Diğer tüm hukuk dalları gibi, kendine özgü parametreler barındıran ceza hukuku da binlerce yıllık insanlık tarihinin birikimiyle günümüzdeki halini almış ve çağdaş hukuk sistemlerinde küçük farklılıklar arz ederek şekillenmiştir.
Bütün hukuk kuralları ve buna bağlı olarak bütün hukuk dalları, insanın ve toplumun değer yargılarının gelişmesiyle değişir ve çağa uygun nitelikte şekillenir. Örneğin; binlerce yıl öncenin değer yargıları toplumdaki sınıf farkını normal görmekte ve kölelik, o çağın değerlerine uygun düşmekteydi. Ancak insan beyninin ürünleri olan değer yargılarının gelişmesi, günümüzde kölelik diye bir kavramın reddedilmesini sağlamaktadır. Nitekim kölelik sistemi, günümüzün tüm çağdaş hukuk sistemlerinde başta kişinin hürriyetinden yoksun kılınması olmak üzere birçok suç tipini içerisinde barındıran ve insanlık suçu sayılabilecek nitelikte çağ dışı bir kavramdır.
İşte değişen ve gelişen değer yargıları, hukukta da zamanla yerini almakta ve insan beyninin değer yargılarına uygun düşer şekilde hukuk kuralları evirilmektedir.
***
3 tarafı sularla çevrili köyün birinde, bir gün, bir grup avcı çetin bir kurdun peşine düşer. Ormanın içinde kurtla köşe kapmaca oynayan avcılar bitap düşer, ancak pes etmez. Ormanın sonuna geldiğini anlayan kurt, ağaçların arasından fırlar, yoldan geçen bir köylüyü görür ve yanına yönelir.
***
Küçücük çocukları canilerin vahşice katletmesinin ardından, toplumda idam cezasının tekrar getirilmesine yönelik bir talep oluşmuştur. Ceza Hukuku’nun amaçları arasında, tanımlanan suç tipine karşılık bir cezanın öngörülmesiyle; toplumda caydırıcılık yaratma, bu caydırıcı politikaya rağmen suç işleyen kişilerin ise cezayla yaptırıma tabi tutulmasıyla mümkünse ıslah edilmeleri ve toplumun vicdanını rahatlatma yer almaktadır.
3.5 yaşında küçücük bir kızı öldüren bir canlının hapis cezasıyla ıslah edilemeyeceği oldukça açıktır. 3.5 yaşında küçücük bir kızı öldürmenin karşılığının idam olması halinde, bu suçu işleyebilecek kadar gözü dönmüş bir caninin idam cezası nedeniyle suçu işlemekten cayması da beklenemez. Nitekim bu denli kötü bir insanın ölüm tehdidiyle suç işlemekten arınabileceğini düşünmek, küçücük kızları öldürürken yaşattıkları vahşet göz önüne alındığında pek de mantıklı gözükmemektedir.
O halde bu canilere karşı idam cezasının getirilmesi, ne caydırıcı bir etki yaratacak ne de sonucu sanığın ölümü olması nedeniyle ıslah amacı da sağlanmamış olacaktır. Görüldüğü üzere idam cezasının topluma kazandıracağı yegane şey, toplumun vicdanının rahatlaması olacaktır.
***
Köylünün yanına gelen kurt, avcıların kendisini kovaladığını, canını almak istediklerini, çok zor durumda olduğunu söyler ve yardım dilenir. Bunu duyan köylü, elindeki torbayı işaret ederek, kurttan çabuk torbanın içerisine girmesini ister. Torbayı sırtlayan köylü yoluna devam ederken, koşarak yanına gelen avcılar, bir kurt görüp görmediklerini sorarlar. Görmediğini ve bu yöne gelen bir kurt olmadığını söyleyen köylü, avcıları atlatır. Avcılar uzaklaştıktan sonra torbayı açan köylü, kurdun kendisine teşekkür etmesini müteakip yoluna devam etmek üzere arkasını döndüğünde, kurt “bir dakika” diye bağırır.
***
Kıta Avrupası hukuk sistemleri, tarihsel gelişim içerisinde idam cezası kaldırılmış, bir canlının hayatını elinden almanın modern hukuk sistemlerinde yerinin olmadığı, böylelikle tasdiklenmiştir. Bu saikle, idam cezasını ilk kaldıran ülke 1867 yılında Portekiz olurken, Almanya 1949, Avusturya 1968, İsveç 1973, İspanya 1978, Danimarka 1978, Fransa 1981, Hollanda 1982, İrlanda 1990, Finlandiya 1995, Belçika 1996, Yunanistan 1998, Lüksemburg ve İngiltere 1999 yılında idam cezasını kaldırmıştır.
