Sadakat yükümlüğüne aykırılık teşkil eden zina, kanunumuzda özel boşanma sebepleri arasında; mutlak bir boşanma sebebi olarak düzenlenmiştir.
Zina, eşlerden birinin, evlilik birliği devam ederken, karşı cinsten bir kişi ile isteyerek cinsi münasebette bulunması şeklinde tanımlanmaktadır. Diğer bir deyişle zina, evli bir erkeğin eşinden başka bir kadınla, evli bir kadının eşinden başka bir erkekle cinsel ilişkide bulunması veya ilişkide bulunmaya teşebbüs etmesidir.
Bir fiilin Türk Medeni Kanunu kapsamında zina olarak kabul edilebilmesi için; eşlerden birinin, karşı cinsten biriyle bilerek ve isteyerek cinsel ilişkiye girmesi gerekmektedir. Dolayısıyla karşı cinse sarılmak, el ele gezmek, karşı cins ile flört etmek ve mesajlaşmak, karşı cins ile cinsel ilişkide bulunmaksızın yakın temas içerisinde olmak gibi durumlar zina olarak kabul edilemez. Diğer bir deyişle, cinsel ilişki dışında hareket ve zina olgusunu gerçekleştirmeyen davranışlar, sadakatsiz davranışlar olup zina nedeniyle boşanma nedeni olamaz, bu gibi haller sadakatsizliğe ve çekilmezliğe dayalı boşanma nedeni olabilir.
Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/11815 Esas, 2018/2268 Karar sayılı ilamında;
“Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı kadının; kendisine ait çiftliğin bulunduğu köyde lüks arabalarla ve değişik erkeklerle birlikte görüldüğü, yılbaşından bir süre sonra anılan çiftlikte erkeklerin de bulunduğu ortamda içki masası kurup piknik yaptığı, davalı kadının davacı ile evli olduğu dönemde eşi dışında başka erkeklerle, alkollü eğlence mekânlarına gittiği, davacı kadının “güven sarsıcı davranışlarının” bulunduğu, yine davalı kadının kendisine ait çiftlikte davadan 2-3 ay kadar öncesinde siyah bir araç içerisinde arka koltukta üst tarafı çıplak bir erkekle birlikte olurken görüldüğü, kadının bu davranışının ise “sadakat yükümlülüğünü ihlal” niteliğinde olduğu, bu nedenlerle davalı kadının kusurlu olduğu mahkemece dinlenen tanıkların beyanlarından da anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı erkek dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davacı erkeğin boşanma davasının reddi doğru bulunmamıştır.” değerlendirmelerinde bulunulmuştur.
Ancak, aynı yatakta beraberken çekilmiş fotoğraflar, mesajlar, zina ile itham edilen şahısların otelde beraber kaldıklarına delalet eden otel kayıtları, teşebbüs aşamasında yarı çıplak halde yakalanma, eş yurt dışında iken hamile kalma ya da eş %100 kısır olduğu halde hamile kalma zinanın oluştuğuna dair yeterli kabul edilmektedir.
Zina fiili iki kişi arasında büyük bir gizlilikle oluşmaktadır. Bu sebeple ispat edilen çeşitli olaylar ve olgular bir zinanın bulunduğu konusunda hâkime kanaat verdiği takdirde hâkim zina suçüstü tespit edilmiş olmasa bile boşanmaya karar verir. Nitekim Yargıtay, başka bir erkeğin uzun süre eve alınmasını zinanın varlığı hakkında karine saymış ve boşanma kararı vermiştir. Bunun yanında telefonla görüşme, mesaj gönderme ve bu kişinin arabasına binmeyi zinaya delalet eden davranış olarak görmemiştir.
Zan, tahmin ve varsayımlarla zinanın varlığı kabul edilemez. Zina olayının olmadığı, davacı ve yakınlarının uydurma ve tertibine dayalı bir iftiranın varlığı kanıtlandığında zina nedenine dayalı olarak açılan davanın reddi gerekir.
Zina sebebi mutlaka kanıtlanmalıdır. Bu konudaki taraf ikrarı da hâkimi bağlamaz davanın reddi gerekir. Dava, sadece zina nedenine dayalı olarak açılmış ise, zina olayı kanıtlanmadığı takdirde TMK. nun 166/1 inci maddesine dayalı boşanma kararı verilemez, davanın reddi gerekir.
Zina olgusu tanık dâhil her türlü delille kanıtlanabilir. Kocanın iş için uzun süre evden ayrılmasına, başka ilde veya ülkede çalışmasına rağmen kadının hamile olması, ilişkiyle ilgili fotoğraflar, ilişkiyi açıklayan ve doğrulayan mektuplar, ispat kolaylığı sağlayan delillerdir. Yine zina davalarında ispat yükü, TMK. nun 6 ncı maddesi gereğince davacıya aittir.
