ÖZET

Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir. Günümüzde uzmanlık gerektiren işlerde ya da kişisel yaşantıda iş yoğunluğundan kaynaklı olarak bazı iş ve işlemleri başkasına gördürme eğilimi giderek artmaktadır. Bu durum vekalet sözleşmesinin özellikleri, kurulması, tarafların birbirlerine borçları, sona erme halleri detaylı olarak incelenmesi gerekliliğini beraberinde getirmiştir.

Vekalet sözleşmesi TBK m.502-514. Maddelerinde düzenlenmiş olup bu kapsamda sözleşmenin tanımı, kapsamı, kurulması, tarafların borçları ve sözleşmenin sona vermesi düzenlenmiştir. Avukatlık kanununa yer yer atıfta bulunularak avukat müvekkil ilişkilerinde TBK’ya benzer hükümler ve ayrı haller ortaya koyulmuştur Bu çalışma yapılırken Yargıtay kararlarına değinilerek uygulamadan uzak bir çalışma olmamasına gayret edilmiştir.

VEKALET SÖZLEŞMESİ

I. TANIMI

Türk Borçlar Kanunu 9. Bölümde vekalet ilişkileri kısmı yer almaktadır. Bu bölüm ise vekalet sözleşmesi, kredi mektubu, simsarlık sözleşmesi olarak üç ayrımda hükme bağlanmıştır.

Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir. (TBK m.502/1) Vekalet sözleşmesine hayatımızın çoğu alnında ihtiyaç duyarız. Şöyle ki; uzmanlık gerektiren konularda bir işin yapılmasını uzman kişiye bırakmak isteriz. Ya da yoğunluk, sağlığın elverişsizliği, karantinada olunması vs. konular bazı işlerin görülmesinde ve işlemlerin yapılmasında vekalet sözleşmesi yapılarak işin görülmesi sağlanır. Örneğin bir borç ilişkisinde alacağına kavuşamayan alacaklı alacağının tahsili için icra dairesine başvurmada bilgi sahibi olmayabilir. Bu durumda avukat ile vekalet sözleşmesi yaparak alacağının tahsil edilmesi için gereken işlemlerin yapılması konusunda anlaşabilirler. Aynı şekilde hasta tedavisi için doktor ile, avukat kayıtlarının tutulması için muhasebeciyle, mezun olmuş biri diplomasının alınması için arkadaşıyla vekalet sözleşmesi yapabilir.

II. ÖZELLİKLERİ

A. İŞ GÖRME SÖZLEŞMESİ ÖZELLİĞİ

Vekil vekalet verenin bir işini görmeyi veya bir işlemini yapmayı üstlenir. Vekalet sözleşmesine konu olan iş hukuki işlem olabileceği gibi maddi fiillere ilişkin de olabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus vekalet sözleşmesinin özel hukuka ilişkin bir sözleşme olduğudur. Tarafının birinin kamu olduğu devlet hastanelerindeki hasta ile hastane arasındaki hukuki ilişki vekalet sözleşmesi niteliğinde değildir.[1]

B. İKİ TARAFA BORÇ YÜKLEME

Vekalet sözleşmesinde vekil bir işi görmeyi veya bir işlemi yapmayı üstlenirken vekalet veren ise TBK m. 502/3 gereği ücrete ilişkin bir sözleşmede madde veya teamül varsa ücrete hak kazanır. Bu durumda tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme niteliğinde olur. Eğer sözleşmede ücret kararlaştırılmamış ya da teamül gereği ücrete hak kazanma durumu yoksa eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşme söz konusu olur. Yani vekil sözleşme konusu işi gereği gibi yerine getirmeyi borçlanırken vekalet veren ücret vermez ancak TBK m.510 gereği işin görülmesi için gerekli masraf ve giderlere katlanır. Ancak uygulamada bu anlayış terk edilmiş ve kural ücretin ödenmesi iken istisna ücretsiz iş yapma halini almıştır.[2]

C. SÜREKLİ BORÇ DOĞURMA ÖZELLİĞİ

Vekalet sözleşmesinin konusu sözleşmenin sürekli ya da ani edimli olmasını belirlemektedir. Şöyle ki; aracın satılmasına ilişkin bir vekalet sözleşmesinde araç vekalet veren adına satılır ve borç ani bir şekilde ifa edilir. Ancak ceza dosyasının takibi amacıyla vekalet verilmesi durumunda, soruşturma, kovuşturma, istinaf, temyiz aşamaları süreç gerektirdiği için sürekli edimli bir sözleşme söz konusu olur.

D. BENZER SÖZLEŞMELERE UYGULANMA ÖZELLİĞİ

Vekâlete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, TBK’da düzenlenmemiş olan iş görme sözleşmelerine de uygulanır.

