Bilindiği üzere, 6183 sayılı AATUHK’nun 5. maddesi hükmüne göre cebri tahsilin yapılmasına ilişkin takip işlemleri tabiatıyla alacaklı amme idaresi tarafından yapılması gerekmektedir. Belli bazı hallerde alacaklı kamu idaresinin hangi birimi tarafından yapılacağı konusu da 6183 sayılı kanunun 5. maddesinde yerel tahsil dairesi olarak saptanmıştır. Bu tespitten yola çıkılarak alacaklı tahsil dairesi adına borçlunun mallarının bulunduğu bir başka mahaldeki idare alacaklı idare adına niyabeten ödeme emri tanzim ederek, tahsilat yapabilmektedir. [1]
Bilindiği gibi, Gelir İdaresi Başkanlığı 2009 yılından itibaren amme borcunun takibinde “yeni tip ödeme emirleri” tebliğ ederek bu amme alacağını takip ve tahsil etmektedir. Yeni tip ödeme emirleri eski tip yeşil ödeme emirlerine nazaran daha farklı ve A4 formatında beyaz zemin üzerinde daha basit bir şekil halindedir. Bu yeni tip ödeme emirleri aynı zamanda niyabeten yapılacak hacizlerde de uygulanabilmektedir.[2]
Niyabeten yapılacak ödeme emri tebligat ve hacizlerinde mükelleflerin bu işlemlere karşı 7 gün içerisinde haczin konusu ve yapılan işlemle ilgili olarak vergi mahkemesi nezdinde dava açma olanakları bulunmaktadır. Bu konuda 6183 sayılı AATUHK’nun 15. ve 16. md. hükmüne göre dava açma hakları söz konusudur.
Günümüz koşullarında tahsilat yöntemlerinin gelişmesi sonucunda mahalli tahsil daireleri olarak adlandıracağımız tahsil dairelerinin niyabeten tahsilat görevleri nispeten azalmıştır. Kanımızca, amme alacağının takip ve tahsilat işlemlerinin hangi tahsil dairesinin yapacağı konusu amme borçlusunun menfaatlerinde korumak şartı ile alacaklı amme idaresinin tahsil yetkisine bırakılması daha uygun olmaktadır. Örneğin, Büyükşehir belediyesi bulunan illerde asıl alacaklı amme idaresi olan (A) vergi dairesinin alacağını, borçlu bulunduğu (B) vergi dairesi üzerinden takip etmesi pek pratik bulunmayabilir. Özellikle yakın bölge içi kamu alacağının takibinde 6183 sayılı kanunun 5. maddesinin işletilmesi doğru değildir.
Kamu alacağının takip ve tahsil işlemlerinde en hızlı ve pratik şekilde hangi tahsil dairesince yapılabilinmesi alacaklı kamu idaresi o yerel daireyi görevlendirmelidir.[3] Burada amme alacağının çok süratli ve çok az masrafla tahsil edilmesi de hedeflenmelidir. Günümüz koşullarında uygulanan e-haciz, Türkiye çapında borçlu mükelleflerinin malvarlıklarının araştırılması uygulamaları sonucunda 6183 ayılı kanunun 5. maddesinin uygulama olanakları azalmıştır. Bu uygulamaların vergi daireleri tarafından borçlu mükellefler yönünde ticaret sicil kayıtları, tapu kayıtları, liman başkanlıkları kayıtları, trafik tescil büro kayıtları ile yapılan yazışmalar sonucunda amme borçlusu mükelleflerin izleri bir şekilde yakalanabilmektedir.[4]
Amme borçlusu mükelleflerin malvarlıklarının araştırılması konusunda vergi daireleri otomasyon projesi (VEDOP-2) kullanılarak amme borçlularının yakından izlenmesi imkanları genişletilmiştir. Böylece amme borçlusunun edindiği menkul ve gayrimenkul mallarının başka bölgelerde bulunan bir kısım malları bulunması durumunda, asıl tahsil dairesinin yapacağı takiplerin borçlunun veya mallarının bulunduğu yerdeki tahsil dairesi tarafından yapılması da ayrıca öngörülmektedir. Ancak burada asıl tahsilata yetkili daire mükellefin borçlu olduğu tahsil dairesidir. Bu noktada herhangi bir yetki devri söz konusu değildir. Tahsilata yetkili tahsil dairesi koğuşturma işlemlerini borçlunun veya malların bulunduğu yöredeki en yakın daireye kendi adına yaptırabilmektedir.[5] Yasal düzenleme gereği bu takip işlemlerinin niyabeten yani vasıta olarak dolaylı yaptırılması hedeflenmiştir. Bu düzenleme bir anlamda tahsilat yönünden sürat kazanmaya yönelik bir düzenlemedir.
