Bu açıdan somut olay koşullarında orantılılık incelemesi yapılırken Mahkeme tarafından ödenmesi istenen harç ve yargılama giderlerinin başvurucu için aşırı bir külfet oluşturup oluşturmadığı, bu yükümlülüğün kaldırılmasının yolu olan adli yardımla ilgili verilen ret kararın gerekçesinin yeterliliğinin de değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
İlgililerin harç ve diğer yargılama giderleri ödemekle yükümlü kılınmasının mahkemeye erişim hakkını kısıtladığı tartışmasızdır. Bununla birlikte harç ve yargılama giderlerini ödeme yükümlülüğünün doğduğu ana göre müdahalenin derecesi değişebilmektedir. İlgilinin daha yargılamanın başında yargılama giderlerini ödemekle yükümlü kılınması ile yargılamanın sonunda yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmesi arasında müdahalenin ağırlığı bakımından önemli farklılık bulunmaktadır. Yargılama giderlerinin davanın esasının incelenebilmesi şartı olarak öngörülmesinin davanın esası karara bağlandıktan sonra kişinin yargılama gideri ödemekle yükümlü kılınmasına nazaran mahkemeye erişim hakkına daha ağır bir müdahale teşkil edeceği kuşkusuzdur. Bu sebeple yargılama giderleri ödeme yükümlülüğünün yargılamanın sonuna ötelenmesinin hakka daha hafif bir müdahale teşkil etmesi sebebiyle tercihe şayan bir yöntem olduğu söylenebilir.
İlgili Kararlar:
♦ (Murat Daş, B. No: 2013/3063, 26/6/2014) (Haksız aleyhe vekâlete hükmedilmesi)
♦ (Hasan Kulakcı, B. No: 2013/9572, 17/2/2016) (Lehe vekâlet ücretine hükmedilmemesi)
♦ (Mahmut Türk, B. No: 2013/5965, 18/2/2016) (Yüksek aleyhe vekâlet ücreti)
♦ (Orhan Ersoy (14), B. No: 2015/1067, 26/12/2018) (Yenilenen dava için tekrar harç alınması)
♦ (Sadegül Başkuş ve Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası, B. No: 2014/2197, 21/9/2017) (Adli yardım talebinin reddi)
♦ (Famiye Beğim ve Mehmet Tahir Beğim, B. No: 2017/21882, 10/2/2021) (Avukatla temsil gerekçesiyle adli yardım talebinin reddi)
♦ (NKT Teknoloji Dağıtım Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2018/26844, 24/2/2021) (Gider avansının tamamlatılmaması)
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MURAT DAŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/3063) |
|
Karar Tarihi: 26/6/2014 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Bahadır YALÇINÖZ |
Başvurucu |
: |
Murat DAŞ |
Vekili |
: |
Av. Cavit ÇALIŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, nakdi tazminat farkının ödenmemesine ilişkin işlemin iptali talebiyle açtığı davada yargı harçlarını ödemek zorunda kaldığını, aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin ölçülü olmadığını, hak arama hürriyetinin engellediğini belirterek, Anayasa’nın 2. ve 36. maddesinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmekte, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmaktadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 10/5/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 21/11/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 20/1/2014 tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Bakanlık, yazılı görüşünü 17/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık görüş yazısı, başvurucuya 24/2/2014 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne cevaplarını içeren dilekçesini 27/2/2014 tarihinde sunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Hakkari Jandarma Özel Harekat Tabur Komutanlığı emrinde uzman çavuş olarak görev yapmakta iken 12/9/2010 tarihinde meydana gelen terör saldırısında 158 gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralanmıştır.
9. Başvurucuya 3/11/1980 tarih ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca 11.771,20 TL nakdi tazminat ödenmiştir.
10. Başvurucunun Gülhane Askeri Tıp Akademisinde yapılan muayenesi sonucu düzenlenen 21/11/2011 tarihli rapor ile Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapamayacağına karar verilmiş, vazife malulü olarak emekliye sevk edilmiştir.
11. Başvurucu 20/4/2012 tarihinde İçişleri Bakanlığından ek nakdi tazminat talebinde bulunmuş, talebine 60 gün içinde herhangi bir cevap verilmemiş ve bu süre içinde ek tazminat ödemesi yapılmamıştır.
12. Başvurucu tarafından nakdi tazminat farkının ödenmemesine ilişkin zımni ret işleminin iptali istemiyle 22/6/2012 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Üçüncü Dairesinde dava açılmıştır.
13. Diğer taraftan Jandarma Genel Komutanlığı Nakdi Tazminat Komisyonu 4/6/2012 tarihli kararı ile başvurucuya ek nakdi tazminat verilmesi yönünde karar almış, bu kararı başvurucuya tebliğ etmemiş, karar üzerine 29/6/2012 tarihinde ödeme emri belgesi düzenlenmiş ve davanın açıldığı tarihten sonra tazminat ödemesi yapılmıştır.
14. AYİM Üçüncü Dairesi 22/11/2012 tarih ve E.2012/1764, K.2012/2295 sayılı kararı ile davayı reddetmiş, posta gideri ile 53,55 TL yargı harçlarını başvurucu üzerine bırakmış ve 1.200 TL vekalet ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye verilmesine karar vermiştir. Kararın ilgili kısımları şöyledir:
“…
Dava konusu edilen uyuşmazlıkta davacı vekilinin ek nakdi tazminat ödenmesi istemi üzerine zımni ret süresi içerisinde istem doğrultusunda ve Nakdi Tazminat Komisyonunun 04.06.2012 tarihli kararı ile idari işlem tesis edilmiştir. Davanın açıldığı tarih itibariyle davalı idarenin açık ya da zımni bir red işlemi bulunmamaktadır. Nakdi Tazminat Komisyonunun kararı üzerine yapılan ödeme işlemi, Nakdi Tazminat Komisyonunun davacının talebi doğrultusunda tesis ettiği idari işlemin re’sen icrasına, maddi aleme aktarılmasına yönelik bir işlemdir. Dava konusu uyuşmazlığın mevcudiyeti yönünden yapılan değerlendirmede hukukilik denetimi yapan idari yargı yerlerince idari işlemin hukuk aleminde ortaya çıktığı tarihin dikkate alınması gerekir. Davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlık konusu oluşturabilecek bir idari işlemin bulunmaması nedeniyle konusu kalmayan davanın reddine karar verilmiştir.
…
Davanın açılmasında davalı idarenin bir dahlinin bulunmaması nedeniyle vekalet ücreti davacı üzerinde bırakılmıştır.
…
Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1. Konusu kalmayan DAVANIN REDDİNE,
…”
15. Bu karara karşı yapılan karar düzeltme başvurusu da aynı Dairenin 4/4/2013 tarih ve E.2103/439, K.2013/474 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
16. Karar, başvurucuya 15/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
B. İlgili Hukuk
17. 2330 sayılı Kanun'un 10. maddesi şöyledir:
"Bu Kanuna göre verilecek nakdi tazminatların ödenme şekli ile 3 ncü maddenin (b) bendi uyarınca ödenecek tazminatların tutarları ve bu kanunla ilgili diğer hususlar kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 3 ay içinde Bakanlar Kurulunca hazırlanacak bir yönetmelikle düzenlenir. (Ek cümle: (28/2/1995 - 4082/2 md.) Nakdi tazminat ödenmesine ilişkin işlemler, ilgili Bakan veya yetkili kılınan kişiler tarafından onaylandıktan sonra olayın bu Kanun kapsamına girmediği gerekçesiyle saymanlıklarca ödeme işlemi geciktirilemez.
Ancak bu yönetmelikte; engellilik tazminatı, 5434 sayılı kanun uyarınca vazife malulü olanlar hakkında esas alınan 13/7/1953 gün ve 1053 sayılı "Vazife Malullüklerinin Nevileri ile Dereceleri Hakkındaki Nizamname"de gösterilen 6 derece üzerinden ve engellilik derecelerine göre, her derece için % 10 oranında indirim yapılmak suretiyle düzenlenir.”
18. Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Yönetmelik'in 13. ve 14. maddeleri şöyledir:
"Bu Yönetmelikte belirtilen tazminatların ödenip ödenmemesi hususu ilgili bakanlık veya kurumca belirlenecek personel, maliye, hukuk ve sağlıkla görevli birim amirleriyle konu ile ilgili diğer yetkililerden oluşan bir komisyon tarafından incelenir.
Komisyon kararları ilgili bakanlık veya kurumun en üst amiri veya bunların yetkili kılacağı merci tarafından onaylanır.
(Ek: 9/1/1996 - 96/7821 K.) Nakdi tazminat ödenmesine ilişkin işlemler, ilgili Bakan veya yetkili kılınan kişiler tarafından onaylandıktan sonra olayın 2330 sayılı Kanun ve bu Yönetmelik kapsamına girmediği gerekçesiyle saymanlıklarca ödeme işlemi geciktirilemez."
...
"13 üncü madde çerçevesinde onaylanan karar ve diğer belgeler, ilgili bakanlık ve kuruluşlarca kişinin özlük haklarının bağlı olduğu veya idarece uygun görülmesi halinde tazminatını almak istediği yerdeki kurum ve kuruluşlara gönderildikten sonra bu kurum ve kuruluşların saymanlıklarınca nakdi tazminat hak sahiplerine ödenir. "
19. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 35. maddesi şöyledir:
“ a) İhtiyari müracaat:
Kesin işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması, kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması; üst makamdan, yoksa işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur.
Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır.
İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır.
b) İdari makamların sükutu:
İlgililer, haklarında idari davaya konu olabilecek bir eylem veya işlemin yapılması için idari makamlara başvurabilirler. Bu halde yetkili makamlar en çok altmış gün içinde bir cevap verirler.
Bu süre içinde cevap verilmez ise, istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bitiminden itibaren idari dava açma süresi içinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açabilirler. Dava açılmayan haller ile davanın altmış günlük süre geçtikten sonra açılması sebebiyle dilekçenin reddi halinde, altmış günlük sürenin bitmesinden sonra cevap verilirse, bunun tebliğinden itibaren dava açma süresi yeniden işlemeye başlar.
Müracaatçıya kayıt tarihi ve sayısını gösterir imzalı ve mühürlü pulsuz bir alındı kağıdı verilir.”
20. Aynı Kanun’un 71. maddesi şöyledir:
“Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde açılan dava dolayısıyla ödenen harç ve posta ücretleri ile bilirkişi incelemeleri, delil tespiti ve keşif için yapılan harcamalar ve avukat marifetiyle takip olunan davalarda, tarifesine göre avukatlık ücreti haksız çıkan tarafa ve davanın kısmen kabulü ve kısmen reddi halinde bu masraflar orantılı olarak taraflara yükletilir. Davadan feragat eden veya davayı kabul eden taraf, yargılama masrafları ve avukatlık ücreti bakımından haksız çıkmış sayılır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 26/6/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10/5/2013 tarih ve 2013/3063 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, ek nakdi tazminat talebinde bulunmasının ardından 60 gün beklediğini, bu süre içinde talebinin reddine veya kabulüne ilişkin bir kararın kendisine gönderilmediğini, 60 günün bitmesinin ardından dava açtığını, Komisyon kararının 60 gün içinde kendisine gönderilmemesinden ve tazminat ödemesinin aynı süre içinde yapılmamasından kendisinin sorumlu olmadığını, bu durumdan haberdar olmasının da mümkün bulunmadığını, mevzuata uygun bir şekilde davasını açtığını, davanın reddedilmesi nedeniyle aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin ölçülü olmadığını, hak arama hürriyetinin engellendiğini ve yargı harçlarını ödemek zorunda kaldığını belirterek, anayasal haklarının ihlal edildiği ileri sürmüş, 2.868,00 TL maddi ve 2.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
23. Başvurucu, idareye yaptığı başvuru üzerine yasal bekleme süresi içinde talebi hakkında bir işlem yapıldığı konusunda bilgilendirilmemesi üzerine açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle vekâlet ücreti ve yargı harçlarını ödemek zorunda bırakılmasından şikâyet etmektedir. Başvurucunun bu iddiası, adil yargılanma hakkı kapsamında incelenecektir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
24. Bakanlık görüş yazısında, başvurunun kabul edilebilirliği konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun esasının incelenmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“1. Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
29. Asker kişilerin, askeri idarenin eylem ve işlemlerinden doğan kişisel zararlarının tazmini, Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükler” kavramı içerisinde yer almakta olup bu tür uyuşmazlıkların Anayasa ve Sözleşme’de düzenlenen adil yargılanma hakkının koruma alanı kapsamında yer aldığı konusunda tereddüt yoktur.
30. Açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden görülmeyen başvurunun bu bölümünün kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
31. Başvurucu, idareye yaptığı başvuru üzerine yasal bekleme süresi içinde talebi hakkında bir işlem yapıldığı konusunda bilgilendirilmemesi üzerine açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle vekâlet ücreti ve yargı harçlarını ödemek zorunda bırakılmasından şikâyet etmektedir.
32. Bakanlık görüş yazısında, Komisyon kararı kendisine bildirilmeyen başvurucunun 60 gün içinde talebine cevap verilmediğinden zımni ret işleminin iptali maksadıyla dava açtığı, dava açıldıktan sonra talebi kapsamında kendisine ödeme yapıldığı, bu nedenle davanın konusuz kaldığı, 6100 sayılı Kanun'un 331. maddesinin 1. fıkrasında davanın konusuz kalması sebebiyle davanın esası hakkında bir karar verilmesine gerek bulunmayan hâllerde, hâkimin davanın açıldığı tarihteki tarafların haklılık durumuna göre yargılama giderlerini takdir ve hükmedeceğinin hüküm altına alındığı, AYİM’in de davanın açılmasında davalı idarenin bir dahlinin bulunmadığı gerekçesiyle vekâlet ücretinin başvurucunun üzerinde bırakılmasına karar verdiği, bu itibarla AYİM’in bu hükmü olağanın dışında farklı bir şekilde yorumlayıp yorumlamadığı hususu değerlendirilirken bu durumun göz önünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir.
33. Başvurucu karşı beyanında, Bakanlık görüş yazısında belirtilen hususlara kendisinin de iştirak ettiğini ve tazminat talebinin kabul edilmesi gerektiğini belirtmiştir.
34. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”
35. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
36. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
37. Anılan Anayasa ve Kanun hükümleri ile kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların bireysel başvuruda incelenemeyeceği ve bu çerçevede Anayasa Mahkemesince açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği hükme bağlanmıştır. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Anayasa Mahkemesinin yetkisi dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır (B. No:2012/1056, 16/4/2013, § 34).
38. Bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz takdir hatası veya açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B.No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
39. Başvurucunun AYİM’ce yapılan yargılamada hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasında hataya düşüldüğü yönündeki iddialarının Anayasa’nın 36. ve AİHS’in 6. maddeleri açısından değerlendirilmesi gerekir.
40. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriği, AİHS’in “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
41. Hukuki güvenlik ilkesi, Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının içinde zımnen mevcut bir ilkedir. Bir kanuni düzenlemenin bireylerin davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle, bu kanunun düzenlediği alanda belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak bir ölçüde olması gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği, yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık formüllerdir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00 ve 76292/01, § 83).
42. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu bir takım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup; birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye ne tür müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme imkânına sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir. Hukuk güvenliği, kuralların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (B. No: 2013/849, 15/4/2013, § 34).
43. Mahkemeye erişim hakkı ise bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
44. Somut olayda Özel Harekat Tabur Komutanlığı emrinde uzman çavuş olarak görev yapan başvurucu, 12/9/2010 tarihinde meydana gelen terör saldırısında 158 gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralanmış, kendisine 2330 sayılı Kanun uyarınca 11.771,20 TL nakdi tazminat ödenmiş, daha sonra başvurucu 20/4/2012 tarihinde İçişleri Bakanlığından ek nakdi tazminat talebinde bulunmuş, talebine 60 gün içinde herhangi bir cevap verilmemesi ve bu süre içinde ek tazminat ödemesi yapılmaması üzerine nakdi tazminat farkının ödenmemesine ilişkin zımni ret işleminin iptali istemiyle 22/6/2012 tarihinde AYİM Üçüncü Dairesinde dava açmıştır. Bunun yanında Jandarma Genel Komutanlığı Nakdi Tazminat Komisyonu 4/6/2012 tarihli kararı ile başvurucuya ek nakdi tazminat verilmesi yönünde karar almış, bu kararı başvurucuya tebliğ etmemiş, 29/6/2012 tarihinde düzenlenen ödeme emri belgesi ile davanın açıldığı tarihten sonra tazminat ödemesini yapmıştır.
