Bir kısım ceza kanunları, olağanüstü hâlleri ve geçici durumları karşılamak amacıyla ve dolayısıyla nitelikleri yönünden geçici olarak veya kanun metninde açıkça belirtilen süre kadar yürürlükte kalmak üzere meydana getirilirler.

Bu tür kanunların, nitelikleri gereği, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş bütün suçlar hakkında uygulanmaları zorunludur. Aksi takdirde söz konusu kanunların caydırıcı etkileri kalmaz veya azalır.

Belirtmek gerekir ki, çeşitli nedenlerle suçların failleri ele geçirilememekte ve örneğin iştirak hâlinde işlenen bir suçta kaçan fail, kanunun uygulama süresi geçtiğinde hiçbir yaptırım ile karşılaşmamaktadır.

Bu nedenle 5237 sayılı TCK’nin 7. Maddesinin son fıkrasıyla, bu maddenin geçici ve süreli kanunlar hakkında uygulanmayacağı hükmü getirilmiştir. Zamanaşımı hükümleri ise, elbette ki, bu suçlar bakımından da geçerli olacaktır.

5237 sayılı TCK'nun 7. maddesi, yürürlükten kalkmış bulunan 765 sayılı TCK'nun 2. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup her iki maddede de; ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma ilkesi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması, “geçmişe etkili uygulama” veya “geçmişe yürürlük” ilkesine yer verilmiştir.

Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.

Ayrıca lehe olan hükmün belirlenmesine ilişkin olarak 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama şekli hakkında Kanunun 9. maddesinin 3. fıkrasında; "Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir" düzenlemesi de yer almaktadır.

Yasaların zaman bakımından uygulanmasına ilişkin düzenleme 5237 sayılı TCK’nin 7. Maddesinde yer almaktadır.

TCK’nin 7. Maddesi, kanunun zaman bakımından uygulanmasına dair ilkeleri içermektedir.

Lehe olan kanunun uygulanacağı kuralı muhafaza edilmiştir.

Yürürlükteki usul hükümleri, kesinleşmiş hükümler hakkında lehe olan yeni kanunun nasıl uygulanacağını göstermek bakımından yeterli görülmüştür.

5237 sayılı TCK’nin 7. Maddesinde yer alan ilkeler şunlardır: (TCK md. 7/1)

1. Eylem tarihinde suç sayılmama: İşlendiği zaman yürürlükte bulunan kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.

2. Eylem tarihinden sonraki yasa ile suç sayılmama: İşlendikten sonra yürürlüğe giren kanuna göre suç sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse cezalandırılamaz ve hakkında güvenlik tedbiri uygulanamaz.

3. İnfaz ve hukuki sonuçların kendiliğinden kalkması: Böyle bir ceza veya güvenlik tedbiri hükmolunmuşsa infazı ve kanuni neticeleri kendiliğinden kalkar.

İKİDEN ÇOK KANUNUN DEĞİŞMESİ

Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur. (TCK md. 7/2)

İkiden çok kanunun değişmesi hâlinde bunlardan hangisi daha lehte ise onun uygulanacağını belirtmek maksadıyla 5237 sayılı TCK’nin 7. Maddesinin ikinci fıkrası kaleme alınmıştır.

İNFAZ REJİMİNE İLİŞKİN HÜKÜMLERİN DERHAL UYGULANMASI

Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır. (TCK md. 7/3)

Maddenin üçüncü fıkrasında güvenlik tedbirleri hakkında, infaz usul ve uygulamaları yönünden hüküm zamanında yürürlükte olan hükümlerin geçerli olacağı belirtilmiş ve böylece, tedbirlerin “iyileştirme” işlevi vurgulanmıştır.

GEÇİCİ VEYA SÜRELİ KANUNLAR

Geçici veya süreli kanunların, yürürlükte bulundukları süre içinde işlenmiş olan suçlar hakkında uygulanmasına devam edilir. (TCK md. 7/4)

Süreli ve geçici kanunların bu madde kapsamı içinde olmamasının, adalet, sosyal yarar ve kanunun etkinliği gereği bulunduğu kabul edildiğinden, son fıkraya metinde yer verilmiş ve böylece süreli ve geçici kanunların etkinliğinin ve adaletin sağlanması istenilmiştir.

LEHE KANUN TESPİT ÖLÇÜTLERİ

Gerek öğretide gerekse yargısal kararlarda[1] ifade edilen ve hükmün aleyhe olduğu kabul edilen durumlar şunlardır:

Farklı ceza türüne göre;

Hapis cezası öngören kanun, adli para cezası öngören kanuna göre aleyhedir.

