Yapay zeka ürünleri üzerinde hak sahipliği tartışması ve bu ürünlerin gerçek kişilerin eserleri üzerindeki fikri mülkiyetlerine tecavüzü meselesi hukuk camiasında tartışılagelmektedir. Bu tartışmaların odağında yapay zeka teknolojisi yatmaktadır. Bu teknolojinin iyi anlaşılması bizatihi çözümün de odağını teşkil etmektedir.

Yapay zeka teknolojisinin temeli makine öğrenmesidir (machine learning). Makine öğrenmesi de iki temel algoritma üzerine kurgulanır. İnsan kontrolünde gerçekleşen denetimli öğrenme ve insan kontrolünde olmayan denetimsiz öğrenmedir. Şu halde öncelikle bu algoritma tercihlerinden birisi yapılır. Algoritmalar en temel manasıyla bir problemi çözmek için takip edilen yolların belli bir dizge içinde tarif edilmesidir. Bilgisayar programlarının temelini algoritmalar oluşturur. İşte makine öğrenmesine dair algoritma tercihi yapıldıktan sonra buna uygun bir yazılım kodlanır. Chat GPT bu tür bir yazılımdır.

Yazılım meydana geldikten sonra yapay zekaya işlemesi istenen data seti sunulur. Yazılım dilinde bu sürece eğitme/öğretme anlamında “train” kavramı kullanılır. Pek tabi bu süreç bir insanın öğrenmesiyle karşılaştırılamayacak seviyede hızlı bir şekilde gerçekleşmektedir. Bu sebeple çok yüksek nitelikli bir donanım gerektirmektedir. Yapay zeka sinir ağları bu arayışın bir sonucudur. Bu sayede insan beynine benzer yapıda katmanlı sinir ağları sentetik olarak geliştirilebilmiştir. Bu donanım ne kadar iyi çalışılırsa makine öğrenmesi kapasitesi o kadar gelişmektedir.

Öğrenen yapay zeka motoru artık kendisine yöneltilen komuta (prompt) uygun çıktı üretecektir. Bu promptların ne kadar uygun seçildiği yapay zekanın ne kadar isabetli bir ürün ortaya çıkaracağını belirleyecektir.

Yukarıda bahsini ettiğimiz davada davacılar, yapay zekanın kendi eserlerine çok benzeyen hatta bir insan tarafından ayırt edilmesi çok zor ürünler çıkarabileceği, bu sebeple kendi fikri haklarının ihlal edildiği düşüncesindeler.

Tüm bu izahlar ışığında işbu iddiayı değerlendirmek icab etmektedir.

Eser sahibi algoritmaya karşı çıkamaz. Makineye öğretme (train etme) sürecine karşı çıkamaz. Açıktır ki hakka tecavüz ihtimalinden endişe eden kimsenin eserini kamuya açık hale getirmesi de beklenemez. Makine hızlı öğreniyor ve öğrendiğine uygun çıktı üretiyor diye hakkının ihlal edildiğini düşünmek gelişen teknoloji doğasına direnmek olur. Neslinin ortalama zekasından daha yüksek bir ortalama zeka performansı sergileyen yeni nesil eser sahiplerine “eserimi okuyup öğrenmeyin” demekten farkı yoktur bunun.

Prompter (prompt engineer) makineden öğrendiğine uygun, öğrendiklerini harman edip ona uygun , aynı tarzda ürün çıkarmasını talep eden kimsedir.

Prompter doğru soruyu sordu ve makine de doğru soruya uygun bir ürün üretti diye eser sahibi sorulan sorunun kendisinden hak iddia edemez. Zaten " x yazarın üslup ve içerik tercihine uygun edebi bir metin çıkar" şeklindeki bir komutun fikri bir hakka tecavüz mahiyetinde olmadığı açıktır. 

Tek sorun bu çıktıyı kendi adı altında yeni bir eser olarak yayan kişidedir. Bu kişinin fikri bir hakkı ihlal ettiği açıktır. Bu son kişi haricindeki diğer kişilerden hakkı ihlal edildiğinden bahisle giderim talep etmek gelişen teknoloji hakkında bir önyargıyla hareket edildiğine işaret eder. Bu tutum dürüstlük kuralı çerçevesinde değerlendirilmelidir.

Makine öğrenmesi bilim alanında fikri çaba silsilesini kırmıştır. Her bir bilimsel bulgu, yahut ürün bir öncekinin doğrulanması yahut yanlışlanması üzerine inşa edilir. Bulanın da fikri mülkiyetine dahildir. Ama yapay zekanın ürettiği her bir ürün tüm bilimsel gelişmelerin ortak sonucudur. 

Yapay zekanın ürettiği mamül özgündür. Yapay zekanın intihal etme (çalma), taklit etme (-mış gibi yapma) yahut esinlenme potansiyeli mevcuttur. Tüm bunları yapmadaki mahareti herhangi bir insanda bulunmaz. Fakat halihazırda (hala kontrol altında tutulduğu için) kendisine öğretilenler kapsamında ve ne isteniyorsa onu üretmektedir. Bu ürünü kötüye kullanan gerçek bir kişinin (insanın) sorumluluğunun bulunduğu tartışmasızdır. Ama yapay zekanın ürününü birilerinin kötüye kullanabileceği önkabulüyle tüm teknolojiyi (bir bakıma bilim dalını ve hatta bilimi) sorumlu tutmak anlamsızdır.

Hukuk ve hukukçu (hukuk uygulamacısı) tarihinde ilk defa olmasa da çok güçlü bir şekilde bir kez daha arka planda kalmaya zorlanmaktadır. Örneğin bu dışlanmayı daha önce "demokrasi" karşısında da deneyimlemiştir. Tarihsel süreçte hukuk demokrasiyi değil demokrasi hukuku dönüştürmüştür. Bu karşılaşma sayesinde insanoğlu kutsallarını bile yargılamıştır.  

Benzer bir paradigma değişikliği günümüzde çok güçlü bir şekilde yaşanmaktadır. Bir toplumsal kural oluşturma mekanizması bir bilimsel "sabit" karşısında tutunamayacaktır.

Aksi bir tutumun “hukuk elitizmi”ne hizmet etmekten başka bir saiki olmadığı kanısındayız. Görüleceği üzere tüm bu tartışmaların “olan hukuk” temelinde yapılması da hatalıdır. ”Olması gereken hukuk”a ilişkin anlayışımız da değişime uğrayacaktır. Hukuk dünyasının bu değişime direnmesi post-modern bir “kanonizm” doğuracaktır. Hasılı hukuku çetin bir sınav beklemektedir.

Av. Samet İLDEŞ

----------------

[1] https://www.theguardian.com/books/2023/sep/20/authors-lawsuit-openai-george-rr-martin-john-grisham