Geçtiğimiz günlerde 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ile ilgili devam eden bir davada; duruşmaya üzerinde “hero”, yani Türkçe karşılığıyla “kahraman” yazılı kıyafetle gelen sanık, kamuoyunun yoğun tepkisi ile karşılaştı. Mahkeme Başkanı, Ceza Muhakemesi Kanunu m.203 ve 204 gereğince sanığın üzerini değiştirmesi şartıyla duruşmaya katılması kararını aldı. Açık kaynaktan edinilen bilgilere göre Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü, 15 Temmuz yargılamalarında sanık olan kişilerin kıyafetlerinin toplanması ve bu kişilere üzerinde başta İngilizce olmak üzere yabancı dilde mesaj veren yazılı kıyafetlerin giydirilmemesi talimatını verdi. Bizce bu talimat, Türkçe yazılı kıyafetleri de kapsamaktadır.
15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü etkinlikleri sırasında; Devlete karşı işlendiği iddia edilen suçlardan tutuklu yargılananlara, Guantanamo’da tutulanlar hakkında uygulandığı şekilde tek tip elbise (cezaevi kıyafeti) giydirilmesi önerisi gündeme geldi. Bu yazımızda Guantanamo benzetmesi ile ilgili fikirlerimizi belirtecek ve tutuklunun giydirilmesi konusunu İnfaz Hukuku, Ceza Yargılaması Hukuku ve İnsan Hakları Hukuku[1] açısından inceleyip, bu incelememizi Mukayeseli Hukuktan örneklerle destekleyeceğiz.
1. Guantanamo Benzetmesi
Küba’nın güneydoğusunda yer alan Guantanamo Körfezi Askeri Üssü (Guantanamo); 1903 yılında ABD tarafından egemenliği Küba’da kalmak, ancak kontrolü ve yargı yetkisi ABD’de olmak üzere kiralanmış, 1934’de ise bu kira sözleşmesinin ABD üssü terk etmediği sürece yenileneceği kararlaştırılmıştır[2]. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush tarafından kaleme alınan 13 Kasım 2001 tarihli Askeri Emir, Guantanamo’nun hukuki altyapısını oluşturmaktadır[3]. Buna göre; ABD vatandaşı olmayan bir kişinin, kendisine herhangi bir suç isnadı olmaksızın veya yargılaması yapılmaksızın deyim yerinde ise, sonsuza kadar Guantanamo’da tutulması mümkündür, tutulan kişiler bir askeri komisyon tarafından ABD’de geçerli ilkeler ve ispat kuralları ile bağlı olmaksızın[4] yargılanabilmektedir[5].
İnsancıl Hukuk kuralları; uluslararası savaş halinde karşı tarafın (düşman taraflardan birinin) eline düşen bir kişinin tekrar silah altına alınmasını engelleme amacıyla savaş süresince tutulmasına izin vermekte ise de, savaş esirlerinin ve sivillerin sorgulanmak için belirsiz bir süre tutulması, Cenevre Sözleşmeleri ile bağdaşmamaktadır[6]. Guantanamo’nun amacı; tutulanların ABD’ye karşı silahlanmasını önlemek değil, El-Kaide terör örgütü hakkında bilgi toplayıp istihbarat edinmek ve bu sırada tutulanları ABD topraklarından uzak tutmaktır[7]. Uzak tutmanın asıl amacı; elbette bu kişilerden veya destekçilerinden ABD’ye yönelecek saldırılar değil, tutulma ve yargılamalar sırasında insan hakları konusunda yaşanacak hak ihlallerine kılıf bulmaktır. Bu kılıf, hak ihlallerinin gerçekleştiği yerin ABD toprakları olmadığı biçiminde tasarlanmıştır. Hangi gerekçe olursa olsun, bu dayanağın hukukilik içermeyeceği tartışmasızdır.
Ayrıca; Guantanamo’da tutulanların birçoğunun hürriyetlerinin kısıtlandığı yer ve zamanda ABD’nin müdahil olduğu bir çatışma mevcut değildir[8], dolayısıyla bu kişiler yönünden İnsan Hakları Hukukuna kıyasla lex specialis konumunda olan İnsancıl Hukuk kuralları uygulanmayacak, daha yüksek bir koruma sağlayan İnsan Hakları Hukuku esas alınacaktır.
Yukarıda yer verdiğimiz yapının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiği kuşkusuzdur. Nitekim ABD Federal Yüksek Mahkemesi de 28.06.2004 tarihli Rasul - Bush kararında; Guantanamo’da tutulanların ABD federal mahkemeleri önünde tutulma hallerinin hukuka aykırılığını iddia edip salıverilmelerini talep edememelerini, yani habeas corpus[9] haklarını kullanamamalarını, ABD Anayasası’na aykırı bulmuş, ABD’nin yargı yetkisinin bulunduğu Guantanamo’da tutulan yabancıların bu haktan faydalanmaları gerektiğini belirtmiştir[10]. Ancak Federal Yüksek Mahkeme bu hakkı tanımakla yetinmiş, başvurucuların taleplerinin esası hakkında bir yorum yapma gereği duymamıştır[11]. Rasul - Bush kararının ardından yasama organı bu yükümlülüğü aşmaya çalışmışsa da, 12.06.2008 tarihli Boumediene - Bush kararında Federal Yüksek Mahkeme adıgeçen yasal düzenlemeyi ABD Anayasası’na aykırı bulmuştur[12]. Açık kaynaklara göre, Guantanamo’da tutulanların uygulamada bu haktan faydalanmaları mümkün olamamaktadır[13].
Son olarak; Guantanamo’da geçerli sorgulama teknikleri, işkence ve kötü muamele yasağını ihlal eder niteliktedir. Tutulanı saatlerce aynı pozisyonda durmaya zorlamak, tutulanın başına sorgulama sırasında çuval geçirilmesi, kıyafetlerinin alınması, 20 saat boyunca sorgulanması, fobilerinin (köpek korkusu gibi) sorgulama sırasında baskı için kullanılması, yalnız bırakılması, uyku düzeninin bozulması gibi teknikler mevzuat uyarınca kullanılabilmektedir[14].
Özetle Guantanamo; işkence yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ve dürüst yargılanma hakkı açılarından bütün olumsuz senaryoların vücut bulduğu yerdir. Bu tür nev’i şahsına münhasır, hukukun evrensel ilke ve esasları ile bağdaştırılamayacak bir yapıyı örnek gösterme ve almak isabetli değildir. Karşılaşılan zorluk ne olursa olsun; işin içinde hukuk ve yargılama olduğu sürece 21. yüzyılın ikinci 10 yılında geçerli olan ortak insan hak ve hürriyetlerinin tanınması, bu konuda istisnai yöntemlere imkan olduğu ölçüde başvurulmaması gerekir.
Guantanamo yargılamalarını yürüten Askeri Komisyon Kuralları’na göre; şüphelinin, askeri hakim tarafından tavsiye edilen üniforma ya da kıyafeti giyerek duruşmaya düzgün bir kılıkla katılması gerekmektedir[15]. Askeri Komisyon’a kılık kıyafet konusunda yapılan itirazlar incelendiğinde, şüphelilerin Guantanamo’da tutulurken giydikleri tip kıyafetleri yargılamada giyme zorunluluklarının olmadığı ve duruşma düzenini bozmamak kaydıyla kendi seçimleri olan uygun bir kıyafeti giyebildikleri görülmektedir[16]. Açık kaynaklar da şüphelilerin tutulmaları esnasında giydikleri tek tip turuncu veya beyaz kıyafetlerden[17] farklı olarak, geleneksel beyaz elbiseleriyle duruşmaya çıktıklarını desteklemektedir[18]. Guantanamo yargılamalarında tutulan, bir tip kıyafet giymek suretiyle duruşmaya çıkmaya zorlanmamaktadır.
