceleme” kurumunun, Anayasanın 21. maddesine aykırı olduğunu ortaya koyması bakımından oldukça önemli bir karardır. AYM; yerinde incelemenin konut dokunulmazlığı hakkının içerdiği güvencelere aykırı olup olmadığını değerlendirirken, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanmasını düzenleyen Anayasa m.13’deki “Anayasa’nın sözüne uygunluk” ölçütüne başvurmuştur. Gerçekten, Anayasa m.21, konut dokunulmazlığına yönelik müdahalelerin hakim kararına dayanması gerektiği konusunda tereddüde yer bırakmamaktadır. Bu kadar açık bir düzenleme karşısında, Rekabet Kuruluna arama ve elkoyma yetkilerinin verilmesi, üstelik keyfi uygulamalara karşı herhangi bir güvence öngörülmemesi, Anayasanın lafzı ile bağdaşmamaktadır. Kanaatimizce, AYM’nin bu çerçevede yaptığı değerlendirmeler ve ulaştığı sonuç tamamen yerindedir.
Karara muhalif kalan iki Üyenin ortak karşı oy yazısında iki itiraz ön plana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, somut olayda konut dokunulmazlığına yönelik müdahalenin AYM’nin zaman yönünden yetkisi dışında kaldığı ve ikincisi ise, sözkonusu müdahalenin herhangi bir hak ihlaline sebebiyet vermediği yönündedir. Muhalif Üyeler, yerinde incelemenin 29.07.2009 tarihinde başladığını ve bittiğini, AYM’nin yetkisinin ise 23 Eylül 2012 tarihinden sonra kesinleşen işlem, eylem ve kararları kapsadığını, başvurucu tarafından idari yargıda açılan davanın idari para cezasının iptaline yönelik olduğunu, yerinde inceleme yapılması nedeniyle ortaya çıktığı iddia edilen zarara ilişkin herhangi bir dava açılmadığını, bu nedenle zaman yönünden yetkisizlik nedeniyle konut dokunulmazlığı hakkına ilişkin şikayetin kabul edilemez bulunması gerektiğini ifade etmişlerdir. İkinci hususta ise Üyeler; başvurucuya ait işyerinde “arama” veya “elkoyma” yapılmadığını, 4054 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak “yerinde inceleme” yapıldığını, başvurucunun yerinde incelemeye bir itirazda bulunmadığını, somut olayda konut dokunulmazlığı hakkına yönelik müdahalenin kanunilik, meşru amaç ve ölçülülük koşullarını sağladığını savunmuşlardır.
Sayın Üyeler tarafından yapılan bu değerlendirmelere katılmanın mümkün olmadığı kanaatindeyiz. Zaman bakımından yetkisizlik hususu bakımından belirtmek gerekir ki; başvurucu Şirket idari yargıda açtığı iptal davasında, 4054 sayılı Kanunun yerinde inceleme usulünü düzenleyen 15. maddesinin Anayasanın 20. ve 21. maddelerine aykırı olduğunu, Anayasa’daki özel güvencelerin yerinde inceleme usulü açısından da geçerli olması gerektiğini ileri sürmüştür. Rekabet Kurumu’nun savunma yazısında ise; yerinde yapılan incelemenin zor kullanma yetkisi içermemesi nedeniyle “arama” niteliğinde olmadığı, Anayasa’nın ilgili maddelerindeki güvencelere aykırılık oluşmadığı ileri sürülmüştür. Dolayısıyla, yerinde incelemenin Anayasa m.21’e aykırılığı sorunu başvurucu tarafından idari yargı önünde dile getirilmiş ve mahkemeden bu hususta bir karar vermesi talep edilmiştir. Bu koşullarda, konut dokunulmazlığı hakkına yapılan müdahaleye ilişkin yargısal sürecin tamamlandığı tarihin (20/05/2019) esas alınması yerinde bir yaklaşımdır. Anayasa m.21’in yerinden inceleme usulüne uygulanamayacağı yönündeki görüş bakımından, sözkonusu maddede geçen “arama” ve “elkoyma” ifadelerinin Ceza Yargılaması Hukukunda belirtilen koruma tedbirlerinden ibaret olmadığını, bireysel başvuru yolunda kavramların AYM tarafından özerk şekilde yorumlandığını, bu maddenin konut dokunulmazlığına müdahale niteliğindeki her türlü arama işlemine uygulanabilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür. Anayasanın 21. maddesinde uygulama kapsamı yönünden herhangi bir sınırlama yapılmamışken, “yerinde inceleme” usulünü bu maddenin kapsamı dışında bırakmanın ve Anayasa’da öngörülen özel güvencelerin uygulanamayacağını iddia etmenin haklı bir dayanağının bulunmadığını düşünmekteyiz.
AYM, Anayasaya aykırı bulduğu bir kanunu bireysel başvuru yolunda iptal etme yetkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle AYM, tespit ettiği anayasaya aykırılığın giderilmesi ve benzeri yeni ihlallerin önüne geçilebilmesi için kararın bir örneğinin bilgi ve takdiri için yasama organına gönderilmesine karar vermiştir. Yasama organı; AYM kararındaki tespit ve değerlendirmelerden yola çıkarak, 4054 sayılı Kanun m.15’i Anayasaya ve insan hakları standartlarına uygun hale getirmelidir. Bu başvuruda AYM, yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığına kanaat getirmiştir. Nitekim, konut dokunulmazlığı hakkına ilişkin olarak tespit edilen ihlal yargılamanın sonucundan bağımsızdır. Delillerin hukuka aykırı şekilde elde edilmesi ve bunların yargılamada hukuka aykırı biçimde kullanılması nedeniyle adil/dürüst yargılanma hakkının veya mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönünde bir iddia ve tespit bulunmadığı için AYM’nin, ihlalin giderilmesi konusundaki yaklaşımında eleştirilecek bir husus yoktur.
Prof. Dr. Ersan Şen
Dr. Erkan Duymaz
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.