I- Giriş
Bu yazımızda; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesinde düzenlenen kasten öldürme suçunun, TCK m.82/1-a bendinde öngörülen nitelikli hallerinden birisi olan, tasarlayarak insan öldürme suçunun ne olduğu, kusurluluğu etkileyen hallerden olan TCK m.29’da yer alan haksız tahrik hükümlerinin ne olduğu, hangi durumlarda uygulanabileceği ve tasarlayarak insan öldürme suçuyla haksız tahrikin birleşip birleşemeyeceği ve araya belli bir zaman girdiği takdirde haksız tahrikin ortadan kalkıp kalkmayacağı sorunu ele alınmıştır.
II- Tasarlayarak İnsan Öldürme Suçu
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun m.82/1-a bendinde kasten öldürme suçunun tasarlayarak işlenmesi halinde, failin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılacağı düzenlenmiştir. Tasarlamanın ne anlama geldiği konusunda, hem 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu ve hem de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda tanımlama bulunmamakta, ancak doktrinde ve Yargıtay kararlarında tasarlamayı açıklama bakımından iki görüş ileri sürülmektedir. Bunlar; “soğukkanlılık” teorisi ve “planlama (tertip)” teorisidir.
“Soğukkanlılık” teorisine göre; tasarlayarak insan öldürme suçunu işleyen failde anormal bir soğukkanlılık gözlemlenmekle birlikte, kişinin ölümüne neden olan failde hiçbir heyecan, duygu olmaması failin ruhi kötülüğünü göstermektedir. “Planlama (tertip)” teorisi de; failin mağdura karşı icra hareketlerini gerçekleştirmeden önce pusu kurması, hile ile öldüreceği yere getirmesi, mağdurla arkadaş olarak plan kurması biçiminde karşımıza çıkabilmektedir. Burada failin asıl amacı; önceden aldığı suç işleme kararının icra hareketlerini hangi araçlarla, nerede ve kimlerle gerçekleştireceğini plan dahilinde belirlemesi olup, bu durumu Yargıtay “planlama” teorisi kapsamında değerlendirmektedir.
Tasarlayarak öldürme suçunda; failin suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında sakince düşünebilmeye yetecek kadar süre geçmesi beklenmekte olup, tasarlama halinde anında karar vererek icra hareketleri gerçekleştirilmemektedir. Belirtmeliyiz ki; burada haksız tahrik kurumundan ayrılan bir durum vardır. Çünkü haksız tahrikin tatbiki için failde aniden oluşan elem, ızdırap ve acının etkisiyle eylemi gerçekleştirmesi ve mağduru öldürmesi tasarlayarak öldürmenin esas unsuru olan “planlama” unsurunu gerçekleştirmeyerek haksız tahrik indiriminden de yararlanmasının önüne geçecektir.
Yargıtay’a göre tasarlayarak öldürme suçunun işlenmesinde tasarlamanın oluşması için dört koşulun arandığını belirtmektedir, bu koşullar;
- Failin mağdura karşı yaşam hakkı veya vücut bütünlüğüne karşı eylemde bulunmaya koşulsuz olarak karar vermesi,
- Failin tasarlayarak suçu işlemeden önce belirli bir zaman geçmesi[1],
- Failin aradan belirli bir süre geçmesine ve huzura ermesine rağmen icra hareketlerini belirli bir plan dahilinde gerçekleştirmesi[2],
- Failin gerçekleştirmek istediği fiil, bir plan, kurgu dahilinde icra etmesi[3],
Hususlarının birlikte gerçekleştirilmesidir.
III - Haksız Tahrik
Türk Ceza Kanunu’nun “Haksız tahrik” başlıklı 29. maddesine göre; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine on sekiz yıldan yirmi dört yıla ve müebbet hapis cezası yerine on iki yıldan on sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir”. Türk Ceza Kanunu’na göre haksız tahrik, indirim nedeni olarak görülmüş ve bu düzenlemenin ana koşulunun yapılan haksız hareketin fail üzerinde hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi ve suçun işlendiği anda (veya sonrasında) failin içinde bulunduğu durumun etkisi altında kalarak işlediği suça karşılık indirim nedeni olarak düzenlenmiştir.
