İnsanı diğer türlerden ayırt etmek için onun ‘toplumsal’ ya da ‘düşünen’ veya ‘konuşan’ hayvan olduğu vurgulanır. Bu vurgulara şu da eklenebilir: İnsan ‘kurgu gerçekler üretebilen’ hayvandır. Bu vurguyu milyonlarca yıl süregelmiş ve süregidecek evrim sürecinde anlamlı kılan olgu, türün tamamına yakın üyelerince kurgu gerçeğinin vazgeçilemeyecek gereksinimlerin doğal gerçek zemini olarak görülmesi, öyle kabul edilmesi, öyle yaşanmasıdır.
İnsanın yetmiş bin yıl öncesine kadar birlikte var oldukları diğer hayvanlardan, hatta kendi cinsinin diğer türlerinden ayrılarak hızla günümüz modern insanına evrimi, aslında var olmayanı tahayyül ederek kurgu gerçek üretebilme becerisi kazanmasıyla açıklanabilir. Bu becerinin kazanılması insan beyninin evrim sürecindeki tesadüfi olduğu düşünülen genetik mutasyonudur; ‘İnsan düşünen hayvandır’ vurgusu evrim tarihimizin beyinle ilgili hikayesini anlatır. ‘İnsan toplumsal hayvandır’ vurgusu bu hikayenin bir başka anlatımıdır; hayvanlar da topluluklar halinde yaşayabilirler, ancak hiçbir hayvan bildiğinden, tanıdığından, kendi grubundan olmayan, başka bir türdeşiyle ilişkiye girip ortak davranış tasarlayamaz. İnsanın toplumsallığı ortak davranış tasarlayabilme becerisine sahip olmayı anlatır ki, ‘konuşabilme’ yani ‘iletişim kurabilme’ yetisi (‘insan konuşan hayvandır’), ancak insanın tanımadığı, hiç görmediği, bilmediği, bambaşka gruplardan insan bireyleriyle birlikte ortak davranışlara girebilmesini sağlayan tahayyül ürünü kurgu gerçekler üretebilme ve üretilen kurgu gerçeğin var olan gerçek gibi kabul edilip öyle yaşanmasına ikna edebilme yetisiyle tamamlandığında (‘insan kurgu gerçek üretebilen hayvandır’) modern insanın evrim hikayesi geçmişten günümüze tamamlanır.
Adalet doğal gerçeklikte yeri olmayan bir kurgu gerçektir. Hukuk da öyledir, yani o da bir kurgu gerçektir. Adaletin hukuk alanında, özellikle yargısal faaliyet sonunda tecelli edeceği inancı da kurgu gerçeğin büyüsüne kapılanarak gerçekmiş ya da gerçeklik kazanacakmış gibi yaşanan kurgusal inanç biçimidir.
Adalet doğal gerçeklikte yeri olmayan bir kurgu gerçektir. Hukuk da öyledir, yani o da bir kurgu gerçektir. Adaletin hukuk alanında, özellikle yargısal faaliyet sonunda tecelli edeceği inancı da kurgu gerçeğin büyüsüne kapılanarak gerçekmiş ya da gerçeklik kazanacakmış gibi yaşanan kurgusal inanç biçimidir.
Kurgu ‘yalan’ değildir. Tahayyüldür, tahayyülün tasarlanarak sistemleştirilmiş ve yaşamımıza sokulmuş biçimidir. Adalet de, hukuk da, adaletin hukuk alanında, özellikle yargısal faaliyetle tecelli edeceği inancı da ‘yalan’ değildir, yaşamımızın bugününü belirleyen ‘kurgudur’, ‘kurgu gerçektir’. Bu kurgu gerçeğe toplumun tamamına yakını ikna olmuşsa, dostum Tahir Elçi’nin öldürülmesiyle ilgili ‘maddi gerçeği’, yani kurgusalı değil ‘var olan gerçeği’, dostumu kimin, nasıl, ne amaçla ve kimlerle birlikte öldürdüğü sorusunun yanıtını hukuk ve yargısal faaliyet alanında ararım; üzüntümü öfkeyle derinleştirsem de, kinci ve intikamcı duygulara kapılmam. Can Dündar’ın yargılanmaması gerekirken tutuklu olarak yargılanmasını hemen geri dönülecek, düzeltilecek bilinçli bir yanlış olarak değerlendiririm; kızarım ama bilinçli yanlış uygulayıcılarını tahayyülümde de olsa pataklamaya kalkmam.
Ne var ki;
Kurgu gerçeğe toplumun tamamına yakınının ikna olmasını sağlayan koşullar ortadan kalkmışsa, yani adaletin tecelli etmesini sağlayacağı düşünülen hukuksal ve yargısal kurallar, ilkeler, yapılar, işleyişler toplumun büyük kısmının vicdanında maddi gerçeği ortaya çıkarabilecek tarafsız, objektif, güvenilir mekanizmalar olmaktan çıkmışsa; durum bu hale tüm bu mekanizmalar üzerinde söz sahibi kılınmış iktidar sahiplerinin tercihi sonucu gelmişse;
Ayrıca,
Siyasi iktidarın liderleri ve onların yazar, çizer, konuşur, anlatırlar korosu kurgu gerçeği uydurma, sahte, yalan olgular temelinde tasarlarsa,
Kurgu gerçek ‘yalana’ dönüşür.
Ve geçtiğimiz yetmiş bin yılın evrim sürecinde insanın hızla modern insan haline gelmesini sağlayan, ‘tahayyülde kurgu gerçek üreterek bu gerçeği büyük insan topluluklarına ihtiyaç olarak benimsetip öyle yaşamaya ikna edebilme’ becerisi giderek insanı ‘insanın kurduna’ dönüştürür.
Bu nedenle, Tahir Elçi’nin öldürülmesindeki maddi gerçeği ortaya çıkartacak mekanizmaların tarafsız ve objektif olması gereken yapılanmasını, işleyişini inandırıcı ve güvenilir olmaktan çıkartan; Can Dündar başkasının elde ettiği bir belgeyi yayınlamakla kendisi ve Devlet arasında somut bir ilişki kurmadığı halde, bu ilişkiyi varsayımsal olarak kurarak ceza kuralı uygulamayı hukuk diye savunan siyasi iktidarı, onun yazar, çizer, konuşur, anlatır korosu mensuplarını ‘insanın kurtları’ olarak anıyorum.
(Bu köşe yazısı, sayın Yücel SAYMAN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)