45. AYİM Üçüncü Dairesi 22/11/2012 tarihli kararı ile davayı reddetmiş, posta gideri ile 53,55 TL yargı harçlarını başvurucu üzerine bırakmış ve 1.200 TL vekalet ücretinin başvurucudan alınarak davalı idareye verilmesine karar vermiştir. Mahkeme kararında, ek tazminat ödenmesi talebi üzerine zımni ret süresi içinde tazminat ödenmesi için işlem tesis edildiği, davanın açıldığı tarih itibarıyla idarenin açık ya da zımni bir ret işleminin bulunmadığı, ödeme işleminin tazminat komisyonu işleminin icrasına yönelik bir işlem olduğu, hukukilik denetimi yapan idari yargı yerlerince idari işlemin hukuk âleminde ortaya çıktığı tarihin esas alınması gerektiği, davanın açıldığı tarih itibarıyla idari davaya konu bir işlemin bulunmaması nedeniyle davanın konusuz kaldığı ve reddi gerektiği belirtilmiştir.
46. Anılan mahkeme kararı sonrasında Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruda değerlendirilmesi gereken esas husus AYİM’de dava açılmadan evvel idare tarafından tesis edilen işlem hakkında başvurucuya bildirim yapılmaması nedeniyle davanın reddedilmesi sonucu başvurucu aleyhine hükmedilen yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin anayasal hak ihlaline neden olup olmadığıdır. Zira hem başvurucu tazminat ödenmemesine yönelik işlem ve mahkeme kararına yönelik bir şikâyette bulunmamış hem de dava konusu edilen tazminat talebi dava açıldıktan sonra başvurucuya ödenmiş ve mahkeme tarafından da bu durum göz önünde bulundurulmuştur.
47. 1602 sayılı Kanun’un 35. maddesinde, ilgililerin idari davaya konu olabilecek bir eylem veya işlemin yapılması için idari makamlara başvurabilecekleri, bu halde yetkili makamların en çok altmış günlük cevap verme süresinin olduğu, bu süre içinde cevap verilmemesi halinde isteğin reddedilmiş sayılacağı ve ilgililerin altmış günün bitiminden itibaren idari dava açma süresi içinde AYİM’de dava açabilecekleri düzenlenmiştir.
48. Bunun yanında 1602 sayılı Kanun'un 71. maddesinde, ödenen harç ve posta ücretleri ile bilirkişi incelemeleri, delil tespiti ve keşif için yapılan harcamaların ve avukat marifetiyle takip olunan davalarda, tarifesine göre avukatlık ücretinin haksız çıkan tarafa ve davanın kısmen kabulü ve kısmen reddi halinde ise bu masrafların orantılı olarak taraflara yükletileceği kural altına alınmıştır.
49. Başvuru konusu olayda, başvurucunun 22/4/2012 tarihli nakdi tazminat farkının ödenmesi talebine ilişkin olarak, Nakdi Tazminat Komisyonu tarafından zımni ret süresi içinde 4/6/2012 tarihinde farkın ödenmesi yönünde karar alındığı, ancak bu kararın başvurucuya bildirilmediği görülmektedir. Komisyon kararı kendisine bildirilmeyen başvurucunun ise 60 gün içinde talebine cevap verilmediğinden zımni ret işleminin iptali maksadıyla 22/6/2012 tarihinde dava açtığı, dava açıldıktan sonra 29/6/2012 tarihinde talebi kapsamında kendisine ödeme yapıldığı, bu nedenle davanın konusuz kaldığı anlaşılmaktadır.
50. Başvurucu 1602 sayılı Kanun’un 35. maddesi uyarınca yaptığı başvurudan itibaren mevzuatta öngörülen 60 günlük süreyi beklemiş, bu süre zarfında talebinin kabul veya reddedildiği hususunda kendisine bir bildirim yapılmaması üzerine dava açma süresi içinde AYİM’de dava açmıştır. Görüldüğü üzere başvurucu mevzuatta kendisi için öngörülen idari başvuru ve dava açma usulüne riayet etmiş ve süresi içinde davayı açmıştır. Diğer yandan 1602 sayılı Kanun uyarınca başvurucu tarafından bu süre zarfında dava açılması gerektiği de bir şekilde zorunluluk arz etmektedir. Zira idari işlem tesis edilmesi için idareye yapılan başvuru üzerine beklenilen 60 gün içinde idare tarafından bir işlem tesis edilmemesi üzerine oluşan bu zımni ret işleminin dava açma süresi içinde dava konusu edilmesi gerekmekte olup, bu sürenin geçirilmesinden sonra açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddedileceği açıktır.
51. Somut olayda başvurucu 1602 sayılı Kanun’da yer alan düzenlemeye uygun bir şekilde idareye başvurusunu yapmış ve 60 günlük bekleme süresinin sonunda kendisine hiçbir bildirim yapılmaması üzerine davasını açmıştır. Nakdi Tazminat Komisyonu, kendisine yapılan başvurudan itibaren 60 gün içinde başvurucuya ek tazminat ödenmesi konusunda karar almış ise de, ne aldığı kararı başvurucuya bildirmiş ne de ödenmesi gereken tazminatı bu süre zarfında başvurucuya ödemiştir. Bu durumda başvurucu tarafından yapılması gereken şey tazminat talebinin karşılanması amacıyla dava açmaktır. Olayda açıkça görülmektedir ki, davanın açılmasına sebebiyet veren başvurucu değil, Nakdi Tazminat Komisyonunun süresi içinde yapması gereken tasarrufları yapmamış olmasıdır.
52. AYİM kararının başvurucu aleyhine yargılama giderleri yüklemesine ve vekâlet ücreti ödemesine ilişkin kısmında, 1602 sayılı Kanun’un 35. maddesindeki usulün göz önünde bulundurulmadığı, davanın açılmasına açık bir şekilde idarenin sebebiyet verdiği, diğer yandan kararda davanın açıldığı tarih itibarıyla idari davaya konu olabilecek bir işlemin mevcut olmadığı gerekçesine yer verilmekle birlikte davanın reddedilerek yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin tamamının başvurucuya yükletildiği görülmektedir.
53. Bu durumda, başvurucu 1602 sayılı Kanun’un 35. maddesinde kural altına alınan usulü yerine getirmek suretiyle açtığı davada “öngörülebilen” husus, başvurucunun talebinin zımni olarak reddedildiği ve bu ret işlemi nedeniyle süresi içinde açılan davanın esası hakkında verileceğidir. İdare tarafından başvurucunun talebinin kabul edildiğine yönelik alınan kararın başvurucuya kanuni süresi içinde bildirilmemiş olması nedeniyle dava açılmak zorunda kalınması sonucunda başvurucu aleyhine yargılama giderlerine ve vekâlet ücretine hükmedilmiş olması “öngörülemez” niteliktedir ve AYİM kararı sonucu itibarıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal etmiştir.
54. Bunun yanında başvurucunun dava açarken (hukuki yardımdan yararlansa bile) açık kanun hükmünden farklı bir şekilde kendisine muamele edileceğini beklemesini gerektiren bir durum da bulunmamaktadır.
55. Açıklanan nedenlerle, başvurucu hakkında yapılan yargılama sırasında hukuk kurallarının yorum ve uygulanmasının “öngörülemez” nitelikte olması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
56. Başvurucu, aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücreti ödemesine hükmedilmesinden dolayı uğradığını ileri sürdüğü maddi zarar karşılığında 2.868,00 TL ve manevi zarar karşılığında 2.000,00 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
57. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
58. Başvuru konusu olayda, tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından salt ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren 2.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine, karar verilmesi gerekir.
59. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucunun adil yargılanma hakkı ile ilgili şikâyetinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Hakkında yapılan yargılamada hukuk kurallarının yorum ve uygulanmasının “öngörülemez” nitelikte olması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 2.000,00 TL MANEVİ TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
26/6/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HASAN KULAKCI BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/9572) |
|
Karar Tarihi: 17/2/2016 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Hicabi DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
Raportör |
: |
Kamil KAYA |
Basvurucu |
: |
Hasan KULAKCI |
Vekili |
: |
Av. Mehmet Atıf TURAK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tapu iptali ve tescil davasının reddine karar verilmesine rağmen davada kendini vekille temsil ettiren davalı lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/12/2013 tarihinde İstanbul Anadolu 11. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 22/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 10/11/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlığın 9/12/2015 tarihli yazısında Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
7. 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2. maddesinin (B) bendi gereğince yapılan uygulama sonucunda Hazine adına tespit ve tescili yapılan, tapu kaydının beyanlar hanesinde başvurucu adına zilyetlik şerhi düşülen taşınmazın tapu kaydındaki bu şerhin iptali istemiyle başvurucu ve Hazine aleyhine Sultanbeyli 1. (İstanbul Anadolu 5.) Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) tapu iptali ve tescil davası açılmıştır.
8. Mahkeme 4/5/2012 tarihli ve E.2010/1637, K.2012/853 sayılı karar ile dava konusu taşınmazda 6831 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (B) bendi gereğince uygulama yapılmadığından davanın reddine karar vermiştir.
9. Anılan kararda yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmiş ancak kendilerini vekille temsil ettiren davalılar Hazine ve başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedilmemiştir. Kararın gerekçesinde “davacının yanılarak bu davayı açtığı ve davada haklı çıkma durumu söz konusu olmadığından” hazine lehine vekâlet ücreti takdir edilmediği belirtilmiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
“Yargılama sırasında yapılan keşifte davacıdan dava konusu taşınmazı göstermesi istenmiş, fen bilirkişi[si] keşifte alınan beyanında davacının dava konusu ettiği yerin Mimar Sinan Mah. 106 ada 49 nolu parsel olmadığı[nı], 1156 nolu hazine parseli içinde olduğunu belirtmiştir. Nitekim fen bilirkişi[si] ayrıntılı rapor ve krokisinde davacının dava konusu ettiği yerin 2/B uygulama alanı içerisinde kalmadığı[nı], Sultanbeyli 1156 nolu parselin hudutları dahilinde kaldığını beyan etmiştir.
Mahkememizin başka dosyalarında da davacı gerçek kişiler tarafından açılan davalarda dava konusu ettikleri yerler 1156 nolu parsel içinde kaldığı belirlenmiş, bu parselle ilgili Kadastro Müdürlüğünden gelen yazı cevaplarında dava konusu taşınmazda müker[r]er kadastro olduğundan bu parsellerin binmeli olması nedeni ile 2/B tespit çalışmalarının yapılamadığı belirt[il]miştir.
Davacının talebinin, dava dilekçesi içeriğinden, 2/B madde uygulaması nedeni ile hazine adına tespiti yapılan taşınmazların beyanlar hanesindeki zilyedlik şerhine yönelik olarak açılmış tapu iptal ve tesçil davası olduğu anlaşılmaktadır.
Dava konusu taşınmazda 2/B maddesi uygulaması yapılmadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Gerçek kişilerin 2/B maddesi uygulamasına yönelik olarak zilyedlik şerhine yönelik dava açtıkları, bir kısım davacıların da kendilerine ait taşınmazlarda 2/B maddesi tespit çalışmaları yapılmamasına rağmen Sultanbeyli ilçesinde bu şekilde açılmış bir çok dava olduğu, davacı yanlışlıkla ve yanılarak bu davayı açmış olduğundan ve davada haklı çıkma durumu söz konusu olmadığından davalı Hazine lehine vekâlet ücretine hükmedilmemiştir.”
10. Başvurucu, lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle bu kararı temyiz etmiş; Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 7/2/2013 tarihli ve E.2013/101, K.2013/656 sayılı ilamı ile söz konusu kararı onamıştır. Onama ilamı şöyledir:
“Kullanım kadastrosu sırasında Mimarsinan Mahallesi çalışma alanında bulunan 106 ada 49 parsel sayılı 207,41 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, beyanlar hanesine 6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığı ve 13 yıldan bu yana Yahya oğlu Hasan Kulakçı kullanımında olduğu şerhi verilerek bahçe niteliği ile Hazine adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacı U.K., taşınmazın kendi kullanımında olduğunu belirterek adına zilyetlik şerhi verilmesi için dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davalı Hasan Kulakçı vekili tarafından vekâlet ücreti ve yargılama gideri yönünden temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ... karar verildi.”
11. Başvurucunun aynı gerekçeye dayanan karar düzeltme istemi, Dairenin 23/9/2013 tarihli ve E.2013/10398, K.2013/8705 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
12. Nihai karar başvurucuya 18/11/2013 tarihindetebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 12/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
14. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 323. maddesi şöyledir:
“(1) Yargılama giderleri şunlardır:
...
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
...”
15. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.”
16. 6100 sayılı Kanun’un 332. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedilir.”
17. Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 3/4/2015 tarihli ve E.2014/21922, K.2015/3242 sayılı ilamı şöyledir:
“Kullanım kadastrosu sırasında E. Köyü çalışma alanında bulunan ... taşınmaz, kadastro tutanağının beyanlar hanesine, 6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı ve ... fiili kullanımında bulunduğu şerhi yazılarak tarla vasfıyla Hazine adına tespit edilmiştir. Davacılar ..., taşınmazın kendi fiili kullanımlarında bulunduğu iddiasına dayanarak dava açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine çekişmeli taşınmazın tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, kararda yazılı gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacılar vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak, ret sebebi ortak olan ve kendilerini vekille temsil ettiren davalılar lehine tek vekâlet ücreti verilmesi gerekirken Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2. maddesine aykırı olacak şekilde ayrı ayrı vekâlet ücretine karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi davalı Hazine kendisini vekille temsil ettirmediği halde Hazine lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi de doğru olmamıştır... ”
18. Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 3/4/2015tarihli ve E.2014/21806, K.2015/3240 sayılı ilamı şöyledir:
“Kullanım kadastrosu sırasında ... Köyü çalışma alanında bulunan ... taşınmazlar, kadastro tutanağının beyanlar hanesine, 6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı ve Mustafa T. ile Mehmet T.nin fiili kullanımında bulunduğu şerhi yazılarak tarla vasfıyla Hazine adına tespit edilmiştir. Davacılar ... taşınmazların müşterek muristen intikal ettiği ve tüm mirasçıların hak sahibi olduğu iddiasına dayanarak ayrı ayrı dava açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine, çekişmeli taşınmazların tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Mehmet T. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve temyiz edenin sıfatına göre davalı vekilinin sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak davanın reddine karar verildiğine ve davalı Mehmet T. de yargılama sırasında kendisini vekille temsil ettirdiğine göre davalı Mehmet T. lehine vekâlet ücreti takdiri gerekirken bu hususta hüküm kurulmaması isabetsiz olup ... hükmün vekâlet ücreti yönünden BOZULMASINA ...karar verildi.”
19. Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 13/9/2012tarihli ve E.2012/4669, K.2012/6625 sayılı ilamı şöyledir:
“Kullanım kadastrosu sırasında ... taşınmazbeyanlar hanesine6831 sayılı Yasa’nın 2/B maddesigereğince orman sınırlarıdışına çıkarıldığı ve Z.Y.A.nın kullanımında olduğu şerhi verilerek bahçe niteliği ile Hazine adına tespit edilmiştir. Davacı ..., taşınmazda davalının kullanımı olmadığını ileri sürerekzilyetlik şerhinin iptali istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda taşınmazın tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Kararın mahiyeti itibari ile davalı Hazine lehine vekâlet ücreti verilmesi gerekirken bu husus göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA ... karar verildi.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Mahkemenin 17/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
21. Başvurucu; aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davasının reddine karar verildiğini ancak davada vekille temsil edilmesine rağmen lehine vekâlet ücretine hükmedilmediğini, bu şekildeki uygulama nedeniyle yargılamada eşit konumda olduğu davacı ile aralarında eşitsizlik yaratıldığını belirterek Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerinde düzenlenen hukuk devleti ve eşitlik ilkeleri ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; lehine hükmedilmeyen vekâlet ücreti ile temyiz ve karar düzeltme aşamalarında yaptığı yargılama giderlerinin tazmini talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkı ve gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
23. Başvurucu, yargılama sonunda haklı çıktığı davada vekille temsil edilmesine rağmen lehine vekâlet ücretine hükmedilmediğini belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
26. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.”
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
28. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşmenin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
29. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1) numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, ... bir mahkeme tarafından davasının ... görülmesini istemek hakkı...” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği adil yargılanma hakkının mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
30. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
31. Vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve davası kabul edilen kişi lehine hükmedilen bir ücrettir.Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
32. AİHM, başvuranların aleyhine hükmedilen yargılama giderlerinin yanında devletin taraf olduğu davalarda başvuranların lehlerine hükmedilmeyen yargılama giderlerini de mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirebilmektedir (Stankiewicz/Polonya, B. No: 46917/99, 6/4/2006, §§ 60, 61). Söz konusu davada, savcılığın bir özel hukuk davasında hukuk düzenini ya da kamu yararını korumak amacıyla davaya müdahalesi hâlinde devlet lehine ya da aleyhine yargılama giderlerine hükmedilemeyeceğine ilişkin usul yasası hükmünün uygulanması incelenmiştir. Davanın savcılık makamı tarafından açılmasına karşın davayı kazanan başvuran lehine yargılama giderlerine hükmedilmemesi nedeniyle davanın karmaşıklığı, davacının avukatla temsilinin gerekliliği, devletin yargılama giderlerinin gereksiz şekilde yüksek tutulduğuna ilişkin bir kanıtlamasının söz konusu olmadığı ve profesyonel hukuki yardım masraflarının karşı tarafa yükletilmediği hususlarına vurgu yapılarak mahkemeye erişim hakkının ihlaline karar verilmiştir (Stankiewicz/Polonya, §§ 63-76).
33. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların; hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, § 38).
34. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek, kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, § 39).
35. Adil yargılanma hakkının kapsamındaki haklardan biri olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
36. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması,kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
37. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. García Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1999, § 26). Ancak başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvuruları ile başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması, gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 49).
38. Başvuruya konu davada, 6831 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (B) bendi gereğince yapılan uygulama sonucunda Hazine adına tespit ve tescili yapılan, parsel tutanağının beyanlar hanesinde başvurucu adına zilyetlik şerhi düşülen taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesindeki zilyetlik şerhinin iptali istemiyle başvurucu ve Hazine aleyhine tapu iptali ve tescil davası açılmıştır. Mahkeme 4/5/2012 tarihlikarar ile dava konusu taşınmazda 6831 sayılı Kanun’un 2. maddesinin (B) bendi gereğince uygulama yapılmadığından davanın reddine karar vermiştir.
39. Mahkeme davayı esastan sonuçlandırarak yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına karar vermiş ancak davada vekille temsil edilen davalılar, Hazine ve başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmetmemiştir. Söz konusu kararın gerekçesinde “davacının yanılarak bu davayı açtığı ve davada haklı çıkma durumu söz konusu olmadığı” gerekçesiyle hazine lehine vekâlet ücreti takdir edilmediği belirtilmiş ancak başvurucu lehine hangi gerekçeyle vekâlet ücretine hükmedilmediği konusunda kısa karar ve gerekçeli kararda herhangi bir açıklamaya yer verilmediği görülmüştür (bkz. § 9).
40. Başvurucu, lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle bu kararı temyiz etmiş; Yargıtay 16. Hukuk Dairesi, başvurucunun temyiz itirazları ile ilgili değerlendirme yapmadan 7/2/2013 tarihli ilamı ile söz konusu kararı onamıştır (bkz. § 10). Başvurucunun aynı gerekçeye dayalı karar düzeltme istemi de Daire tarafından reddedilmiştir.
41. 6100 sayılı Kanun’un 323. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücretinin yargılama giderlerinden olduğu düzenlenmiş; 332. maddede ise yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedileceği belirtilmiştir. Öte yandan anılan Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kanunda yazılı hâller dışında yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği hüküm altına alınmıştır.
42. Vekâlet ücreti yargılama gideri olup bununla, davacı veya davalının o dava nedeniyle aldıkları hukuki yardım karşılığında avukata ödedikleri ücretin telafisi amaçlanmaktadır. Bu nedenle kendisini avukatla temsil ettiren kişinin o davada haklı çıkması durumunda bu kişi lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekmektedir. Haklı çıkan taraf lehine hükmedilecek vekâlet ücretinin miktarı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne (AAÜT) göre belirlenmektedir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
43. Hukuk yargılamalarında uygulanan ve AİHM kararlarında da geçen “Kaybeden öder.” ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarına hükmedilmesine ilişkin düzenlemeleri ifade eder (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 50).
44. Yargıtay 16. Hukuk Dairesi de başvuruya konu kullanım kadastrosuna ilişkin davalarda yargılama giderlerinden aleyhine hüküm verilen tarafın sorumlu tutulması gerektiğini istikrar kazanmış kararlarında belirtmektedir. Dairenin istikrarlı içtihadının, bu tür davaların reddine karar verilmesi hâlinde davalı Hazine, kurum ve ilgili şahıslar lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiği yönünde olduğu anlaşılmaktadır (bkz. §§ 17-19).
45. Bu durumda 6100 sayılı Kanun ve yerleşik içtihatlara göre mahkemelerin yargılama giderleri kapsamında hükmettikleri vekâlet ücretinin, taraflar lehine bir hak ya da aleyhine bir yükümlülük doğurduğu anlaşılmaktadır.
46. Somut olayda, başvurucu aleyhine açılan tapu iptali ve tescil davası esastan sonuçlandırılarak davanın reddine karar verilmiştir. Bu durumda davada vekille temsil edilen ve dava lehine sonuçlanan davalı başvurucuya vekâlet ücreti ödenmesine hükmedilmesinin gerekliliğine ilişkin yasal düzenleme ve Yargıtay içtihatlarının mevcut olduğu açıktır. Buna rağmen somut davada Mahkeme, davanın reddine ve yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasınakarar vermiş ancak davalı lehine vekâlet ücretine hükmetmemiştir.
47. Mahkeme, gerekçeli kararında diğer davalı hazine lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesinin gerekçesini göstermiş ancak başvurucu lehine neden vekâlet ücretine hükmedilmediği konusunda bir gerekçe ortaya koymamıştır. Öte yandan gerekçeli kararda, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceğine ilişkin genel kuralın istisnası olabilecek ilgili kanunlarda yazılı hâllerin olayda mevcut olduğu veya davanın açılmasına başvurucunun sebep olduğu ya da davacıyı kendisine karşı dava açması için yanılttığına dair bir açıklamaya da yer verilmemiştir. Başvurucunun dava sonunda lehine vekâlet ücreti ödenmesi gerektiğine ilişkin temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay ilgili Dairesi de başvurucunun açık cevap verilmesi gereken usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetiyle ilgili bir değerlendirme yapmadan hükmü onamıştır.
48. Sonuç itibarıyla yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince başvurucu haklı görülerek davanın reddine karar verilmiş ve bu karar, Yargıtay ilgili Dairesince onanmış ise de davada kendini vekille temsil eden ve bu sebeple vekiline ücret ödemek durumunda kalan başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedilmemesi başvurucu açısından Mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle Mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren bir uygulama olarak değerlendirilmiştir.
49. Başvuruya konu yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucuyla ilgisi olmayan bir taşınmazla ilgili başvurucuya ait parsel bilgileri belirtilerek açılan dava nedeniyle başvurucunun bir avukat yardımından faydalanmak zorunda kaldığı, yapılan yargılama sonunda davanın hatalı parsel hakkında açıldığı tespit edilerek davanın reddine karar verildiği; dava, başvurucu lehine sonuçlandığı hâlde İlk Derece Mahkemesince anılan açık kanuni düzenlemeler ve içtihatlar karşısında gerekçesi belirtilmeden başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedilmediği, vekâlet ücretine hasren yapılan temyiz başvurusunda başvurucunun açık cevap verilmesi gereken somut şikâyeti tartışılmadan kararın onandığı dikkate alındığında başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkı ile gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
4. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucu, İlk Derece Mahkemesinde yapılan yargılamada lehine hükmedilmeyen vekâlet ücreti ile temyiz ve karar düzeltme aşamalarında yaptığı yargılama giderlerinin tazmini talebinde bulunmuştur.
53. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
54. Adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesi gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. İhlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verildiğinden başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 5. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
17/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MAHMUT TÜRK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/5965) |
|
Karar Tarihi: 18/2/2016 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Kamil KAYA |
Başvurucu |
: |
Mahmut TÜRK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; itirazın iptali davasında yetki itirazının gerekçesiz reddedilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılmadan karar verilmesi, harcın ve vekâlet ücretinin hatalı hesaplanması ve kesin nitelikli kararda kanun yolunun açık olduğunun belirtilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 24/7/2013 tarihinde Hadim Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından10/11/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 9/12/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 14/12/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında iki adet bono bedelini ödemediği gerekçesiyle Konya 6. İcra Müdürlüğünün E.2011/7609 sayılı dosyasında icra takibi başlatılmıştır.
9. Başvurucunun ödeme emrine itiraz etmesiyle takip durmuş, bunun üzerine başvurucu aleyhine Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) itirazın iptali davası açılmıştır.
10. Başvuruya konu dava dosyasına ilişkin Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sisteminde kayıtlı belgeler incelendiğinde başvurucunun, cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunarak Hadim icra daireleri ve mahkemelerinin yetkili olduğunu ileri sürdüğü, davacı vekilinin ise cevaba cevap dilekçesinde takip konusu bonolar incelendiğinde Konya icra dairelerinin yetkili olduğunun anlaşılacağını savunduğu, takip konusu bonolarda taraflar arasında çıkacak ihtilaflarla ilgili Konya icra daireleri ve mahkemelerinin yetkili olduğunun yazılı olduğu, Mahkemenin 17/12/2012 tarihli duruşmada açık bir gerekçe belirtmemekle birlikte başvurucunun yetki itirazının reddine karar verdiği görülmüştür.
11. Yapılan yargılama sonunda Mahkemenin 30/5/2013 tarihli ve E.2012/167, K.2013/457 sayılı kararı ile davanın kabulüne, başvurucunun icra takibine yaptığı itirazın iptaline, takibin 800 TL asıl alacak ve 257,62 TL işlemiş faiz üzerinden devamına, 1.320 TL vekâlet ücretinin başvurucudan tahsiline karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
“...Konya 6. İcra Müdürlüğünün 2011/7609 E. sayılı icra takip dosyasıyla borçlu aleyhine 800 TL asıl alacağın tüm ferileriyle birlikte toplam 1.057,62 TL alacağın tahsili için 13/7/2011 tarihinde icra takibi başlatıldığı, takibin konusunun 23/8/2007 tanzim, 30/11/2007 vadeli400 TL bedelli bono ve 23/7/2007 tanzim, 30/12/2007 vade tarihli 400 TL bedelli bono olduğu, örnek no:7’ye göre tanzim edilen ödeme emrinin davalıya 14/7/2011 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, davalının 15/7/2011 tarihli dilekçesiyle icra takibine itirazda bulunduğu ve takibin 28/7/2011 tarihinde durdurulmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Davalı 24/4/2012 tarihli dilekçesiyle yetki itirazında bulunmuş, 17/12//2012 tarihli duruşmanın 1 nolu ara kararıyla yetki itirazının reddine karar verilerek davalıya tebliği üzerine davalı 11/1/2013 tarihli dilekçesinde, borca mesnet teşkil eden malların kendisine teslim edilmediğini belirtmiş ise de, mahkememizin 16/4/2013 tarihli yargılamasında verilen 1 nolu ara karar gereğince davacı vekiline takibe dayanak bono asıllarını ibraz etmek üzere 1 haftalık kesin süre verildiği, davacı vekilinin kesin süre içerisinde bono asıllarını ibraz ettiği, bonoların incelenmesinde, 23/8/2007 tanzim ve 30/12/2007 vade tarihli bonoda keşidecinin davalı, lehtarın ise davacı olduğu, bononun metninde malen ibaresinin yazılı olduğu, 23/8/2007 tanzim ve 30/11/2007 vade tarihli bonoda ise keşidecinin ve lehtarın aynı kişiler olduğu ve bono metninde malen ibaresinin yazılı olduğu, takibe konu malların davalı tarafından teslim alındığı anlaşıldığından açılan davanın kabulüyle Konya 6. İcra Müdürlüğünün 2011/7609 esas sayılı icra takibine yapılan itirazın iptaline ve 800 TL asıl alacak ve 257,62 TL faiz üzerinden takip talebindeki diğer şartlar çerçevesinde takibin devamına karar vermek gerekmiş[tir].”
12. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi gereğince temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmasına devam olunan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesinin ikinci fıkrasına göre 2013 yılı itibarıyla miktar veya değeri 1.820,00 TL’yi geçmeyen davalara ilişkin kararlar temyiz edilemeyeceğinden dava değeri bu miktarın altında kalan söz konusu kararın, verildiği tarih itibarıyla kesin nitelikte olduğu anlaşılmıştır.
13. Kesin nitelikte olan bu kararda temyiz yolunun açık olduğu belirtilmiş ve karar 1/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu 24/7/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
15. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 67. maddesi şöyledir:
“Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
...”
16. 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 15. maddesi şöyledir:
“Yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden, işlemin nev’i ve mahiyetine göre maktü esas üzerinden alınır.”
17. 6100 sayılı Kanun’un 323. maddesi şöyledir:
“1) Yargılama giderleri şunlardır:
a) Celse, karar ve ilam harçları.
...
ğ) Vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekâlet ücreti.
...”
18. 6100 sayılı Kanun’un 326. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.”
19. 6100 sayılı Kanun’un 332. maddesi şöyledir:
“(1) Yargılama giderlerine, mahkemece resen hükmedilir.
(2) Yargılama gideri, tutarı, hangi tarafa ve hangi oranda yükletildiği ve dökümü hüküm altında gösterilir.
...”
20. 29/12/2012 tarihli ve 28512 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2013 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 12. maddesi şöyledir:
“(1) Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Şu kadar ki asıl alacak miktarı 3.666,66 TL’ye kadar olan davalarda avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen maktu ücrettir. Ancak bu ücret asıl alacağı geçemez.”
21. 2013 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin ikinci kısmının ikinci bölümü şöyledir:
“Yargı Yerleri ile İcra ve İflas Dairelerinde Yapılan ve Konusu Para Olmayan veya Para ile Değerlendirilemeyen Hukuki Yardımlara Ödenecek Ücret
...
İcra Mahkemelerinde takip edilen dava ve duruşmalı işler için 440,00 TL
...”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 18/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; aleyhine açılan itirazın iptali davasında yetkisizlik itirazının Mahkemece gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, tacir olan davacının defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmadan davanın kabulüne karar verildiğini, karar ve ilam harcının uyuşmazlık konusu asıl alacağın değerine göre alınması gerekirken faiz de dâhil edilerek fazla hesaplandığını, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre 440,00 TL vekâlet ücretinden sorumlu tutulması gerekirken aleyhine asıl alacak miktarını da aşacak şekilde 1.320,00 TL vekâlet ücretine hükmedildiğini, kesin nitelikli kararda yanıltıcı biçimde temyiz yolunun açık olduğunun yazıldığını belirterek Anayasa’nın 10., 36., 37. ve 40. maddelerinde düzenlenen ilke ve hakların ihlal edildiğini ileri sürmüş; yargılamanın yenilenmesi veya tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, tarafı olduğu davada aleyhine fazla vekâlet ücretine hükmedildiğine ilişkin iddiasının mahkemeye erişim hakkı, diğer iddialarının ise adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
25. Başvurucu; aleyhine açılan itirazın iptali davasında yetkisizlik itirazının Mahkemece gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, tacir olan davacının defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmadan davanın kabulüne karar verildiğini, karar ve ilam harcının uyuşmazlık konusu asıl alacağın değerine göre alınması gerekirken faiz de dâhil edilerek fazla hesaplandığını, kesin nitelikli kararda yanıltıcı biçimde temyiz yolunun açık olduğunun yazıldığını belirterek Anayasa’nın 10., 36., 37. ve 40. maddelerinde düzenlenen ilke ve hakların ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Bakanlığın görüş yazısında, başvurucunun şikâyetlerinin bir kısmını oluşturan bilirkişi incelemesi yaptırılmadan davanın kabulüne karar verildiği, karar ve ilam harcının fazla hesaplandığına yönelik iddiaların; delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının uygulanması ve derece mahkemelerinin uyuşmazlığa getirdiği çözümün adil olmamasına ilişkin olduğu değerlendirilerek Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen bu iddialar hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir. Yazıda ayrıca başvurucunun diğer şikâyetleriyle ilgili olarak derece mahkemelerinin taraflarca ileri sürülen tüm iddialara cevap verme zorunluluğu bulunmadığı, ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucunu etkilemesi hâlinde mahkemenin bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermesi gerekebileceği, somut davada başvurucunun yetki itirazının İlk Derece Mahkemesince gerekçe gösterilmeden reddedildiği ifade edilerek başvurucunun şikâyetleri incelenirken bu hususların dikkate alınması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
27. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
29. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
30. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
31. “Hakkaniyete uygun yargılanma”nın temel unsuru, yargılamanın “çelişmeli” olması ve taraflar arasında “silahların eşitliği”nin sağlanmasıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Rowe ve Davis/Birleşik Krallık [BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60). Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilecektir (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19). Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu denetlemek değil; adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir.
32. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece vederece mahkemelerinin kararları açık keyfîlik içermedikçe kararlardaki maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde ve hukuk kuralını yorumlamasında bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Kenan Özteriş, B. No: 2012/989, 19/12/2013, § 48).
33. Başvurucu, aleyhine açılan itirazın iptali davasında tacir olan davacının defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmadan davanın kabulüne karar verilmesiyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
34. Yargılama makamları yargılamanın taraflarınca ileri sürülen iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Mahkemenin görevi başvuru konusu yargılamanın bütünlüğü içinde adil olup olmadığını değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 27).
