Çoğu insan mahkemelere tanık sıfatıyla çağrılmış ve tanıklık yapmıştır. Burada üzerinde duracağım husus yalan tanıklık suçunun genel mahiyeti olup bütün fıkraları ayrıntılı olarak incelemeyeceğim.
Yalan tanıklık suçu Türk Ceza Kanunu’nun 272. maddesinde “(1) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Öncelikle şu husus belirtmek gerekir ki bu suçun oluşması açısından tanığın vermiş olduğu beyanların hükme esas alınıp alınmamasının bir önemi bulunmamakta, yalan tanıklık sonucunda adaletin yanlışa sürüklenmesi tehlikesinin ortaya çıkması suçun oluşumu için yeterlidir.[1] Yargıtay bu hususta “Kasten öldürme ve kasten yaralama suçları nedeniyle yapılan soruşturma evresinde 03.07.2008 tarihli Cumhuriyet Başsavcılığında alınan beyanındaki anlatımları ile kovuşturma evresindeki 20.11.2008 tarihli duruşmada alınan anlatımları arasında yalan tanıklık suçunu oluşturacak şekilde olayın özüne ilişkin esaslı çelişki ve aykırılık bulunmadığı gözetilmeden, sanığın yüklenen suçtan beraati yerine yazılı gerekçeyle mahkumiyetine karar verilmesi kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA,”[2] şeklinde hüküm kurmuştur. Burada Yargıtay’ın vurgulamış olduğu olayın özüne ilişkin esaslı çelişkiden kasıt, beyanın hükme esas alınması açısından değil, olaya ilişkin anlatılan hususlar açısından değerlendirilmiştir.
Bu suçun faili ancak yetkili bir makam önünde tanıklık yapan üçüncü kişidir.[3] Bununla birlikte suçun şüphelisi bu suçun faili olamaz. Anayasa’nın 38/5 düzenlemesi “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.” şeklinde olup suç şüphelisinin fail olamamasının dayanağı da ilgili anayasa maddesidir.
Suçun oluşması ceza soruşturması ya da kovuşturması ile sınırlanmamış, hukuk davaları ve hatta idari soruşturmalar da bu kapsama alınmış, bununla birlikte bu suçun yalan tanıklık yapılan kurumun mahkeme ya da yemin ettirmeye yetkili kişi veya kurul olması hususu suçun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir.[4] Bu sebeple yalan tanıklık yapan fail idari soruşturma sırasında yalan tanıklık yapsa da cezalandırılacaktır. Tanıklık yapılan makamın bir mahkeme ya da yemin ettirmeye yetkili kişi ya da kurul olması suçun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir. Bu sebeple kolluğun tanık dinleme yetkisi bulunmadığından suçun oluşmayacaktır.[5] Aynı yönde Jandarmanın da tanık dinleme yetkisi bulunmadığından suçun oluşmayacaktır.[6] Aynı hususta verilen bir başka kararda ise “Sanığın, yemin ettirerek tanık dinleme yetkisi bulunmayan kolluk tarafından düzenlenen "bilgi alma tutanağı" ndaki beyanının yalan tanıklık suçunu oluşturmayacağı gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,” denilerek bu husus açıkça tekrar edilmiştir.[7]
Tanığın kimlik bilgilerine ilişkin hususlarda yalan söylemesi durumunda koşulları varsa TCK m. 206 ya da TCK m. 268 hükümlerince cezalandırılması gerekirken, anlattığı şeylerin olay ile yakından uzaktan bir ilgisinin bulunmaması durumunda, adalet sisteminin olumsuz etkilenmesini gerektirecek bir tehlike dahi bulunmaması sebebiyle yalan tanıklık suçu oluşmayacaktır.[8]
Yalan söylemekten anlaşılması gereken şey ise tanığın gerçekleşen olayı kasıtlı bir şekilde gerçeğe aykırı bir şekilde anlatılmasıdır. Bu sebeple tanığın samimi bir şekilde olayı algılayış biçimine göre anlatması durumunda suçun unsurları oluşmamaktadır.[9] Çünkü burada olayı kasıtlı olarak gerçeğe aykırı anlatmak hususu değil, anlayış biçimine göre farklı algılama sonucunda farklı aktarma hususu mevcuttur. Tanığın, tanıklık yaptığı hususu doğru ve tam anlatma yükümü olduğu göz önüne alındığında kasıtlı olarak bir hususu gizlemesi bu suçu oluşturur iken, tanığa soru cevap şeklinde sorulan hususlar dışında kalan hususlar öğrenilmek istenmiyor ise bu durumda yalan tanıklık suçundan bahsedilemez.[10]
Tanığın herhangi bir saikle hareket etmesi önemli olmayıp masum bir insanı kurtarmak amacıyla yalan beyanda bulunması da bu suçu oluşturacaktır.[11] Doktrinde tanığın usulüne uygun davet edilip edilmediğinin suçun oluşuma bir etkisinin olmadığı, nitekim davet olmaksızın tanıklık yapan kişinin de yalan beyanda bulunmasının bu suçu oluşturacağı kabul edilmektedir.[12] Bununla birlikte TCK m. 273 gereğince kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşinin soruşturma ve kovuşturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunan ya da tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan fail hakkında verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, kendisine ceza verilmesi durumundan da vazgeçilebilir. Kısaca anlatmaya çalıştığım hususlarda umarım faydalı olabilmişimdir. Hepinize saygı ve sevgilerimle.
