Esasen iç siyaseti ve hukuk düzenimizi yakından ilgilendiren kapsamlı İnfaz Kanunu değişiklikleri, Kovid-19/Çin Virüsü tehlikeli salgın hastalığından dolayı deyim yerinde ise sessiz sedasız kanunlaşmak üzeredir. Bu Kanunun çıkarılmasında temel sebepler; Ceza İnfaz Kanunu’nun eksik olan ve düzeltilmesi gereken hükümlerinin değiştirilmesi, süresi kısa olan cezalarda ortaya çıkan cezasızlık algısına son verilmesi ve cezaevlerinin artırılmış kapasitesinin çok üzerine çıkmış doluluğunun geçici düzenlemelerle azaltılmasının ve makul seviyeye getirilmesinin sağlanması olarak gösterilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli gündem maddesi olması gereken bu Kanun; adalete, vicdana, hakkaniyete, eşitliğe uygun çıkarılmalı, en önemlisi de Kovid-19/Çin Virüsü hastalığından sonra ceza infaz kurumlarında bulunanların yaşam hakları ile sağlıklarını gözetmelidir. Çünkü Anayasa m.2 ve 5’den dolayı Devletin, cezaevlerinde kalan insanların yaşamlarını ve sağlıklarını korumaya dair pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır.
5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu’nun kalıcı ve geçici düzenlemeleri ile ilgili yoğun eleştiriler, adaletsizlik ve eşitsizlik iddiaları gündeme gelmekte ve bu iddiaların Anayasa Mahkemesi’ne taşınması pek muhtemeldir. Kovid-19/Çin Virüsü hastalığının tüm dünyayı ve ülkemizi ciddi şekilde tehdit ettiği gerekçesiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kanunlaştırma çalışmalarına hız verildiği ve hatta Kanun Teklifinde yer alan Ceza İnfaz Kanunu’na eklenen Geçici 9. maddesine Adalet Komisyonu’nda Kovid-19’dan dolayı 6. fıkranın eklendiği bilinmektedir.
Hükümlüler, yani suç işlediği kanıtlananlar için Kovid-19’dan dolayı özel düzenleme çıkaran TBMM, nasıl olup da suçsuzluk/masumiyet karinesi altında tutuklu yargılanan şüphelilerle ve sanıklarla ilgili geçici bir adli kontrol hükmü kanunlaştırmaz? Tutuklama ile adli kontrol tedbirlerinin aynı şartları taşıdığı dikkate alındığında, mevcut sağlık şartlarına göre tutukluların kapalı ceza infaz kurumlarında tutulmaya devam edilmesi “ölçülülük” ilkesine uygun mudur? Yine “ölçülülük” ilkesi gereğince, tutuklular arasında başka hastalıkları ve engelleri bulunanlar ile yaşlı olanların durumlarının gözetilmesi gerekmez mi?
Tutuklama tedbirinden beklenen kamu yararı ile tutukluların yaşam, maddi ve manevi varlıklarının korunması hakları arasında bir denge kurulmalıdır. Suçsuzluk/masumiyet karinesi altında yargılanan, Kovid-19’dan dolayı adli iş ve işlemlerden olan duruşmaların yapılamadığı veya sağlıklı gerçekleştirilemediği bir dönemde, geçici hükümle tutuklu yargılananların durumlarının gözetilmeme gerekçesi ne olabilir?
Yaşam, maddi ve manevi varlığı koruma haklarının üstünlüğü karşısında; kişinin tutuksuz veya adli kontrol tedbiri altında yargılanabilmesinin, bir an için şüpheli veya sanık adaletten kaçsa bile yakalanabilmesinin mümkün olduğu, bu konuda üstünlüğün insan sağlığına ve hayatına verilmesi gerektiği düşünülmelidir.
Tutuklamanın bir tedbir olup ceza olmadığı, ceza yargılamasında amaca hizmet ettiği ölçüde kullanılması gerektiği gözardı edilmemelidir.
Mevcut durumda; sadece geçici ve kalıcı infaz hükümlerinden dolayı cezaevinde kalması gereken süreleri azalan tutukluların dolaylı olarak etkilenecekleri, gebe veya yeni doğum yapmış kadınlar ile ağır hastaların ve çok yaşlı tutukluların ise adli kontrol tedbiri altına alınabilecekleri, ancak adli kontrol tedbirinin tatbikinde zorunluluk olmadığı, diğer tutukluların durumlarının ise etkilenmeyeceği anlaşılmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinin 4. fıkrasında ceza sınırı dikkate alınarak tutuklama yasağına ve 102. maddede de azami tutukluluk sürelerine yer verildiği, bu hallerde tutuklama tedbirinin uygulanamayacağı, yine CMK m.100/1 ve 101/1’de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını kısıtlayan tutuklama yerine “ölçülülük” ilkesi gözetilerek adli kontrol tedbirinin uygulanabileceğine dair hükümlere yer verildiği bilinmektedir.
Yukarıda belirttiğimiz sebepler ve Kovid-19/Çin Virüsü hastalığından dolayı tedbir amaçlı olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na aşağıda yer verdiğimiz geçici hüküm eklenebilir:
“Tehlikeli salgın hastalığın ortaya çıktığı ve devam ettiği dönemde, Sağlık Bakanlığı tarafından hastalığın kontrol altına alındığı ilan edilinceye kadar, tutuklama nedeni olan suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hali dahil hapis cezasının üst sınırı 15 yılı geçmeyen şüphelinin veya sanığın tutukluluğuna son verilir. Bu halde, hakimlik veya mahkemece adli kontrole ilişkin hükümler uygulanır”.