2. Tek Tip Kıyafet
2.1. Tutukevi veya Ceza İnfaz Kurumlarında Tek Tip Kıyafet
Tutuklu ve hükümlülerin tutukevi ve/veya ceza infaz kurumlarında tek tip kıyafet giyme zorunluluğunun bilinen bir örneği ABD uygulamasıdır. Tutukevi ve ceza infaz kurumlarında farklı renklerde üniforma kullanımı, kurum içi güvenliği sağlamak adına, gerek tehlikeli ve gerekse korunmasız kişilerin belirlenebilmesi için, kurum yönetimlerinin tercih ettiği yöntemlerden biri olarak değerlendirilmektedir. Tek tip kıyafet hem tutulanların sivillerden ayırılmasına ve hem de sivil kıyafetlerden kaynaklanabilecek sınıf algısının oluşmamasına yardımcı olmaktadır[19]. Turuncu, kahverengi, sarı ve mavi renk kodlarının tutulanların tehlikeli suçlu, sağlık sorunları olanlar, ruh sağlığı bozuk olanlar ve olağan suçlu olarak ayrıştırıldığı örnekler mevcut olmakla birlikte[20], tutuklu yargılananlar ve hükümlüler arasında farklı renk kullanılması da yaygın bir uygulamadır. Bir diğer uygulamada ise, hükümlü veya tutukluların kurumda mensup olduğu sosyal gruplara göre kıyafet renklerinin değiştirildiği de görülebilmektedir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne göre; ceza infaz kurumlarında tek tip kıyafet giyme zorunluluğu kişi onuru ile çelişir görünmekte ise de, kamu güvenliği, suçu önleme ve kamu düzenini sağlama meşru amacına dayanmaktadır[21].
Her ne kadar bu kısım başlığı “Tutukevi veya Ceza İnfaz Kurumlarında Tek Tip Kıyafet” olsa da, tek tip kıyafetle duruşmaya katılma zorunluluğu konusunda yanlış anlamaları önlemek için şu açıklama yapılmalıdır: İHAM bu yaklaşımı; tutuklu yargılanan kişinin duruşmaya tek tip kıyafetle katılma zorunluluğu yönünden geliştirmemiştir. İHAM içtihadı, yalnızca kişinin tutukevi veya ceza infaz kurumunda kalırken tek tip kıyafet giyme zorunluluğu ile sınırlıdır. Mahkeme; tutulma sırasında giyilen tek tip kıyafetlere dair başvuruda, somut olayın dışına çıkmayıp, tutukevi ve ceza infaz kurumlarında tek tip kıyafet giyilmesi ile sınırlı ilkeler geliştirmiştir. Bu ilkeler arasında, duruşmada tek tip kıyafet giyilmesi bulunmamaktadır. İHAM, duruşmada tek tip kıyafet zorunluluğunun meşru bir kamu tedbiri olduğu tespitini yapmamıştır.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hükümlünün giydirilmesi” başlıklı 64. maddesine göre; “Muhtaç hükümlülere talepleri halinde, idare tarafından iklime ve sağlığa uygun giysiler verilir. Hükümlülerin giysileri, iç ve dış güvenlik görevlilerinin giymekte olduğu üniformalara benzer şekil ve renkte olamaz”. Hükmün lafzından anlaşılacağı üzere; Türk Hukuku’nda hükümlülerin tek tip giydirilmesi gibi bir koşul bulunmamakla birlikte, Devletin yalnızca ihtiyacı olan hükümlülere kıyafet verme yükümlülüğü vardır. Hükümlünün kıyafetine ilişkin tek sınırlama güvenlik sebebi ile ceza infaz kurumu görevlilerinin üniformaları ile benzer şekil ve renkte giyinememesidir. İnfaz Kanunu’nun “Tutukluların yükümlülükleri” başlıklı 116. maddesi, Kanunun bazı maddelerine atıf yapmış ve bu maddelerin tutukluluk haliyle uzlaşır nitelikte olduğu sürece tutuklular hakkında da uygulanabileceğini öngörmüştür. Ancak atıf yapılan maddeler arasında 64. madde bulunmamaktadır; yani Yasaya göre Devletin tutukluları giydirmesi gibi bir yükümlülüğü yoktur, hatta hükümlülerde dahi muhtaç olmaları dışında Devlet için giydirme mecburiyeti öngörülmemiştir.
Türk Hukuku’na benzer yaklaşımı, uluslararası ceza mahkemelerinde de görmek mümkündür. Eski Yugoslavya ile İlgili Ceza Mahkemesi’nin Tutukevi Kuralları’na göre, şüpheliler temiz ve uygun olması kaydıyla diledikleri sivil kıyafeti giyebilmektedirler[22]. Ayrıca ihtiyaç duymaları halinde kendilerine kıyafet verilecektir[23]. Aynı düzenleme Sierra Leone Özel Mahkemesi tutukevi kurallarında da yer almaktadır[24].
2.2. Duruşmada Tek Tip Kıyafet
ABD Federal Yüksek Mahkemesi 03.05.1976 tarihli Estelle - Williams kararında; tutuklu yargılananların, duruşma sırasında tutukevinde giydikleri tek tip kıyafetleri giymeye zorlanamayacaklarını belirtmiştir. Mahkeme; tutukluyu tek tip kıyafetle yargılamanın herhangi bir kamu menfaatine hizmet etmediğini, sanığın kıyafetinin jüriyi etkileyebileceğini, tutuksuz yargılananların böyle bir sınırlamaya maruz bırakılmamasının tutuklu yargılananlar aleyhine ayırımcılık yasağını ihlal edebileceğini[25], tüm bunların suçsuzluk/masumiyet karinesinin gözardı edilmesine sebep olabileceğini belirtmiş[26] ve tutuklu yargılananların sivil kıyafet giyerek duruşmaya katılma hakkını tanımıştır. Ayrıca bu doğrultuda bir zorlama olması halinde savunma makamının itiraz etmesi gerekmektedir, mahkeme bu durumu re’sen dikkate alamamaktadır[27]. İtiraz edilmesi halinde tutukevi kıyafetiyle yargılanmanın ABD Anayasası’nı ihlal etmediğini ispat etme yükümlülüğü iddia makamındadır[28]. Tutuklunun kendi isteği ile tutukevi kıyafetlerini giyerek duruşmaya katılmasına da bir engel bulunmamaktadır.
Uluslararası ceza mahkemelerinde yargılananların duruşma düzenini bozmamak kaydıyla diledikleri kıyafetleri giymelerine izin verildiği görülmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Nürnberg ve Tokyo Askeri Ceza Mahkemeleri’ne bakıldığında; uluslararası ceza yargılamasının ilk örneklerinin bu konuda sanığa bir serbesti tanıdığı anlaşılmaktadır, hatta yargılanan askerler üniformalarını dahi giyebilmektedirler[29]. Günümüzde, Uluslararası Ceza Mahkemesi ise sivil kıyafetle yargılamayı esas almaktadır[30]. Burada, kıyafetin duruşma düzenini bozma ile ilgili olarak gündeme geleceği söylenebilir[31].
Görüleceği üzere; tutuklu yargılananın tek tip kıyafet giymesinin önünde, suçsuzluk/masumiyet karinesi ve tutuksuz yargılananlar lehine oluşabilecek ayırımcılık ve algı engel olarak gösterilmiş ve bu engeller uyarınca tutuklularda tek tip kıyafet uygulamasının önüne geçilmiştir.
