Toplum düzeninin ve ilişkilerin devamlılığını sağlamanın tek yolu toplumsal normlardır. Kural olarak benimsenmiş, yerleşmiş, toplum içindeki davranışlarımız, ahlaki görevlerimiz, insanlarla kurduğumuz sağlıklı ilişkiler ve nesilden nesillere aktarılan davranış kalıpları bizim Normlarımızdır. Bu benimsediğimiz ve ilişkilerimizin devamını sağlayan normlara uyum sağlamadığımızda toplum nezdinde dışlanma, kınanma ve cezalandırılmaya maruz kalabiliriz. O bakımdan bu normlar ve kurallar önce aile içinde başlayarak ve daha sonra okullarda eğitim ile disiplininize edilerek devam edilir. Kurallara uyulmadığında, Aile içinde dışlanma ile karşılaşan birey, eğitim sistemi içinde uzaklaştırılmalara, adalet sisteminde ise farklı cezalandırılmalara maruz kalır.
Toplu halde yaşayan insanlar olarak, kurallara uymak zorundayız aksi takdirde düzen olmaz, düzen olmaz ise sağlıklı bir toplumdan bahsetmemiz mümkün değil. Hem kendi güvenliğimiz hem de başkalarının haklarına saygı duymak adına yasaları ve kuralları yok saymak mümkün değildir. Trafik levhalarının ve ışıklarının olmadığı ve her bireyin otoban da istediği gibi araba kullandığı bir yolda, karmaşıklığı ve oluşabilecek kazaların riskini öngörebilmemiz herhalde mümkündür. Trafik kurallarıyla ya da disipline edilmiş diğer kurallarla özdeştirilebileceğimiz en önemli haklarımız da anayasal olarak güvence altına alınmış ve bunların ihlaline sebebiyet verenler için hürriyeti bağlayıcı cezalar, kanunlarla güvence altına alınmıştır. Bir davranışın suç olarak vasıflandırılması için mutlaka bunun ceza yasasında karşılığının olması gerekir.
Kanunu bilmemenin mazeret sayılmadığı bir durumda, neyin suç olup olmadığı bilincine sahip olmayan birey; suç vasfı taşıyan eylemlerinin cezalandırılmasıyla karşı karşıya gelmekte, hayatı boyunca bu suçla yaftalanmakta ve adli sicilini bozduğundan toplum nezdinde damgalanmaktadır. Cezaevlerinde görüşülen tutuklu ve hükümlü bireylerle yapılan görüşmelerde istisnalar dışında birçoğu eylemlerinin sonucunu düşünemeyen veya yanlış zamanda yanlış yerde bulunan insanlarla dolu.
Sosyal çevreyi ve aileyi kopyalayan onların herhangi bir suçu meşrulaştırdığını gören birey, zamanla eylemlerinin sonucunu düşünmeden, o gruba ait hissetmek veya takdirlerini kazanmak için suç işleme eğilimi içine girmektedir. Yaş oranı, eğitim düzeyi, cinsiyet, yaşanılan coğrafya ve sosyal ilişkiler bireyin hangi suçu daha fazla işleyebileceği noktasında kesin olmasa da veriler vermekte ve bölgesel olarak bile hangi suçun daha fazla işlendiği de bu veriler sayesinde oransal olarak ortaya çıkmaktadır. Suçun neden işlendiği işin her ne kadar hikaye kısmı olsa da özellikle namus için işlenen cinayetlerin, yaşanılan coğrafyayla ilişkisi kadar, bazı aileler içinde takdir edilesi bir olgu haline gelmekte, cezada dahi indirim sebebi olmaktadır. Hemen hemen her toplumda kasten insan öldürmenin cezası çok ağır olmasına rağmen, cezalardaki indirim sebepleri değişkenlik göstermektedir.
Türk Ceza Kanunu’nda mala, hayata, vücuda, kamuya karşı işlenen suçların cezaları belirlenmiş olup, yapılan araştırmalarda en çok işlenen suçların mala karşı olan hırsızlık ve dolandırıcılık suçu olduğu görülmektedir. Bununda ülke ekonomisiyle pek tabi ilişkisi vardır. Yargılama aşamasında her ne kadar malın değerinin azlığı ve çokluğu bakımından değerlendirme yapılsa da, bir AVM’den çalınan ürünün değeriyle, bir bankanın soyulması ya da dijital hırsızlığın suç vasfı ve cezası kanunda aynı kategoridedir sadece hafifletici ve ağırlaştırıcı yönlerinden değerlendirme yapılarak cezalar verilmektedir aslında her biri Türk Ceza Kanun’da mala karşı işlenen suçlar başlığı altında değerlendirilir.
Daha önce hiçbir suça karışmamış birey, küçük yaşlarda işlediği adi bir suçtan dolayı, cezaevinden çıktıktan sonra topluma adapte olmakta zorlanıyor ve belki de sosyal hayata uyum sağlarken dışlandığından, tekrardan suça meyilli bir birey haline dönüşür hale geliyor. Özellikle mala karşı işlenen suçlar bakımından, hedeflediği maddi güce ulaşma arzusu içinde bu sefer daha büyük hırsla hareket eden birey, kendince düzene başkaldırıp, örgütsel eylemlerle amacına ulaşmayı hedefliyor.
İstediği ekonomik güce ulaşmak adına, büyük kazançlar vadettiği farklı bireylerle iş birliği yaparak, başkaca suçların ortaya çıkmasına sebebiyet vermekte ve illegal hayatlardan kazanılan parasal güçle örgütsel çatı altında ağını genişleterek, toplum düzenini bertaraf etmektedir. İşte tam da bu sebeple hayatından memnun olmayan ya da sosyal mecralardan gördüğü lüks hayatların içinde var olmak isteyen diğer bireyler bu tür illegal oluşumlara özenmekte ve o grupların içinde var olma çabasıyla erken yaşlarda suç makinesi haline gelmektedir.
Toplumun ekonomik ve sosyal ilişkisiyle yakından ilişkisi olan suç türleri hali hazırda ortadayken, bunların önüne geçilmesi ve sağlıklı bireyler yetiştirilmesi adına hepimizin sorumluluğunun olduğu unutulmamalıdır. Aile yapısından tutun da, Siyaset, Basın yayın organları, sosyal medya kullanıcılarına kadar herkesin suçu ve suçluyu övme konusunda daha hassas olması; ulaşılmak istenen hedef ile hitap edilen kitlenin eğitim düzeyinin de göz ardı edilmemesi ve suç oranlarının artmaması adına daha dikkatli olunması elzemdir. Unutmayalım ki; hapishaneden çıkan insanların sosyal hayatta, hükümlü, sabıkalı ve suçlu damgaları yemeleri onlar için yattıkları cezadan daha ağırdır.
Av. Ebru ULUIŞIK