III. VEKALET İLE TEMSİL ARASINDAKİ İLİŞKİ

Temsil TBK m.40 vd. düzenlenmiştir. Vekalet Sözleşmesi ise 502 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Vekalet sözleşmesi genelde temsil yetkisini içerse de temsil yetkisi başka sözleşmelere de konu olabilir. Vekalet niteliği gereği bir sebebe bağlı bir sözleşme iken temsil soyut tek taraflı bir işlemdir. Vekalet, sözleşme tarafları arasındaki iç ilişkiyi temsil ise vekalet verenle üçüncü kişi arasındaki dış ilişkiyi ifade eder.[3]

IV. VEKALET SÖZLEŞMESİNİN UNSURLARI

A. BİR İŞİN GÖRÜLMESİ - BİR İŞLEMİN YAPILMASI UNSURU

Vekalet sözleşmesinde sözleşme konusu bir işin görülmesi ya da bir işlemin yapılmasına ilişkindir. Bu iş hukuki olabileceği gibi maddi de olabilir. Örneğin bir avukatın icra takibi ya da ceza davasında şüpheliyi savunması hukuki bir işlemin yapılmasına örnek gösterilebilecekken öğretmenin özel ders vermesi maddi bir iş olarak örnek gösterilir. Vekalet sözleşmesinin konusu kanun maddesinden de anlaşılacağı üzere bir işin görülmesi veya işlemin yapılmasına ilişkindir. Mezkur durumda sözleşmeye bir işin yapılmaması konu olamaz. Ancak yapılacak işin görülmesine ilişkin anlaşmada o iş yapılırken bağlantılı olan bir şeyin yapılmamasına yönelik bir madde eklenebilir. İşin görülmesinde vekalet verenin yararına iş görülecektir. Anlaşma ile üçüncü kişi yararına da iş görülebilecektir. Sözleşmede görülen iş vekile de yarar sağlayabilir ancak salt olarak vekilin yararına iş görülmesi vekalet sözleşmesi kapsamında kararlaştırılamaz.

B. ÜCRET UNSURU

TBK m.502/III maddesi gereği ücret sözleşmede kararlaştırılmış veya teamül gereği ise hak kazanılır. Ancak günümüzde hayatın olağan akışında bu madde uygulama alanı yaklaşık bulamamaktadır. Şöyle ki; avukata dava dosyamızın takibinde, doktora muayene olmak için ya da muhasebeciye kayıtlarımızın tutulmasını istediğimizde bunlar ücret karşılığı yapılmaktadır. Vekalet sözleşmesinde işin ücret karşılığı yapılmaması anlayışı temelini Roma hukukundan alan bir kuraldır.[4] Ancak bu kural günümüzde istisna halini almıştır.

Nitekim TBK’ya göre özel kanun olan 1136 s. Avukatlık Kanunu madde 164/IV’de avukatın sözleşmede kararlaştırılmamışsa ya da ücret konusunun belirsiz olma durumunda ücrete hak kazanacağını şu şekilde belirtmiştir; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarını incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.

Sözleşmede ücret ödeneceği kararlaştırılmış ve sözleşme vekalet veren tarafından haklı bir sebep olmaksızın tek yanlı olarak bozulmuşsa, görülen iş bitmese de vekile ücret ödenmelidir. [5]

Vekalet ücreti kararlaştırılmış ya da teamül gereği olmakla miktarı belirlenmemişse uyuşmazlık halinde bu miktar haki tarafından belirlenir. Hakim ücreti belirlerken işin niteliğini, zorluğunu, sarf edilen sürenin uzunluğunu, tarafların durumlarını, varsa ücret tarifelerini nazara alır.[6]

C. ANLAŞMA UNSURU

Vekalet sözleşmesinde tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. (TBK m.1) Ancak istisnai olarak vekilin vekaleti hemen reddedilmediği durumda kabul etmiş sayılacağıdır. TBK m. 503 Kendisine bir işin görülmesi önerilen kişi, bu işi görme konusunda resmî sıfata sahipse veya işin yapılması mesleğinin gereği ise ya da bu gibi işleri kabul edeceğini duyurmuşsa, bu öneri onun tarafından hemen reddedilmedikçe, vekâlet sözleşmesi kurulmuş sayılır. Örneğin hastanın doktora müracaatında tedavi fiili doktorun mesleğinin gereğidir. Ya da İngilizce öğretmeni özel ders verdiğini duyurmuşsa ders ile ilgili icapları kabul etmediğini derhal bildirmelidir. Aksi durumda sözleşme kurulmuş sayılır.

Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun m.6/II gereğince meslek sahibi vekalet veren (satıcı) hizmet sağlamaktan haklı bir sebep olmaksızın kaçınılamaz. Bu durumda tüketici lehine düzenleme getirerek haklı neden olmaksızın vekalet verenin sözleşme yapmaktan kaçınamayacağı düzenlenmiştir.

D. ŞEKİL

Vekalet sözleşmesi şekil şartına bağlı değildir. (TBK m.12) Bazı özel düzenlemelerle kanunen şekil şartı getirilen sözleşmeler vardır. Örneğin TBK m. 520/III Taşınmazlara ilişkin simsarlık sözleşmesi, kredi mektubu ve kredi emri (TBK m.515-516) yazılı şekilde yapılması gerekmektedir.