İHAM’ın konuya nasıl yaklaştığına gelindiğinde; Mahkemenin duruşmada tek tip kıyafet hususunda gelişmiş bir içtihadı olmadığı görülmektedir. Bununla birlikte, tek tip kıyafet konusunun dolaylı olarak incelendiği 24.09.2013 tarihli ve 11871/05 sayılı Hadade - Romanya kararında belirlenen ilkelerin önemli olduğu kanaatindeyiz.
Hadade - Romanya kararına konu somut olayda başvurucu, duruşmaya tutukevi üniforması ile getirilmesinin İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin “İşkence yasağı” başlıklı 3. ve “Dürüst yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddelerini ihlal ettiğini iddia etmiştir[32]. Başvurucuya göre bu durum, hem aşağılayıcı muamele teşkil etmekte ve hem de suçsuzluk/masumiyet karinesini ihlal etmektedir. Ancak Mahkeme; somut olayın özelliklerini, yani başvurucunun kötü tutulma koşulları sebebiyle de öne sürdüğü kötü muamele iddiasının ağırlığını dikkate alarak, sözkonusu iddiayı yalnızca İHAS m.3 kapsamında değerlendirmiş[33], başvuruda İHAS m.6’nın ihlal edildiği iddiasını destekleyen delil sunulmadığını belirtmiş, bu madde yönünden işin esasına girmemiştir. Başvuruda tek tip kıyafet ile İHAS m.6 arasında nasıl bir ilişki olduğu belirtilmediğinden ve aşağıda da açıkladığımız şekli ile Romanya Hukuku’nda duruşmada tek tip kıyafetle ilgili bir zorunluluk bulunmadığından Mahkeme, başvuruyu İHAS m.3 kapsamında incelemeyi uygun görmüştür. Kanaatimizce İHAM; Romanya Hukuku’nda bir zorunluluk olsa idi veya başvurucuya özgü bir kıyafet zorunluluğu kararı mevcut olsa idi, başvuruyu İHAS m.6’nın esasına girerek inceleyip, suçsuzluk/masumiyet karinesinin ihlalinden bahisle dürüst yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verirdi.
Romanya Hukuku’nda; tutuklu yargılananların duruşmaya tutukevi kıyafetleri ile katılması gibi bir zorunluluk olmadığı, tutukluların duruşma düzenini bozmamak kaydıyla istedikleri gibi giyinebileceklerinin öngörüldüğü, fakat tutukevinde temin edilen tek tip kıyafetle de duruşmaya katılmasında bir sakınca olmadığı anlaşılmaktadır. İHAM’ın önünde, ne başvurucunun ve ne de müdafilerinin iç hukuk sürecinde tek tip kıyafet uygulamasına itiraz ettiklerine dair bir delil mevcuttur[34]. Kısacası İHAM; başvuruyu, tek tip kıyafet yönü ile zayıf ve dayanaktan yoksun bulup, kabul edilemezlik kararı vermiştir[35]. Ancak İHAM Hadade kararında, tek tip kıyafet konusu ile ilgili genel ilkelere yer vermiştir. Bu ilkeler, üye devletlerin iç hukuklarında ve uygulamalarında dikkate alınmalıdır. Olağanüstü halin varlığı, henüz yargılanan ve hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı olmayan kişilerin ve tutukluların tek tip kıyafet giydirilerek mahkemeye çıkarılmasını haklı kılmaz.
Mahkeme; İHAS m.3’ün ihlal edildiği sonucuna ulaşılması için aşağılayıcı veya kötü muamelenin, başvurucunun cinsiyeti, yaşı, ihtilaflı muamele sonucu ruh ve fiziksel sağlığında meydana gelen değişikliklere göre belirlenmesi gereken bir ciddiyet eşiğini aşması[36] ve bu eşiğin aşılmasının tespiti için aşağılayıcı olduğu iddia edilen muamelenin özellikle başvurucuyu küçük düşürmek ve itibarını zedelemek için yapılıp yapılmadığının, muamelenin kamuya açık olup olmadığının, böylelikle başvurucunun kamuoyunda aşağılanıp aşağılanmadığının, yargılama süreci, dolayısıyla muamele, kamuya açık değilse de, kamuoyu gözünde olmasa da başvurucunun kendisini ne kadar aşağılanmış hissettiğinin belirlenmesi[37] gerektiğini belirtmiştir. Somut olayda İHAM, bu unsurların varlığını gösteren herhangi bir delil bulamamıştır. Ancak Mahkemenin; kendisine tek tip kıyafet uygulaması yoluyla aşağılayıcı muamele yapıldığını gösteren deliller sunulması halinde, İHAS m.3’ün ihlal edildiği sonucuna ulaşacağı açıktır. Belirtmeliyiz ki; zorunlu tek tip kıyafet giyilmesi suretiyle tutuklunun duruşmaya çıkması öngörüldüğünde, İHAS m.3 ve özellikle de suçsuzluk/masumiyet karinesi bakımından İHAS m.6/2’nin ihlali gündeme gelebilecektir.
Yazımızın başlangıç noktasını oluşturan öneri Mukayeseli Hukuk ve İHAM’ın belirlediği ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, özellikle bir grup sanığın belirli bir kıyafetle duruşmaya katılmasını zorunlu kılmanın, gerek suçsuzluk/masumiyet karinesi yönünden sorunlara yol açabileceği ve gerekse aşağılayıcı muamele sorununu gündeme getirebileceği söylenebilir. Peki, bu öneriye riayet edilmeden sorunun çözülmesi mümkün müdür? Kanaatimizce Türk Hukuku, sanığın duruşmaya yazılı kıyafetle gelmesi sorununa çözüm üretebilmektedir.
3. Çözüm
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 203. maddesine göre; duruşmanın düzeni, mahkeme başkanı veya hakim tarafından sağlanacak, duruşma düzenini bozan kişi, savunma hakkının kullanılması engellenmemek koşuluyla salondan çıkarılacak, kişi direnç gösterir veya karışıklıklara neden olur ise mahkeme başkanı veya hakim tarafından disiplin hapsine konulabilecektir. Yazılı kıyafetlerle mesaj verme eyleminin duruşma düzenini bozma seviyesine ulaşması halinde, somut olayın özellikleri gözetilmek kaydıyla gerekli önlemler CMK m.203 hükmü uyarınca alınabilecektir. Savunma hakkının kullanılmasını sağlamak için duruşma salonunda tercüman bulundurulması, sanığın kendisine isnat edilen suçu önceden bilmesi, savunma imkanlarının hazır edilmesi Devletin yükümlülüklerindedir. Bu zorunluluklar karşılandığı sürece, duruşma düzenini bozacak talep ve davranışlar sınırlanabilmektedir. Nitekim yazımızın başında yer verdiğimiz olayda; Mahkeme Başkanı müdahale etmiş, benzer hadiselerin tekrarlanmaması için Adalet Bakanlığı tarafından önlem alınmıştır. Dolayısıyla; CMK m.203 ve 204 ve bunun yanında tutukluların bulunduğu yerlerde gerekli disiplinin sağlanması suretiyle sorunun çözülmesi mümkün olduğu halde, sorunla uyumlu olmayan ve kurallar ile duruşma disiplinine riayet eden sanıkların kısıtlanmasına yol açabilecek “tek tip kıyafet” önerisi yerinde olmayacaktır.
Bir an için olağanüstü hal kararnamesi ile bahsigeçen yönde bir tedbir alınabileceği düşünülebilirse de, Anayasa ve İHAS ilkeleri buna müsaade etmemektedir. “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” başlıklı Anayasa m.15 uyarınca; kişinin manevi varlığının bütünlüğüne dokunulmaması şartıyla, olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması durumun gerektirdiği ölçüde durdurulabilmekte veya bunlar için Anayasal güvencelere aykırı tedbirler alınabilmektedir.