Yargıtay içtihadı ve doktrine göre, TCK m.29’da yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:
- Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı[4],
- Bu fiil haksız olmalı,
- Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
- Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
- Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır[5].
IV- Haksız Tahrikte Zaman Aralığı
Haksız tahrikin unsurlarına göre haksız tahrikin tatbiki için etki ve tepki teşkil eden eylemlerin varlığı gerekmektedir. Haksız tahrikin tatbiki açısından tahriki teşkil eden fiilin işlendiği tarih ile suçun işlendiği tarih arasında bir süre geçmiş olabilir, fakat bu durum haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasına engel olmamalıdır. Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 06.10.1993 tarihli, 1999/5376 E., 1993/6565 K. sayılı kararında; “haksız tahrik maddelerinin uygulanması için; zamanın kısa olması zorunlu bir etken değildir. Haksız bir olayın bulunması, bu olay ile sanıkta meydana gelen öfke ve acı ile suçun işlenmesi arasında nedensellik bağlarının saptanması yeterlidir” şeklinde karar vermiştir.
Aradan uzun süre geçmesi, fail ve mağdur arasında önceden hasımlık bulunan olayın yargılamaya konu edilmesi, mahkumiyetle sonuçlanması, hatta cezanın infaz edilmesi, haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını engellemez. Önceki olay failin bu suçu işlemesine etken olmuş ve failde öfke ve ızdırap etkileri uyandırmışsa haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerekmektedir[6].
Haksız tahrikin uygulanması için Türk Ceza Kanunu’nda bir zaman sınırlaması bulunmadığından haksız tahrikte zaman aralığı önemli değildir. Önemli olan fiilin icra edilmesine teşkil eden eylem nedeniyle etki tepki sonucunda fiilin işlenip işlenmediği, yani illiyet bağının bulunup bulunmadığıdır[7].
V- Tasarlayarak İnsan Öldürme Suçunda Haksız Tahrik Uygulanabilir mi?
Tasarlama, yazımızın başında belirttiğimiz üzere Yargıtay kararları ve doktrine göre iki teori kapsamında ele alınmakta olup, bunlar “soğukkanlılık” ve “plan” teorileridir. “Soğukkanlılık” teorisine göre failin eylemi gerçekleştirmeye karar vermesi ile eylemi icra etmesi arasında belli bir zaman geçmesi ve failde suç işlerken anormal bir ruh hali gerekmekte, plan teorisine göre ise failin eylemi gerçekleştirmesinden önce belirli bir süre geçmesi ve bu fiili nasıl, nerede, ne zaman ve kiminle gerçekleştireceğini düşünmesi gerekmektedir.
Belirtmeliyiz ki; “soğukkanlılık” teorisi kapsamında failin soğukkanlı olması, failin öfkeli olmadığının bir göstergesidir. Halbuki haksız tahrikin esas şartlarından birisi failin tahrik altında olması ve bu öfkenin etkisi ile suçu işlemesidir[8]. Şayet tasarlayarak insan öldürme suçunda soğukkanlılık teorisi kabul edilirse; tasarlama ile haksız tahrikin içtima etmesi mümkün gözükmemektedir, ancak “plan kurma” teorisi ele alınırsa tasarlama ile tahrikin içtima edebileceği söylenebilecektir.
Örnek vermek gerekirse; A’nın kendisine karşı cinsel istismarda bulunan B’yi 10 yıl aradan sonra tesadüf eseri görmesi üzerine evini, işyerini, öğrenerek kendisine karşı tasarlayarak suç işlemesinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanması mümkün müdür?