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 163. Maddesinde de TBK’ya paralel şekilde avukatlık sözleşmesinin serbestçe düzenlenebileceği belirtilmiştir. Böylece vekil ile müvekkili arasında yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunması zorunlu değildir. Ancak yazılı bir ücret sözleşmesinin bulunmaması halinde, vekalet ücreti alacağı, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’ne (AAÜT) göre belirlenmelidir.

V. VEKALET SÖZLEŞMESİNİN BENZER SÖZLEŞMELERDEN FARKI

A. HİZMET SÖZLEŞMESİNDEN FARKI

Vekalet sözleşmesinde olduğu gibi hizmet sözleşmesinde de iş görme edimi vardır. Ancak hizmet sözleşmesinde iş gören işverene bağımlı olarak ücret karşılığında işverenin belirlediği yerde veya onun iş yerinde çalışmaktadır. “Bağımsız çalışanlar iş hukuku kapsamına giremez. Çünkü iş hukuku başkasına bağımlı olarak veya başkasının organizasyonuna girmek suretiyle yapılan iş nedeniyle ortaya çıkan hukuki ilişkileri düzenler.” [7] Vekalet sözleşmesinde vekil vekalet verenin yararına olmak şartıyla vekalet verenden bağımsız çalışır. Aynı zamanda kendi belirlediği yerde çalışır. TBK kapsamında vekalet sözleşmesinde ücret zorunlu unsur değildir. İş hukukunda iş-hizmet sözleşmesine dayanarak ücret karşılığı bir başkası için çalışma söz konusudur.[8] Hizmet sözleşmesi sürekli bir sözleşme iken vekalet sözleşmesi konusuna göre bazen ani edimli bazen sürekli olabilmektedir. Vekalet ile hizmet sözleşmeleri özetle şu konularda farklılık göstermektedir: Ücret, Bağımlılık İlişkisi, süreklilik, iş görülen mekan belirleme.

B. ESER SÖZLEŞM ESİNDEN FARKI

Vekalet sözleşmesinde ücret zorunlu unsur değilken eser sözleşmesinde iş sahibi yükleniciye TBK m.470 uyarınca ücret ödemek zorundadır. Eser sözleşmesinin sonucunda yüklenici eser ortaya çıkarması gerekirken vekilin böyle bir zorunluluğu yoktur.

VI. VEKALETİN KAPSAMI

Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Vekâlet, özellikle vekilin üstlendiği işin görülmesi için gerekli hukuki işlemlerin yapılması yetkisini de kapsar. Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz.(TBK m.504)

Vekilin vekaletname konusuna giren işlemlerde dolaylı ya da doğrudan temsil yetkisi vardır. Vekil bu yetkisini kullanarak borcunu ifa eder. Sözleşmede vekaletin kapsamı açıkça belirlenebilir. Ancak vekil vekaletnamede vekile verilen yetkilerin tamamını kullanma borcu altına girmez. Vekil vekalet verenin menfaati ve işin gereği gerekli yetkileri kullanarak işi tamamlar. [9]

VII. TARAFLARIN BORÇLARI

A. VEKİLİN BORÇLARI

1-İş Görme Borcu

Vekalet sözleşmesiyle vekil, bir işi görmeyi bir işlem yapmayı borçlanır. Vekil işi görürken işin görülmesi için gerekli hukuki işlemleri yapmaya TBK m. 504/II kapsamında yetkilidir. Ancak bazı işlemlerin yapılması için özel yetki gerekmektedir. Bunlar TBK m.504/II ve HMK m.74’de sayılmıştır. Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz.(TBK m.504/III) Açıkça yetki verilmemiş ise vekil; sulh olamaz, hâkimi reddedemez, davanın tamamını ıslah edemez, yemin teklif edemez, yemini kabul, iade veya reddedemez, başkasını tevkil edemez, haczi kaldıramaz, müvekkilinin iflasını isteyemez, tahkim ve hakem sözleşmesi yapamaz, konkordato veya sermaye şirketleri ve kooperatiflerin uzlaşma yoluyla yeniden yapılandırılması teklifinde bulunamaz ve bunlara muvafakat veremez, alternatif uyuşmazlık çözüm yollarına başvuramaz, davadan veya kanun yollarından feragat edemez, karşı tarafı ibra ve davasını kabul edemez, yargılamanın iadesi yoluna gidemez, hâkimlerin fiilleri sebebiyle Devlet aleyhine tazminat davası açamaz, hangileri hakkında yetki verildiği açıklanmadıkça kişiye sıkı sıkıya bağlı haklarla ilgili davaları açamaz ve takip edemez.(HMK m.73) Vekilin yukarıda bahsi geçen işlemleri genel vekalet ilişkisi kapsamında yapamamakta bu işlemlerin yapılması için ayrıca bu konularda anlaşma sağlanması gerekmektedir.