35. Somut olayda, bilirkişi incelemesi talebinin dikkate alınmamasının yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığı açısından dikkate alınması gereken “silahların eşitliği” ve “çelişmeli yargılama” ilkelerini ihlal edip etmediğinin tespit edilmesi gerekir.
36. Başvuru konusu olayda başvurucu, dava konusu edilen bonoların ticari alışveriş için verildiğini ancak bonoların karşılığı olan malların kendisine teslim edilmediğini ileri sürerek bu hususun tespiti için tacir olan davacının ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmasını talep etmiştir. Mahkeme ise dava konusu bonolarda bedelin “malen” alındığına ilişkin ibarelerin yazılı olması nedeniyle uyuşmazlık konusu malların başvurucu tarafından teslim alındığı sonucuna ulaşmış, ticari defterler üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırmadan davanın kabulüne karar vermiştir(bkz. § 11).
37. Başvurucunun değerlendirmeleri ile İlk Derece Mahkemesinin ulaştığı sonuçların farklı olması; başvurucunun delillerini sunma imkânı bulamadığı, “silahların eşitliği” ilkesine uyulmadığı anlamına gelmez. Başvurucunun ileri sürdüğü konuda bilirkişi incelemesi yaptırılmamış olmasının yargılamanın bütünü itibarıyla adil olmasını etkileyecek nitelikte olduğu kanaatine de ulaşılmamıştır.
38. Başvurucu, ayrıca dava sonunda kendisine yüklenen karar ve ilam harcının, uyuşmazlık konusu asıl alacağın değerine göre alınması gerekirken faiz de dâhil edilerek fazla hesaplandığını ileri sürmüştür.
39. 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 15. maddesinde nispi harçların Kanun’un (1) sayılı tarifesinde yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre alınacağı belirtilmiş, söz konusu tarifede ise konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi hâlinde “hüküm altına alınan” anlaşmazlık konusu değer üzerinden karar verileceği düzenlenmiştir. Somut olayda da Mahkeme, hem asıl alacağı hem de işlemiş faiz alacağını hüküm altına alarak karar ve ilam harcını bunların toplamı üzerinden hesaplamıştır. Mahkemenin anılan hukuk kurallarını yorumlama şekli ve ulaştığı sonuçta bariz takdir hatası ve keyfîlik oluşturacak bir durum tespit edilmemiştir.
40. Başvurucu, kesin nitelikli kararda yanıltıcı biçimde temyiz yolunun açık olduğunun yazılmasından da şikâyet etmiş ise de hangi kararlara karşı, hangi kanun yollarına başvurulabileceği ilgili kanunlarda düzenlendiğinden derece mahkemelerinin kararlarında kanun yolunu göstermemeleri, bireylerin bu yollara başvurma haklarını engellemeyeceği gibi kesin nitelikli bir kararda hatalı biçimde kanun yolunun açık olduğunun belirtilmesi de kişilere kanun yoluna başvurma hakkını vermez. Dolayısıyla somut olayda, kesin nitelikli kararda temyiz yolunun açık olduğunun yazılması hatalı ise de Mahkemenin bu yöndeki uygulamasıyla başvurucunun herhangi bir başvuru hakkının kısıtlanmadığı anlaşıldığından başvurucunun anayasal haklarına yönelik bir ihlal olduğundan da bahsedilemez.
41. Başvurucu ayrıca, yetkisizlik itirazının Mahkemece gerekçe gösterilmeden reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı, Anayasa’nın 141. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük olarak düzenlenmiştir. Bir muhakemede usule ilişkin koruma sağlayan adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri olan gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, § 31).
43. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi hakkında bilgi sahibi olunmaması,kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir Gökatalay, B. No. 2013/1780, 20/3/2014, § 66).
44. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı biçimde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı, kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması, bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., § 26).
45. Başvuruya konu dava dosyasının incelenmesi neticesinde başvurucunun, cevap dilekçesinde yetki itirazında bulunarak Hadim icra daireleri ve mahkemelerinin yetkili olduğunu ileri sürdüğü;davacı vekilinin ise cevaba cevap dilekçesinde takip konusu bonolar incelendiğinde Konya icra dairelerinin yetkili olduğunun anlaşılacağını savunduğu, takip konusu bonolarda taraflar arasında çıkacak ihtilaflarla ilgili Konya icra daireleri ve mahkemelerinin yetkili olduğunun yazılı olduğu, Mahkemenin 17/12/2012 tarihli duruşmada açık bir gerekçe belirtmemekle birlikte başvurucunun yetki itirazının reddine karar verdiği görülmüştür. Başvurucunun yetkiye ilişkin itirazı, ayrıntılı gerekçeyle yanıt verilmesi gereken nitelikte bir itiraz olmadığı gibi davanın sonucunu etkileyebilecek bir iddia da değildir. Bu nedenle Mahkemece yetki itirazı konusunda ayrıntılı bir gerekçe belirtilmeden yetki itirazının reddine karar verilmesinde gerekçeli karar hakkı yönünden bir ihlalin olmadığı değerlendirilmiştir.
46. Sonuç itibarıyla başvurucunun, yargılama sürecinde verilen kararların adil olmadığına ilişkin anılan iddiaları bakımından yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkına yönelik olarak açık ve görünür bir ihlalin olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
48. Başvurucu, tarafı olduğu davada aleyhine fazla vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
49. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
50. Başvurucu, aleyhine sonuçlanan davada karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre 440,00 TL vekâlet ücretinden sorumlu tutulması gerekirken asıl alacak miktarını da aşacak şekilde 1.320,00 TL vekâlet ücreti ödemeye mahkûm edilmesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Bakanlık görüş yazısında; dava sonucuna dayalı olarak taraflara vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü öngörülmesinin mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, somut başvuruda 2013 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 12. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereğince asıl alacak miktarı 3.666,66 TL’ye kadar olan davalarda avukatlık ücretinin, tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde icra mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen 440,00 TL maktu ücret olduğu ve bu ücretin asıl alacağı geçemeyeği, başvuruya konu davada toplam alacak miktarı 1.057,62 TL olup başvurucu aleyhine hükmedilen vekâlet ücretinin ise 1.320,00 TL olduğu ifade edilerek başvurucunun şikâyetleri incelenirken bu hususların dikkate alınması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
52. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde, mahkemeye erişim hakkına açıkça yer verilmemişse de maddenin (1) numaralı fıkrasındaki “herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, ... bir mahkeme tarafından davasının ... görülmesini istemek hakkı...” ifadeleri çerçevesinde ve hakkın doğası gereği mahkemeye erişim hakkını da kapsadığının kabulü gerekir.
53. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
54. Vekâlet ücreti, davayı vekille takip eden ve davası kabul edilen lehine hükmedilen bir ücrettir.Dava aşamasında kimin lehine ya da aleyhine olacağı önceden belli olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).
55. Nitekim AİHM de yargılama giderleri ve bu kapsamda vekâlet ücretleri ile ilgili başvuruları mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirmektedir (Stankiewicz/Polonya, B. No: 46917/99, 6/4/2006).
56. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların; hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması, başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir (Serkan Acar, § 38).
57. Vekâlet ücreti bir yargılama gideri olup kural olarak bu tür giderler mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Ancak gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek, kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, § 39).
58. Başvuruya konu davada Mahkeme; başvurucu aleyhine açılmış davanın kabulüne, başvurucunun icra takibine yaptığı itirazın iptaline, takibin 800,00 TL asıl alacak ve 257,62 TL işlemiş faiz üzerinden devamına karar vermiştir. Dolayısıyla dava sonunda hüküm altına alınan toplam alacak miktarı 1.057,62 TL’dir. Vekâlet ücreti karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ne göre belirlenmek zorundadır. Somut davanın karar tarihi olan 2013 yılı için uygulanan ve 29/12/2012 tarihli ve 28512 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 12. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre asıl alacak miktarı 3.666,66 TL’ye kadar olan davalarda avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde icra mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen 440,00 TL maktu ücret olup bu ücretin asıl alacağı geçemeyeği kabul edilmiştir (bkz. §§ 20, 21).
59. Dava sonunda başvurucu aleyhine hüküm altına alınan toplam alacak miktarı 1.057,62 TL olup buna göre başvurucunun sorumlu tutulması gereken vekâlet ücreti tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde icra mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen 440,00 TL olarak kabul edilmesi gerekirken ve tarifede öngörülen vekâlet ücretinin asıl alacağı geçemeyeceği kuralına rağmen hüküm altına alınan alacak miktarını da aşacak şekilde başvurucunun 1.320,00 TL vekâlet ücreti ödemeye mahkûm edildiği sabittir (bkz. § 11).
60. Bu durumda başvurucu aleyhine açılan davada başvurucu açısından öngörülebilen husus, davanın aleyhine sonuçlanması halinde 440,00 TL vekâlet ücreti ödemekten sorumlu tutulacağıdır. Başvurucunun açık mevzuat hükümlerinden farklı bir şekilde kendisine muamele edileceğini beklemesini gerektiren bir durum da bulunmamaktadır. Buna rağmen davayı gören Mahkemenin, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'ndeki açık hükme aykırı olarak başvurucuyu asıl alacak miktarını da aşacak şekilde ve olması gerekenden iki kat fazla vekâlet ücretinden sorumlu tutması, başvurucu açısından Mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren bir uygulama olup başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal etmiştir.
61. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36 maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
62. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
63. Başvurucu; yargılamanın yenilenmesi, bu mümkün olmazsa 20.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.
64. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
65. Adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
66. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
D. 198,35 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
18/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ORHAN ERSOY BAŞVURUSU (14) |
(Başvuru Numarası: 2015/1067) |
|
Karar Tarihi: 26/12/2018 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Tuğba TUNA IŞIK |
Başvurucu |
: |
Orhan ERSOY |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, harç eksikliğinin ihtara rağmen tamamlanmadığı gerekçesine dayanılarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda bildirilen görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş bildirmeyeceğini ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Almanya'da yaşayan bir Türk vatandaşı olan başvurucu, birikimlerini değerlendirmek amacıyla Mersin'de faaliyet gösteren A. Holding Anonim Şirketine (Şirket) 2000 ve 2001 yılları arasında toplam 72.000 Alman Markı ödeme yaparak Şirket hisselerini satın aldığını, talep ettiği takdirde on beş gün içinde ödeneceği vaadiyle Şirkete para yatırdığını ifade etmektedir. Başvurucu, daha sonra yaptığı araştırmalar sonucu Şirketin hisselerini izinsiz olarak halka arz ettiğini öğrendiğini, bunun üzerine Şirkete ödediği tutarın iadesini istediğini, ancak kendisine herhangi bir ödeme yapılmadığını belirtmektedir.
10. Başvurucu, başka şirketlere de para verdiğini belirtmekte olup diğer şirketlere ödediği paralar için başvurucunun davalar açmış olduğu Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarından görülmektedir.
11. Başvurucu, şirketlerin yasal olmayan faaliyetlerinin denetimsiz kalmasından ve devletin zamanında gerekli önlemleri almamasından dolayı maddi ve manevi zarara uğradığı iddiasıyla 18/10/2006 tarihinde Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına karşı Ankara 8. İdare Mahkemesinin (Mahkeme) E. 2006/2380 sayılı dosyasında 72.000 Alman Markı karşılığı olan 36.813 Euro maddi, 10.000 TL manevi tazminat talebiyle tam yargı davası açmış; dava harcına esas 36.000 TL üzerinden 12,20 TL başvuru harcı ve 486 TL nispi karar harcı ödemiştir.
12. Mahkeme 8/11/2006 tarihinde tazminat konusu miktarın Türk Lirası cinsinden açık ve net olarak belirtilmesinin zorunlu olduğu gerekçesiyle 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi gereğince dava dilekçesinin 3. maddeye uygun şekilde düzenlenerek yeniden dava açılmak üzere dilekçenin reddine karar vermiştir.
13. Başvurucu 12/2/2007 tarihinde davayı E. 2007/65 sayılı dosya ile yenilemiş ve yenilenen dilekçede talep ettiği tazminat miktarını Türk Lirası cinsinden göstermiştir. Buna göre başvurucu 71.786 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.
14. Mahkemenin toplam tazminat miktarı olan 81.786 TL'nin peşin karar harcı olarak binde 54'ünün 1/4'ünden daha önce E. 2006/2380 sayılı dosyada ödenen 486 TL'nin çıkarılmasından sonra kalan tutar olan 618,11 TL'yi 22/2/2007 tarihinde harç tamamlama yazısı ile başvurucudan yatırmasını talep etmesi üzerine başvurucu 30/5/2007 tarihinde 618,20 TL'yi mahkeme veznesine yatırmıştır. Başvurucu, başvuru ve peşin karar harcına ilişkin bu tutarları mahkeme veznesine yatırdığına dair makbuzu Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
15. Mahkeme 1/6/2007 tarihinde hasım düzeltme kararıyla Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının hasım mevkiinden çıkarılarak davanın Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı husumetiyle görülmesine karar vermiştir.
16. Mahkeme 5/3/2008 tarihinde, uyuşmazlığın çözümünde eylemin yapıldığı yer olan Mersin İdare Mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesiyle davanın yetki yönünden reddine ve dava dosyasının yetkili Mersin İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Mersin 2. İdare Mahkemesi E. 2008/956 sayılı dosyada 24/7/2008 tarihinde davanın çözümünde yetkili mahkemenin Ankara idare mahkemeleri olduğuna ve yetkili mahkemenin belirlenebilmesi için dosyanın Danıştaya gönderilmesine karar vermiştir. Danıştay Onuncu Dairesi 13/10/2018 tarihli kararla dava konusu uyuşmazlığın çözümünde Ankara idare mahkemelerinin yetkili olduğuna ve dava dosyasının Ankara 8. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
17. Mahkeme başkanı tarafından 17/2/2009 tarihli harç ve posta tamamlama yazısı ile başvurucuya 13,10 TL başvuru harcı ile 485,90 TL nispi karar harcının eksik olduğu, 2577 sayılı Kanun'un 6. maddesinin dördüncü fıkrası gereğince tebliğden itibaren otuz gün içinde eksik harcı tamamlanması gerektiği bildirilmiştir. Birinci yazıdan sonra herhangi bir ödeme yapılmaması üzerine Mahkeme başkanı tarafından başvurucuya ikinci harç tamamlatma yazısı gönderilmiştir. Mahkeme 8/1/2010 tarihinde, iki kez yapılan tebligata rağmen eksik harcın ödenmediği gerekçesiyle 2577 sayılı Kanun'un 6. maddesinin dördüncü fıkrasına dayanarak davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.
18. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Başvurucu, temyiz dilekçesinde 486 TL ve 618,20 TL olmak üzere toplam 1.104,20 TL nispi karar harcını ve 12,20 TL başvuru harcını ödediği hâlde ilk derece mahkemesinin bunu görmezden gelerek, hukuka aykırı olarak davanın açılmamış sayılmasına karar verdiğini ileri sürmüştür.
19. Danıştay Onuncu Dairesi (Daire) 19/2/2013 tarihli kararı ile mahkeme kararının hukuka ve usule uygun olduğu gerekçesiyle temyiz isteminin reddine, kararın onanmasına karar vermiştir. Daire, başvurucunun harcı yatırdığına ilişkin iddiası bakımından bir değerlendirme yapmamıştır.
20. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 28/5/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
21.Nihai karar 9/12/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 6/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun "Bölge idare mahkemeleri ile Danıştay işlemleri" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Bölge İdare Mahkemeleri ile Danıştay'da açılacak davalardan (1) sayılı tarife gereğince harç alınır."
24. 492 sayılı Kanun’un "Nispi harclarda ödeme zamanı" kenar başlıklı 28. maddesi şöyledir:
"(1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir: a) Karar ve ilam harcı, Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir. "
25. 492 sayılı Kanun'a ekli I sayılı tarifede "Mahkeme harçları"nı düzenleyen bölümün ilgili kısmı şöyledir.
"Hukuk ve ticaret davalarıyla, idari davalarda ihtilafsız yargı konularında ve icra tetkik mercilerinde
I- Başvurma harcı:
...
2.Asliye mahkemelerinde, idare mahkemelerinde (12,20 YTL)
...
(Mahkemenin yetkisizlik veya görevsizlik kararı vermesi sebebiyle yetkili veya görevli mahkemeye yeniden başvurulması halinde bu harç alınmaz.)
...