Belirtmeliyiz ki; Anayasa m.15/2’de, suçluluğu mahkeme kararıyla saptanıncaya kadar kimsenin suçlu sayılmayacağı belirtilerek, suçsuzluk/masumiyet karinesinin olağanüstü hallerde de korunacağı öngörülmüş olup, bu korumanın “Tanınmış insan haklarının korunması” başlıklı İHAS m.53 ile uluslararası alanda da kabul göreceği, bu sebeple de tek tip elbise giydirilmesi suretiyle suçsuzluk/masumiyet karinesini zedeleyebilecek uygulamaların hukuki dayanaktan yoksun olacağı açıktır.
Ayrıca, “Olağanüstü hallerde yükümlülükleri askıya alma” başlıklı İHAS m.15 de Sözleşmeci Devletlerin İHAS’dan doğan yükümlülüklerini durumun gerektirdiği ölçüde askıya alabileceklerini, İHAS m.3’ün ise askıya alınamayacağını öngörmektedir.
Tutukluların tek tip kıyafetle duruşmaya katılmasına yönelik bir düzenlemenin, içerisinde bulunduğumuz olağanüstü hal koşullarında, gerek Anayasa ve gerekse İHAS’da öngörülen “durumun gerektirdiği ölçü” kıstasını sağlamayacağı görüşündeyiz. Duruşma düzenini bozan şahsa özel bir tedbir alınması CMK hükümleri uyarınca mümkün olduğu halde, “tutukluya tek tip kıyafet giydirme” adımının atılması, masumiyet/suçsuzluk karinesinin gözardı edilmesine ve sanıkların manevi bütünlüklerinin kamuoyunun çok hassas olduğu yargılama süreçlerinde kamuya mal olacak şekilde zarar görmesine yol açabilecektir. Sorun ile çözüm önerisi arasında belirgin bir oransızlığın bulunması, serbest savunma hakkının sübjektif olarak baskı altına alınmasına, bu nedenle “silahların eşitliği” ilkesinin ihlal edilmesine neden olacaktır. Bu yönde bir düzenleme çerçevesinde duruşmaya tek tip kıyafetle katılmayı reddeden sanığın savunma hakkının ihlali gündeme gelecek ve duruşmada delillerden ziyade kıyafetlerin konuşması, yani semboliklik ön plana çıkacaktır.
Bu doğrultuda düzenlemenin bir grup sanıkla (ya da olağanüstü hal dönemi ile) sınırlı tutulmayıp, en azından yargılamaya konu suçlar bakımından aynı hukuki durumda olanlara veya tüm ceza yargılamalarında tutuklu yargılananları kapsayacak şekilde tek tip kıyafet giyme zorunluluğu getirildiğinde ise; yukarıda belirttiğimiz üzere, masumiyet/suçsuzluk karinesi zedelenecek, tek tip kıyafetten kaynaklanacak sübjektif takdirin sürece dahil olması ile “silahların eşitliği” ilkesi ihlal edilecek ve tutuklu yargılanan ile tutuksuz yargılanan kişiler arasında bir ayırımcılığa gidilecektir. Ayrıca tek tip kıyafet, Devlete ciddi miktarda maddi külfet olacaktır.
FETÖ/PDY yargılamalarında kamuoyu hassasiyeti ve duygusallığı ile konuya olan önyargı anlaşılabilirse de, hukuk düzeni ve ceza yargılaması bu sübjektif takdir ve isteklere bağlı kalarak hareket edemez. Ceza yargılamasının benimsediği ilke ve esaslara rağmen bir tarafın ulaşmayı hedeflediği amaç için şekli veya göstermelik yargılama kabul edilemez. Objektif ve kurallara uygun yargılama yapılarak maddi gerçeğe ulaşılmalı ve adalet tesis edilmelidir. Türk Hukuku’nda, İHAS’ın müsaade etmediği ve Mukayeseli Hukuk örneklerinin desteklemediği bir uygulamanın benimsenmesi isabetli olmayacaktır. Mevcut yargılama kuralları, soruşturma ve kovuşturmaların yürütülüp sonuçlandırılmasını mümkün kıldığı gibi, gerekli olan durumlarda ek yasal düzenlemeler de yapılabilmektedir. Amacın maddi hakikate ve adalete ulaşmak olduğu noktada, Mukayeseli Hukuk doğrultusunda benimsediğimiz yargılama kurallarından vazgeçilmemelidir.
Prof. Dr. Ersan Şen
Stj. Av. Fatma Betül Bodur
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
----------------------------------------------------------
15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü etkinlikleri sırasında; Devlete karşı işlendiği iddia edilen suçlardan tutuklu yargılananlara, Guantanamo’da tutulanlar hakkında uygulandığı şekilde tek tip elbise (cezaevi kıyafeti) giydirilmesi önerisi gündeme geldi. Bu yazımızda Guantanamo benzetmesi ile ilgili fikirlerimizi belirtecek ve tutuklunun giydirilmesi konusunu İnfaz Hukuku, Ceza Yargılaması Hukuku ve İnsan Hakları Hukuku[1] açısından inceleyip, bu incelememizi Mukayeseli Hukuktan örneklerle destekleyeceğiz.
1. Guantanamo Benzetmesi
Küba’nın güneydoğusunda yer alan Guantanamo Körfezi Askeri Üssü (Guantanamo); 1903 yılında ABD tarafından egemenliği Küba’da kalmak, ancak kontrolü ve yargı yetkisi ABD’de olmak üzere kiralanmış, 1934’de ise bu kira sözleşmesinin ABD üssü terk etmediği sürece yenileneceği kararlaştırılmıştır[2]. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush tarafından kaleme alınan 13 Kasım 2001 tarihli Askeri Emir, Guantanamo’nun hukuki altyapısını oluşturmaktadır[3]. Buna göre; ABD vatandaşı olmayan bir kişinin, kendisine herhangi bir suç isnadı olmaksızın veya yargılaması yapılmaksızın deyim yerinde ise, sonsuza kadar Guantanamo’da tutulması mümkündür, tutulan kişiler bir askeri komisyon tarafından ABD’de geçerli ilkeler ve ispat kuralları ile bağlı olmaksızın[4] yargılanabilmektedir[5].
İnsancıl Hukuk kuralları; uluslararası savaş halinde karşı tarafın (düşman taraflardan birinin) eline düşen bir kişinin tekrar silah altına alınmasını engelleme amacıyla savaş süresince tutulmasına izin vermekte ise de, savaş esirlerinin ve sivillerin sorgulanmak için belirsiz bir süre tutulması, Cenevre Sözleşmeleri ile bağdaşmamaktadır[6]. Guantanamo’nun amacı; tutulanların ABD’ye karşı silahlanmasını önlemek değil, El-Kaide terör örgütü hakkında bilgi toplayıp istihbarat edinmek ve bu sırada tutulanları ABD topraklarından uzak tutmaktır[7]. Uzak tutmanın asıl amacı; elbette bu kişilerden veya destekçilerinden ABD’ye yönelecek saldırılar değil, tutulma ve yargılamalar sırasında insan hakları konusunda yaşanacak hak ihlallerine kılıf bulmaktır. Bu kılıf, hak ihlallerinin gerçekleştiği yerin ABD toprakları olmadığı biçiminde tasarlanmıştır. Hangi gerekçe olursa olsun, bu dayanağın hukukilik içermeyeceği tartışmasızdır.