Aynı nev'i ceza içeren kanunlardan;

1. Yukarı sınırlarının aynı olması halinde, aşağı sınırı fazla olan, aşağı sınırı az olan kanuna göre aleyhedir.

2. Aşağı sınırlarının aynı olması halinde, yukarı sınırı fazla olan, yukarı sınırı az olana göre aleyhedir.

3. Alt ve üst sınırlarının farklı olması halinde, üst sınırı fazla olan, az olana göre aleyhedir.

4. Aynı suçun kamu adına kovuşturulması gerektiğini kabul eden kanun, şikâyete bağlılığı öngören kanuna göre aleyhedir.

5. Aynı cezaya ilave olarak güvenlik tedbiri kabul eden kanun, diğerine göre aleyhedir.

Bu ölçütlerin her somut olayda, mutlak olarak aynı sonucu doğuracağını ifade etmek mümkün değildir.

Bu ölçütler lehe yasanın tespitine ilişkin doğabilecek bütün sorunları çözmede yetersiz olsa da, kanunlarda kısmi değişikliklerin yapıldığı dönemlerde benimsenmesi gereken temel ilkeleri göstermesi açısından faydalı olacağı söylenebilir.

HER İKİ KANUNUN BİRBİRİNE KARIŞTIRILMADAN UYGULANIP SONUCA GÖRE LEHE YASAYI TESPİT ETME KURALI

Suçun işlendiği zamanın kanunu ile sonradan yürürlüğe giren kanun hükümlerinin farklı olması halinde, her iki kanunun birbirine karıştırılmadan, ayrı ayrı somut olaya uygulanıp, her iki kanuna göre hükmedilecek cezalar belirlendikten sonra, sonucuna göre lehte olan kanun uygulanmalıdır.[2]

Öğretideki görüşler

Öğretide de, yukarıda ifade edilen İçtihadı Birleştirme Kararındaki ilkelerin benimsendiğini söyleyebiliriz.

Öğretide, uygulanma imkânı bulunan tüm kanunların leh ve aleyhteki hükümleri ile birlikte ayrı ayrı ele alınarak somut olaya göre sonuçlarının karşılaştırılması gerekeceği ve sonunda fail bakımından daha lehe sonuç veren kanunun belirlenip son hükmün buna göre verileceği görüşleri ileri sürülmüştür.[3]

YARGITAY UYGULAMASI

Yargıtay; 4926 sayılı Kanun uyarınca temel cezanın alt sınırdan tayin edilmesine ve suça konu eşyanın değerinin pek hafif kabul edilerek en üst düzeyde indirim yapılmasına rağmen, 5607 sayılı Kanun uygulanarak ulaşılan sonuçtan daha ağır bir sonuç ortaya çıkmış olduğu somut olayda, 4926 sayılı Kanun hükümleri uyarınca yapılan uygulamanın sanık aleyhine ve 5607 sayılı Kanun hükümleri uyarınca ulaşılan sonucun sanık lehine olduğunu, bu nedenle her iki kanunda öngörülen cezai müeyyidelerin farklı neviden olması nedeniyle olayda lehe kanun karşılaştırması yapılmasının hukuken doğru olamayacağı ve para cezası öngören 4926 sayılı Kanunun sanık lehine olduğu yönündeki Özel Daire bozma kararının isabetsiz olduğuna hükmetmiştir.[4]

Yargıtay, yargılama konusu olayda sanık hakkında yargılama öncesinde verilen hükümde sanık lehine yasanın uygulanıp uygulanmadığının araştırılması ve yargılama konusu olayın ve sanığın hukuki durumunun buna göre belirlenmesi gerektiğini düşünmektedir.

Örneğin;

Yargıtay, bir kararında sanığın önceki mahkûmiyetine konu kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan dolayı, 5237 sayılı TCK'nın 7/2. maddesi uyarınca, TCK'nın 191. maddesinde 18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı Kanunun 68. maddesiyle yapılan değişiklik çerçevesinde sanık hakkında bir değerlendirme yapılıp yapılmadığı araştırılarak sonucuna göre hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunun yeniden değerlendirmesi gerektiğinin gözetilmemesini bozma nedeni yapmıştır.[5]

Yargıtay; “İhaleye fesat karıştırma suçunun İşlenmesi sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu açısından bir zarar meydana gelmemiş ise, TCK’nin 235. Maddesinin 3. Fıkrasının b bendinde, aynı fıkranın (a) bendinde belirtilen haller hariç olmak üzere, fail hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunucağı şeklinde yeniden düzenlenmesi karşısında; TCK'nın 7/2. madde-fıkrasındaki “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü nazara alınıp sanığın hukuki durumunun mahkemesince yeniden değerlendirilmesinin zorunlulu olduğuna hükmetmiştir.[6]