III- Karar ve ilam harcı:
1.Nispi harç:
a)Konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden (Binde 54)"
26.6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı Kanunu'nun "Dilekçe üzerine uygulanacak işlem" kenar başlıklı 6. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
"Herhangi bir sebeple harcı veya posta ücreti verilmeden veya eksik harç veya posta ücreti ile dava açılmış olması halinde, otuz gün içinde harcın ve posta ücretinin verilmesi ve tamamlanması hususu daire başkanı veya görevlendireceği tetkik hakimi, mahkeme başkanı veya hakim tarafından ilgiliye tebliğ olunur. Tebligata rağmen gereği yerine getirilmediği takdirde bildirim aynı şekilde bir daha tekrarlanır. Harç veya posta ücreti süresi içinde verilmez veya tamamlanmazsa davanın açılmamış sayılmasına karar verilir ve davacıya tebliğ olunur."
27. 2577 sayılı Kanun'un "İlk inceleme üzerine verilecek karar" kenar başlıklı 15. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:
"Dilekçelerin 3 ncü maddeye uygun olmamaları dolayısıyla reddi halinde yeni dilekçeler için ayrıca harç alınmaz."
28. 2577 sayılı Kanun'un "Görevsizlik ve yetkisizlik hallerinde yapılacak işlem" kenar başlıklı 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bu madde hükümleri gereğince verilen kararlar ile görevli ve yetkili kılınan mahkemeye yeniden dava açılması halinde harç alınmaz."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 26/12/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, dava için gerekli harçları ödemiş olmasına rağmen harcın yatırılmadığı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinin mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
31. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun diğer haklarla bağlantı kurarak ileri sürdüğü iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
34. Anayasa'nın 36. maddesinin birici fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
35. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
36. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
37. Somut olayda idarenin sorumluluğu esasına dayandırılarak açılan tam yargı davasının harcın yatırılmadığı gerekçesiyle açılmamış sayılmasına karar verilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
38. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
39. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa'nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
40. Başvurucunun maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açtığı davada dava harçlarının yatırılmaması sebebiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilirken 2577 sayılı Kanun'un 6. maddesinin (4) numaralı fıkrasına dayanıldığı görülmektedir. Anılan maddede, iki kez yapılan ihtara rağmen peşin karar harcının yatırılmaması hâlinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi öngörülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
41. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemelerin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır (AYM, E.2014/112, K.2014/203, 25/12/2014).
42. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece mahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derece zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar,B. No: 2013/1613,2/10/2013 § 39).
43. Somut olayda başvurucunun açtığı davanın peşin karar ve başvuru harcının yatırılmaması nedeniyle açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Yargı harçlarının ödenmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına hükmedilmesinin öngörülmesindeki amaç, mahkemelerin görevlerini gereği gibi yerine getirmeleri için gereksiz yere dava açılmasını önlemek ve bu suretle mahkemelerin iş yükünü hafifletmek olduğundan harç ödenmesi koşulunun meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmaktadır.
(3) Ölçülülük
44. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturtulabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması, kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
45. Ölçülülük ilkesi öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin kişiyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
46. Öte yandan mahkemelerin iç işleyişlerine ilişkin süreçlerdeki aksama ve hatalardan kaynaklanan sorumluluk, yargısal koruma talep eden bireylere yüklenmemelidir. Bu bakımdan yargısal başvurulara dair mevzuatta öngörülen yükümlülüklerini yerine getiren kişilerin kendilerine atfedilemeyen ve tamamen mahkemelerin iç işleyişinden kaynaklanan hata ve aksamalardan sorumlu tutularak mahkemeye erişimlerinin engellenmesi bu hakka yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılabilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Hasan İşten, B. No: 2015/1950, 22/2/2018, § 46).
47. Somut olayda ilk açılan davada derece mahkemesince, dilekçede talep edilen tazminat tutarının Türk Lirası cinsinden gösterilmediği gerekçesiyle 2577 sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca dava dilekçesinin reddine karar verilmiş; başvurucu tarafından bu eksiklik giderilerek -talep edilen tazminat miktarı Türk lirası cinsinden ifade edilerek- dava yenilenmiştir.
48. Başvurucunun nispi karar harcının peşin olarak yatırılması gereken kısmını (486 TL ve 618,20 TL), 2006 yılı için belirlenen başvuru harcını (12,20 TL) Ankara 8. İdare Mahkemesindeki E. 2006/2380 ve E. 2007/65 sayılı dosyalar için mahkeme veznesine yatırdığı tartışmasızdır (bkz. §§ 11, 14). Ancak derece mahkemesi yenilenen davada başvurucuya tekrar harç ödeme yükümlülüğü yüklemiş ve başvurucunun bu yükümlülüğünü yerine getirmediği gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.
49. 2577 sayılı Kanun'un 3. maddesi uyarınca dava dilekçesinin reddine karar verilen hâllerde kararda vurgulanan eksikliğin giderilmesinden sonra yeniden açılan davanın ilk davanın devamı mahiyetinde olup olmadığını, dolayısıyla ilk davada yatırılandan bağımsız olarak yeniden harç yatırılmasının gerekip gerekmediğini değerlendirmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bu husustaki değerlendirmenin derece mahkemelerine ait olduğunun kabulü gerekir. Ancak derece mahkemesinin önceki davada harç ödediği açık olan başvurucunun yeniden harç ödeme yükümlülüğü altında bulunduğu sonucuna ulaşması durumunda bunun -başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ciddi biçimde etkilediği de gözetildiğinde- gerekçesini ortaya koyma yükümlülüğü altında olduğu açıktır. 2577 sayılı Kanun'un 15. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, dilekçelerin 3. maddeye uygun olmaması nedeniyle reddi hâlinde -yeni dilekçe için ayrıca harç alınmayacağı yolundaki hükmün varlığı da dikkate alındığında- derece mahkemesinin başvurucuyu yeniden harç ödeme yükümlülüğü altına sokmasının nedenini başvurucuyu ikna edecek biçimde gerekçelendirmesinin önemi bir kat daha artmaktadır.
50. Oysa olayda derece mahkemesinin neden başvurucuyu yeniden harç ödemekle yükümlü kıldığı anlaşılamamaktadır. Ayrıca başvurucu, nispi karar harcını daha önce ödediğini temyiz dilekçesinde öne sürdüğü hâlde Dairenin bu konuda bir değerlendirme yapmadığı görülmektedir. Bu durumda ilgili ve yeterli gerekçe gösterilmeden yeniden harç ödeme yükümlülüğü altına sokulan başvurucunun bu yükümlülüğü yerine getirmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılması yaptırımına maruz bırakılmasının mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kıldığı sonucuna ulaşılmaktadır.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
52. Bireysel başvuruya konu olan uyuşmazlıkta idarenin kısmen veya tamamen tazmin sorumluluğu bulunup bulunmadığı ancak davanın esastan incelenmesi sonucu mahkemenin belirleyeceği bir husustur. Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesinin ve vardığı sonuç yalnızca mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup davanın esasına ilişkin bir unsur içermemektedir (Yusuf Kuşluk, B. No: 2015/20072, 31/10/2018, § 46)
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
53. Başvurucu, bireysel başvuru konusu yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.
55. Anılan kararda özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
56. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
58. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
59. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
60. Mehmet Doğan kararında özetle uygun giderim yolunun belirlenebilmesi açısından öncelikle ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
61. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın kaldırılması hususlarında derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin gerekliliği hususundaki takdir, derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet Doğan, § 59).
62. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek ihlalin giderilmesi, uğradığı maddi ve manevi zararların tazminine karar verilmesi taleplerinde bulunmuştur.
63. Anayasa Mahkemesi 2577 sayılı Kanun'un 6. maddesinin (4) numaralı fıkrasının uygulanması suretiyle başvurucunun davasının açılmamış sayılmasına karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır. Dolayısıyla somut başvuruda, ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
64. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Buna göre yapılacak yeniden yargılama ise 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda derece mahkemelerince yapılması gereken iş, öncelikle ihlale yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve nihayet ihlal sonucuna uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 8. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
65. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 8. İdare Mahkemesine gönderilmesine (E.2008/1757, K.2010/7),
E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/12/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SADEGÜL BAŞKUŞ VE DEVRİMCİ SAĞLIK İŞÇİLERİ SENDİKASI BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/2197) |
|
Karar Tarihi: 21/9/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Yakup MACİT |
Başvurucu |
: |
1. Sadegül BAŞKUŞ |
Vekili |
: |
Av. DenizÖZBİLGİN |
Başvurucu |
: |
2. Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası |
Vekili |
: |
Av. Doğukan Tonguç CANKURT |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, adli yardım talebinin reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Sadegül Başkuş, sağlık iş kolunda faaliyet yürüten Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası (Sendika) üyesi olarak Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü Hastaneleri asıl işverenliği bünyesinde 15/6/2002 tarihinden itibaren temizlik personeli olarak çalışmaktadır.
9. Başvurucu, Üniversite Rektörlüğünün açtığı temizlik hizmeti ile ilgili ihale sürecinde 11/11/2013 tarihinde taşeron şirket G. U. Ltd. Şti. tarafından işten çıkarılmıştır.
10. Başvurucu adına Sendika; iş akdinin sendikal faaliyetler nedeniyle sonlandırıldığını, feshin geçersiz nedene dayandığını, fesihten önce işçinin savunmasının alınmadığını belirterek Ankara 10. İş Mahkemesinin(Mahkeme) E.2013/2269 sayılı dosyasında işe iade davası açmış ve adli yardım talebinde bulunmuştur.
11. Mahkeme 11/12/2013 tarihli tensip ara kararında adli yardım talebini reddetmiştir. Tensip tutanağının ilgili kısmı şöyledir:
"...
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
1-HMK 336/2. maddesi uyarınca yargılama giderlerinin bedenen çalışma ile elde edilecek asgari ücretle karşılanabilecek miktardaolduğundan adli yardım talebinin REDDİNE,
2-Tespit (işe iade ) talebi yönünden24,30 TL başvurma harcı ve 24,30 TL peşin/ nispi harç ile 330 TL gider avansının yatırılması için HMK 120/2. maddesi uyarınca 2 haftalık kesin süre verilmesine aksi takdirde HMK 115/2. maddesi uyarınca davanın USULDEN RED EDİLECEĞİNİN İHTARINA,
..."
12. Adli yardım talebinin reddi kararı 7/1/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, itiraz üzerine Ankara 11. İş Mahkemesinin 15/1/2014 tarihli ve E.2014/4 Muhabere sayılı yazısı ile itirazın esası hakkında karar verilmeksizin dosya Mahkemesine iade edilmiştir. Yazının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Davacı vekilinin 13/1/2014 tarihli itiraz dilekçesinin Mahkememize gönderilmek üzere Mahkememize hitaben yazıldığı anlaşılmış ise de davacı vekilinin itiraz dilekçesinde dayandığı HMK'nın 337/2. maddesinde adli yardım talebinin reddine ilişkin itirazın diğer Mahkemece değerlendirileceğine ilişkin bir hüküm olmadığı gibi aksine HMK'nın 337/2. maddesinde adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulamayacağı belirtildiğinden dilekçe özü itibarıyla ara kararına itiraz mahiyetinde olduğundan mahkememizce yapılacak işlem bulunmadığından dosyalar yazımız ekinde iade edilmiştir.
..."
13.İtiraz merciinin kararı başvurucuya tebliğ edilmemiş; başvurucu, yazının içeriğini 20/1/2014 tarihinde öğrendiğini beyan etmiş, 13/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
14. Bu arada harç ve gider avansı başvurucu tarafından 20/1/2014 tarihinde Mahkeme veznesine yatırılmış, Mahkeme 6/11/2015 tarihli ve K.2015/1313 sayılı kararı ile davayı reddetmiş ve başvurucu aleyhine vekâlet ücreti ve yargılama giderine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...
Davacının davalı rektörlük bünyesinde taşeron şirketler elemanı şeklinde temizlik personeli olarak çalışmakta olduğu, davacının iş akdinin Ankara 16. Noterliğince gönderilen fesih bildirimi ile davalı şirket tarafından feshedildiği, davacının yasa dışı toplu iş bırakma ve işi boykot eylemine mesai saati içinde ve amirlerinden izinsiz olarak katılması ve bu eylem sırasında hizmette ciddi aksamalar yaşanması nedeniyle 4857 Sayılı Yasa'nın 25/2 - d,e,h,ı ve 6356 Sayılı Yasa'nın 70. maddesi gereğince iş akdinin feshedildiği, davacının sendika üyesi olduğu, davacı tarafından yürütülen işin yardımcı iş olup davalı idare ile davalı şirket arasındaki ilişkinin asıl işveren - alt işveren ilişkisi olduğu ve muvazaaya dayanmadığının mahkememizce kabul edildiği, davacının da aralarında bulunduğu işçiler tarafından gerçekleştirilen iş bırakma eylemi sebebiyle davacının iş akdinin feshedildiği ve feshin haklı nedene dayandığı, feshin sendikal nedene dayandığının kanıtlanamadığı, işe iade davası açıldıktan sonra davacının asıl işveren idare işyerinde işe başlatıldığı, bu durumun davalı alt işverenin feshin geçerli bir nedene dayanmadığını kabul ettiği şeklinde değerlendirilemeyeceği ve asıl işverenin yeni bir iş sözleşmesi ile davacıyı işe aldığı, 30/07/2015 tarihli bilirkişi raporuna denetime elverişli görülmesi sebebiyle mahkememizce itibar edildiği, davacının belirsiz süreli iş akdi ile çalıştığı, belirli süreli iş sözleşmesinin yapılmasını gerektirir objektifnedenlerin bulunmayışı, çalışan sayısı ve davacının kıdemi dikkate alındığında davacının işe iade hükümleri kapsamında kaldığı, eldeki davanın fesih tarihi dikkate alındığında yasal süresi içinde açıldığı anlaşılmış, aşağıda yazılı olduğu şekilde davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
..."
15. Temyiz üzerine karar, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 28/1/2016 tarihli ve E.2016/385,K.2016/2408 sayılı ilamı ile onanmış ve hüküm bu tarih itibarıyla kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 334. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
''Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler.''
17.6100 sayılı Kanun'un 336. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"Adli yardım, asıl talep veya işin karara bağlanacağı mahkemeden; icra ve iflas takiplerinde ise takibin yapılacağı yerdeki icra mahkemesinden istenir.
Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır."
18.6100 sayılı Kanun'un 337. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"Mahkeme, adli yardım talebi hakkında duruşma yapmaksızın karar verebilir. Ancak, talep hâlinde inceleme duruşmalı olarak yapılır. Adli yardım taleplerinin reddine ilişkin mahkeme kararlarında sunulan bilgi ve belgelerin kabul edilmeme sebebi açıkça belirtilir.
Adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara karşı, tebliğinden itibaren bir hafta içinde kararı veren mahkemeye dilekçe vermek suretiyle itiraz edilebilir. Kararına itiraz edilen mahkeme, itirazı incelemesi için dosyayı o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise aynı işlere bakmakla görevli en yakın mahkemeye gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir. Adli yardım talebi reddedilirse, ödeme gücünde sonradan gerçekleşen ciddi bir azalmaya dayanılarak tekrar talepte bulunulabilir."
19.6100 sayılı Kanun'un 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Adli yardım kararından dolayı ertelenen tüm yargılama giderleri ile Devletçe ödenen avanslar dava veya takip sonunda haksız çıkan kişiden tahsil olunur. Adli yardımdan yararlanan kişinin haksız çıkması hâlinde, uygun görülürse yargılama giderlerinin en çok bir yıl içinde aylık eşit taksitler hâlinde ödenmesine karar verilebilir."
20. 18/10/2012 tarihli ve 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu'nun 26. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Kuruluşlar, çalışma hayatından, mevzuattan, örf ve adetten doğan uyuşmazlıklarda işçi ve işverenleri temsilen; sendikalar, yazılı başvuruları üzerine iş sözleşmesinden ve çalışma ilişkisinden doğan hakları ile sosyal güvenlik haklarında üyelerini ve mirasçılarını temsilen dava açmak ve bu nedenle açılmış davada davayı takip yetkisine sahiptir. Yargılama sürecinde üyeliğin sona ermesi üyenin yazılı onay vermesi kaydıyla bu yetkiyi etkilemez."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 21/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A.Başvurucu Sendika Yönünden
22. Başvurucu, üyesi olan Sadegül Başkuş ile birlikte açtıkları davada adli yardım talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Başvurucu Sadegül Başkuş'un DİSK üyesi olduğu, Sendikanın 6356 sayılı Kanun'un 26. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği başvuru konusu davayı temsilci sıfatıyla açtığı, bireysel başvuru kapsamında ise kendi adına başvuruda bulunduğu anlaşılmış, bu açıdan Sendikanın bireysel başvuru ehliyetinin ayrıca değerlendirilmesi gerekmiştir.
24.Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
26.6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir.”
27. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Dolayısıyla medeni haklara sahip gerçek ve tüzel kişiler bireysel başvuru yönünden dava ehliyetine sahiptir (Büğdüz Köyü Muhtarlığı, B. No: 2012/22, 25/12/2012, § 24).