Ayrıca; Guantanamo’da tutulanların birçoğunun hürriyetlerinin kısıtlandığı yer ve zamanda ABD’nin müdahil olduğu bir çatışma mevcut değildir[8], dolayısıyla bu kişiler yönünden İnsan Hakları Hukukuna kıyasla lex specialis konumunda olan İnsancıl Hukuk kuralları uygulanmayacak, daha yüksek bir koruma sağlayan İnsan Hakları Hukuku esas alınacaktır.
Yukarıda yer verdiğimiz yapının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal ettiği kuşkusuzdur. Nitekim ABD Federal Yüksek Mahkemesi de 28.06.2004 tarihli Rasul - Bush kararında; Guantanamo’da tutulanların ABD federal mahkemeleri önünde tutulma hallerinin hukuka aykırılığını iddia edip salıverilmelerini talep edememelerini, yani habeas corpus[9] haklarını kullanamamalarını, ABD Anayasası’na aykırı bulmuş, ABD’nin yargı yetkisinin bulunduğu Guantanamo’da tutulan yabancıların bu haktan faydalanmaları gerektiğini belirtmiştir[10]. Ancak Federal Yüksek Mahkeme bu hakkı tanımakla yetinmiş, başvurucuların taleplerinin esası hakkında bir yorum yapma gereği duymamıştır[11]. Rasul - Bush kararının ardından yasama organı bu yükümlülüğü aşmaya çalışmışsa da, 12.06.2008 tarihli Boumediene - Bush kararında Federal Yüksek Mahkeme adıgeçen yasal düzenlemeyi ABD Anayasası’na aykırı bulmuştur[12]. Açık kaynaklara göre, Guantanamo’da tutulanların uygulamada bu haktan faydalanmaları mümkün olamamaktadır[13].
Son olarak; Guantanamo’da geçerli sorgulama teknikleri, işkence ve kötü muamele yasağını ihlal eder niteliktedir. Tutulanı saatlerce aynı pozisyonda durmaya zorlamak, tutulanın başına sorgulama sırasında çuval geçirilmesi, kıyafetlerinin alınması, 20 saat boyunca sorgulanması, fobilerinin (köpek korkusu gibi) sorgulama sırasında baskı için kullanılması, yalnız bırakılması, uyku düzeninin bozulması gibi teknikler mevzuat uyarınca kullanılabilmektedir[14].
Özetle Guantanamo; işkence yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ve dürüst yargılanma hakkı açılarından bütün olumsuz senaryoların vücut bulduğu yerdir. Bu tür nev’i şahsına münhasır, hukukun evrensel ilke ve esasları ile bağdaştırılamayacak bir yapıyı örnek gösterme ve almak isabetli değildir. Karşılaşılan zorluk ne olursa olsun; işin içinde hukuk ve yargılama olduğu sürece 21. yüzyılın ikinci 10 yılında geçerli olan ortak insan hak ve hürriyetlerinin tanınması, bu konuda istisnai yöntemlere imkan olduğu ölçüde başvurulmaması gerekir.
Guantanamo yargılamalarını yürüten Askeri Komisyon Kuralları’na göre; şüphelinin, askeri hakim tarafından tavsiye edilen üniforma ya da kıyafeti giyerek duruşmaya düzgün bir kılıkla katılması gerekmektedir[15]. Askeri Komisyon’a kılık kıyafet konusunda yapılan itirazlar incelendiğinde, şüphelilerin Guantanamo’da tutulurken giydikleri tip kıyafetleri yargılamada giyme zorunluluklarının olmadığı ve duruşma düzenini bozmamak kaydıyla kendi seçimleri olan uygun bir kıyafeti giyebildikleri görülmektedir[16]. Açık kaynaklar da şüphelilerin tutulmaları esnasında giydikleri tek tip turuncu veya beyaz kıyafetlerden[17] farklı olarak, geleneksel beyaz elbiseleriyle duruşmaya çıktıklarını desteklemektedir[18]. Guantanamo yargılamalarında tutulan, bir tip kıyafet giymek suretiyle duruşmaya çıkmaya zorlanmamaktadır.
2. Tek Tip Kıyafet
2.1. Tutukevi veya Ceza İnfaz Kurumlarında Tek Tip Kıyafet
Tutuklu ve hükümlülerin tutukevi ve/veya ceza infaz kurumlarında tek tip kıyafet giyme zorunluluğunun bilinen bir örneği ABD uygulamasıdır. Tutukevi ve ceza infaz kurumlarında farklı renklerde üniforma kullanımı, kurum içi güvenliği sağlamak adına, gerek tehlikeli ve gerekse korunmasız kişilerin belirlenebilmesi için, kurum yönetimlerinin tercih ettiği yöntemlerden biri olarak değerlendirilmektedir. Tek tip kıyafet hem tutulanların sivillerden ayırılmasına ve hem de sivil kıyafetlerden kaynaklanabilecek sınıf algısının oluşmamasına yardımcı olmaktadır[19]. Turuncu, kahverengi, sarı ve mavi renk kodlarının tutulanların tehlikeli suçlu, sağlık sorunları olanlar, ruh sağlığı bozuk olanlar ve olağan suçlu olarak ayrıştırıldığı örnekler mevcut olmakla birlikte[20], tutuklu yargılananlar ve hükümlüler arasında farklı renk kullanılması da yaygın bir uygulamadır. Bir diğer uygulamada ise, hükümlü veya tutukluların kurumda mensup olduğu sosyal gruplara göre kıyafet renklerinin değiştirildiği de görülebilmektedir.
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne göre; ceza infaz kurumlarında tek tip kıyafet giyme zorunluluğu kişi onuru ile çelişir görünmekte ise de, kamu güvenliği, suçu önleme ve kamu düzenini sağlama meşru amacına dayanmaktadır[21].
Her ne kadar bu kısım başlığı “Tutukevi veya Ceza İnfaz Kurumlarında Tek Tip Kıyafet” olsa da, tek tip kıyafetle duruşmaya katılma zorunluluğu konusunda yanlış anlamaları önlemek için şu açıklama yapılmalıdır: İHAM bu yaklaşımı; tutuklu yargılanan kişinin duruşmaya tek tip kıyafetle katılma zorunluluğu yönünden geliştirmemiştir. İHAM içtihadı, yalnızca kişinin tutukevi veya ceza infaz kurumunda kalırken tek tip kıyafet giyme zorunluluğu ile sınırlıdır. Mahkeme; tutulma sırasında giyilen tek tip kıyafetlere dair başvuruda, somut olayın dışına çıkmayıp, tutukevi ve ceza infaz kurumlarında tek tip kıyafet giyilmesi ile sınırlı ilkeler geliştirmiştir. Bu ilkeler arasında, duruşmada tek tip kıyafet giyilmesi bulunmamaktadır. İHAM, duruşmada tek tip kıyafet zorunluluğunun meşru bir kamu tedbiri olduğu tespitini yapmamıştır.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Hükümlünün giydirilmesi” başlıklı 64. maddesine göre; “Muhtaç hükümlülere talepleri halinde, idare tarafından iklime ve sağlığa uygun giysiler verilir. Hükümlülerin giysileri, iç ve dış güvenlik görevlilerinin giymekte olduğu üniformalara benzer şekil ve renkte olamaz”. Hükmün lafzından anlaşılacağı üzere; Türk Hukuku’nda hükümlülerin tek tip giydirilmesi gibi bir koşul bulunmamakla birlikte, Devletin yalnızca ihtiyacı olan hükümlülere kıyafet verme yükümlülüğü vardır. Hükümlünün kıyafetine ilişkin tek sınırlama güvenlik sebebi ile ceza infaz kurumu görevlilerinin üniformaları ile benzer şekil ve renkte giyinememesidir. İnfaz Kanunu’nun “Tutukluların yükümlülükleri” başlıklı 116. maddesi, Kanunun bazı maddelerine atıf yapmış ve bu maddelerin tutukluluk haliyle uzlaşır nitelikte olduğu sürece tutuklular hakkında da uygulanabileceğini öngörmüştür. Ancak atıf yapılan maddeler arasında 64. madde bulunmamaktadır; yani Yasaya göre Devletin tutukluları giydirmesi gibi bir yükümlülüğü yoktur, hatta hükümlülerde dahi muhtaç olmaları dışında Devlet için giydirme mecburiyeti öngörülmemiştir.