Bu noktada; düşünülmesi gereken oldukça fazla sayıda parametre mevcuttur.
Birincisi; devlet, kendi güvencesi altında yetişen, kendi sağladığı eğitim imkanlarıyla büyüyen çocukların yetişkin olduktan sonra canavarca hislerle suç işlemesine engel olamamakta, bu nedenle suç işlemesinler diye idam cezası getirmektedir. O halde, bu insanlara eğitim hizmeti vermekle yükümlü olan devlet, insanları iyi insan olarak yetiştirememiş olup, idam cezasını yürürlüğe sokarak verdiği eğitimin insanları iyi insan olma noktasında yeterli olmadığını kabullenecektir.
***
Arkasına dönen köylü, kurdun ne isteyeceğini merak edercesine bakar. “Sana minnettarım köylü, fakat doğam gereği şimdi seni yemem lazım, çünkü çok acıktım” der. Köylü ise oldukça şaşırır ve kurtla tartışmaya koyulur. Yaptığı iyiliğin karşılıksız kalmaması gerektiğini ve vefanın önemini vurgular. Tartışma sonuca bağlanamayınca, ormana gitmeye ve karşılarına ilk çıkan kişiye sormaya karar verirler.
***
İkincisi; devlet, kendi insanlarını koruyamamakta, koruyamadığı için önleyici tedbirleri kuvvetlendirmek yerine, suç işlendikten sonra verilebilecek bir ceza olan idam cezasını getirmekle, vatandaşlarını suçlara karşı koruma görevini yeterince ifa edemediğini kabullenecektir.
Üçüncüsü; özellikle sosyal medyada açıkça görüldüğü üzere, toplumun bir kesimi cinsel suçlara ve “vatan hainlerine” idam cezası getirilmesini istemektedir. İnsanların uykusunu kaçıran, kalbini sızlatan ve toplumda infiale neden olan malum hadiseler üzerine gündeme gelen idam cezasıyla ilgili olarak, insanların kalbindeki yaradan fayda sağlamak amacıyla “vatan hainlerini” de söz konusu cezanın muhatabı olarak gündeme eklemek, son derece yanlış ve acılardan fayda üretmeye çalışan çıkarcı bir yaklaşımın ürünüdür.
Nitekim ülkemizde “vatan haini” kavramı, kesimden kesime, zamandan zamana, bölgeden bölgeye farklılık göstermekte olup, Adnan Menderes, Deniz Gezmiş ve arkadaşları, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki ayaklanmaları organize edenler ve daha birçok kişi kimilerine göre vatan haini olarak nitelendirilebilirken, kimilerine göre vatan kahramanıdır. Öte yandan 1980 ihtilalinden sonra yüzde 90’ın üzerinde evet oyu alan Kenan Evren, o günkü gazetelerde ve kamuoyunda kahraman olarak lanse edilirken, bugün ise kimileri tarafından vatan haini olarak görülmektedir. Vatan hainlerine idam getirilmesi adına yapılan çağrının ne denli tehlikeli olduğu, ülkemizin idam cezası uyguladığı kişilere ve tarihsel sürece bakıldığında açıkça anlaşılmaktadır. Bu durum, sadece siyasi görüşe ve siyasi tavra göre keyfi idamların önünü açabilecek çok tehlikeli bir gündem yaratmaktadır.
***
Karşılarına çıkan tilki, geçmişten gelen uyuşmazlıkları nedeniyle kurttan intikam almak ister ve tartışmaları bir kenara koyarak kurda “sen bu torbaya sığamazsın ki” der. Bunun üzerine amacına ulaşmak isteyen kurt derhal torbanın içerisine girer. Tilki, köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını büzer, torbanın içindeki kurda yerden aldığı taşla vurmaya başlar.
***
Dördüncüsü; uluslar arası anlaşmaların ve uluslar arası hukukun temel ilkesi olan ahde vefa ilkesidir. Modern bir hukuk düzenine ve geleneklere sahip bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti, kurulduğu günden bu yana imzaladığı hiçbir uluslar arası anlaşmadan çekilmemiştir. İdam cezasının kaldırılması da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin imzaladığı uluslar arası anlaşma neticesinde TBMM tarafından onaylanmış olup, idam cezasının geri getirilmesi, Türkiye’nin ahde vefa, yani sözleşmeye sadakat, ilkesini bir kenara koyarak imzaladığı uluslar arası sözleşmeden cayması anlamına gelecektir.