2-Vekalet İşini Şahsen Görme Borcu

Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.(TBKm.506)

Borçların ifasında genel olarak borcun, bizzat borçlu tarafından ifa edilmesinde alacaklının menfaati bulunmadıkça borçlu, borcunu şahsen ifa etmekle yükümlü değildir. Ancak vekalet sözleşmesinde vekil kural olarak, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Vekalet sözleşmesinde vekilin işi kural olarak bizzat yapmasının sebebi vekilin kişiliğinin, mesleki bilgisinin, tecrübesinin önemli olmasından ve sözleşmenin güven ilişkisine dayanmasından kaynaklanır.[10] Ancak bunun kanunda bazı istisnaları vardır. Vekalet verenin vekile yetki verildiği durumda vekil işi başkasına yaptırabilir. Bu yetki sözleşmeyle verileceği gibi sonradan icazet verilerek de yetkili kılınabilir. Durumun zorunlu kıldığı hallerde vekil işi başkasına gördürebilir. Teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. (TBK 506/1) Bu hallerde vekil ile yerine getirdiği kişi arasında alt vekalet ilişkisi kurulur. Vekille alt vekil arasında kurulan sözleşmede niteliği itibariyle vekalet sözleşmesidir. Vekil, yetkisi dışına çıkarak işi başkasına gördürdüğünde, onun fiilinden kendisi yapmış gibi sorumludur. Ancak vekil başkasına vekâlet vermeye yetkili ise, sadece seçmede ve talimat vermede gerekli özeni göstermekle yükümlüdür. Vekâlet veren, her iki durumda da vekilin kendi yerine koyduğu kişiye karşı sahip olduğu hakları, doğrudan doğruya o kişiye karşı ileri sürebilir. (TBK 507)

Avukatlık kanununda m.171/II’de bu duruma ilişkin paralel düzenleme getirilmiştir. Bu düzenleme ile yetki ile başka avukatla birlikte veya başka bir avukata vererek takip ettirebilir. Avukatın müvekkile karşı sorumluluğu devam eder. Birlikte takip ettiği veya işi tamamen devrettiği avukatların kusurlarından ve meydana getirdikleri zarardan dolayı müvekkile karşı hem şahsen hem de diğer avukatla birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. Avukat tevkilden dolayı ayrı bir ücret isteyemeyeceği gibi, işi birlikte takip eden avukat da müvekkilden herhangi bir ücret isteyemez. İş tamamen başka bir avukata bırakılmış ise, tevkil eden ve tevkil olunan avukatlar ücret sözleşmesindeki miktarı aşmamak şartiyle, harcadıkları mesaiye karşılık olan ücreti müvekkilden istiyebilirler. Ancak, tevkil eden avukat müvekkilden peşin ücret almışsa, harcadığı mesaiye karşılık olan miktarın fazlasını tevkil ettiği avukata ödemekle yükümlüdür.(Av.K Madde 171/II)

3- Vekilin Vekalet Verenin Talimatına Uyma Borcu

TBK m.506/I gereğince; vekil, vekâlet verenin açık talimatına uymakla yükümlüdür. Vekalet veren, vekile; işin niteliği görülme şekli vs. konularda sözleşmenin içeriğini şekillendiren veya açıklayıcı bir şekilde tek taraflı olarak ilettiği direktiflere talimat denir. Talimatın hukuki niteliğinin yenilik doğuran hak olarak kabul eden görüşlerin[11] yanında bizim de katıldığımız şekilde değiştirilip geri alınabilme özelliğini barındırdığı için yenilik doğuran hak olarak görmeyen görüşte mevcuttur.[12]

Hukuka ya da ahlaka aykırı olan veya irade bozukluğu yüzünden geçerli olmayan talimatlara vekil uymak zorunda olmadığı gibi, amaca elverişli olmayan talimatı da yerine getirmekten kaçınabilir. [13] Burada vekil her ne kadar vekalet verenin işini yapmak için anlaşmış ise de yapılacak işte verilen hukuka ahlaka aykırı talimatları yerine getirmek zorunda değildir. Örneğin araba satın alımı için vekil tayin edildiği sözleşmede vekalet veren bir şahıs aracını satmazsa tehdit etmesi talimatı verirse elbette vekil hukuka aykırı olan bu talimata uymak zorunda değildir. Ancak alınacak arabanın markasını, fiyat aralığını, ikinci el araba olması durumunda kaç kilometrede olduğunu bildiren talimatlara uymakla yükümlüdür.

Avukatlık Kanunu 38. Madde gereğince avukat kendisine yapılan teklifi yolsuz veya haksız görür yahut sonradan yolsuz veya haksız olduğu kanısına varırsa teklifi reddetmek zorunluluğundadır. Özel bir düzenlemeyle; avukata verilen talimatlarda yolsuzluk ve haksızlık söz konusu olduğunda bunun reddi zorunluluğu getirilmiş olup vekalet verenin her talimatına uyma zorunluluğu olmadığı bir kez daha ortaya koyulmuştur.

Vekalet sözleşmesinde, vekalet veren ve vekilin çıkarına olan ve iki tarafında üzerinde anlaştığı hususlarda, vekalet veren tek taraflı iradesiyle talimat vererek bunları değiştiremez.[14] Örneğin sözleşme ile vekilin 10.000 TL ücret karşılığında işi yapacağına taraflarca anlaşıldıktan sonra vekalet veren talimatla bunun 5.000 TL olacağına karar veremez.