Türk Hukuku’na benzer yaklaşımı, uluslararası ceza mahkemelerinde de görmek mümkündür. Eski Yugoslavya ile İlgili Ceza Mahkemesi’nin Tutukevi Kuralları’na göre, şüpheliler temiz ve uygun olması kaydıyla diledikleri sivil kıyafeti giyebilmektedirler[22]. Ayrıca ihtiyaç duymaları halinde kendilerine kıyafet verilecektir[23]. Aynı düzenleme Sierra Leone Özel Mahkemesi tutukevi kurallarında da yer almaktadır[24].
2.2. Duruşmada Tek Tip Kıyafet
ABD Federal Yüksek Mahkemesi 03.05.1976 tarihli Estelle - Williams kararında; tutuklu yargılananların, duruşma sırasında tutukevinde giydikleri tek tip kıyafetleri giymeye zorlanamayacaklarını belirtmiştir. Mahkeme; tutukluyu tek tip kıyafetle yargılamanın herhangi bir kamu menfaatine hizmet etmediğini, sanığın kıyafetinin jüriyi etkileyebileceğini, tutuksuz yargılananların böyle bir sınırlamaya maruz bırakılmamasının tutuklu yargılananlar aleyhine ayırımcılık yasağını ihlal edebileceğini[25], tüm bunların suçsuzluk/masumiyet karinesinin gözardı edilmesine sebep olabileceğini belirtmiş[26] ve tutuklu yargılananların sivil kıyafet giyerek duruşmaya katılma hakkını tanımıştır. Ayrıca bu doğrultuda bir zorlama olması halinde savunma makamının itiraz etmesi gerekmektedir, mahkeme bu durumu re’sen dikkate alamamaktadır[27]. İtiraz edilmesi halinde tutukevi kıyafetiyle yargılanmanın ABD Anayasası’nı ihlal etmediğini ispat etme yükümlülüğü iddia makamındadır[28]. Tutuklunun kendi isteği ile tutukevi kıyafetlerini giyerek duruşmaya katılmasına da bir engel bulunmamaktadır.
Uluslararası ceza mahkemelerinde yargılananların duruşma düzenini bozmamak kaydıyla diledikleri kıyafetleri giymelerine izin verildiği görülmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Nürnberg ve Tokyo Askeri Ceza Mahkemeleri’ne bakıldığında; uluslararası ceza yargılamasının ilk örneklerinin bu konuda sanığa bir serbesti tanıdığı anlaşılmaktadır, hatta yargılanan askerler üniformalarını dahi giyebilmektedirler[29]. Günümüzde, Uluslararası Ceza Mahkemesi ise sivil kıyafetle yargılamayı esas almaktadır[30]. Burada, kıyafetin duruşma düzenini bozma ile ilgili olarak gündeme geleceği söylenebilir[31].
Görüleceği üzere; tutuklu yargılananın tek tip kıyafet giymesinin önünde, suçsuzluk/masumiyet karinesi ve tutuksuz yargılananlar lehine oluşabilecek ayırımcılık ve algı engel olarak gösterilmiş ve bu engeller uyarınca tutuklularda tek tip kıyafet uygulamasının önüne geçilmiştir.
İHAM’ın konuya nasıl yaklaştığına gelindiğinde; Mahkemenin duruşmada tek tip kıyafet hususunda gelişmiş bir içtihadı olmadığı görülmektedir. Bununla birlikte, tek tip kıyafet konusunun dolaylı olarak incelendiği 24.09.2013 tarihli ve 11871/05 sayılı Hadade - Romanya kararında belirlenen ilkelerin önemli olduğu kanaatindeyiz.
Hadade - Romanya kararına konu somut olayda başvurucu, duruşmaya tutukevi üniforması ile getirilmesinin İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin “İşkence yasağı” başlıklı 3. ve “Dürüst yargılanma hakkı” başlıklı 6. maddelerini ihlal ettiğini iddia etmiştir[32]. Başvurucuya göre bu durum, hem aşağılayıcı muamele teşkil etmekte ve hem de suçsuzluk/masumiyet karinesini ihlal etmektedir. Ancak Mahkeme; somut olayın özelliklerini, yani başvurucunun kötü tutulma koşulları sebebiyle de öne sürdüğü kötü muamele iddiasının ağırlığını dikkate alarak, sözkonusu iddiayı yalnızca İHAS m.3 kapsamında değerlendirmiş[33], başvuruda İHAS m.6’nın ihlal edildiği iddiasını destekleyen delil sunulmadığını belirtmiş, bu madde yönünden işin esasına girmemiştir. Başvuruda tek tip kıyafet ile İHAS m.6 arasında nasıl bir ilişki olduğu belirtilmediğinden ve aşağıda da açıkladığımız şekli ile Romanya Hukuku’nda duruşmada tek tip kıyafetle ilgili bir zorunluluk bulunmadığından Mahkeme, başvuruyu İHAS m.3 kapsamında incelemeyi uygun görmüştür. Kanaatimizce İHAM; Romanya Hukuku’nda bir zorunluluk olsa idi veya başvurucuya özgü bir kıyafet zorunluluğu kararı mevcut olsa idi, başvuruyu İHAS m.6’nın esasına girerek inceleyip, suçsuzluk/masumiyet karinesinin ihlalinden bahisle dürüst yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verirdi.
Romanya Hukuku’nda; tutuklu yargılananların duruşmaya tutukevi kıyafetleri ile katılması gibi bir zorunluluk olmadığı, tutukluların duruşma düzenini bozmamak kaydıyla istedikleri gibi giyinebileceklerinin öngörüldüğü, fakat tutukevinde temin edilen tek tip kıyafetle de duruşmaya katılmasında bir sakınca olmadığı anlaşılmaktadır. İHAM’ın önünde, ne başvurucunun ve ne de müdafilerinin iç hukuk sürecinde tek tip kıyafet uygulamasına itiraz ettiklerine dair bir delil mevcuttur[34]. Kısacası İHAM; başvuruyu, tek tip kıyafet yönü ile zayıf ve dayanaktan yoksun bulup, kabul edilemezlik kararı vermiştir[35]. Ancak İHAM Hadade kararında, tek tip kıyafet konusu ile ilgili genel ilkelere yer vermiştir. Bu ilkeler, üye devletlerin iç hukuklarında ve uygulamalarında dikkate alınmalıdır. Olağanüstü halin varlığı, henüz yargılanan ve hakkında kesinleşmiş mahkumiyet kararı olmayan kişilerin ve tutukluların tek tip kıyafet giydirilerek mahkemeye çıkarılmasını haklı kılmaz.