28.6216 sayılı Kanun’un 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre; bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar, başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun “güncel bir hakkının ihlal edilmesi”, bu ihlalden dolayı kişinin “kişisel olarak” ve“doğrudan” etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin “mağdur” olduğunu ileri sürmesidir (Onur Doğanay, B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 42).
29. 6356 sayılı Kanun'un 26. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, üyelerinin ekonomik ve sosyal haklarını korumak için kurulan sendikaların işveren karşısında zayıf konumda olan üye ve mirasçısının taraf olduğu belli davalarda yazılı başvuru üzerine işçiyi temsilen dava açma ve açılmış olan davayı takip yetkisine sahip olduğu belirtilmiştir.
30. Başvurucu Sadegül Başkuş'un işten çıkarılması üzerine Sendikanın temsilci sıfatıyla açtığıişe iade davasının konusu itibarıyla doğrudan başvurucu Sadegül Başkuş hakkında tesis edilen subjektif işleme yönelik olduğu, yargılamanın tüm aşamalarında başvurucu Sadegül Başkuş'un davacı olarak gösterildiği, adli yardım talebinde bu başvurucunun gider avansı ve yargılama giderlerini ödemekle yükümlü tutulduğu, yine davanın reddi üzerine başvurucu Sadegül Başkuş aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedildiği anlaşılmıştır. Bu açıdan yargılama aşamasında verilen ara kararlar ile esastan verilen ret kararının başvurucu Sadegül Başkuş'un kişisel haklarını doğrudan etkilediği anlaşılmaktadır.
31. Buna göre başvurucu Sendikanın 6356 sayılı Kanun'dan doğan yetkiye dayanarak başvurucu Sadegül Başkuş'un temsilcisi sıfatıyla açtığı davada adli yardım talebinin reddinden dolayı güncel bir hakkının ihlal edildiği ve mağdur olduğunun kabul edilemeyeceği, başvuru konusu dava nedeniyle kendi adına bireysel başvuruda bulunamayacağı sonucuna ulaşılmıştır.
32. Açıklanan nedenlerle başvuru ehliyeti bulunmayan Sendika tarafından yapılan başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi yönünden yetkisizliknedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Başvurucu Sadegül Başkuş Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu; DİSK üyesi olduğunu, sendikal faaliyetleri nedeniyle işten çıkarıldığını, işe iadesi istemiyle açtığı davada adli yardım talebinde bulunduğunu, fakirlik belgesini dosyaya sunduğunu ancak Mahkemenin "yargılama giderlerinin bedenen çalışma ile elde edilecek asgari ücretle karşılanabilecek miktarda olduğu" gerekçesiyle hiçbir araştırma yapmadan talebini reddettiğini, işsizlik ödeneği almadığını, herhangi bir gelirinin olmadığını, iş bulduğu koşullarda asgari ücretle yaşamını idame ettirmek ve boşta geçen sürede yaşamını sürdürebilmek için etrafa yaptığı borçları ödemek yerine davanın masraflarını karşılamak zorunda bırakılmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, hak arama özgürlüğünün önünde engel teşkil eden gider avansı uygulaması karşısında yoksul insanlar için etkili bir adli yardım sisteminin oluşturulması gerektiğini, bu konuda yargı kararları olduğunu, işten çıkarıldığı dönemdeki açlık ve yoksulluk sınırı ile asgari ücret miktarı dikkate alındığında belirlenen 378,60 TL'lik masrafın çok yüksekolduğunu, başvuru konusu davada ispat yükünün işverene ait olduğunu, dava şartı olan gider avansının delillerin ikamesi dışındaki yargılama giderleri için dikkate alınması gerektiğini, delil ikamesi için alınacak avansı davanın açıldığı sırada ödemekle zorunlu tutulmasının dava açma hakkı ve hak arama hürriyetini zedelediğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
34.Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
35. Başvurucu; adli yardım talebinin reddedilmesi nedeniyle yargılama giderlerini ödemek zorunda bırakıldığını, bu açıdan dava açma koşullarının zorlaştırıldığını iddia ettiğinden başvuru, adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
36. Adli yardım talebinin reddi üzerine itiraz mercii olan Ankara 11. İş Mahkemesinin 6100 sayılı Kanun'un 337. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükmüne rağmen itiraz hususunda değerlendirme yapmaksızın dosyayı Mahkemesine iade ettiği, başvurucunun 11. İş Mahkemesi yazısının içeriğini öğrenmesi üzerine bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmış, buna göre somut olay açısından başvuru yollarının tüketildiği sonucuna ulaşılmıştır.
37. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
38. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
39. Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılı değişiklikleriyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Bunlardan biri olanSözleşme'nin 6. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının güvencelerinden birini de mahkemeye erişim hakkı oluşturmaktadır.
40. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim hakkıdır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2014/76,K.2014/142, 11/9/2014).
41. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
42. Başvurucunun adli yardım talebinin reddedilmesi sonucu masrafları ödemek zorunda bırakılması nedeniyle mahkemeye erişimine müdahalede bulunulduğu açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
43.Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
44. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
45. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, meşru bir amaç taşıma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1)Kanunilik
46. Başvuru konusu olayda Mahkemenin, adli yardım talebini 6100 sayılı Kanun'un 334. maddesinde öngörülen şartların gerçekleşmediği gerekçesiyle reddettiği ve aynı Kanun'un 120. maddesi gereğince başvurucunun harç ve gider avansını mahkeme veznesine yatırdığı anlaşılmaktadır.
47. Mahkemenin 6100 sayılı Kanun'un 334. madde hükmünü esas alarak verdiği ret kararına göre yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
48. Başvurucunun adli yardım talebi, yargılama masraflarını karşılayacak ölçüdeödeme gücü olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla öngörülen yargılama masraflarına yönelik düzenlemenin meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmıştır.
(3) Ölçülülük
49. Adli yardım talebinin reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığı ve başvurucuya ağır bir yük getirip getirmediği hususlarınındeğerlendirilmesi gerekir.
(a) Genel İlkeler
50. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde Mahkemeye erişim hakkının kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabileceğini, bu hususta devletlerin takdir hakları gereği bazı düzenlemeler yapabileceğini, bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların hakkın özünü zedeleyecek nitelikte olmaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiğini belirtmiştir (Mesut Güzel, B. No: 2014/5876, 22/9/2016, § 31)
51. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız kılmadıkça ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 39).
52. Tarafların dava açarken veya yargılama sırasında harç, gider avansı gibi yargılama giderlerini ödemek zorunda bırakılmasına yönelik düzenlemeler mahkemeye erişim hakkına müdahale oluşturmakta ise de abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri disipline etmeye yönelik orantılı müdahaleler meşru görülebilir. Ancak bu sınırlamaların; hakkın özüne zarar vermeyecek nitelikte, meşru bir amaca dayalı ve kullanılan aracın sınırlama amacı ile orantılı olması, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bozacak şekilde birey aleyhine katlanılması zor külfetler yüklememiş olması gerekir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §§ 61, 62).
(b)İlkelerin Olaya Uygulanması
53. Somut olayda başvurucunun dava dilekçesinde, harç ve gider avansını ödeme gücünün bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunduğu, dilekçe ekinde fakirlik belgesi ve Sosyal Güvenlik Kurumu yazısını sunduğu; Mahkemenin 11/12/2013 tarihli tensip ara kararında "yargılama giderlerinin bedenen çalışma ile elde edilecek asgari ücretle karşılanabilecek miktarda olduğu" gerekçesiyle adli yardım talebini reddettiği anlaşılmıştır.
54. Mahkeme 11/12/2013 tarihli tensip ara kararında 24,30 TL başvurma harcı, 24,30 TL peşin harç ve 330 TL gider avansından oluşan 378,60 TL masrafı yatırması için başvurucuya iki haftalık kesin süre vermiş, kesin süre içinde masraf yatırılmadığı takdirde davanın usulden reddedileceğini ihtar etmiştir.
55. Başvurucunun 20/1/2014 tarihinde harç ve gider avansınımahkeme veznesine depo ettiği, Mahkemenin 6/11/2015 tarihli kararı ile davayı reddettiği, başvurucu aleyhine vekâlet ücreti ve yargılama giderine hükmettiği, başvurucunun yargılama sırasında temyiz harcı ve diğer yargılama giderlerini de dosyaya yatırdığı anlaşılmıştır.
56. Başvurucu, hiçbir gelirinin olmadığını belgelediği hâlde adli yardım talebinin reddedilmesinin hak arama özgürlüğünü zedelediğini ileri sürmüştür.
57. Adli yardım, hak arama özgürlüğünün bir gereği olarak ekonomik gücü (somut dava koşullarında) yetersiz olan kişilerin dava açma hakkından mahrum bırakılmamaları için getirilmiştir. Buna göre hak arama özgürlüğünün kullanılmasındaki ekonomik ve sosyal engellerin ortadan kaldırılması adına kişilerin yargılama giderinden belli koşullarda istisna tutulmaları sağlanmıştır. Adli yardım talebi yargılamanın her aşamasında talep edilebilir. Talebi reddedilen kimse, sonradan gerçekleşen bir sebebe dayanarak yeniden adli yardım talebinde de bulunabilir.
58. Somut olayda başvurucu 378,60 TL tutarındaki yargılama harç ve masraflarını ödemekle yükümlü tutulmuştur. Mahkeme, fakirlik belgesi ve Sosyal Güvenlik Kurumu yazısına göre herhangi bir geliri olmadığı anlaşılan başvurucunun sorumlu tutulduğu miktarın ekonomik ve sosyalşartlara göre bedenen çalışma ile elde edilebilecek nitelikteki asgari ücretle karşılanabilecek miktarda olduğunu belirterek adli yardım talebini reddetmiştir.
59. Dava açılırken veya yargılama sırasında taraflardan birine yükletilen harç ve diğer yargılama masraflarının miktarı, ilgilinin ödeme kabiliyeti ve kısıtlamanın getirildiği dava aşaması, mahkemeye erişim hakkı yönünden dikkate alınması gereken hususlardır. Bu açıdan somut olay koşullarında orantılılık incelemesi yapılırken Mahkeme tarafından ödenmesi istenen harç ve yargılama giderlerinin başvurucu için aşırı bir külfet oluşturup oluşturmadığı, bu yükümlülüğün kaldırılmasının yolu olan adli yardımla ilgili verilen ret kararın gerekçesinin yeterliliğinin de değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
60. Yukarıda belirtilen tespitler ışığında, davanın açıldığı dönemde net 846 TL olan asgari ücretin yaklaşık yarısını oluşturan harç ve gider avansı miktarının başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak nitelikte olduğu, başvurucu tarafından yargılama masrafları yatırılarak yargılamaya devam edilmiş ise de bu masrafları ödemek zorunda bırakılması suretiyle öngörülen sınırlamanın, gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantısız olduğu ve başvurucu üzerinde aşırı bir külfet meydana getirdiği, Mahkemenin adli yardım talebini reddederken açıkladığı gerekçenin de aksi durumu ortaya koyacak yeterlilikte olmadığı, bu açıdan yapılan müdahalenin başvurucunun mahkemeye erişimini zedelediği sonucuna ulaşılmıştır.
61. Yukarıda açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
62. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir ...
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
63. Başvurucu, ihlalin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
64. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
65. Başvuru konusu davada, başvurucunun harç ve gider avansını 20/1/2014 tarihinde Mahkeme veznesine yatırdığı, Mahkemenin 6/11/2015 tarihli kararı ile davayı reddettiği ve başvurucu aleyhine vekâlet ücreti ve yargılama giderine hükmettiği anlaşılmıştır. Bu açıdan mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığından ihlalin tespiti ile yetinilerek kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 10. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
66. Başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak herhangi bir tazminat talebinde bulunmadığı anlaşıldığından başvurucu lehine tazminata karar verilmesi mümkün değildir.
67. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Başvurucu Sendika yönünden başvurunun kişi yönünden yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Başvurucu Sadegül Başkuş yönünden adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Talep olmadığından başvurucu lehine tazminata KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
D. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucu Sadegül Başkuş'a ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,.
F. Kararın bir örneğinin bilgi edinilmesi amacıyla Ankara 10. İş Mahkemesine (E.2013/2269, K.2015/1313) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FAMİYE BEĞİM VE MEHMET TAHİR BEĞİM BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2017/21882) |
|
Karar Tarihi: 10/2/2021 |
R.G. Tarih ve Sayı: 19/3/2021-31428 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Muammer TOPAL |
|
|
Recai AKYEL |
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
Raportör |
: |
Fatma Burcu NACAR YÜCE |
Başvurucular |
: |
1. Famiye BEĞİM |
|
|
2. Mehmet Tahir BEĞİM |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Yusuf AKNAR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, adli yardım talebi reddedilen başvurucuların yargılama giderlerini ödememesi üzerine davanın usulden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/4/2017 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Başvurucular, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânlarının bulunmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Bireysel Başvuru Tarihinden Önceki Süreç
9. Başvurucular T. Beğim'in mirasçıları (eşi ve oğlu) olup Diyarbakır 7. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) zilyetliğe dayalı tapu iptali ve tescili davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucular, davaya konu gayrimenkulün değerini 50.000 TL olarak göstermiştir.
10. Başvurucular, dava dilekçelerinde adli yardım talep etmiştir. Başvurucular, harç ve gider avansını ödeme güçlerinin bulunmadığını ispat etmek için dava dilekçesi ekinde ekonomik ve sosyal durumlarını gösteren fakirlik belgesi, birlikte yaşadıklarına dair hane belgesi, sigorta tescil kayıtları, kira sözleşmesi, taşınmaz ve araç tescil kayıtları, ticari mükellefiyet kayıtları ve Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarını sunmuştur. Bu belgelere göre başvurucular kiracı olarak (aylık 400 TL) aynı evde birlikte yaşamaktadır. Adlarına kayıtlı gayrimenkul veya araç bulunmamaktadır. Başvurucuların vergi dairesine kayıtlı ticari faaliyetleri olmayıp ikinci başvurucu asgari ücretli olarak çalışmaktadır.
11. Mahkeme 8/3/2017 tarihli tensip ara kararında, başvurucuların ücretli avukattan yararlandıkları, dolayısıyla yargı harçlarını karşılayabilecek durumda oldukları gerekçesiyle adli yardım taleplerini reddetmiş; 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 120. maddesi uyarınca 31,40 TL başvuru harcı, 853,87 TL peşin karar harcı ve 165 TL gider avansı, 250 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.300,27 TL'yi yatırma konusunda davacı tarafa iki haftalık kesin süre vermiştir.
12. Başvurucular söz konusu karara itiraz etmiştir. 20/3/2017 tarihli itiraz dilekçesinde başvurucular, diğer iddialarının yanında taraflar arasındaki avukatlık sözleşmesine göre davayı kazandıkları takdirde tesciline hükmolunan taşınmaz değerinin %10'u oranında avukatlık ücretinin kararlaştırıldığını, dolayısıyla dava açılırken herhangi bir ücret ödenmediğini belirtmiştir. İtiraz dilekçesinde ayrıca, ikinci başvurucunun asgari ücretli olarak annesinin yanı sıra eşinin ve bir çocuğunun da geçimini sağladığına dikkat çekilmiştir.
13. İtirazı inceleyen Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 27/3/2017 tarihli kararında Mahkemeyle aynı gerekçeyle itirazı kesin olarak reddetmiştir.
14. Ret kararı 11/4/2017 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş, başvurucular 28/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Bireysel Başvuru Tarihinden Sonraki Süreç
15. Adli yardım talebinin reddi kararının ardından başvurucuların harç ve gider avansını yatırmadığı gerekçesiyle Mahkeme 2/5/2017 tarihinde 6100 sayılı Kanun'un 114. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (g) bendi ve 115. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca davayı usulden reddetmiştir.
16. Başvurucuların istinaf talebi, Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesinin 9/10/2017 tarihli kararı ile kesin olarak reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 6100 sayılı Kanun'un "Dava şartları" kenar başlıklı 114. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Dava şartları şunlardır:
...
g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması.
..."
18. 6100 sayılı Kanun'un "Dava şartlarının incelenmesi" kenar başlıklı 115. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder."
19. 6100 sayılı Kanun'un "Harç ve gider avansının ödenmesi" kenar başlıklı 120. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.
(2) Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir."
20. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardımdan yararlanacak kişiler" kenar başlıklı 334. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
''Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler.''
21. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardımın kapsamı" kenar başlıklı 335. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Adli yardım kararı, ilgiliye, aşağıdaki hususları sağlar:
a) Yapılacak tüm yargılama ve takip giderlerinden geçici olarak muafiyet.
..."
22. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardım talebi" kenar başlıklı 336. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Adli yardım, asıl talep veya işin karara bağlanacağı mahkemeden; icra ve iflas takiplerinde ise takibin yapılacağı yerdeki icra mahkemesinden istenir.