Av. Murat YILMAZ
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Murat YILMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
Yalan tanıklık suçu Türk Ceza Kanunu’nun 272. maddesinde “(1) Hukuka aykırı bir fiil nedeniyle başlatılan bir soruşturma kapsamında tanık dinlemeye yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye, dört aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Mahkeme huzurunda ya da yemin ettirerek tanık dinlemeye kanunen yetkili kişi veya kurul önünde gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Öncelikle şu husus belirtmek gerekir ki bu suçun oluşması açısından tanığın vermiş olduğu beyanların hükme esas alınıp alınmamasının bir önemi bulunmamakta, yalan tanıklık sonucunda adaletin yanlışa sürüklenmesi tehlikesinin ortaya çıkması suçun oluşumu için yeterlidir.[1] Yargıtay bu hususta “Kasten öldürme ve kasten yaralama suçları nedeniyle yapılan soruşturma evresinde 03.07.2008 tarihli Cumhuriyet Başsavcılığında alınan beyanındaki anlatımları ile kovuşturma evresindeki 20.11.2008 tarihli duruşmada alınan anlatımları arasında yalan tanıklık suçunu oluşturacak şekilde olayın özüne ilişkin esaslı çelişki ve aykırılık bulunmadığı gözetilmeden, sanığın yüklenen suçtan beraati yerine yazılı gerekçeyle mahkumiyetine karar verilmesi kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA,”[2] şeklinde hüküm kurmuştur. Burada Yargıtay’ın vurgulamış olduğu olayın özüne ilişkin esaslı çelişkiden kasıt, beyanın hükme esas alınması açısından değil, olaya ilişkin anlatılan hususlar açısından değerlendirilmiştir.
Bu suçun faili ancak yetkili bir makam önünde tanıklık yapan üçüncü kişidir.[3] Bununla birlikte suçun şüphelisi bu suçun faili olamaz. Anayasa’nın 38/5 düzenlemesi “Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.” şeklinde olup suç şüphelisinin fail olamamasının dayanağı da ilgili anayasa maddesidir.
