Yargılamaların uzun sürmesi, yalnızca usule ilişkin bir aksaklık olarak değil, bireylerin hukuki güvenlik beklentisini ve adalete erişim hakkını doğrudan etkileyen bir sorun alanı olarak değerlendirilmelidir. Bu nedenle yargılamanın süresi, usul hukukunun temel ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gereken normatif bir mesele niteliği taşımaktadır.
Son dönemde kamuoyunda yargılamaların süresine ilişkin yürütülen tartışmalar, davaların uzunluğunun yalnızca bireysel uyuşmazlıkların değil, aynı zamanda usul hukukunun temel ilkelerinin de yeniden değerlendirilmesini gerektiren bir mesele olduğunu ortaya koymaktadır. Bu bağlamda yargılamanın süresi, münferit dosyalardan ve somut yargılamalardan bağımsız olarak, usul ekonomisi ilkesi ile makul sürede yargılanma hakkı çerçevesinde ele alınması gereken yapısal bir sorun alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Usul ekonomisi ilkesi, medeni usul hukukunda yargılamanın en kısa sürede, en az giderle ve gereksiz usul işlemlerinden kaçınılarak sonuçlandırılmasını amaçlayan temel ilkelerden biridir. Bu ilke, yargılamanın salt hızlandırılmasına yönelik teknik bir düzenleme olarak değil, yargı faaliyetinin etkinliğini ve güvenilirliğini sağlamaya yönelik ilkesel bir çerçeve olarak değerlendirilmelidir. Nitekim usul ekonomisi, hâkime yargılamayı sevk ve idare etme yükümlülüğü yükleyerek, yargılamanın gereksiz şekilde uzamasının önlenmesini hedeflemektedir.
Bu yaklaşımın işlevi, yalnızca yargılama sürecinin düzenlenmesiyle sınırlı değildir. Usul ekonomi ilkesi, yargılamanın süresi ile bireylerin hukuki korunma beklentisi arasında doğrudan bir ilişki kurmaktadır. Yargılamanın uzaması, taraflar bakımından belirsizlik hâlinin devam etmesine, uyuşmazlığın çözümüne ilişkin beklentinin zayıflamasına ve hukuki güvenliğin aşınmasına yol açabilmektedir. Bu yönüyle usul ekonomisi ilkesi, yargılamanın zamansal boyutunu hak eksenli bir perspektifle ele alan tamamlayıcı bir işleve sahiptir.
İlkesinin anayasal düzlemdeki karşılığı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında ortaya çıkmaktadır. Adil yargılanma hakkı, yalnızca bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde yargılanmayı değil, aynı zamanda yargılamanın makul bir süre içinde tamamlanmasını da içermektedir. Yargılamanın uzaması, usule uygun yürütülen bir yargılamanın dahi adil olma niteliğini zedeleyebilecek bir etki yaratmaktadır. Bu nedenle yargılamanın süresi, adil yargılanma hakkının tali bir unsuru değil, hakkın özüne ilişkin bir bileşeni olarak değerlendirilmelidir. Bu yaklaşım, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer alan düzenleme ile de örtüşmektedir. Sözleşme, adil yargılanma hakkını güvence altına alırken, bu hakkın ayrılmaz bir parçası olarak yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmasını öngörmektedir. Makul süre kavramı, yargılamanın niteliğine göre değişkenlik gösterebilen esnek bir kavram olmakla birlikte, devletlere yargılamaların belirsiz sürelerle sürdürülmemesi yönünde açık bir yükümlülük yüklemektedir. Bu çerçevede yargılamanın süresi, yargılamanın sonucundan bağımsız olarak, başlı başına bir hak ihlali değerlendirmesine konu olabilmektedir.
Anayasal ve uluslararası düzeyde kabul edilen bu ilkeler birlikte değerlendirildiğinde, usul ekonomisi ilkesinin yalnızca iç hukuk bakımından değil, aynı zamanda insan hakları hukuku açısından da koruyucu bir işleve sahip olduğu görülmektedir. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması, devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında ele alınmakta; yargı mercilerinin yargılamayı etkin biçimde yönetmesi, adil yargılanma hakkının gerçekleştirilmesinin zorunlu bir unsuru olarak kabul edilmektedir.
Usul ekonomisi ilkesinin yargı pratiğinde etkisini yitirmesi, ilkenin normatif içeriğinden ziyade uygulamadaki görünürlüğüyle ilgilidir. İlkenin bağlayıcı bir yönlendirme normu olarak değil, çoğu zaman soyut bir ilke beyanı olarak algılanması, yargılamanın süresine ilişkin sorunların olağanlaştırılmasına yol açmaktadır. Bu durum, usul ekonomisinin yargılamayı etkinleştiren bir araç olmaktan uzaklaşarak, yalnızca teorik düzlemde varlığını sürdürmesine neden olmaktadır. Oysa yargılamanın makul sürede tamamlanması, usul ekonomisinin isteğe bağlı bir sonucu değil, adil yargılanma hakkının gerçekleştirilmesinin zorunlu bir koşuludur. İlkenin bu yönüyle ihmal edilmesi, yargılamanın zamansal boyutunun hak ihlallerine zemin hazırlayan yapısal bir sorun alanına dönüşmesine sebebiyet vermektedir.
Usul ekonomisi ilkesi, medeni usul hukukunun yalnızca yargılamayı hızlandırmaya yönelik teknik bir aracı olarak değil, adil yargılanma hakkının ve hukuki güvenliğin sağlanmasına hizmet eden temel bir ilke olarak değerlendirilmelidir. Yargılamanın makul sürede sonuçlandırılması, hem Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer alan güvencelerin ayrılmaz bir unsurudur. Bu bağlamda yargılamanın süresi, yargılamanın sonucundan bağımsız olarak, başlı başına hukuki denetime tabi bir mesele niteliği taşımaktadır. Yargı pratiğinde etkin biçimde uygulanmaması, yargılamaların uzamasının olağanlaştırılmasına ve bu durumun usul hukuku bakımından tali bir sorun olarak algılanmasına yol açmaktadır. Oysa yargılamanın süresine ilişkin sorunlar, bireylerin adalete erişimini, hukuki korunma beklentisini ve yargıya duyulan güveni doğrudan etkileyen yapısal bir nitelik taşımaktadır. Bu nedenle usul ekonomisi ilkesinin işlevsizleşmesi, yalnızca yargılamanın etkinliği açısından değil, temel hakların korunması bakımından da ciddi sonuçlar doğurmaktadır.
Anayasal ve uluslararası insan hakları standartları birlikte değerlendirildiğinde, yargılamanın makul sürede tamamlanması yönündeki yükümlülüğün devlet açısından pozitif bir sorumluluk oluşturduğu açıktır. Bu sorumluluk, yargı mercilerinin yargılamayı sevk ve idare ederken usul ekonomisi ilkesini etkin bir rehber olarak benimsemesini zorunlu kılmaktadır. Aksi halde usul ekonomisi, normatif içeriği güçlü ancak uygulamada karşılığı zayıf bir ilke olarak kalmaya devam edecek; yargılamanın zamansal boyutu, adil yargılanma hakkının zedelenmesine yol açan kalıcı bir sorun alanı haline gelecektir.
Av. Hazal BUDAK