(2) Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır."
23. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardım talebinin incelenmesi" kenar başlıklı 337. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Mahkeme, adli yardım talebi hakkında duruşma yapmaksızın karar verebilir. Ancak, talep hâlinde inceleme duruşmalı olarak yapılır. Adli yardım taleplerinin reddine ilişkin mahkeme kararlarında sunulan bilgi ve belgelerin kabul edilmeme sebebi açıkça belirtilir.
(2) Adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara karşı, tebliğinden itibaren bir hafta içinde kararı veren mahkemeye dilekçe vermek suretiyle itiraz edilebilir. Kararına itiraz edilen mahkeme, itirazı incelemesi için dosyayı o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise aynı işlere bakmakla görevli en yakın mahkemeye gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir. Adli yardım talebi reddedilirse, ödeme gücünde sonradan gerçekleşen ciddi bir azalmaya dayanılarak tekrar talepte bulunulabilir."
24. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardım talebinin kaldırılması" kenar başlıklı 338. maddesi şöyledir:
"(1) Adli yardımdan yararlanan kişinin mali durumu hakkında kasten veya ağır kusuru sonucu yanlış bilgi verdiği ortaya çıkar veya sonradan mali durumunun yeteri derecede iyileştiği anlaşılırsa adli yardım kararı kaldırılır."
25. 6100 sayılı Kanun'un "Adli yardımla ertelenen yargılama giderlerinin tahsili" kenar başlıklı 339. maddesi şöyledir:
"(1) Adli yardım kararından dolayı ertelenen tüm yargılama giderleri ile Devletçe ödenen avanslar dava veya takip sonunda haksız çıkan kişiden tahsil olunur. Adli yardımdan yararlanan kişinin haksız çıkması hâlinde, uygun görülürse yargılama giderlerinin en çok bir yıl içinde aylık eşit taksitler hâlinde ödenmesine karar verilebilir.
(2) Adli yardım kararından dolayı Devletçe ödenen veya muaf tutulan yargılama giderlerinin tahsilinin, adli yardımdan yararlananın mağduriyetine neden olacağı mahkemece açıkça anlaşılırsa, mahkeme, hükümde tamamen veya kısmen ödemeden muaf tutulmasına karar verebilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 10/2/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talepleri Yönünden
27. Başvurucular, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirleri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
28. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucuların açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
29. Başvurucular; tescil davasında dava harcını ödeme güçleri olmadığı hâlde Mahkemece adli yardım taleplerinin kabul edilmemesi nedeniyle davanın usulden reddine karar verildiğini, dava harcını ödeme güçlerinin bulunmadığına dair her türlü belgeyi sunmalarına rağmen Mahkemece kabul edilebilir bir değerlendirme yapılmadan taleplerinin reddedilmesinin hak arama hürriyeti ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların adli yardım talebinin reddedilmesi nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi çerçevesinde dile getirdikleri ihlal iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı başlığı altında değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. 6100 sayılı Kanun'un 334. ila 340. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenen adli yardım kurumu yargılama masraflarından geçici muafiyet sağlamaktadır. Söz konusu talebin kabul edilmesi hâlinde yargılama masraflarının ödenmesi davanın sonuna kadar ertelenmektedir. Davanın adli yardımdan yararlanan taraf lehine sonuçlanması hâlinde tahsili ertelenen yargılama giderleri kural olarak karşı tarafa yüklenmektedir. Adli yardımdan yararlanan tarafın davayı kaybetmesi hâlinde ise mahkemeler tahsilini erteledikleri yargılama masraflarının adli yardımdan yararlanan taraftan alınmasına karar verebilecektir. Bu aşamada söz konusu ödemenin taksitler hâlinde yapılmasına karar verilebileceği gibi şartların varlığı hâlinde tamamen veya kısmen ödemeden muaf tutulmasına da karar verilebilmektedir.
33. Diğer taraftan adli yardım talebinin reddi hâlinde kararı veren mahkemeye dilekçe vermek suretiyle ret kararına itiraz edilebilir. Kararına itiraz edilen mahkeme; itirazı incelemesi için dosyayı itiraz merciine gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir. Adli yardım talebinin reddi kararının kesinleşmesinden sonra öngörülen sürede yargılama masrafları ödenmezse dava usulden reddedilir.
34. Mahkeme ara kararları kural olarak esas hüküm ile birlikte temyiz/istinaf konusu edilebilir. Dolayısıyla kural olarak ilgili yargısal süreç tüketilmeden ara kararlarına karşı doğrudan bireysel başvuruda bulunulamaz. Ancak bunun istisnaları söz konusu olabilir. Ara kararına karşı doğrudan bireysel başvuruda bulunulmamasının temel hak ve hürriyetlere karşı yapılan ihlalin sonuçlarının ağırlaşmasına yol açabileceği durumlarda ara kararının verildiği davadaki yargısal süreç tamamlanmadan bireysel başvuruda bulunabilmesi mümkün olabilir.
35. Adli yardım talebinin reddi üzerine başvurucuların Mahkemenin kararına 6100 sayılı Kanun'un 337. maddesinin (2) numaralı fıkrası hükmü uyarınca itiraz ettiği, itirazı inceleyen Diyarbakır 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27/3/2017 tarihli ret kararı üzerine bireysel başvuruda bulundukları anlaşılmıştır. Buna göre somut olay açısından adli yardım talebiyle ilgili verilen ara kararına karşı başvurucuların itiraz yolunu tükettikleri, bireysel başvuru tarihinden sonraki süreçte de bu ara kararının sonucu olarak verilen usulden ret kararının istinaf denetiminden geçerek kesinleştiği, dolayısıyla başvuru yollarının tüketildiği sonucuna ulaşılmıştır.
36. Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi neticesinde açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
37. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).
38. Bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilir.
39. Adli yardım talebinin reddedilmesi üzerine gerekli harç ve gider avansının yatırılmaması gerekçesiyle davanın usulden reddi suretiyle başvurucuların mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulduğu açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
40. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
41. Yukarıda açıklanan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.
42. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru bir amaç taşıma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
43. Somut olayda mahkemenin davayı usulden reddetmesinin 6100 sayılı Kanun'un 114., 115. ve 334. ila 340. maddelerine dayandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yargılama giderlerinin yatırılmaması nedeniyle davanın usulden reddedilmesinin kanuni dayanağının bulunduğu görülmektedir.
(2) Meşru Amaç
44. Anayasa'nın 13. maddesi temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını, ilgili hak ve özgürlüğe ilişkin Anayasa maddesinde gösterilen özel sınırlandırma sebeplerinin bulunmasına bağlı kılmıştır. Anayasa’nın 36. maddesinde özel sınırlama nedeni düzenlenmemiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde, adil yargılanma hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu düşünülemez. Anayasa Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014; AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
45. Yargı harçları, yargı hizmetinden yararlanılması karşılığında devlete ödenen katkı payını ifade etmektedir. Yargı harcı ödeme yükümlülüğü getirilmesiyle, bölünebilen bir kamu hizmeti olan yargı hizmetinden yararlananların bu hizmetin maliyetinin bir kısmına katlanması hedeflenmektedir. Bunun yanında yargı harcının abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun taleplerin disipline edilmesi ve gereksiz başvuruların önüne geçilerek mahkemelerin meşgul edilmesinin önlenmesi amacına hizmet ettiği de açıktır. Öte yandan başvurucuların harç dışındaki yargılama giderleri karşılığında avans yatırmakla yükümlü kılınmasının amacı ise yargılama sırasında yapılması zorunlu giderleri finanse etmektir. Bu giderlerin yargı hizmeti talep eden kişi tarafından karşılanması işin doğası gereğidir. Dolayısıyla başvurucuların harç ve diğer yargılama giderlerini ödemekle yükümlü kılınmasının mahkemeye erişim hakkının doğasından kaynaklanan ve anayasal açıdan meşru amaçlara dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
46. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
47. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38; Emrah Yayla [GK], B. No: 2017/38732, 6/2/2020, § 68).
48. Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkların makul sürede bitirebilmesi amacıyla belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız kılmadıkça ya da aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği söylenemez (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 39).
49. Öte yandan temel hak ve özgürlükleri korumak öncelikle derece mahkemelerinin görevi olduğundan ve maddi olguları değerlendirmek noktasında Anayasa Mahkemesine göre daha elverişli konumda bulunduklarından derece mahkemelerinin kararlarında gösterdikleri gerekçeler ölçülülük incelemesinde büyük önem taşır.
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
50. Somut olayda başvurucular tarafından açılan dava, yargılamanın başında yatırılması gereken harç ve diğer yargılama giderlerinin Mahkemece belirlenen sürede ödenmemesi nedeniyle esası incelenmeksizin reddedilmiştir. Mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında ilk değerlendirilmesi gereken husus elverişlilik kriteridir. Başvurucuların harç ve yargılama gideri ödemekle yükümlü kılınmasının gereksiz yere dava açılmasını önleme amacına ulaşılması yönünden elverişli bir araç olduğu açıktır.
51. İkinci olarak müdahalenin gereklilik kriterini sağlayıp sağlamadığı incelenmelidir. Gereklilik, mahkemeye erişim hakkını en az zedeleyen aracın seçilmesini ifade etmektedir. Yargısal başvurularda ilgililerin harç ve diğer yargılama giderleri ödemekle yükümlü kılınmasının mahkemeye erişim hakkını kısıtladığı tartışmasızdır. Bununla birlikte harç ve yargılama giderlerini ödeme yükümlülüğünün doğduğu ana göre müdahalenin derecesi değişebilmektedir. İlgilinin daha yargılamanın başında yargılama giderlerini ödemekle yükümlü kılınması ile yargılamanın sonunda yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmesi arasında müdahalenin ağırlığı bakımından önemli farklılık bulunmaktadır. Yargılama giderlerinin davanın esasının incelenebilmesi şartı olarak öngörülmesinin davanın esası karara bağlandıktan sonra kişinin yargılama gideri ödemekle yükümlü kılınmasına nazaran mahkemeye erişim hakkına daha ağır bir müdahale teşkil edeceği kuşkusuzdur. Bu sebeple yargılama giderleri ödeme yükümlülüğünün yargılamanın sonuna ötelenmesinin hakka daha hafif bir müdahale teşkil etmesi sebebiyle tercihe şayan bir yöntem olduğu söylenebilir.
52. Bununla birlikte yargılama giderlerinin yargılamanın sonunda ödenmesinin harç yükümlülüğünü anlamsız hâle getirmesi riskini taşıdığının altı çizilmelidir. Harcın yargılamanın sonunda ödenmesi ile başında ödenmesi arasında gereksiz davaların açılmasından caydırma bakımından fark bulunmaktadır. Harcın yargılamanın sonucunda ödeneceği düşüncesi, kişinin gereksiz yere dava açma isteğini kırma özelliğini belli ölçüde zayıflatabilir. Bu husus gözetildiğinde kamu makamlarının harcın ödenmesinin yargılamanın sonuna ertelenmesi biçiminde bir aracı tercih etme yükümlülüğü altında oldukları söylenemez. Kanun koyucunun harç ödeme yükümlülüğünün doğduğu safhayı belirleme konusunda belli ölçüde takdir yetkisine sahip bulunduğu kabul edilmelidir. Nitekim kanunda başvuru ve nispi karar harcının dörtte birinin peşin olarak, nispi karar harcının kalan kısmının ise yargılamanın sonunda ödenmesi öngörülmek suretiyle kamu yararı ile mahkemeye erişim hakkı arasında adil bir denge kurulmaya çalışılmıştır.
53. Ne var ki mali imkânları elverişli olmaya kişilerin başvuru harcını ve nispi karar harcının dörtte birini ödeme gücünden yoksun olmaları söz konusu olabilir. Bu kişilerin sözü edilen harçları davanın başında ödeme yükümlülüğü altına sokulması mahkemeye erişimlerini imkânsız hâle getirebilir veya önemli ölçüde zorlaştırabilir. Kanun koyucu ödeme gücü bulunmayan bu gibi kişilerin mahkemeye erişebilmelerini temin etmek için adli yardım mekanizması öngörmüştür. Buna göre mali gücü bulunmayan kişilerin bu durumlarını belgelendirmeleri ve davalarının açıkça temelsiz bulunmaması hâlinde bunların yargılamanın sonuna kadar yargılama gideri ödemekten muaf tutulmaları öngörülmüştür. Ayrıca bu kişilerin yargılamanın sonucunda haksız bulunması sebebiyle yargılama giderinin aleyhlerine hükmedilmesi hâlinde yargılama giderlerini taksitle ödemelerine imkân sağlanmıştır. Son olarak haksız çıksalar bile aleyhlerine yargılama giderine hükmedilmesinin mağduriyetlerine neden olacağının açıkça anlaşılması hâlinde bunların yargılama gideri ödemekten tamamen muaf tutulmasına da hükmedilebilir. Tüm sayılan bu imkânlar mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahaleyi hafifleten araçlardır.
54. Yargılama giderlerini ödeme gücünün bulunmadığını iddia eden kişilerin yargılama giderlerinden geçici muafiyet sağlanması imkânını ifade eden adli yardımdan faydalandırılmaları mahkemeye erişim hakkından yararlanılabilmesi için oldukça önemlidir. Ödeme gücü zayıf olan kişilerin yargılamanın sonuçlanmasından sonra yargılama giderlerini ödemeye mahkûm edilmeleri gibi daha hafif bir müdahale aracı yerine yargılamanın başında harç ve diğer yargılama giderini ödemekle yükümlü kılınmaları en az zedeleyici aracın seçilmesi yükümlülüğünün ihlaline yol açabilir.
55. Somut olayda başvurucular mali güçlerinin bulunmadığını ileri sürerek adli yardım talebinde bulunmuş, fakirlik durumlarını tevsik etme yükümlülüklerini ifa etmek amacıyla bazı belgeleri mahkemeye sunmuştur. Ancak Mahkeme başvurucuların davayı avukatla takip ettiğini gözeterek fakirlik durumlarının araştırılmasına yönelik bir çabaya girmeden adli yardım taleplerini reddetmiştir. Mahkemenin başvurucuların davayı avukat aracılığıyla takip etmelerini mali güçlerinin bir göstergesi olarak yorumladığı anlaşılmaktadır. Oysa başvurucular avukata peşin ücret ödemediklerini iddia etmiştir. Nitekim başvurucular vekili müvekkillerinden peşin ücret almadığını, davanın kazanılması hâlinde tesciline hükmolunan taşınmaz değerinin %10'u oranında avukatlık ücretinin kararlaştırıldığını Mahkemeye bildirmiştir. Mahkemenin başvurucuların bu iddiasının aksine yanlış bilgi verdiklerine ilişkin bir tespiti de bulunmamaktadır.
56. Başvurucuların bir avukatla temsil edilmiş olmaları adli yardım talebinin reddi için tek başına yeterli bir gerekçe olamaz. Bu şekildeki kategorik yaklaşım ilgililerin gerçek mali durumlarını hesaba katılmasını önlemektedir. Başvurucular ile avukatları arasındaki anlaşmanın ve avukatlık ücretinin davanın sonucunda elde edilmesi muhtemel hüküm üzerinden tespit edilmesinin avukatlık mevzuatına uygun olup olmadığı bu davanın konusunu oluşturmamaktadır. Başvurucuların sırf avukat tutmalarından hareketle -avukata ücret ödediklerine dair bir tespit de yapılmadan- mali güçlerinin yargılama giderlerini karşılayacak düzeyde olduğu sonucu çıkarılamaz. Mahkemenin bu yaklaşımı başvurucuları, fakirlik durumlarını kanıtlayarak kanunla tanınan yargılama giderlerini ödemekten geçici muafiyetten yararlanma imkânından mahrum bırakmıştır. Somut olayın koşullarında başvurucuların mahkemeye erişim hakkına en az müdahale teşkil eden aracın seçildiği konusunda ikna olunamamıştır. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin gereklilik kriterini taşıdığı Mahkemece gösterilememiştir.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
59. Başvurucular ihlalin tespitine ve yeniden yargılama yapılması ile 50.000 TL maddi tazminat ve 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
60. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
61. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
62. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
63. İncelenen başvuruda, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
64. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Diyarbakır 7. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
65. İhlalin tespiti ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
66. 3.600 TL vekâlet ücretinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların adli yardım taleplerinin KABULÜNE,
B. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Diyarbakır 7. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2017/510, K.2017/92) GÖNDERİLMESİNE,
E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
F. 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
---
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NKT TEKNOLOJİ DAĞITIM TİCARET LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2018/26844) |
|
Karar Tarihi: 24/2/2021 |
R.G. Tarih ve Sayı: 28/4/2021-31468 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Kadir ÖZKAYA |
Üyeler |
: |
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
M. Emin KUZ |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
|
|
Basri BAĞCI |
Raportör |
: |
Tuğba TUNA IŞIK |
Başvurucu |
: |
NKT Teknoloji Dağıtım Ticaret Limited Şirketi |
Temsilcisi |
: |
Turgay YILMAZ |
Vekili |
: |
Av. Alaaddin COŞKUN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kıymet takdirine itiraz talebiyle açılan davada keşif ve bilirkişi incelemesi için gereken gider avansının yatırılmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/8/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu hakkında borçlusu olduğu banka tarafından icra takibi başlatılmıştır. Söz konusu icra takibi kapsamında başvurucu adına kayıtlı taşınmazlar üzerine alacaklı bankanın talebine istinaden haciz konulmuş, satış için kıymet takdir raporu düzenlenmiştir.