Suçun oluşması ceza soruşturması ya da kovuşturması ile sınırlanmamış, hukuk davaları ve hatta idari soruşturmalar da bu kapsama alınmış, bununla birlikte bu suçun yalan tanıklık yapılan kurumun mahkeme ya da yemin ettirmeye yetkili kişi veya kurul olması hususu suçun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir.[4] Bu sebeple yalan tanıklık yapan fail idari soruşturma sırasında yalan tanıklık yapsa da cezalandırılacaktır. Tanıklık yapılan makamın bir mahkeme ya da yemin ettirmeye yetkili kişi ya da kurul olması suçun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir. Bu sebeple kolluğun tanık dinleme yetkisi bulunmadığından suçun oluşmayacaktır.[5] Aynı yönde Jandarmanın da tanık dinleme yetkisi bulunmadığından suçun oluşmayacaktır.[6] Aynı hususta verilen bir başka kararda ise “Sanığın, yemin ettirerek tanık dinleme yetkisi bulunmayan kolluk tarafından düzenlenen "bilgi alma tutanağı" ndaki beyanının yalan tanıklık suçunu oluşturmayacağı gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,” denilerek bu husus açıkça tekrar edilmiştir.[7]
Tanığın kimlik bilgilerine ilişkin hususlarda yalan söylemesi durumunda koşulları varsa TCK m. 206 ya da TCK m. 268 hükümlerince cezalandırılması gerekirken, anlattığı şeylerin olay ile yakından uzaktan bir ilgisinin bulunmaması durumunda, adalet sisteminin olumsuz etkilenmesini gerektirecek bir tehlike dahi bulunmaması sebebiyle yalan tanıklık suçu oluşmayacaktır.[8]
Yalan söylemekten anlaşılması gereken şey ise tanığın gerçekleşen olayı kasıtlı bir şekilde gerçeğe aykırı bir şekilde anlatılmasıdır. Bu sebeple tanığın samimi bir şekilde olayı algılayış biçimine göre anlatması durumunda suçun unsurları oluşmamaktadır.[9] Çünkü burada olayı kasıtlı olarak gerçeğe aykırı anlatmak hususu değil, anlayış biçimine göre farklı algılama sonucunda farklı aktarma hususu mevcuttur. Tanığın, tanıklık yaptığı hususu doğru ve tam anlatma yükümü olduğu göz önüne alındığında kasıtlı olarak bir hususu gizlemesi bu suçu oluşturur iken, tanığa soru cevap şeklinde sorulan hususlar dışında kalan hususlar öğrenilmek istenmiyor ise bu durumda yalan tanıklık suçundan bahsedilemez.[10]
Tanığın herhangi bir saikle hareket etmesi önemli olmayıp masum bir insanı kurtarmak amacıyla yalan beyanda bulunması da bu suçu oluşturacaktır.[11] Doktrinde tanığın usulüne uygun davet edilip edilmediğinin suçun oluşuma bir etkisinin olmadığı, nitekim davet olmaksızın tanıklık yapan kişinin de yalan beyanda bulunmasının bu suçu oluşturacağı kabul edilmektedir.[12] Bununla birlikte TCK m. 273 gereğince kendisinin, üstsoy, altsoy, eş veya kardeşinin soruşturma ve kovuşturmaya uğramasına neden olabilecek bir hususla ilgili olarak yalan tanıklıkta bulunan ya da tanıklıktan çekinme hakkı olmasına rağmen, bu hakkı kendisine hatırlatılmadan gerçeğe aykırı olarak tanıklık yapan fail hakkında verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi, kendisine ceza verilmesi durumundan da vazgeçilebilir. Kısaca anlatmaya çalıştığım hususlarda umarım faydalı olabilmişimdir. Hepinize saygı ve sevgilerimle.
Av. Murat YILMAZ
(Bu köşe yazısı, sayın Av. Murat YILMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
----------------------------------------
[1] ARTUK / GÖKCEN / YENİDÜNYA, Türk Ceza Kanunu Şerhi, 2. Baskı, md. 234 – 345, 5. Cilt, s.7827.
[2] Yargıtay 9. Ceza Dairesi., 2013/16804E., 2014/4041K., 03.04.2014 Tarihli Kararı.
[3] TANERİ / Gökhan, Uygulama ve Doktrinden Kürsü’ye Onaylanmış Örnek Hükümlerle 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununda Sık Karşılaşılan Suçlar, Ankara, 2014, s. 1244.
[4] ARTUK / GÖKCEN / YENİDÜNYA, a.g.e, s. 7828 – 7829.
[5] Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 2009/16212E., 2009/12656K., 24.06.2009 Tarihli Kararı.
[6] Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 2013/4103E., 2013/8656K., 04.06.2013 Tarihli Kararı.
[7] Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 2015/749E., 2015/3281K., 21.10.2015 Tarihli Kararı.
[8] ARTUK / GÖKCEN / YENİDÜNYA, a.g.e, s.7829.
[9] ARTUK / GÖKCEN / YENİDÜNYA, a.g.e, s.7830.
[10] GÖKTÜRK / Neslihan, Yalan Tanıklık Suçu (TCK m. 272), Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XX, Y. 2016, Sa. 1, s. 359.
[11] İÇER / Zafer, Yalan Tanıklık Suçu (TCK m. 272), MÜHF, HAD, C. 18, S. 1, s. 209.
[12] İÇER / Zafer, a.g.e, s. 196.