Mahkeme; İHAS m.3’ün ihlal edildiği sonucuna ulaşılması için aşağılayıcı veya kötü muamelenin, başvurucunun cinsiyeti, yaşı, ihtilaflı muamele sonucu ruh ve fiziksel sağlığında meydana gelen değişikliklere göre belirlenmesi gereken bir ciddiyet eşiğini aşması[36] ve bu eşiğin aşılmasının tespiti için aşağılayıcı olduğu iddia edilen muamelenin özellikle başvurucuyu küçük düşürmek ve itibarını zedelemek için yapılıp yapılmadığının, muamelenin kamuya açık olup olmadığının, böylelikle başvurucunun kamuoyunda aşağılanıp aşağılanmadığının, yargılama süreci, dolayısıyla muamele, kamuya açık değilse de, kamuoyu gözünde olmasa da başvurucunun kendisini ne kadar aşağılanmış hissettiğinin belirlenmesi[37] gerektiğini belirtmiştir. Somut olayda İHAM, bu unsurların varlığını gösteren herhangi bir delil bulamamıştır. Ancak Mahkemenin; kendisine tek tip kıyafet uygulaması yoluyla aşağılayıcı muamele yapıldığını gösteren deliller sunulması halinde, İHAS m.3’ün ihlal edildiği sonucuna ulaşacağı açıktır. Belirtmeliyiz ki; zorunlu tek tip kıyafet giyilmesi suretiyle tutuklunun duruşmaya çıkması öngörüldüğünde, İHAS m.3 ve özellikle de suçsuzluk/masumiyet karinesi bakımından İHAS m.6/2’nin ihlali gündeme gelebilecektir.
Yazımızın başlangıç noktasını oluşturan öneri Mukayeseli Hukuk ve İHAM’ın belirlediği ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, özellikle bir grup sanığın belirli bir kıyafetle duruşmaya katılmasını zorunlu kılmanın, gerek suçsuzluk/masumiyet karinesi yönünden sorunlara yol açabileceği ve gerekse aşağılayıcı muamele sorununu gündeme getirebileceği söylenebilir. Peki, bu öneriye riayet edilmeden sorunun çözülmesi mümkün müdür? Kanaatimizce Türk Hukuku, sanığın duruşmaya yazılı kıyafetle gelmesi sorununa çözüm üretebilmektedir.
3. Çözüm
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 203. maddesine göre; duruşmanın düzeni, mahkeme başkanı veya hakim tarafından sağlanacak, duruşma düzenini bozan kişi, savunma hakkının kullanılması engellenmemek koşuluyla salondan çıkarılacak, kişi direnç gösterir veya karışıklıklara neden olur ise mahkeme başkanı veya hakim tarafından disiplin hapsine konulabilecektir. Yazılı kıyafetlerle mesaj verme eyleminin duruşma düzenini bozma seviyesine ulaşması halinde, somut olayın özellikleri gözetilmek kaydıyla gerekli önlemler CMK m.203 hükmü uyarınca alınabilecektir. Savunma hakkının kullanılmasını sağlamak için duruşma salonunda tercüman bulundurulması, sanığın kendisine isnat edilen suçu önceden bilmesi, savunma imkanlarının hazır edilmesi Devletin yükümlülüklerindedir. Bu zorunluluklar karşılandığı sürece, duruşma düzenini bozacak talep ve davranışlar sınırlanabilmektedir. Nitekim yazımızın başında yer verdiğimiz olayda; Mahkeme Başkanı müdahale etmiş, benzer hadiselerin tekrarlanmaması için Adalet Bakanlığı tarafından önlem alınmıştır. Dolayısıyla; CMK m.203 ve 204 ve bunun yanında tutukluların bulunduğu yerlerde gerekli disiplinin sağlanması suretiyle sorunun çözülmesi mümkün olduğu halde, sorunla uyumlu olmayan ve kurallar ile duruşma disiplinine riayet eden sanıkların kısıtlanmasına yol açabilecek “tek tip kıyafet” önerisi yerinde olmayacaktır.
Bir an için olağanüstü hal kararnamesi ile bahsigeçen yönde bir tedbir alınabileceği düşünülebilirse de, Anayasa ve İHAS ilkeleri buna müsaade etmemektedir. “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” başlıklı Anayasa m.15 uyarınca; kişinin manevi varlığının bütünlüğüne dokunulmaması şartıyla, olağanüstü hallerde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması durumun gerektirdiği ölçüde durdurulabilmekte veya bunlar için Anayasal güvencelere aykırı tedbirler alınabilmektedir.
Belirtmeliyiz ki; Anayasa m.15/2’de, suçluluğu mahkeme kararıyla saptanıncaya kadar kimsenin suçlu sayılmayacağı belirtilerek, suçsuzluk/masumiyet karinesinin olağanüstü hallerde de korunacağı öngörülmüş olup, bu korumanın “Tanınmış insan haklarının korunması” başlıklı İHAS m.53 ile uluslararası alanda da kabul göreceği, bu sebeple de tek tip elbise giydirilmesi suretiyle suçsuzluk/masumiyet karinesini zedeleyebilecek uygulamaların hukuki dayanaktan yoksun olacağı açıktır.
Ayrıca, “Olağanüstü hallerde yükümlülükleri askıya alma” başlıklı İHAS m.15 de Sözleşmeci Devletlerin İHAS’dan doğan yükümlülüklerini durumun gerektirdiği ölçüde askıya alabileceklerini, İHAS m.3’ün ise askıya alınamayacağını öngörmektedir.
Tutukluların tek tip kıyafetle duruşmaya katılmasına yönelik bir düzenlemenin, içerisinde bulunduğumuz olağanüstü hal koşullarında, gerek Anayasa ve gerekse İHAS’da öngörülen “durumun gerektirdiği ölçü” kıstasını sağlamayacağı görüşündeyiz. Duruşma düzenini bozan şahsa özel bir tedbir alınması CMK hükümleri uyarınca mümkün olduğu halde, “tutukluya tek tip kıyafet giydirme” adımının atılması, masumiyet/suçsuzluk karinesinin gözardı edilmesine ve sanıkların manevi bütünlüklerinin kamuoyunun çok hassas olduğu yargılama süreçlerinde kamuya mal olacak şekilde zarar görmesine yol açabilecektir. Sorun ile çözüm önerisi arasında belirgin bir oransızlığın bulunması, serbest savunma hakkının sübjektif olarak baskı altına alınmasına, bu nedenle “silahların eşitliği” ilkesinin ihlal edilmesine neden olacaktır. Bu yönde bir düzenleme çerçevesinde duruşmaya tek tip kıyafetle katılmayı reddeden sanığın savunma hakkının ihlali gündeme gelecek ve duruşmada delillerden ziyade kıyafetlerin konuşması, yani semboliklik ön plana çıkacaktır.
Bu doğrultuda düzenlemenin bir grup sanıkla (ya da olağanüstü hal dönemi ile) sınırlı tutulmayıp, en azından yargılamaya konu suçlar bakımından aynı hukuki durumda olanlara veya tüm ceza yargılamalarında tutuklu yargılananları kapsayacak şekilde tek tip kıyafet giyme zorunluluğu getirildiğinde ise; yukarıda belirttiğimiz üzere, masumiyet/suçsuzluk karinesi zedelenecek, tek tip kıyafetten kaynaklanacak sübjektif takdirin sürece dahil olması ile “silahların eşitliği” ilkesi ihlal edilecek ve tutuklu yargılanan ile tutuksuz yargılanan kişiler arasında bir ayırımcılığa gidilecektir. Ayrıca tek tip kıyafet, Devlete ciddi miktarda maddi külfet olacaktır.