Zina eylemi gerek erkek, gerekse kadın yönünden hem özel hem de genel boşanma nedeni oluşturur. Böyle bir durum karşısında diğer eş dilerse TMK. nun 161 inci maddesine dayalı dilerse sadece TMK. nun 166/I inci maddesine dayalı boşanma davası açabilir.
Eşlerden birinin sadakatsizliği nedeniyle zinaya dayanılarak dava açılabileceği gibi bu eylemin doğurduğu çekilmezlik nedeniyle de boşanma istenebilir. Davacı bu iki haktan her birini ayrı dava konusu yapmak ya da birlikte aynı dava içinde iki nedene dayanmak yetkisine sahiptir.
Belirtildiği gibi, davacı, davalı eşin zina ile ilgili davranışlarının evlilik birliğini çekilmez hale getirdiğini ileri sürerek TMK nun 166/1 inci maddesine dayalı yani genel boşanma sebebi ile de boşanma davası açabilir. Kadının otelde yer ayırtması, başka bir erkekle yemek yemesi zinanın varlığı için yeterli değilse de bu tür güven sarsıcı davranışlar TMK nun 166/1 inci maddesine dayalı genel boşanma nedeni olabilir.
Yargıtay yine bir kararında (Y.2.HD. 05.07.2005 ta. 5886-10621),
‘Zina isteğine dayalı dava kanıtlanmamıştır. Reddi gerekirken geçimsizliğe ve çekilmezliğe dayalı dava bulunmadığı halde boşanma kararı verilmesi doğru değildir.
Davacı münhasıran Türk Medeni Kanununun 161. Maddesinde ifadesini bulan zina hukuki sebebine dayanarak boşanma isteminde bulunmuştur. Türk Medeni Kanununun 163 ve 166. Maddelerine dayalı bir dava yoktur. Toplanan delillerden davacı, davalının M.K. ile zina yaptığını ispatlayamamıştır. Zina sebebi ile açılan boşanma davasının reddi gerekirken yazılı olduğu şekilde kabulü doğru olmamıştır’ değerlendirmesinde bulunmuştur.
Diğer bir deyişle, Davacı TMK. nun 161 inci maddesine dayalı dava açmış, dava tercihini bu yönde kullanmıştır. Deliller buna göre değerlendirilip, sonucuna göre karar verilmelidir. TMK. nun 166/I inci maddesine dayanılmadığından bu maddeye göre boşanma hükmü kurulamaz.
Özetle, dava, sadece zina nedenine dayalı olarak açılmış ise, zina olayı kanıtlanmadığı takdirde TMK. nun 166/I inci maddesine dayalı boşanma kararı verilemez, davanın reddi gerekir. Buna karşın davacı, davalı eşin zina ile ilgili davranışlarının evlilik birliğini çekilmez hale getirdiğini ileri sürerek TMK nun 166/I inci maddesine dayalı yani genel boşanma sebebi ile de boşanma davası açabilir.
Davalının zina yaptığını kabul etmesi, hâkimi bağlamaz. Yani açılan bir davada, diğer delillerle hâkim davalının zina yaptığına ikna olmazsa bu sebeple boşanmaya karar vermeyebilir.
Davalının zina yaptığını kabul etmesi ile açılan boşanma davasını kabul etmesi birbirinden farklı durumlardır. Davalı zina ettiğini kabul etmeksizin açılan boşanma davasını kabul edebilir. Davalının boşanma davasını kabul etmesi halinde anlaşmalı boşanma davası hükümleri uygulanacaktır. Davacının da zina yapmış olması davalının zina fiiline dayanılarak boşanma kararı verilmesine engel olmaz. Zina sabit olursa hâkim boşanmaya karar verir, ayrıca zinanın evlilik birliğini sarsıp sarsmadığı, müşterek hayatı çekilmez kılıp kılmadığı araştırılmayacaktır.
Yine bir fiilin Türk Medeni Kanunu kapsamında zina olarak kabul edilebilmesi için; zina yapan eşin, kusurlu olması gerekir. Kusur, zinanın subjektif unsurunu teşkil eder.
Diğer bir deyişle zinanın boşanma nedeni olabilmesi için iradi olarak, bilerek isteyerek yapılması gerekmektedir. Kasıtlı olmayan, irade dışı durumların varlığı halinde, tecavüze uğraması, ilaç ya da uyuşturucu madde verilerek, şiddet ve korkutma ile bayıltılarak, cinsel ilişkide bulunan eş aleyhine yapılan eylemler iradi olmadığından, zina nedenine dayalı boşanma davası açılamaz.