6183 sayılı AATUHK’nun 5. maddesine göre takip işlemlerinin niyabeten yaptırılması aynı zamanda neticesinin bilinmesini ve buna göre işlem yapılmasına birlikte getirebilmektedir. Burada bu şekilde alacaklı tahsil dairesi borçluyu devamlı izleyerek genel durumundan bilgi sahibi olabilmektedir. Borçlunun veya mallarının bulunduğu mahal tahsil dairesi sadece o yerdeki mallarla ilgili olarak işlem yapabilecek ve borçlunun genel varlık durumunu bilemeyebilir.
Niyabeten tahsilat biçimi aynı idarelere ait tahsil daireleri arasında ve 6183 sayılı kanunun 5. maddesine göre yürütülebilmektedir. SGK alacakları için vergi dairesine niyabeten takibat yaptırması da mümkün bulunmamaktadır.
Yargıya intikal eden bir olayla ilgili olarak Danıştay 3. dairesi tarafından verilen bir kararda “6183 sayılı yasanın 5. maddesine göre takip edilen amme alacağının asıl borçlu şirketin mükellefi bulunduğu vergi dairesi müdürlüğünün vermiş olduğu yetkiye dayanılarak niyabeten davacının mükellefi olduğu vergi dairesi müdürlüğünce ödeme emri düzenlenmesi hukuka aykırı bulunmadığından aksi gerekçe ile verilen kararın bozulması gerektiği” hakkında karar verilmiştir. Böylece, olayda yerel daire tarafından 6183 sayılı kanunun 5. maddesine göre düzenlenen ödeme emri isabetli bulunmuştur.[6]
Diğer yandan, Danıştay 10. Dairesi tarafından verilen bir kararda; “DSİ Genel Müdürlüğünce 6183 sayılı kanuna göre takip ve tahsili gereken sulama ücretinin tahsili amacıyla, Maliye Bakanlığı DSİ Bölge Saymanlığınca ödeme emri düzenlenip tebliğ olunamayacağı” hakkında karar verilmiştir.[7]
Asıl amme borçlusu ile müştereken veya müteselsilen sorumlu olan ikincil amme borçluları açısından ise, takibe yetkili daire, takip edilen kişiye değil, takibin konusu olan kamu alacağının esas amme borçlusuna göre belirlenmesi gerekir.[8]
Sonuç olarak, bir kamu alacağının takip ve tahsilinde niyabeten yaptırılabilmesi için borçlu veya mallarının başka bir mahalde bulunmasının yanı sıra, naip tayin edilecek tahsil dairesinin, alacaklı kamu idaresi ile aynı cinsten kamu idaresine ait olması şartı da gerekmektedir.
------------------------------------------------
[1] 6183 sayılı kanun md.5, Genel Tebliğ Seri: A – Sıra No:1
[2] Örnek form nosu 9907-a şeklinde Devlet Malzeme Ofisi Basım İşleri Müdürlüğü tarafından bastırılmaktadır.
[3] 6183 sayılı yasa md.5
[4] Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından yayınlanan Merkezi Tüzel Kişilik Bilgi Sisteminin Ticaret Sicili Memurlarında Uygulanması Hakkındaki Tebliğ, Bakınız İç Ticaret:2010/1
[5] YILMAZ Kazım, Kamu Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasa, Ce-Ka Yayınları, Aralık 2006, s.67
[6] Dnş. 3. D. nin, 22.03.2006 gün ve E:2006/220-K:2006/768 sayılı kararları.