Vekil her ne kadar talimat çerçevesinde iş görse de bu durum vekili vekalet verene bağımlı hale getirmez. Verilen talimat çerçevesinde iş yapmak istemeyen vekil TBK m.512’ye göre sözleşmeyi sona erdirebilir. Vekilin dilediği zaman sözleşmeyi sona erdirebilmesi, talimat verme hakkının vekilin bağımsızlığını tam olarak sınırlandırmadığını gösterir.[15]

Vekilin vekâlet verenden izin alma imkânı bulunmadığında, durumu bilseydi onun da izin vereceği açık olan hâllerde, vekil talimattan ayrılabilir. Bunun dışındaki durumlarda vekil, talimattan ayrılırsa, bundan doğan zararı karşılamadıkça işi görmüş olsa bile, vekâlet borcunu ifa etmiş olmaz.(TBK m.506)

4-Vekaleti Özenle İfa Borcu

TBK m.506 hükmünce; vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.[16] Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır. Madde metninden anlaşılacağı üzere kanun yapılacak iş ve hizmetin aynı iş alanındaki basiretli vekilin göstereceği özen ile kıyaslamakta ve objektif özen yükümlülüğü aramaktadır. Bu suretle vekilin özen borcu sübjektif esaslara dayanmamaktadır. Vekil sübjektif ve psikolojik yetersizliklerine, özellikle öğrenim, bilgi ve deneyim eksikliğine, meslek, teknik bilim ve sanat alanındaki yenilikleri takip yetersizliğine dayanamaz. [17]

Vekil özen borcuna aykırı davranması sözleşme ihlaline yol açmaktadır. Vekilin ağır kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür. Vekilin, vekalet veren ile hizmet sözleşmesinden kaynaklanan herhangi bir borç sebebiyle sorumlu olmayacağına ilişkin olarak önceden yaptığı her türlü anlaşma kesin olarak hükümsüzdür. Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun ya da yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun hafif kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.(TBK m.115)

Vekilin mesleği itibariyle özen yükümlülüğü üst derecede olabilir. Nitekim Yargıtay’ın avukat ve doktorların işlerinde üst derecede özen yükümlülüğüne uygun davranmalarını karara bağlayan kararları vardır.

Doktorun özen yükümlüğü (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi 2020/1255 E., 2020/5068 K. 23/06/2020 tarihli kararda:“Davacılar, yanlış iğne yapılması nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi zararın tahsili istemi ile eldeki davayı açmış olup, davalı davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davadaki ileri sürülüşe ve kabule göre, davanın temelini vekalet sözleşmesi oluşturmaktadır.

Eş deyişle dava, davalının vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır. (BK.386, 390 md) Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. (BK.390/11) vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur. (BK.321/1) O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastanın zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek, tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın özelliklerini göz önünde tutmalı onu gereksiz risk altına sokmamalı, en emin yolu tercih etmelidir. Müvekkil durumundaki hasta, doktor olan vekilden, titiz, dikkatli ve özenli davranılmasını beklemekte haklıdır. Özen göstermeyen bir vekil, BK. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.Vekilin kusursuz olması halinde sorumluluğundan bahsedilemeyecektir. Somut olayda, davacılardan İsmali Balkı’nın ayağını burkması nedeniyle davalı hastane çalışanı tarafından yapılan enjeksiyon sonrasında enjeksiyona bağlı sinir zedelenmesi tespit edildiği anlaşılmıştır. Mahkemece, davacının ayağındaki sinir hasarının enjeksiyondan kaynaklandığı, davacılara izafe edilen bir kusurun bulunmaması davalının üzerine düşen ispat yükü olan personelin tüm özeni gösterdiğini, kusurunun bulunmadığını ispat edememesi tam tersine davacının sakat kalmasına neden olabilecek derecede riskli olan enjeksiyonu stajyer ... görevlisine yaptırmakla hastahanenin kusurlu olduğu ayrıca, hastanenin çalıştırdığı kişilerin eylemlerinden sorumlu olması dikkate alınarak davacının maluliyetinde hastanenin %100 kusurlu olduğu kanaatine varıldığı, davacının %27 oranındaki maluliyet oranı dikkate alınarak hazırlanan bilirkişi raporundaki maddi tazminat hesabının dosya içeriğine uygun olduğu değerlendirilirek karar verilmiş ise de; davacı ... ‘in maluliyet oranına ilişkin... Devlet Hastanesinden 17.08.2011 tarihinde alınan rapor yeterli kabul edilerek başka bir inceleme yapılmaksızın karar verilmesi hatalı olup, mahkemece, bu konuda küçüğün var ise maluliyet oranının belirlenmesi için Adli Tıp Kurumundan rapor alınmak suretiyle , buradan çıkacak bir maluliyet sonucuna göre oluşacak zarar bu konuda rapor düzenlemeye ehil bir bilirkişi eliyle hesaplatılarak ve bunun sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu yön göz ardı edilerek, eksik incelemeye dayanılarak, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.” [18]