Haksız tahrik teşkil eden eylemin zamanı plan kurma teorisi kapsamında ele alındığında mağdura karşı oluşan elem, ızdırap ve acının anlık olması her insanda beklenemez, belli bir süre bu psişik etkinin sürmesi mümkündür. Bu nedenle Yargıtay kararları ve doktrin gözönüne alındığında tahriki teşkil eden fiil ile aradan geçen zamanın değil, illiyet bağının tespit edilmesi gerekmektedir. Öte yandan belirtmeliyiz ki; uzun süre önce kendisine cinsel istismarda bulunan kişi ile aniden karşılaşıp öldüren failin haksız tahrik altında olduğunu kabul ederiz, fakat bu halde tasarlamadan söz etmek mümkün değildir. Aynı olay üzerinden kendisine karşı cinsel istismarda bulunan kişi ile mağdurun aynı sokakta oturduğu, her gün karşılaştıkları, hatta aynı işyerinde yıllardır çalıştıkları durumlarında, eklenen yeni bir olay gerçekleşmediği ihtimalinde haksız tahrik hükümlerinin uygulanamayacağı kanaatindeyiz.
Kişinin tasarlayarak insan öldürme suçunun esas kaynağı olan planlamayı 10 yıldır neden gerçekleştirmemiş olduğu sorusu akla gelebilir, çünkü haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasında, zaman diliminin ne kadar süre içerisinde olabileceği ile ilgili bir açıklık bulunmamaktadır. Yargıtay içtihadı ve doktrin kapsamında; haksız tahriki teşkil eden eylemin üzerinden ne kadar süre geçtiğinin önemli olmadığı, failin içinde bulunduğu ruhani durumun etkisi ile fiili gerçekleştirmesinde illiyet bağının kurulması gerektiğini ifade etmeliyiz.
Bir başka örnek; failin yaptığı ortaklıkta kendisini zarara uğratan ortağını bir yıl sonra gördüğünde işlediği suçtan dolayı haksız tahrikten yararlanabilir mi? Bu soruya karşılık olarak; failin bir yıl sonra ortağı ile karşılaştığı, hiç plan yapmadığı ve bir anda öfkeye kapıldığını ele alırsak, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlanabileceği söylenebilir, failin ortağını bir yıl aradan sonra görmesi ve ona karşı maddi ve manevi kayıplarının etkisi ile tasarlayarak bir suç işlemesi halinde, yine haksız tahrik hükümlerinden yararlanmasına engel olmayacaktır. Çünkü failde oluşan haksızlık hissinin psişik etkisi devam etmekte olabilir, bu durumda failinin hem tasarlayarak öldürme ve hem de haksız tahrik hükümlerinden yararlanması mümkündür.
Netice olarak; tasarlamada suç işleme kararını etkileyen olayın üzerinden geçen zamandan çok, suç kararının alınması ve sonrasındaki sürece bakılması gerekir. Esasen haksız tahrik oluşturan eylemin üzerinden uzun zaman geçmesi failde oluşan öfke ve ızdırap halinin geçmesine engel olamayacağı, bununla birlikte haksızlığın psişik etkisinin devam ettiği hallerde haksız tahrik uygulanabileceği söylenebilir. Nitekim, öngörülemeyen durumlarda failin öfke ve ızdırap hali suç işleme kararının daha detaylı ve kapsamlı planlamasına etken olabilir. Bu durumda, failin maruz kaldığı haksız tahrik sebebiyle içinde bulunduğu psikolojik durum tasarlayarak suç işlemesine engel teşkil etmez. Bu durumda somut olayın özelliklerine göre, hem tasarlayarak insan öldürme suçunun ve hem de haksız tahrikin tatbikinin aynı fiil hakkında uygulanması mümkün olabileceği kanaatindeyiz.