Uzlaşma hükümlerinin uygulanması

Yargıtay; hükümden sonra yürürlüğe giren kanun değişikliği ile suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunun da uzlaşma kapsamına alınmış olması karşısında uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiğini belirtmektedir.[7]

Yargıtay bu kararında, yargılama konusu olayda, veya önceki mahkumiyetine konu olayda sanığın lehine olan yasal düzenlemelerin uygulanıp uygulanmadığının araştırılması gerektiğini ifade etmektedir.[8] Burada suçun sonradan uzlaşma kapsamına alınıp alınmadığı önemlidir.

Örneğin;

Yargıtay, bir kararında hükümden sonra yürürlüğe giren kanun değişikliği ile hırsızlık suçunun da uzlaşma kapsamına alındığı anlaşılmakta ise de; sanığa atılı suçun nitelikli hırsızlık suçu olduğu ve uzlaşma kapsamı dışında olacağı gözetilip nitelikli hırsızlık suçu işleyen sanık hakkında uzlaşma hükümleri uygulanamayacağından hükmün onanması gerektiğini ifade etmektedir.[9]

Bu nedenle, öncelikle suçun uzlaşma kapsamında olup olmadığı belirlenmelidir.

Zincirleme suç ve lehe hükümler

Yargıtay; sahtecilik suçuna dair bir kararında lehe yasanın belirlenmesi işlemleri ile ilgili olarak,

Resmi belgede sahtecilik suçunun düzenlendiği 5237 Sayılı TCY'nın 204/1 maddesinde öngörülen ceza miktarı 2 ila 5 yıl, 765 Sayılı TCY'nın 342/1 maddesinde ise 2 ila 8 yıl hapis cezası olduğunu,

Yerel mahkemenin her iki yasayı karşılaştırırken 765 sayılı TCY'nın 342/1 ve 80 ile 5237 Sayılı TCY'nın 204/1 ve 43/1 maddelerini uygulayarak 765 sayılı Yasanın lehe olduğu sonucuna ulaştığını,

İki adet çek yaprağı üzerinde aynı zaman diliminde yapılan sahtecilikten dolayı sanık hakkında 765 sayılı TCY'nın 80. maddesinin uygulanması olanaklı ise de, 5237 Sayılı TCY'ın 43/1 maddesi ile madde metninde yer alan değişik zamanlarda ibaresi nedeniyle uygulanmaması gerektiğini, ancak bununla birlikte birden fazla çek yaprağı üzerinde sahtecilik yapılmış olması olgusu Yasanın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesi sırasında gözönüne alınması gerektiğini ifade etmektedir.

Yargıtay burada, tüm bu hususların değerlendirilerek 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa'nın 9/3 maddesi uyarınca suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 Sayılı TCK ile sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nin yukarıda açıklandığı şekliyle ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle lehe yasanın yerel mahkeme tarafından tespiti gerektiğine vurgu yapmaktadır.[10]

Yargıtay’a göre; 5237 sayılı Türk Ceza Yasası 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmekle bu tarihten önce işlenen suçlar açısından anılan Yasa'nın zaman bakımından uygulama başlıklı 7. maddesinin 2. fıkrası hükmü uyarınca failin lehine olan yasanın saptanması gerekmektedir.

Lehe yasanın belirlenmesinde izlenecek yöntem ve uygulamanın nasıl yapılacağı 5252 sayılı Yürürlük ve Uygulama Yasası'nın 9/3. maddesinde Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmelidir.[11]

Sabit kabul edilen olaya her iki yasanın ilgili tüm hükümleri birbirine karıştırılmaksızın uygulanmak suretiyle ayrı ayrı sonuçlar belirlenmesi ve bunların karşılaştırılması zorunludur.

Karşılaştırılması gereken en az iki yasal düzenleme bulunmalıdır.

Lehe yasanın tespitinde karşılaştırılması gereken en az iki yasal düzenleme bulunmalıdır. Bunun en somut örneği; 765 ve 5237 sayılı Türk Ceza Yasalarının ilgili hükümlerinde öngörülen özgürlüğü bağlayıcı ve/veya adli para cezalarının miktarı esas alınarak yapılan karşılaştırmalardır.

Mahkemece yukarıdaki ilkelere uyulmadan ve ilgili maddelerde yer alan seçenekli cezalar dikkate alınmadan soyut biçimde gerçekleştirilen karşılaştırma yasa ve yönteme uygun olmayacaktır.