Avukatlar da üstlendiği işleri özenle yürütmekle görevlidir. Avukat müvekkil arasındaki vekalet ilişkisinin çerçevesi genel kanun olan TBK’nın 506. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak avukatın özen yükümlülüğü ile alelade bir vekilin özen yükümlülüğü çok farklı olup avukat müvekkiline en iyi biçimde yardım etmekle yükümlüdür. İşbu sebeple TBK’dan ayrı bir düzenlemeye gidilmiştir. Özel kanun olan 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde avukatın özen yükümlülüğü ayrıca düzenlenmiştir. Avukatlık Kanunu m.34 :“Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.”

Avukatın özen sorumluluğu,Yargıtay 13. HD’nin 28.11.2018 T.,2016/2332 E. 2018/11444 K.sayılı kararında şu şekilde belirtilmiştir.

“Avukatlık Kanunu’nun 34. maddesinde gereği Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler. Bu hüküm de göstermektedir ki, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 506. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevlidir.”[19]

Avukatın özen yükümlülüğü sübjektif nedenlerle ortadan kalkmayacaktır. İşlerinin yoğun olması, birden fazla dosyanın aynı anda vekile teslim edilmesi gibi benzeri nedenlerle özen yükümlülüğü ihlal edilemez. Nitekim Yargıtay 13. H.D.’nin 13.05.2015 T.,2014/16879 E., 2015/15258 K. sayılı kararında da bu husus şöyle ifade edilmiştir:

Avukatlık Kanunu ve TBB Meslek Kuralları’ndaki hükümler, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, TBK’nın 506.maddesinde düzenlenen “vekilin özen borcu’’ na göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Yani, avukat için ‘ağırlaştırılmış özen yükümlülüğü’ söz konusudur. Yüksek Mahkemeye göre;avukatın özen borcu objektif sorumluluk olup sübjektif nedenler avukatın sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.”[20]

Ayrıca avukatın yasada öngörülen süre içerisinde gereken bir işi yapmaması durumunda, zarar doğmuş ve bu kusurlu davranış ile zarar arasında illiyet bağının varlığında avukat, tazminat hukuku bağlamında sorumlu olacaktır. Bu husus Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında da görülmektedir.

Y.13. HD’nin 29.09.2014 T., 2014/8014 E., 2014/29496 K. sayılı kararı:

“Bir avukatın yasa ile öngörülen süre içinde yapılması gereken işleri yapmaması, süresinde dava açmaması, müvekkili aleyhine verilen kararı temyiz etmemesi, karar düzeltme yoluna başvurmaması özen borcunun gereği gibi ifa edilmediğini ve kusurlu olduğunu gösterir. Hemen belirtmek gerekir ki, tazminat hukukunda sorumluluktan söz edilebilmesi için, sadece eylemin yasaya veya sözleşmeye aykırı olması yeterli olmayıp, eylem sonucunda bir zararın da doğmuş olması ve zararla eylem arasında uygun illiyet bağının bulunması gereklidir.”[21]

T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2017/5895 K. 2020/5080 T. 24.6.2020 kararda yine vekilin özen yükümlülüğü vurgulanarak avukatın azlinde ücrete hak kazanmada azlin zamanı dikkate alınması gerektiği yönündeki kararı şu şekilde vermiştir:

“Dava, vekalet ücreti alacağının tahsili istemine ilişkindir. Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanununun 389. ( Yeni Borçlar Kanunu 505.md ) ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine ( Yeni Borçlar Kanunu 506.md ) göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özen ile ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. “Özen borcu” ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler.” şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır. Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; davacı avukatların, davalıya vekaleten açtıkları davanın 30.1.2009 tarihinde kesinleşerek sonuçlandığı, davacıların ise 30.12.2010 tarihinde davalı müvekkili tarafından azledildikleri anlaşılmaktadır. Mahkemece azlin haklı olduğu kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş ise de, azil tarihinden çok önce dava sonuçlanarak kesinleştiğinden artık azlin haklı ya da haksız olduğunun eldeki dava için önemi kalmamıştır. Bu durumda, ücrete dayanak dava sonuçlandığından bu yönde araştırma ve inceleme yapılarak davacıların ücret alacağı belirlenmeli ve sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekmektedir. Hal böyle iken, yazılı gerekçe ile azil haklı görülmek suretiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.”[22]

5-Vekilin Vekalet Verene Bağlılık (Sadakat) Borcu

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. (TBK 506/II) Vekil, vekalet verenin yararına olan davranışlarda bulunmak ve ona zarar verebilecek davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.[23] Vekilin sadakat borcu kapsamında; vekalet verene bilgi vermek, talimatını etkileyecek konularda aydınlatmak, alınması gereken önlemler hakkında tavsiyede bulunmak, aleyhe sonuç doğuracağını bildiği hallerde caydırıcı telkinlerde bulunmalıdır. Yine bu borç kapsamında vekalet verenin sırlarını sözleşme sona erince dahi saklamaya devam etmelidir. Menfaat uyuşmazlıklarını önleme ve gidermede sadakat borcu kapsamında yer almaktadır.[24]