FETÖ/PDY yargılamalarında kamuoyu hassasiyeti ve duygusallığı ile konuya olan önyargı anlaşılabilirse de, hukuk düzeni ve ceza yargılaması bu sübjektif takdir ve isteklere bağlı kalarak hareket edemez. Ceza yargılamasının benimsediği ilke ve esaslara rağmen bir tarafın ulaşmayı hedeflediği amaç için şekli veya göstermelik yargılama kabul edilemez. Objektif ve kurallara uygun yargılama yapılarak maddi gerçeğe ulaşılmalı ve adalet tesis edilmelidir. Türk Hukuku’nda, İHAS’ın müsaade etmediği ve Mukayeseli Hukuk örneklerinin desteklemediği bir uygulamanın benimsenmesi isabetli olmayacaktır. Mevcut yargılama kuralları, soruşturma ve kovuşturmaların yürütülüp sonuçlandırılmasını mümkün kıldığı gibi, gerekli olan durumlarda ek yasal düzenlemeler de yapılabilmektedir. Amacın maddi hakikate ve adalete ulaşmak olduğu noktada, Mukayeseli Hukuk doğrultusunda benimsediğimiz yargılama kurallarından vazgeçilmemelidir.
Prof. Dr. Ersan Şen
Stj. Av. Fatma Betül Bodur
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
----------------------------------------------------------
[1] Hak ile hukukun aynı anlamı taşıması sebebiyle garip olsa da İnsan Hakları Hukuku kavramının uygulamada kullanıldığını görmekteyiz.
[2] Rasul - Bush, 542 ABD 2, 3 (2004).
[3] Federal Arşiv: 16 Kasım 2001 (Cilt 66, Sayı 222), Başkanlık Belgeleri, s. 57831-57836, 13 Kasım 2001 tarihli Askeri Emir, Bazı Yabancıların Terörle Savaş Kapsamında Tutulması, Bakımı ve Yargılanması. Erişim Adresi: <https://fas.org/irp/offdocs/eo/mo-111301.htm>. Erişim Tarihi: 18.07.2017. (13 Kasım 2001 tarihli Askeri Emir).
[4] 13 Kasım 2001 tarihli Askeri Emir, Bölüm 1(f).
[5] Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi, E/CN.4/2006/120, Guantanamo Körfezi’nde Tutulanların Durumu (Situation of Detainees at Guantanamo Bay), 27.02.2016, par.18. Erişim Adresi: <https://documents-dds-ny.un.org/doc/UNDOC/GEN/G06/112/76/PDF/G0611276.pdf?OpenElement>. Erişim Tarihi: 18.07.2017. (Guantanamo Körfezi’nde Tutulanların Durumu).
[6] Guantanamo Körfezi’nde Tutulanların Durumu, par. 19.
[7] Guantanamo Körfezi’nde Tutulanların Durumu, par. 23.
[8] Guantanamo Körfezi’nde Tutulanların Durumu, par. 25.
[9] Feyzioğlu, Metin, Anglo Sakson ve Amerikan Hukukunda Habeas Corpus Kurumu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 44, Sayı 1-4, s.665-688, 1995. Erişim Adresi: <http://www.feyzioglu.av.tr/yayin/habeas-corpus-kurumu.html>. Erişim Tarihi: 15.07.2017.
[10] Rasul - Bush, 542 ABD 13 (2004).
[11] Rasul - Bush, 542 ABD 17 (2004).
[12] Boumediene - Bush, 553 ABD 723 (2008).
[13] Cole, David, “With All Deliberate Speed”: Rasul v. Bush, Ten Years Later, The New Yorker, Erişim Adresi: <http://www.newyorker.com/news/news-desk/with-all-deliberate-speed-rasul-v-bush-ten-year-later>. Yayın Tarihi: 01.07.2014. Erişim Tarihi: 18.07.2017.
[14] Guantanamo Körfezi’nde Tutulanların Durumu, par. 49, 50.
[15] Askeri Komisyon Kuralları (Rules for Military Commissions), Kural 804/d-1. Erişim Adresi: <http://archive.defense.gov/pubs/pdfs/Part%20II%20-%20RMCs%20(FINAL).pdf>. Erişim Tarihi: 18.07.2017.
[16] ABD - Khalid Shaikh Mohammad, Walid Muhammad Salih Mubarak Bin ‘Attash, Ramzi Binalshibh, Ali Adbdul Aziz Ali, Mustafa Ahmed Adam Al Hawsawi, 3, 24.05.2012. Erişim Adresi: <http://dng.northjersey.com/media_server/tr/2012/10/17vest/ksmvest.pdf>. Erişim Tarihi: 18.07.2017.
[17] Bu hususta bkz. Guantanamo: Blacked Out Bay (Full Length), Vice News. Erişim Adresi: <https://youtu.be/tVrmwFtoFjM>. Erişim Tarihi: 18.07.2017.
[18] Rosenberg, Carol, What not to Wear - Guantanamo Edition, Miami Herald, Yayın Tarihi: 13.06.2012. Erişim Adresi: <http://www.miamiherald.com/news/nation-world/world/americas/guantanamo/article1940558.html>. Erişim Tarihi: 18.07.2017.
[19] Bu hususta bkz. Açık Kaynak, Pishko, Jessica, What Inmates Really Wear in Prison, Yayın Tarihi: 24.06.2015. Erişim Adresi: <https://www.racked.com/2015/6/24/8834387/why-inmates-wear-prison-uniforms>. Erişim Tairihi: 19.07.2017.
[20] Bu hususta örneğin bkz. Açık Kaynak. Erişim Adresi <http://www.experts123.com/q/what-do-the-different-color-mens-jail-jumpsuits-mean-for-la-county.html>. Erişim Tarihi: 19.07.2017.
[21] Nazarenko - Ukrayna, Başvuru No: 39483/98, par. 139, 29 Nisan 2003.
[22] Birleşmiş Milletler Tutukevi, Tutuklular için Kurallar (United Nations Detention Unit, House Rules for Detainees), IT/99, Haziran 1995. Erişim Adresi: <http://www.icty.org/x/file/Legal%20Library/Detention/IT99UNDU_house_rules_en.pdf>. Erişim Tarihi: 19.07.2017.
[23] Ibid.
[24] Sierra Leone Özel Mahkemesi, Sierra Leone Özel Mahkemesi’nde Yargılanmayı ve Temyiz Aşamasını Bekleyenler ile Mahkeme Tarafından Tutuklanmış Kişilerin Tutulmasına İlişkin Kurallar (Rules Governing the Detention of Persons Awaiting Trial or Appeal before the Special Court for Sierra Leone or Otherwise Detained on the Authority of the Special Court for Sierra Leone), Yayım Tarihi: 07.03.2003, Güncellenme Tarihi: 14.05.2005. Erişim Adresi: <https://www.legal-tools.org/doc/571625/pdf/>. Erişim Tarihi: 19.07.2017.
[25] Estelle - Williams, 425 ABD 505 (1976).
[26] Estelle - Williams, 425 ABD 504, 518 (1976).
[27] Estelle - Williams, 425 ABD 512, 513 (1976).
[28] Estelle - Williams, 425 ABD 505, 506 (1976).
[29] Bu hususta bkz. Açık Kaynak. Erişim Adresi: <http://www.jewishvirtuallibrary.org/photographs-of-the-nuremberg-trial>, <https://www.army.mil/e2/-images/2010/11/21/92489/army.mil-92489-2010-11-18-151131.jpg>. Erişim Tarihi: 19.07.2017.
[30] Bu hususta bkz. Açık Kaynak. Erişim Adresi: <https://www.icc-cpi.int/car/Bemba-et-al>. Erişim Tarihi: 19.07.2017.
[31] Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Tüzüğü, m.71, Usul ve Delil Kuraları, m.170.
[32] Hadade - Romanya, Başvuru No: 11871/05, par. 52, İHAM 2013.
[33] Hadade - Romanya, par. 54.
[34] Hadade - Romanya, par. 91.
[35] Hadade - Romanya, par. 95.
[36] Hadade - Romanya, par. 84.
[37] Hadade - Romanya, par. 85.