[7] Dnş. 10. D.nin, 25.04.1991 gün ve E:1988/1129-K:1991/1458 sayılı kararları.
[8] Dnş. 7. D.nin, 9/2/2004 gün ve E:2000/8637-K:2004/270 sayılı kararları. Turgut CANDAN – Hüseyin ÇEVİKBAŞ, Vergi Usul Kanunu ile İlgili Danıştay Kararları, s.213.
Bilindiği gibi, Gelir İdaresi Başkanlığı 2009 yılından itibaren amme borcunun takibinde “yeni tip ödeme emirleri” tebliğ ederek bu amme alacağını takip ve tahsil etmektedir. Yeni tip ödeme emirleri eski tip yeşil ödeme emirlerine nazaran daha farklı ve A4 formatında beyaz zemin üzerinde daha basit bir şekil halindedir. Bu yeni tip ödeme emirleri aynı zamanda niyabeten yapılacak hacizlerde de uygulanabilmektedir.[2]
Niyabeten yapılacak ödeme emri tebligat ve hacizlerinde mükelleflerin bu işlemlere karşı 7 gün içerisinde haczin konusu ve yapılan işlemle ilgili olarak vergi mahkemesi nezdinde dava açma olanakları bulunmaktadır. Bu konuda 6183 sayılı AATUHK’nun 15. ve 16. md. hükmüne göre dava açma hakları söz konusudur.
Günümüz koşullarında tahsilat yöntemlerinin gelişmesi sonucunda mahalli tahsil daireleri olarak adlandıracağımız tahsil dairelerinin niyabeten tahsilat görevleri nispeten azalmıştır. Kanımızca, amme alacağının takip ve tahsilat işlemlerinin hangi tahsil dairesinin yapacağı konusu amme borçlusunun menfaatlerinde korumak şartı ile alacaklı amme idaresinin tahsil yetkisine bırakılması daha uygun olmaktadır. Örneğin, Büyükşehir belediyesi bulunan illerde asıl alacaklı amme idaresi olan (A) vergi dairesinin alacağını, borçlu bulunduğu (B) vergi dairesi üzerinden takip etmesi pek pratik bulunmayabilir. Özellikle yakın bölge içi kamu alacağının takibinde 6183 sayılı kanunun 5. maddesinin işletilmesi doğru değildir.
Kamu alacağının takip ve tahsil işlemlerinde en hızlı ve pratik şekilde hangi tahsil dairesince yapılabilinmesi alacaklı kamu idaresi o yerel daireyi görevlendirmelidir.[3] Burada amme alacağının çok süratli ve çok az masrafla tahsil edilmesi de hedeflenmelidir. Günümüz koşullarında uygulanan e-haciz, Türkiye çapında borçlu mükelleflerinin malvarlıklarının araştırılması uygulamaları sonucunda 6183 ayılı kanunun 5. maddesinin uygulama olanakları azalmıştır. Bu uygulamaların vergi daireleri tarafından borçlu mükellefler yönünde ticaret sicil kayıtları, tapu kayıtları, liman başkanlıkları kayıtları, trafik tescil büro kayıtları ile yapılan yazışmalar sonucunda amme borçlusu mükelleflerin izleri bir şekilde yakalanabilmektedir.[4]
Amme borçlusu mükelleflerin malvarlıklarının araştırılması konusunda vergi daireleri otomasyon projesi (VEDOP-2) kullanılarak amme borçlularının yakından izlenmesi imkanları genişletilmiştir. Böylece amme borçlusunun edindiği menkul ve gayrimenkul mallarının başka bölgelerde bulunan bir kısım malları bulunması durumunda, asıl tahsil dairesinin yapacağı takiplerin borçlunun veya mallarının bulunduğu yerdeki tahsil dairesi tarafından yapılması da ayrıca öngörülmektedir. Ancak burada asıl tahsilata yetkili daire mükellefin borçlu olduğu tahsil dairesidir. Bu noktada herhangi bir yetki devri söz konusu değildir. Tahsilata yetkili tahsil dairesi koğuşturma işlemlerini borçlunun veya malların bulunduğu yöredeki en yakın daireye kendi adına yaptırabilmektedir.[5] Yasal düzenleme gereği bu takip işlemlerinin niyabeten yani vasıta olarak dolaylı yaptırılması hedeflenmiştir. Bu düzenleme bir anlamda tahsilat yönünden sürat kazanmaya yönelik bir düzenlemedir.