Ancak bu iradi olmayan olaylar da manevi cebir, korkutma, çok ciddi, önlenmez, kusura dayanmayan bir nitelik arz etmeli, maldan ziyade hayat, ruh ve beden tamlığına yönelik olmalıdır.
Zinanın diğer koşulu aynı cinsten olmayan başka bir kişi ile cinsel ilişkide bulunmaktır. Erkeğin erkekle kadının kadınla cinsel ilişkide bulunması zina nedeni oluşturmaz. Yürürlükte olan Türk Medeni Kanununa göre zina, evlilik birliği içerisinde, eşlerden birinin, eşi dışındaki bir karşı cinsle cinsel ilişki yaşaması olarak kabul edilebilmesi için mutlaka karşı cinsle yaşanma şartı aranmaktadır. Kadın olan eşin bir başka kadınla ya da erkek olan eşin bir başka erkekle yaşadığı, yahut hayvanlarla girilen cinsel ilişki, hali hazırda yürürlükte bulunan Medeni Kanun uyarınca zina olarak kabul edilmemektedir. Ülkemizde henüz eşcinsel birliktelikler hakkında yasal düzenlemeler yapılmadığı için; bu tür birliktelikler zina kapsamında değerlendirilemez. Şöyle ki; lezbiyenlik ve homoseksüel ilişkiler nedeniyle, zina sebebiyle boşanma davası açılamaz.
Bir hayvanla cinsel ilişki de zina değildir. Bu tür ilişkiler haysiyetsiz hayat sürme veya müşterek hayatı çekilmez hale getirecek derecede birliğin sarsılması ile ilgili boşanma nedenleri olabilir.
Madde metninden de anlaşıldığı gibi zinanın boşanma nedeni olabilmesi için aranan bir diğer şart da zina eden kadın ve erkeğin evli olması ön koşul olup, aralarında bir evlilik ilişkisinin bulunması şarttır. Bu ilişkinin geçerli ve butlanla sakatlanmış bir evlilikten doğmuş olmasının hiçbir önemi yoktur. Bu konuda medeni kanunumuz kadın erkek ayrımı da gözetmemiştir.
Evlenme merasiminin icrasıyla, (nikâh akdinin yapılması ile) evlilik birliği vücut bulur.
Karı veya kocanın evlilikten önce yahut evliliğin ortadan kalkmasından sonra ayrı cinsten bir kişiyle cinsel ilişkide bulunmuş olması zina sayılmamaktadır. Bununla birlikte, evlilik birliği devam ettiği sürece ayrılık, gaiplik, boşanma davası açmış olma gibi durumlarda dahi eşlerin birbirine karşı olan sadakat yükümü devam ettiği için eşlerin başka kişilerle cinsel ilişkide bulunması zina fiilini oluşturur.
Eşin sadece bir kez zinada bulunması diğer eşe zina nedeniyle boşanma davası açma hakkı verir. Yetkili evlendirme memuru huzurunda yapılan evlenme nüfusa tescil edilmemiş olsa bile, zina eyleminin varlığı boşanma nedeni olur.
Belirtmek gerekir ki, zinanın tamamlanması gerekmez. Tam ve eksik kalkışma da boşanma nedenidir.
Yargıtay uygulamalarında zina suçuna tam derecede ve eksik derecede kalkışma eylemleri kutsal aile bağlarına ihanet niteliğinde ve ahlak sınırları dışında hareketler olduğundan boşanma hukuku açısından zina için yeterli sayılmıştır.
Zinanın her iki eş tarafından yapılması halinde de eşlerden biri zina nedeniyle boşanma davası açabilir.
Zina nedeniyle boşanma dava hakkı iki halde ortadan kalkar.
Bunlardan biri zina yapan eşin diğer eş tarafından affedilmesi, bir diğeri ise zina ile ilgili şikâyet süresinin geçirilmesidir.
Eş zinayı öğrenmiş ve eşini affetmişse, dava açma hakkını kaybetmiş olur. Medeni Kanun161/3’e göre ‘affeden tarafın dava hakkı yoktur.’
Af, zinanın işlenmesinden sonra diğer eşin, bu kabahati bağışladığını açıklamasıdır. Bu nedenle henüz fiili işlenmeden bu fiile razı olma ya da muvafakat etme, af kapsamına girmez.
Zinaya önceden onay vermek af değildir.
Zinaya önceden muvafakat edilmesi hukuken geçersizdir. Eşlerin karşılıklı zinası da hukuken korunamaz, dava halinde boşanmaya hükmolunması gerekir.