9. Başvurucu, taşınmaz için yapılan kıymet takdirinde taşınmazın değerinin çok düşük belirlendiği gerekçesiyle Denizli 3. İcra Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) kıymet takdirine itiraz davası açmıştır. Mahkeme, dava dosyası üzerinden ve kesin olarak verdiği 18/5/2018 tarihli kararla davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; davanın açıldığı sırada 195 TL gider avansının yatırıldığı, söz konusu avansın genel tebligat ve yazışmalara yönelik olduğu, bilirkişi ve keşif incelemesine yönelik yatırılmış masraf olmadığı belirtilmiştir. Kararda, başvurucu tarafından 16/4/2018 tarihinde kıymet takdir raporunun öğrenilmesi üzerine davanın süresinde açıldığını ancak dava açılırken veya açıldıktan sonra yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretlerin yatırılmadığı gerekçesiyle davanın reddedildiği vurgulanmıştır.
10. Nihai karar başvurucuya 7/8/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.
11. Başvurucu 9/8/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
12. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun ''Harç ve avans ödenmesi'' kenar başlıklı 120. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.
Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir."
13. 6100 sayılı Kanun'un 114. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
" Dava şartları şunlardır:
...
g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması
....''
14. 6100 sayılı Kanun'un 115. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.''
15. 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu'nun 128/a maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kıymet takdirinin tebliğ edildiği ilgililer, raporun tebliğinden itibaren yedi gün içinde raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde şikâyette bulunabilirler. Şikâyet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılması hâlinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılabilir; aksi hâlde başka bir işleme gerek olmaksızın şikâyet kesin olarak reddedilir."
2. Yargıtay İçtihadı
16. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 12/1/2016 tarihli ve E.2015/31612 , K.2016/496 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...Alacaklı tarafından ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan takibe karşı borçlunun sair fesih nedenleri yanında, kıymet takdirine itiraza ilişkin icra mahkemesinin ret kararının doğru olmadığını ileri sürerek ihalenin feshini istediği, mahkemece şikayetin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
İİK'nun 128/a maddesine göre; "Kıymet takdirinin tebliğ edildiği ilgililer, raporun tebliğinden itibaren 7 gün içinde raporu düzenleten icra dairesinin bulunduğu yerdeki icra mahkemesinde şikayette bulunabilirler. "Aynı maddenin son fıkrasına göre kıymet taktirine karşı yapılan şikayet hakkındaki icra mahkemesi kararı kesin olup temyiz edilemez.
Kıymet takdirine itiraz üzerine mahkemece verilecek kararlar kesin olmakla beraber süresinde şikayet hakkının kullanıldığı hallerde icra mahkemesince itirazın incelemesiz reddedilmesi halinde, icra mahkemesi kararının, ihalenin feshinin istenmesi sırasında incelenmesi mümkündür. Ancak, kıymet taktirine süresinde itiraz etmeyerek yasanın öngördüğü bu olanağı kullanmayanlar, kıymet takdirine ilişkin hususları ihalenin feshi sebebi olarak ileri süremezler.
İİK'nun 128/a-1. maddesi son cümlesinde ise; ''Şikayet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılması halinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılabilir; aksi halde başka bir işleme gerek olmaksızın şikayet kesin olarak reddedilir...” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükmün uygulanabilmesi için borçlunun yatırması gereken miktarın mahkemece belirlenmiş olması gereklidir. Şikayetçi yasada yazılı olan ve gerekli masraf olarak ifade edilen miktar saptanmadan bu masrafı kendiliğinden belirleyip yatıramaz. Zira, hakimin emri olmadan vezneye paranın yatırılması mümkün değildir. Mahkeme heyetinin yasal yolluğunun belli olduğu düşünülse bile, kalan keşif gideri için ne miktar avans yatıracağını şikayetçi bilemez.
6100 sayılı HMK'nun ''Harç ve avans ödenmesi'' başlıklı 120. maddesinin gerekçesinde ''...her türlü tebligat ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderleri karşılayacak tutarın avans olarak davacı tarafından dava açarken yatırılması zorunluluğu getirilmiştir. Bu avansın yetmemesi durumunda ise tamamlanması için davacıya kesin süre verileceği hususu hüküm altına ..'' alındığı belirtilmiştir.
Somut olayda; borçlunun İstanbul 19. İcra Mahkemesinin 2014/1208 E., 2014/1284 K. sayılı dosyasında kıymet takdirine itiraz ettiği, dilekçenin ibraz edildiği 09.09.2014 tarihinde 40,70 TL'si harç olmak üzere toplam 180,70 TL gider avansı yatırdığı, dilekçe üzerine itiraz edene yatırması gereken bakiye masraflarla ilgili not yazılmadığı gibi muhtıra çıkarılarak noksan keşif ve bilirkişi ücretini yatırması için mehil verilmeden İİK'nun 128/a maddesi gerekçe gösterilerek 7 gün içinde masrafların yatırılmadığı gerekçesiyle itirazın kesin olarak reddine karar verildiği görülmüştür.
Borçlu, kıymet takdirine itiraz dilekçesini ibraz ederken HMK'nun 120. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere keşif ve bilirkişi ücretini de karşılamak üzere avans yatırmıştır. Mahkemece HMK'nun 115/2. maddesi gereğince noksan ücret ve masrafların miktarı da belirtilerek mahkeme veznesine yatırılması için kesin mehil verilmeden itirazın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır. Bu nedenle kıymet takdir raporunun usulüne uygun olarak kesinleştiği kabul edilemez.
..."
17. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/12/2020 tarihli ve E.2017/12-349, K.2020/1031 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
...
"26. İİK’nın 128/a maddesinin 1. fıkrasında yer alan şikâyet tarihinden itibaren 7 gün içinde gerekli masraf ve ücretin yatırılmasına ilişkin düzenleme HMK’da öngörülen gider avansının özel şeklidir. Bu hükmün uygulanabilmesi için itiraz edenin yatırması gereken miktarın mahkemece belirlenmiş olması gereklidir. İtiraz eden, yasada yazılı olan ve gerekli masraf olarak ifade edilen miktar saptanmadan bu masrafı kendiliğinden belirleyip yatıramaz. Zira, hâkimin emri olmadan vezneye paranın yatırılması mümkün değildir. Mahkeme heyetinin yasal yolluğunun belli olduğu düşünülse bile, kalan keşif gideri için ne miktar avans yatıracağını itiraz eden bilemez.
..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36). Mahkemeye erişim hakkı, Sözleşme'nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B. No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
20. Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet tarafından düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara tabidir. AİHM'e göre bu hak, Sözleşme'nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan bir hakkın kapsamını belirleyen (çerçevesini çizen) sınırlardan başka sınırlamalara da tabi olabilir ancak hiçbir durumda bu sınırlamalar hakkın özünü zedelememelidir (Golder/Birleşik Krallık, § 38).
21. Ayrıca bu sınırlama, meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmalıdır; aksi takdirde bu sınırlama 6. maddenin (1) numaralı fıkrasıyla bağdaşmaz (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,28/5/1985, § 57).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 24/2/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, gerekli harç ve masrafları yatırdığını ancak eksik masraf ve ücretin kendisi tarafından belirlenmesinin mümkün olmaması sebebiyle 2004 sayılı Kanun'un 128/a maddesinin uygulanamayacağını ve Mahkeme tarafından ilgili masraflara ilişkin ara kararı verilmeden veya Tensip Tutanağı'nda bu durum belirtilmeden davanın reddedilemeyeceğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, kıymet takdirine itiraz davasında davanın açılmasından sonra yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretlerin yatırılmadığı gerekçesiyle davanın esasının incelenmemesidir. Bu itibarla başvurucunun ihlal iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
26. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34; Mehmet Ziyat Özdemir, B. No: 2014/13899, 12/6/2018, § 37).
27. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).
28. Başvuruya konu davada, davanın açılmasından sonra yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretlerin yatırılmadığı gerekçesiyle esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
29. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ...yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ...ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
30. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
31. Somut başvuruda davanın esasının incelenmemesi yönündeki mahkeme kararının 2004 sayılı Kanun'un 128/a maddesinin birinci fıkrasına dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
32. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemelerin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır (AYM, E.2014/112, K.2014/203, 25/12/2014).
33. Somut olayda başvurucunun açtığı kıymet takdirine itiraz davasının keşif ve bilirkişi incelemesi için gerekli masrafların yedi günlük sürede yatırılmaması nedeniyle reddine karar verilmiştir. Yargılama giderlerinin ödenmemesi nedeniyle kıymet takdirine itiraz davasının reddedilmesine hükmedilmesinin öngörülmesindeki amaç, kıymet takdirine itiraz davasının sürüncemede kalmasının önlenmesi ve dolayısıyla yargılamaların makul süre içinde tamamlanmasının hedeflemesi olup anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
34. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı mutlak olmayıp sınırlamalara konu olabilir. Ancak Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi uyarınca anılan sınırlamaların mahkemeye erişimi imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen hukuki veya fiilî sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
35. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
36. Ölçülülük ilkesi öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin kişiyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38). Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken ilgili yasal düzenlemelerle birlikte somut olayın koşulları ve başvurucunun tutumu da gözönünde bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri, B. No: 2014/4212, 5/4/2017, § 50).
37. Mahkemeye erişim hakkının sınırlanması için seçilen aracın öngörülen amaca ulaşılabilmesi bakımından elverişli olması gerekir. Ayrıca seçilen araç bu hakkı en az zedeleyici nitelikte olmalıdır. Bununla birlikte hakkı daha az zedeleyen aracın tercih edilmesi gerektiğinin söylenebilmesi için söz konusu araç, aynı amacı gerçekleştirmeye uygun olmalıdır. Daha hafif sınırlama teşkil eden aracın tercih edilmesi hâlinde öngörülen amaç gerçekleşmeyecek ise daha ağır müdahale oluşturan aracın seçimi hususundaki tercih, Anayasa’ya aykırı olmaz. Bunun dışında hangi müdahale aracının tercih edileceği hususunda kamu otoritelerinin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır (Mustafa Berberoğlu, B. No: 2015/3324, 26/2/2020, § 48).
38. Öte yandan mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahaleler orantılı olmalıdır. Orantılılık, amaç ile araç arasında adil bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Buna göre mahkemeye erişim hakkına getirilen sınırlamayla ulaşılmak istenen meşru amaç ve başvurucunun mahkemeye erişim hakkından yararlanmasındaki bireysel yarar arasında makul bir orantı kurulmalıdır. Hedeflenen amaca ulaşıldığında elde edilecek kamusal yararla kıyaslandığında sınırlama ile kişiye yüklenen külfetin aşırı ve orantısız olmaması gerekir (Mustafa Berberoğlu § 49) .
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
39. Başvuruya konu uyuşmazlıkta, başvurucu tarafından kıymet takdirine itiraz davası açılırken bir miktar (195 TL) gider avansı yatırılmıştır. Başvurucunun kıymet takdiri yapılan taşınmazın belirlenen değerinin çok düşük olduğunu belirterek itirazda bulunmasına rağmen keşif ve bilirkişi incelemesi için gereken gider avansını yatırmadığı gerekçesiyle dava, Mahkeme tarafından esasa girilmeden reddedilmiştir. Mahkemenin gerekçeli kararında, şikâyet tarihinden itibaren yedi gün içinde gerekli masraf ve ücretin mahkeme veznesine yatırılması hâlinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılabileceği belirtilmiş; aksi hâlde başka bir işleme gerek olmaksızın şikâyetin kesin olarak reddedilmesinin mevzuat gereği olduğunu ifade edilmiştir.
40. Mahkeme tarafından davanın reddedilmesine dayanak olarak belirtilen 2004 sayılı Kanun'un 128/a maddesinin gerekçesinde kıymet takdirine itirazda hak ve zaman kaybının önlenmesi ve farklı uygulamaların ortadan kaldırılmasının amaçlandığı belirtilmiştir. Kıymet takdirine itiraz davası açan kişiler tarafından yeniden yapılacak kıymet takdiri için gerekli olan keşif ve bilirkişi ücretinin belirli süre içinde yatırılmaması sebebiyle davanın esasının incelenmeyerek reddedilmesinin gereksiz yere dava açılmasının hak ve zaman kaybının önlenmesi ile farklı uygulamaların ortadan kaldırılması bakımından elverişli bir araç olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
41. Bununla birlikte mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin gerekli olup olmadığı da incelenmelidir. Kıymet takdirine itiraz davalarında, raporun tebliğinden itibaren yedi gün içindedava açılması gerektiği değerlendirildiğinde davanın gerekli masrafların yatırılmamış olması nedeniyle reddi hâlinde yeni bir dava açılmasının imkânsız olduğu anlaşılmaktadır. Kıymet takdirine itiraz talebiyle açılan davalarda dava açma süreleri hak düşürücü süre niteliğindedir. Davanın esasa ilişkin değerlendirme yapılmadan reddedilmesi hâlinde süresi içinde yeni bir dava açılması imkânsızdır. Bu husus gözetildiğinde davanın gerekli masrafların davanın açılmasından itibaren yedi günlük sürede yatırılmadığı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkına yönelik ve oldukça ağır bir müdahale niteliği taşıdığı ifade edilebilir. Dolayısıyla bu nitelikteki ağır bir müdahaleye ancak daha hafif, alternatif bir aracın bulunmaması hâlinde müracaat edilebilmelidir.
42. 6100 sayılı Kanun'un 120. maddesinde, gider avansı tarifesinde belirlenen tutarın dava açılırken mahkeme veznesine yatırılmasının zorunlu olduğu, avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması hâlinde mahkemece bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verileceği düzenlenmiştir. Nitekim yukarıda yer verilen Yargıtay kararlarında da eksikliğin -noksan ücret ve masrafların miktarı da belirtilerek- mahkeme veznesine yatırılması için kesin mehil verilerek giderilmesi yolunda bir uygulamanın olduğu görülmektedir. Bu uygulamanın temel hakların kullanılmasının asıl, sınırlandırmanın ise istisnai olduğu yaklaşımına daha uygun olduğu tartışmasızdır.
43. Belirtilen mevzuat hükümleri ve Yargıtay kararı gözetildiğinde eksikliğin tamamlatılması şeklinde daha hafif bir müdahale aracının da mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Ancak somut olayda Mahkeme daha başta en ağır olan müdahale aracını seçmiştir. Mahkeme eksik masraf ve ücreti tamamlatma yoluna başvurmadığı gibi daha hafif olan bu müdahale aracına başvurmamasının nedenine ve bu aracın öngörülen meşru amaca ulaşmayı sağlayamayacağına ilişkin bir açıklama da yapmamıştır. Mahkeme 6100 sayılı Kanun'un davanın doğrudan reddedilmesini önleyecek söz konusu hükümlerinin somut davada neden uygulanamayacağını da tartışmamıştır. Nihayetinde Mahkemenin bu yorumunun başvurucunun mahkemeye erişimini imkânsız kıldığı açıktır (benzer bir değerlendirme için bkz. Mustafa Berberoğlu, § 54) .
44. Bu itibarla Mahkemenin başvurucu tarafından tamamlanabilecek masraf ve ücreti tamamlatmak için noksan ücret ve masrafların miktarını da belirterek mahkeme veznesine yatırılması için başvurucuya kesin mehil verebilecekken katı bir yorumla davanın esasının incelenmeksizin reddine karar vermek suretiyle ulaşılmak istenen amaç için daha hafif bir müdahale aracı yerine en başta başvurucunun mahkemeye erişimini imkânsız kılan ağır bir aracı tercih etmesinin gereklilik ilkesine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
45. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
46. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
47. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
48. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).
49. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).
50. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir. (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).
51. İncelenen başvuruda, başvurucunun davasının keşif ve bilirkişi incelemesi için gerekli masraf ve ücretin yatırılmadığı gerekçesiyle esasına girilmeksizin kesin olarak reddinekarar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
52. Bu durumda mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin Denizli 3. İcra Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
53. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Denizli 3. İcra Hukuk Mahkemesine (E.2018/281, K.2018/284) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/2/2021tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.