Örneğin; sanığın sabit kabul edilen eylemi, devlet hastanesinde görevli basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralamak eylemi olsun.

Burada, Sanık lehine olan yasayı belirlemek için anılan eylemin uyduğu 765 ve 5237 sayılı Yasa'ların ilgili hükümlerinin birbiriyle karıştırılmaksızın uygulanması ve somut sonuçlarının karşılaştırılması gerekir.

Öncelikle her iki yasada da görevliyi yaralama suçunun soruşturma ve kovuşturmasının şikâyete bağlı olmadığının tespit edilmesinde yarar vardır.

Görevliyi yaralama suçunun karşılaştırılması

765 sayılı Türk Ceza Yasası uygulaması;

TCK'nin 456/4 ve 5252 sayılı Yasa'nın 5/2. maddeleri uyarınca sanığın, 450 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, belirlenen temel ceza aynı Yasa'nın 271/1-1. maddesi gereğince takdiren 1/3 oranında artırılıp sonuç olarak sanığın 600 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi gerekecektir.

5237 sayılı Türk Ceza Yasası uygulaması;

TCK'nin 86/2, 52/1 ve 61/8. maddeleri uyarınca sanığın, 5 temel gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına, belirlenen temel ceza aynı Yasa'nın 86/3-c maddesi gereğince 1/2 oranında artırılarak saptanan 7 temel gün sayısı anılan Yasa'nın 52/2. maddesine göre takdir edilen 20 YTL ile çarpılıp, sonuç olarak sanığın, 140 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi gerekecektir.

Elde edilen sonuç cezaları karşılaştırdığımızda, 5237 sayılı TCY'nin sanığın lehine olduğu anlaşılmaktadır.

Her iki yasa yönünden ceza uygulamasını, yerel mahkemenin para cezası tercihine ve suç tarihine uygun olarak alt sınırlardan uzaklaşmadan somutlaştırdığımızda 5237 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 61. maddesine 5560 sayılı Yasa'yla eklenen 9. fıkra hükmünün suç tarihi itibariyle uygulanamayacağı da dikkate alındığında yukarıdaki neticelere ulaşılacaktır.

Yukarıdaki örneğimiz dikkate alındığında;

Sanığın lehine olduğu saptanan 5237 sayılı TCY'nin 86/2, 52/1 ve 61/8. maddeleri gereğince sanığın 5 temel gün adli para cezasıyla cezalandırılmasına, belirlenen temel ceza anılan Yasa'nın 86/3-c maddesi gere­ğince 1/2 oranında artırılarak saptanan 7 temel gün sayısı aynı Yasa'nın 52/2. maddesine göre takdir edilen 20 YTL ile çarpılıp, sonuç olarak sanığın, 140 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmesi gerekecektir.[12]

İnfaz Kanunları açısından Yargıtay uygulaması

Lehe kanun belirlenirken, infaz kanunları dikkate alınmadan asgari iki yasal düzenlemenin karşılaştırılması ve lehe olan kanun hükümlerinin uygulanması gerekir.

Örneğin; suç tarihinde yürürlükte olan 3167 sayılı Kanunla sonradan yürürlüğe giren 5941 sayılı Kanunun karşılaştırılması ve lehe sonuç doğuran kanun uyarınca hüküm kurulması gerekir.

İnfaz aşaması

İnfaz aşamasında ise; 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince koşullu salıverme yönünden yeniden karşılaştırma yapılarak hükümlünün lehine olan infaz kanununun uygulanması gerekir.[13]

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

----------------------

[1] Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu'nun 23.02.1938 tarih ve 1938/23-9, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 14.10.1985 tarih ve 1985/194-525, 25.05.1999 tarih ve 1999/133-142, 23.12.2003 tarih ve 2003/270-290, 30.03.2004 tarih ve 2004/46-78, 20.09.2005 tarih ve 2005/99-103, 27.12.2005 tarih ve 2005/162-173 sayılı kararlarında da lehe yasa belirlenirken gözetilecek ilkeler ve ölçütler gösterilmiştir.

[2] Lehe olan kanunun tespiti açısından bu ölçütlerin çoğaltılması yönündeki görüş ve uygulamalar, öğreti ve yargısal kararlara da konu olmuş, nitekim değişen ceza mevzuatı karşısında dahi halen geçerliliğini koruyan bu hususlar 23.02.1938 gün ve 23-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ifade edilmiştir.

[3] S.Dönmezer/S.Erman, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, C.I, 11. Bası, sh.167 vd.; S.Dönmezer, Genel Ceza Hukuku Dersleri, sh.64 vd.; M.E.Artuk/A.Gökçen/A. C. Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, C.I, sh.221 vd.