Son bir değerlendirme olarak belirtmeliyiz ki; tasarlayarak insan öldürme suçu her ne kadar ağır bir suç olarak karşımıza çıksa da, failin bu suçu işlemesinin esas kaynağının araştırılması, failin öfke ve ızdırap haliyle suç işlemesine etken olan olayın arka planında nelerin olduğu yargılamada ortaya koyulan ve değerlendirilip tartışılan delillere göre ayrıntılı tartışılması gerekmektedir. Çünkü yukarıda detaylı olarak açıkladığımız ve özellikle cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda failin kendisine uygulanan cinsel saldırı, istismar veya taciz suçlarının failde oluşan psişik etkisinin uzun süre devam edebileceğinin kabulü gerekir. Esasen; haksız tahrike neden olan olayın üzerinden uzun zaman geçmesi sebebiyle tasarlamanın gündeme geldiği hadiselerde, fail hakkında haksız tahrikten dolayı kanuni indirim yapılmayacağı söylense de, bu hususta bir kesinlik bulunmamaktadır. Fail; özellikle plan yaparak ve bu sırada görünür soğukkanlılığını koruyarak, fakat TCK m.29’da öngörülen şedit elem veya hiddet duygularını da kaybetmeyerek suç işleyebilir ki, bu durumda sırf aradan geçen uzun zamanı dikkate alıp, failin karşı karşıya kaldığı haksız fiilden istifade edemeyeceğini söylemek isabetli olmayacaktır. Failin haksız tahrikten kaynaklanan şedit elem veya hiddet duygusunu kaybettiği halde, sırf haksız tahrik indiriminden faydalanabilmek için savunmada bulunduğunun iddia edildiği halde, somut olayın özelliklerine ve sübuta bakmak gerekir. Çünkü somut olayın özellikleri ve sübutla ilgili bu husus; bir delillerin ortaya koyulması, değerlendirilmesi, tartışılması ve takdiri sorunu olarak karşımıza çıkar.
Sonuç olarak, haksız tahrik ile taammüd veya tasarlama dediğimiz suçun manevi unsuruna ilişkin kastın yoğunluğu birlikte bulunabilir. Tasarlamanın asıl unsurunu planlama teşkil etse de, yanında soğukkanlılık da yer alması gerektiğinden bahisle, tasarlama ile haksız tahrikin birlikte uygulanamayacağı ileri sürülebilir ki, bunu her olayda kabul etmek mümkün değildir. Pekala ciddi bir haksız fiille karşı karşıya kalan failin, aradan geçen zamana rağmen şedit elemini veya hiddetini kaybetmez, hatta kendisine haksız fiil icra eden mağdurla karşılaştığında, ona karşı geçmişte maruz kaldığı haksız tahrikin etkisiyle ağır elemini veya kızgınlığını koruyabilir, bu yönde olan duyguları depreşebilir. Bu durumda haksız tahrikin ağırlığı ve geçen zaman da dikkate alınarak, TCK m.29’un tatbiki yoluna gidilmelidir.
Prof. Dr. Ersan Şen
Stj. Av. Tamer Berk Bayraklı
(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)
---------------
[1] Yargıtay 1.CD., 05.02.2020; 2018/558 - 2020/333 kararı
[2] Yargıtay 1. CD., 09.06.2020; 2019/4073 - 2020/1206 kararı
[3] Yargıtay 1. CD., 07.09.2019; 2017/3166 - 2019/4127 kararı
[4] YCGK, 2004/1-74 E., 2004/118 K.
[5] YCGK, 31.10.1994, 1994/1 - 225 E., 119/250 K.
[6] YCGK, 19.11.1911, 254/277
[7] TCK Genel Hükümler, Cumhuriyet savcısı Mehmet Tan, 1. Cilt, Seçkin Yayıncılık, 2011, Ankara, s.1075.
[8] TCK Genel Hükümler, Cumhuriyet savcısı Mehmet Tan, 1. Cilt, Seçkin Yayıncılık, 2011, Ankara, s.1072