Yargıtay önce eşinin başkası ile zinasına onay veren eşin bilahare boşanma davası açabilmesini kabul etmektedir.
Bununla birlikte muvafakat, eşi zinaya teşvik etme şeklinde olmuşsa bu davranışa rağmen boşanma davası açılması hakkın kötüye kullanılması teşkil edebilir ve bu nedenle açılmış dava reddedilebilir.
Yargıtay, eşlerin birbirinin zinasına razı olmalarını ahlaka aykırı bulmakta ve bunu af mahiyetinde görmemektedir.
Af iradesinin açıklanması açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Ancak zımni iradeden bahsedilmek için eşin davranışlarında af iradesi tereddütsüz anlaşılmalıdır. Af mutlaka affeden eşin serbest iradesinin ürünü olmalı, diğer bir deyişle baskı, aldatma yahut korkutma sonucu elde edilmemiş olmalıdır. Bununla birlikte zinayı öğrenmesine karşın eşi ile müşterek hayata devam etmek mutlaka af anlamına gelmez.
Nitekim Yargıtay bir kararında Y.2.HD. 27.06.2005 ta. 7976-10033;
‘Zina ile ilgili af olgusu kanıtlanmadığından boşanma hükmü verilmelidir. Davalının A.S. isimli kişiyle cinsel ilişkiye girdiği beyanı ve toplanan delillerle kanıtlanmış, davacının davalıyı affettiği yolunda bir delil de getirilmemiştir. Türk Medeni Kanununun 161. Maddesi koşulları oluştuğundan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle reddi bozmayı gerektirmiştir.’ şeklinde değerlendirmede bulunmuştur.
Yukarıda belirtildiği üzere, zina sebebiyle açılacak boşanma davası süreye bağlıdır. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ile herhalde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Burada gözden kaçırılmaması geren husus, her yeni zina olayından sonra altı aylık sürenin bilgi sahibi olma ile ilgili zina nedeniyle boşanma dava hakkı ve beş yıllık hak düşürücü sürelerin yeniden işlemeye başlayacağıdır.
Altı aylık süre hak düşürücü süre olduğundan hâkim tarafından kendiliğinden göz önünde tutulur. Onun için hâkim öncelikle davacının zinadan bilgi sahibi olduğu günü ve zina olayının hangi gün meydana geldiğini tanıklara sorarak altı aylık hak düşürücü sürenin geçip geçmediğini belirleyecektir. Tanık sözlerinden zinanın devam ettiğinin anlaşılması halinde hak düşürücü süre söz konusu olmayacaktır.
Ancak devam eden zina eylemlerinde, sürekli zinanın sona erdiği tarihten itibaren altı aylık hak düşürücü süre geçirilmeden zina nedenine dayalı boşanma davası açılması gerektiği, aksi takdirde davanın hak düşürücü süre geçtiğinden reddedileceği gözden uzak tutulmamalıdır.
Terke dayalı boşanma davası ile zina nedenine dayalı boşanma davasının birlikte açılması olanaklı değildir. Çünkü davacı terk nedenine dayalı davadan önce ihtar göndererek eşini eve davet etmekle eşinin o ana kadar bütün kusurlu davranışlarını affettiğinden artık terk nedenine dayalı davada zina ve diğer boşanma nedenlerini ileri süremez. Tabi ihtardan sonra da diğer eş zina eylemini sürdürüyorsa, her eylem yeni boşanma nedeni olduğundan davacı 6 aylık hak düşürücü süre içinde zinaya dayalı yeni bir boşanma davası açabilir.
Zina nedenine dayalı boşanma davasından feragat eden davacı, daha sonra aynı olaya dayalı TMK. md. 161/I inci maddesine dayalı boşanma davası açamaz. Ancak, zina nedenine dayalı boşanma davası reddedilmişse, sonradan TMK. md. 166/I’e dayalı boşanma davası açılmasına engel değildir. Buna karşın eş, yukarıda da belirtildiği gibi, zina nedenine dayalı boşanma davası açmış, çekilmezliğe dayanmamış ise çekilmezlik nedenine dayalı boşanma kararı verilemez.
Özetle, hukukumuza göre eşler evlilik birliğinin devamı müddetince birliğin mutluluğunu elbirliği ile sağlamak, birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadır. Eşlerin evi terki, ayrı mesken edinme, gaiplik ayrılık kararı gibi hallerde eşler fiilen bir arada yaşamasalar dahi, evlilik birliği hukuken sona ermedikçe (boşanma veya evlenmenin iptali davası kesinleşmedikçe ) sadakat görevini yerine getirmeli ve ihanetten, başkası ile cinsel ilişkiden kaçınmaları gerekmektedir.