Bilindiği üzere Suriye’de süregelen İç Savaş 13. yılını devirdi. Bu savaş milyonlarca insanı yerinden etti ve yüz binlerce insanın ölümüne yol açtı. Çeşitli toplu katliamlar, kadınların uğradığı taciz, tecavüz olayları, sistematik işkenceye maruz bırakılan ve zorla kaybettirilen binlerce insanın mevcudiyeti Suriyelilerin ülkelerinde barınamayacaklarını anlamaları ve diğer ülkelere iltica etmeleri ile sonuçlandı. Suriye’nin ülkemiz sınırında olması nedeniyle Suriyelilerin iltica ettiği başlıca ülkelerden biri Türkiye’dir. Türkiye, Suriye Savaşı’ndan sonra ilk kez kitlesel bir göç ile karşılaşmış, bu nedenle toplumda mülteci kavramı konusunda karmaşıklıklar yaşanmıştır. Siyasetçilerin, akademisyenlerin, düşünürlerin bu konudaki yanlış tanımlamaları toplum nezdinde de infial yaratmıştır.
6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’na göre mülteci, şartlı mülteci, ikincil koruma ve geçici koruma olmak üzere 4 çeşit uluslararası koruma çeşidi vardır. Mülteci Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle korku yaşayan ve ülkesinde barınması söz konusu olmadığı için diğer ülkelere sığınan kişilere denirken şartlı mülteci Avrupa dışında meydana gelen olaylar sebebiyle ikamet ülkesinde barınamayıp diğer ülkelere sığınan kişiye denir. Şartlı mülteci koruma çeşidini sağlayan kişiler, üçüncü güvenli bir ülkeye yerleştirilinceye kadar Türkiye’de kalabilir. İkinci koruma mülteci ya da şartlı mülteci olmayan ama ülkesine döndüğü takdirde kanunda sayılan riskler ile karşı karşıya kalabilecek kişilere verilmektedir. Son olarak geçici koruma statüsü ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara sağlanmaktadır.
Suriye Savaşı’nın başladığı 2011 yılında savaştan kaçıp ülkemize sığınan Suriyeliler şartlı mülteci statüsünden yararlanmaktaydı. Ancak bu göçlerin kitleselleşmesi ve her yabancının durumunun tekrar tekrar değerlendirmeye alınması idare açısından maliyet ve zaman kaybı olduğu için 2013 yılında TBMM tarafından geçici koruma statüsü kanunlaşmış ve uluslararası koruma statüsü kapsamına girmiştir. Ancak bu koruma yalnızca Suriyelilere özel bir statü olup şu an Türkiye’de şartlı mülteci statüsüne sahip Suriyeli bulunmamaktadır. Geçici koruma statüsü, diğer statülerin sağladığı imkanlara nazaran daha sınırlı bir hak sunmaktadır. Bu statü Suriyelilere yalnızca yasal kalış, eğitim, sağlık vb. haklar tanımaktadır. Uygulamada her yıl yenilenmesi gereken bu statü, Suriyelilerin başka bir ülkeye gitme hakkını kısıtlamakta, seyahat etmesine engel olmaktadır.
Görüleceği üzere Suriyeliler ne mülteci ne de şartlı mültecidir. Suriyelilerin sahip olduğu statü geçici koruma statüsüdür. Dolayısıyla her kavramın yerinde kullanılması gerektiğinden mültecilerin kim olduğu hususu da doğru bilinen bir yanlış olarak bugün toplumda yer edinmiştir. Bu durum diğer koruma sahipleri açısından da Suriyeliler açısından da toplumda yer edinememe başta olmak üzere birçok soruna yol açmaktadır. Zira uygulamada her yıl yenilenmesi gereken bu statü ile geçici koruma altına alınıp alınmayacağı her yıl değerlendirilen Suriyeliler, belli haklara erişmekte sorunlar yaşamaktayken mülteci statüsü verilmiş bir yabancı daha geniş haklarla hayatını idame ettirmektedir. Son olarak İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı tarafından açıklanan verilere göre Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 29 Ağustos 2024 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 9 bin 382 kişi azalmıştır.
Ayrıca toplumda Suriyelilerin ev ve toprak satın aldıkları, yavaş yavaş ülkemizi işgal ettiklerine dair asılsız bilgiler yayılmaktadır. 1927 yılında yürürlüğe konulan 1062 Sayılı Kanun uyarınca Suriyelilerin taşınmaz mal edinmeleri mümkün değildir. Bu yaklaşık 100 yıllık bir süreçtir ve bu Kanun ile usulsüz olarak taşınmaz mal edinmiş olan Suriyelilerin mevcut taşınmazlarına da el konulmuştur. Çifte vatandaş olsa dahi, Suriyeli olması taşınmaz mal edinememesi için yeterlidir. 1062 Sayılı Kanun ülke menfaati ve güvenliği için bir teminat olup Suriyelilere taşınmaz satışı yasağının temel çerçevesini oluşturmaktadır.