Dolandırıcılık suçlarında banka hesaplarını kullandıranlar bakımından yasa değişikliği düşünülmektedir. Failin lehine olacağı anlaşılan bu yasa değişikliğinin; infazı tamamlanmış, kesinleşip infazı beklenen, soruşturması veya kovuşturması devam eden dosyaları etkileyeceği hususu dikkate alınmalıdır.

Kesinleşmiş dolandırıcılık suçları bakımından uyarlama yargılaması gündeme gelir mi? Her ne kadar düşünülen değişiklik; bilişim suçları kapsamında TCK m.245/B olarak TCK’ya ekleme yapmak olsa da, ister istemez suçun lehe unsurları ve cezası nedeniyle failin lehine geçmişe etkili uygulanır, yani bu durumda TCK m.7 devreye girer.

TCK m.245/B yasalaştığında, bunun failin lehine uyarlamaya neden olmayacağını ileri sürenler de var. Bu görüşe göre; dolandırıcılık suçu tartışılmış, failin kastı ve suça iştiraki tespit edilmiş, faile ceza verilmiş ve konu kapanmıştır. Bu nedenle TCK m.245/B'nin yalnızca devam eden davalarda dikkate alınması gerekir.

Ancak belirtmeliyiz ki, bu değerlendirme TCK m.7/2'de alan "Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan uygulanır ve infaz olunur." hükmünden kaynaklanan lehe uygulamayı engellemez, yani yeni kanunlaşan hukuk nedeniyle uyarlama gündeme gelebilir. Aksi halde, kanunlaşacak TCK m.245/B'nin banka hesap sahiplerinin devam eden dolandırıcılık davalarında da dikkate alınmaması gerekir.

Pekala; böyle bir değişikliğe gidilmeyip de nitelikli dolandırıcılık suçları veya bu suçun bazı seçimlik hareketleri CMK m.253 kapsamında uzlaşmaya alınamaz mı, alınırsa yasa değişikliği TCK'da değil CMK'da yapıldığı için lehe uygulama gündeme gelmeyebilir mi?

Her ne kadar ilk anda usul kurallarında lehe yapılan değişikliklerin geçmişe etkili uygulanmayacağı söylense de, Ceza Hukukunu, suç ve cezalar ile sonuçlarını etkileyen değişikliklerin CMK'da yapılmasının sonucu değiştirmeyeceği ve geçmişe etkili olarak failin lehine uygulanacağı, aksi yönde koyulacak bir hükmün de AYM tarafından iptal edileceği söylenebilir. Bu durum, elbette ağır ceza mahkemeleri bakımından ciddi bir iş yükünü gündeme getirir.

Nitelikli dolandırıcılık suçunun uzlaştırmaya tabi kılınması da, suçu önlemede ve suçtan caydırmada zafiyete yol açabilir. Suça eğilimli olanlarda, "Yakalanmazsam sorun yok, yakalanırsam verir parayı kurtarırım." anlayışı gelişebilir.

En isabetli olanının, mevcut kurallarla yürüyüp sorunu uygulamada çözmek olduğu da söylenebilir.

Ancak uygulamada; TCK m.37'de düzenlenen müşterek faillik ile TCK m.39'da tanımlanan yardım etme arasında ince çizginin yargılamalarda yeterince araştırılmadığı, banka hesabı kullandıran sanığın suç işleme kastının olup olmadığının değerlendirilmediği görülebilmektedir. Dolandırıcılık suçunda banka hesabını kullandırma, hesap sahibinin bu konuda suç işleme kastı olması şartıyla, suçu kolaylaştırma suretiyle yardım etme kapsamında değerlendirilmelidir. Bir de mağdur sayısınca hesap kullandırmanın ceza sorumluğu gündeme alındığında, ciddi bir ceza yükü gündeme gelecektir.

Kanaatimizce; suça yardım kapsamında hesap sahibinin suçun icrasında fiili hakimiyeti varsa, o zaman hesap sahibi müşterek fail olarak da değerlendirilebilir. Ancak bu yoksa; hesap sahibinin, hesabının dolandırıcılık suçunda kullanıldığını bilmesi kaydıyla, farklı mağdurların olduğunu bilmediği durumda yardım etmeden zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle artırılmış bir ceza ile cezalandırılması gerekir.

Buna ek olarak, TCK m.245/B de Kanuna getirilebilir. Hesabını hangi suçun işleneceğini bilmeden, fakat hukuka aykırı bir maksatla kullandıranlar bakımından teklif edilen suç tanımı yasalaştırılabilir.


>> TCK 158 Mağdurları: Birinci Kısım