6183 sayılı AATUHK’nun 5. maddesine göre takip işlemlerinin niyabeten yaptırılması aynı zamanda neticesinin bilinmesini ve buna göre işlem yapılmasına birlikte getirebilmektedir. Burada bu şekilde alacaklı tahsil dairesi borçluyu devamlı izleyerek genel durumundan bilgi sahibi olabilmektedir. Borçlunun veya mallarının bulunduğu mahal tahsil dairesi sadece o yerdeki mallarla ilgili olarak işlem yapabilecek ve borçlunun genel varlık durumunu bilemeyebilir.
Niyabeten tahsilat biçimi aynı idarelere ait tahsil daireleri arasında ve 6183 sayılı kanunun 5. maddesine göre yürütülebilmektedir. SGK alacakları için vergi dairesine niyabeten takibat yaptırması da mümkün bulunmamaktadır.
Yargıya intikal eden bir olayla ilgili olarak Danıştay 3. dairesi tarafından verilen bir kararda “6183 sayılı yasanın 5. maddesine göre takip edilen amme alacağının asıl borçlu şirketin mükellefi bulunduğu vergi dairesi müdürlüğünün vermiş olduğu yetkiye dayanılarak niyabeten davacının mükellefi olduğu vergi dairesi müdürlüğünce ödeme emri düzenlenmesi hukuka aykırı bulunmadığından aksi gerekçe ile verilen kararın bozulması gerektiği” hakkında karar verilmiştir. Böylece, olayda yerel daire tarafından 6183 sayılı kanunun 5. maddesine göre düzenlenen ödeme emri isabetli bulunmuştur.[6]
Diğer yandan, Danıştay 10. Dairesi tarafından verilen bir kararda; “DSİ Genel Müdürlüğünce 6183 sayılı kanuna göre takip ve tahsili gereken sulama ücretinin tahsili amacıyla, Maliye Bakanlığı DSİ Bölge Saymanlığınca ödeme emri düzenlenip tebliğ olunamayacağı” hakkında karar verilmiştir.[7]
Asıl amme borçlusu ile müştereken veya müteselsilen sorumlu olan ikincil amme borçluları açısından ise, takibe yetkili daire, takip edilen kişiye değil, takibin konusu olan kamu alacağının esas amme borçlusuna göre belirlenmesi gerekir.[8]
Sonuç olarak, bir kamu alacağının takip ve tahsilinde niyabeten yaptırılabilmesi için borçlu veya mallarının başka bir mahalde bulunmasının yanı sıra, naip tayin edilecek tahsil dairesinin, alacaklı kamu idaresi ile aynı cinsten kamu idaresine ait olması şartı da gerekmektedir.
------------------------------------------------
[1] 6183 sayılı kanun md.5, Genel Tebliğ Seri: A – Sıra No:1
[2] Örnek form nosu 9907-a şeklinde Devlet Malzeme Ofisi Basım İşleri Müdürlüğü tarafından bastırılmaktadır.
[3] 6183 sayılı yasa md.5
[4] Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından yayınlanan Merkezi Tüzel Kişilik Bilgi Sisteminin Ticaret Sicili Memurlarında Uygulanması Hakkındaki Tebliğ, Bakınız İç Ticaret:2010/1
[5] YILMAZ Kazım, Kamu Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasa, Ce-Ka Yayınları, Aralık 2006, s.67
[6] Dnş. 3. D. nin, 22.03.2006 gün ve E:2006/220-K:2006/768 sayılı kararları.
[7] Dnş. 10. D.nin, 25.04.1991 gün ve E:1988/1129-K:1991/1458 sayılı kararları.
[8] Dnş. 7. D.nin, 9/2/2004 gün ve E:2000/8637-K:2004/270 sayılı kararları. Turgut CANDAN – Hüseyin ÇEVİKBAŞ, Vergi Usul Kanunu ile İlgili Danıştay Kararları, s.213.