Avukatlık Kanunu m.38/b hükmüne göre, aynı avukat aynı işte menfaatleri çatışan taraflara avukatlık edemez veya mütalaa veremez. Çifte temsil yasağının ihlali, avukatın sadakat yükümünün ihlalidir. Avukatlık Meslek Kuralları m.36 hükmünde de yine bir anlaşmazlıkta taraflardan birine hukuki yardımda bulunan avukatın yararı çatışan öbür tarafın vekaletini alamayacağı ve bu tarafa hukuki yardımda bulunamayacağı belirtilmektedir

6-Vekilin Aldığı Şeyleri Vekalet Verene Geri Verme ve Hesap Verme Borcu

Vekil, vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene vermekle yükümlüdür.(TBK m.508) Vekil, vekalet verene yaptığı işin mahiyetine uygun düşecek nitelikte yaptığı işleri, harcamaları, işin aşamasını, gidişatını bildirmelidir. Vekalet verenden bağımsız çalışan vekilin yaptığı işin takibinin sağlanması için bu borç önemlidir. Vekil, vekalet verene; vekaletle ilişkili olarak aldıklarını vermekle yükümlüdür. Örneğin dava masrafı alan avukat dava sonunda kalan tutarı müvekkiline iade etmelidir. Vekil, vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene vermekle yükümlüdür.(TBK m.509)

B.VEKALET VERENİN BORÇLARI

1-Vekalet Verenin Ücret Ödeme Borcu

TBK m.502/III maddesi gereği ücret sözleşmede kararlaştırılmış veya teamül gereği ise hak kazanılır. Ücret sözleşmede kararlaştırıldığı vakit ya da ücret alma teamül gereğiyse ücrete hak kazanmak için vekalet gereği gibi ifa edilmiş olmalıdır. Ücret alacağının hangi anda muaccel olacağı konusunda TBK’da bir hüküm yoktur. Bununla birlikte aksine sözleşme veya teamül olmadıkça vekalet konusu işin usulüne uygun olarak görülmesinin tamamlanmasıyla ücret alacağı muaccel olur.[25] Bunun aksine anlaşma yapılarak ücretin taksit taksit ödenmesine karar verileceği gibi işin başında peşin olarak ödenmesine de karar verilebilir. Avukatlık Kanunu m.174’te anlaşmaya göre avukata peşin verilmesi gereken ücret ödenmezse, avukatın işe başlamasının zorunlu olmadığı hükme bağlanmıştır.

2- Yapılan Giderleri Verilen Avansları Ödeme ve Borçlardan Kurtarma İşin İfası Nedeniyle Uğradığı Zararın Giderilmesi Borcu

Vekâlet veren, vekâletin gereği gibi ifası için vekilin yaptığı giderleri ve verdiği avansları faiziyle birlikte ödemek ve yüklendiği borçlardan onu kurtarmakla yükümlüdür.(TBK m.510) Vekilin sözleşme gereği için yaptığı masraf, harç, gider avansı vb. harcamaları vekalet veren vekile ödemeliyse de burada dikkat edilmesi gereken vekaletin gereği gibi ifası için olup olmadığıdır. Vekaletin ifasıyla alakası olmayan ya da fuzuli yapılan giderlerde bu madde hükmü geçerli değildir. Aynı zamanda vekalet veren için yapılan borçlardan da vekil kurtarılmalıdır. Vekil, vekâletin ifası sebebiyle uğradığı zararın giderilmesini vekâlet verenden isteyebilir. Ancak vekâlet veren, kusuru bulunmadığını ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir.(TBK m.510/2) Bu durumda geçerli bir vekalet sözleşmesi olmalı, işin görülmesi nedeniyle vekil zarara uğramalı ve bunda vekalet verenin kusuru bulunmalıdır.

VIII. VEKALET SÖZLEŞMESİNİN SONA ERMESİ

A.TEK TARAFLI SONA ERDİRME

Vekâlet veren ve vekil, her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Ancak, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. (TBK m.512) İfa edilerek sonlanmasına kadar taraflar bu şekilde vekalet sözleşmesini sona erdirebilir. Bu haktan önce feragat etmek geçersizdir. TBK m.512 emredicidir ve aksine anlaşmalar geçersizdir. Sona erdirme iradesi şekle bağlı değildir.[26] Uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf ise bunun sonucuna katlanarak diğerinin zararını gidermekle yükümlüdür. Tek yanlı sona erdirmede vekilin ücretin tamamını isteyemeyeceği gibi vekil yararına adil bir karşılığa hükmedilmesi gerektiği kabul edilmektedir.[27]

“Vekalet sözleşmesinin sona ermesiyle birlikte vekalet verenin yapılmış işe ilişkin alacağı muaccel hale gelirken geri kalan işin yerine getirilmesine yönelik talebi ortadan kalmaktadır. Vekil de ücretin tamamını talep edemeyecek ancak yaptığı işle orantılı olarak bir ücret talebin de bulunabilecektir.”[28]