Beşincisi; hem ahde vefa ilkesine riayet edilmemesi, hem de bütün kıta Avrupası’nda kaldırılmış bir cezanın hukukumuza girmesi, Avrupa ve Batı toplumuyla olan mesafeyi daha da açacak, ülkemizin Batı toplumundan izole edilmesi hızlanacaktır. Batılı devletlerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı takındığı tavır ve dış siyasetteki hamleleri farklıdır, Batı toplumlarıyla ülkemiz toplumunun entegrasyonu farklıdır. Nitekim milyonlarca Müslüman; Batı Devletleri’nin topraklarında yaşamaya devam etmekte olup, bu entegrasyonu yok etmek, ülkemizi dışarıya kapalı bir ülke konumuna getirecektir.
***
Stephen King’in muhteşem eserlerinden biri olan Yeşil Yol, usta yazarın diğer eserlerinden bir çok farklı yönü ve insanın içine işleyen hikayesiyle bir klasik haline gelmiş, kitaptan birebir uyarlaması ise; Michael Clark Duncan ve Tom Hanks’in usta oyunculuğuyla adeta bir sinema kültü haline gelmiştir. Eseri bu denli meşhur yapan şey ise; karakterlerin içerisindeki sevgi birikiminin yanı sıra, adalete ve insan hayatına ilişkin dokundurmalarıdır.
***
Altıncısı; idam cezası uygulayan ülkelere suçluların iadesi mümkün değildir. İdam cezasını kendi hukuk düzenlerinde barındırmayan ülkeler, idam cezası uygulayan ülkelere suçluları iade etmemektedir. Bu durumda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içerisinde suç işleyen ve sınır dışına kaçan suçluların, Türk Adaleti önünde cezalandırılmaları mümkün olmayacak, Türkiye kendisine karşı suç işleyen terör örgütü üyelerinin iadesini dahi isteyemeyecektir.
***
İki kız çocuğunu öldürmekle suçlanan, siyah, korkutucu, dev bir adam olan John’un hapishaneye gelişiyle başlayan hikaye, bu dev adamın içerisindeki sevgi ve iyiliğin ortaya çıkmasıyla şekillenir. Hapishane gardiyanlarından Paul (Tom Hanks) ile olan diyaloglarıyla ne kadar iyi bir insan olduğu ve karıncayı dahi incitemeyecek kadar sevgi dolu olduğunu kanıtlayan John’un, buna rağmen yargının verdiği infaz kararına karşı yapacak bir şeyi yoktur. Paul tarafından John’un aslında masum olduğunun anlaşılmasını konu alan eser, suçsuz yere iyi kalpli dev adamın idam edilmesiyle sona ermektedir.
***
Yedincisi; tüm Dünya’da da ülkemizde de, adalet sistemleri, her daim suçluları cezalandıramamakta, masum insanların da halk arasındaki deyişle kader mahkumu olarak hüküm giymelerine olan verebilmektedir. Kendinizin, çocuğunuzun, eşinizin ya da aile üyelerinden birinin suç işlememiş olsa dahi, aleyhine bulunan ve tertip edilen deliller nedeniyle idam cezasına çarptırıldığı zaman yaşayacaklarınızı ve pisi pisine boşa giden bir ömrün acısını düşündüğünüzde, idam cezasının ne kadar tehlikeli yerlere gidebileceği anlaşılacaktır.
***
Ardından tilkiye teşekkür eden köylünün gözü bir anda tilkinin kürküne takılır, elindeki taşla tilkiye vurur ve onu oracıkta öldürür. Kürke ulaşmanın heyecanıyla torbanın içindeki kurdu dürter ve haklıymışsın kurt, vefa ve iyiliği düşünmeyen kazanıyormuş, der.
***
Küçücük çocukların vahşice katledilmesi, yüreğinde insan sevgisi taşıyan ve acı çeken her insan da intikam duygularının oluşmasına yol açmaktadır. Bu insanın ve hatta hayvanların dahi içgüdüsel tavrı olup, bir hayvanın yavruları varken yuvasına müdahale edildiğindeki tavrı, belki de dünya üzerinde en saf ve en temiz duygunun yavruları koruma duygusu olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak hukuk düzeni ve hukuk kuralları, fevri tavırlarla ve duygularla değiştirilemeyecek kadar hassas olup, bir kural getirilmeden evvel, mevcut düzenin ve değiştirilmek istenen kuralın eğrileri ve doğruları ince ince hesaplanmalıdır. Bu yazının da amacı idam cezasına karşı çıkmak ya da idam cezasını desteklemek olmayıp, fevri tavırların ve sızlayan kalplerin haykırışının yanı sıra bir takım gerçeklerin de analiz edilmesi gerektiğini ortaya koymaktır.
***
Hikayede çağdaş hukuk, idam cezası, devlet ve idam cezasına yukarıda yazılan gerekçelerle karşı çıkan kişiler sembolize edilmiş olup; karakterlerle kavramları eşleştirmek, herkesin hukuka bakış açısına göre farklılık gösterebilmektedir.