[4] YCGK, E. 2012/7-1369, K. 2013/29, T. 29.1.2013. Karara konu olayda; Sanık hakkında 4926 sayılı Kanunun 3/1-a-4, 4/1-a-2, 5/3. maddeleri uyarınca kamu davası açılmış olup, kaçak içkilerin ticaret maksadıyla taşınması şeklinde gerçekleştirildiği iddia olunan eylemin karşılığı, 4926 sayılı Kanunun 3/1-a-4 ve 4/1-a-2 maddeleri uyarınca gümrüklenmiş değerin üç katından az, altı katından fazla olmamak üzere adli para cezası öngörülürken, 5607 sayılı Kanunun 3/5. maddesi uyarınca altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasını öngörmektedir. Yerel mahkemece 4926 sayılı Kanun ile sonradan yürürlüğe giren 5607 sayılı Kanunun ilgili maddeleri gereğince ayrı ayrı uygulama yapılmış, kaçak olduğu iddia olunan eşyanın gümrüklenmiş değerinin 5.230,29 Lira olduğu gözetilerek, 4926 sayılı Kanun hükümleri uyarınca alt sınırdan para cezası tayin edilip pek hafif olduğu da kabul edilerek indirim yapılması sonucunda 5.230 Lira adli para cezasına ulaşılmıştır. 5607 sayılı Kanunun uygulanması durumunda ise, temel ceza alt sınırdan tayin edilmiş, sonuç olarak 3.000 Lira hapisten çevrilen adli para cezası ve 80 Lira doğrudan hükmolunan adli para cezasına ulaşılarak 5607 sayılı Kanunun lehe olduğu kabul edilmiştir.

[5] Y18.CD, E:2016/5232, K:2018/11027, KT: 13.07.2018.

[6] Y.5.CD, E: 2016/2571, K: 2018/3792, KT: 22.05.2018.

[7] Y.17.CD, E: 2018/723, K: 2018/6104, KT: 30.04.2018: “…5237 sayılı TCK'nın 7/2. maddesi uyarınca; "Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur." hükmü de gözetilerek suça sürüklenen çocuğun eylemine uyan 5237 sayılı TCK'nın 165. maddesinde düzenlenen suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunun uzlaşma kapsamında bulunması sebebiyle 6763 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile değişik CMK'nın 254. maddesi uyarınca aynı Kanun'un 253. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması, BOZULMASINA, 30/04/2018…”

[8] Yargıtay 11. Ceza Dairesi'nin 2005/5511 Esas ve 2005/9503 Karar sayılı ve 17.10.2005 tarihli bu kararında, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu döneminde, bir suçun unsurlarında veya cezasında değişiklik söz konusu olduğunda, bu konunun araştırılması ve bu araştırmanın mutlaka duruşmalı yapılması, ancak yeni yasa takdir hakkı veya herhangi bir değerlendirme getirmeksizin sadece cezayı değiştirmişse, bu kararın dosya üzerinden verilmesi gerektiği ifade edilmektedir. Yargıtay'ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir.

[9] Y.17.CD, E: 2018/681, K: 2018/5885, KT: 26.04.2018: “…sanık hakkında tekerrüre esas alınan Antalya 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 16/07/2013 tarih, 2013/90 Esas ve 2013/524 Karar sayılı ilamındaki mahkumiyetin, TCK'nın 141/1. maddesinde düzenlenen hırsızlık suçuna ilişkin olması ve hükümden sonra 02/12/2016 tarihinde 29906 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK'nın 253. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendine eklenen alt bendler arasında yer alan ve 5237 sayılı TCK'nın 141/1. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun da uzlaşma kapsamına alındığının anlaşılması karşısında; 5237 sayılı TCK'nın 7/2. maddesi uyarınca "Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur" hükmü de gözetilerek 6763 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile değişik CMK'nın 254. maddesi uyarınca aynı kanunun 253. maddesinde belirtilen esas ve usulü göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilip haklarında bahsedilen ilamın esas alınarak TCK'nın 58. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı hususu infaz aşamasında gözetilmesi olanaklı kabul edilerek bozma nedeni yapılmamıştır…”

[10] YCGK, E: 2010/11-98, K: 2010/143, KT: 08.06.2010.

[11] Y.4.CD, E: 2007/6579, K: 2007/10875, KT: 17.12.2007.

[12] Y.4.CD, E: 2007/6579, K: 2007/10875, KT: 17.12.2007.

[13] Y.10.CD, E: 2010/43214, K: 2010/27365, KT: 14.12.2010.