Ancak avukatlık kanununda aksine düzenleme mevcuttur. Av.K. m. 174’de ise vekilin haklı ve haksız azil durumlarında ücret alacağına ilişkin düzenlemeye yer verilmiştir. Avukatlık Kanunu madde 174: “Üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın takipten vazgeçen avukat hiçbir ücret isteyemez ve peşin aldığı ücreti geri vermek zorundadır. Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez. Anlaşmaya göre avukata peşin verilmesi gereken ücret ödenmezse, avukat işe başlamakla zorunlu değildir. Bu sebeple doğabilecek her türlü sorumluluk iş sahibinindir. Yazılı sözleşmedeki diğer ödeme şartlarının yerine getirilmemesinden dolayı avukat işi takip etmek ve sonucunu elde etmekten mahrum kalırsa sorumluluk bakımından aynı hüküm uygulanır.” Avukatın haklı azli halinde, avukat ücrete hak kazanamayacak olup Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre azil tarihine kadar kesinleştirdiği, sonuçlandırdığı işler için ücret isteyebilecektir Y. 13HD. 2016/19013 E. 2018/2622 K. T. 28.2.2018 tarihli dosyada:“Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.” Şeklinde karar vermiştir.[29]

B.VEKALETİN İŞİN GÖRÜLMESİ VEYA BELİRLENEN SÜRENİN DOLMASIYLA SONA ERMESİ

Vekalet sözleşmesinde bir işin görülmesiyle sona erme kararlaştırılabilir. Ya da sözleşmeye konu iş ifa edildiğinde sözleşme kendiliğinden sona erer. Bir işin yapılması belirli süreye de bağlanabilir. Örneğin bir yıl taşınmazların idaresi işi için anlaşılan bir sözleşmede bir yılın dolmasıyla sözleşme sona erer.

C.ÖLÜM, EHLİYETSİZLİK VE İFLAS

Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça vekilin veya vekalet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ermiş olur. Bu hüküm, taraflardan birinin tüzel kişi olması durumunda, bu tüzel kişiliğin sona ermesinde de uygulanır. Vekâletin sona ermesi vekâlet verenin menfaatlerini tehlikeye düşürüyorsa, vekâlet veren veya mirasçısı ya da temsilcisi, işleri kendi başına görebilecek duruma gelinceye kadar, vekil veya mirasçısı ya da temsilcisi, vekâleti ifaya devam etmekle yükümlüdür.(TBK m.513) Vekilin sözleşmenin sona erdiğini öğrenmeden önce yaptığı işlerden, vekâlet veren ya da mirasçıları sözleşme devam ediyormuş gibi sorumludur. (TBK m.513)

SONUÇ

Vekalet sözleşmesini incelediğimiz bu makalede şu sonuçlara ulaşılmıştır:

Vekalet sözleşmesi bir işin görülmesi ya da bir işlemin yapılmasına ilişkin yapılan, vekilin karşı taraftan bağımsız bir şekilde iş yaptığı, herhangi sonuç garantisi olmayıp sadece özenli ifa ile borçtan kurtulunulan bir sözleşmedir.

Vekalet sözleşmesi; iki tarafa da borç yükleyen, genellikle sürekli mahiyette, kanunda düzenlenmeyen iş görme sözleşmelerine uygulanan iş görme sözleşmesidir.

Vekalet ile temsil her ne kadar benzer nitelikte olsalar da, sebebe bağlılık, tek taraflı olup olmama, farklı kanun maddelerinde yer alma, iç dış ilişki kapsamında farklılıklar barındırmaktadır.

Vekalet sözleşmesinin unsurları bir işin yapılması,bu konu hakkında tarafların anlaşması unsularından oluşmakta ve şekil şartı aranmamaktadır. Aynı zamanda vekalet sözleşmesinde ücret zorunlu unsur olmayıp kararlaştırılmamış olması sözleşmeyi sakatlamamaktadır. Ancak Roma Hukuku’ndan gelen ücretin zorunlu unsur olmaması anlayışı günümüzde istisna haline gelmiştir. Ancak TBK kapsamında kural olarak varlığını devam ettirmektedir.

Vekalet sözleşmesi, eser sözleşmesinden; sonuç garanti vermemsi, ücretin zorunlu olmaması, ürün ortaya koyma mecburiyetinin olmayışı sebepleriyle ayrılmaktadır. İş sözleşmesinden ise bağlılık unsurunun olmayışı, ücret unsurunun zorunlu olmaması, sürekliliğin zaruri olmaması ve çalışacağı yeri özgürce belirleme konuları bakımından ayrılmaktadır.

Vekalet sözleşmesi kapsamında vekilin; iş görme, şahsen görme, talimatlara uyma,özenli ifa, Sadakat, Geri verme ve hesap verme borçları vardır. Vekil bu borçlarını gereği gibi ifa etmedikçe sözleşmede ifada bulunmuş sa