Sözleşme; en az iki kişinin karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamasında bulunmaları ile meydana gelir. Sözleşme taraflardan birinin önerisi ve diğer tarafın bu öneriyi kabul etmesiyle kurulmuş olur. Sözleşmenin tarafları alacaklı ve borçlu olarak adlandırılır. Sözleşmenin kurulabilmesi için tarafların iradelerinin uyuşmuş olması gerekir. Anayasanın 48. Maddesinde güvence altına alınan “Sözleşme özgürlüğü” sözleşme kurulurken esas olmasına rağmen bu hak kişilere sonsuz bir hak sağlamaz. Sözleşme özgürlüğü kamu yararı söz konusu olduğunda sınırlandırılabilir. Hukuka, ahlaka, kamu düzenine ve kişilik haklarına aykırı sözleşmeler emredici hükümlere aykırılık taşıdıklarından kesin hükümsüzlük yaptırımı ile karşılaşırlar. Kurulan sözleşmenin hukuki anlamda geçerli olabilmesinin bir diğer şartı da sözleşmenin konusunun imkansız olmamasıdır.
Yargıtay kararlarında “Genel olarak kişiler, özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni içinde kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenlerler, diledikleri konuda diledikleri kişiler ile sözleşme yapabilirler. Bu olanak, BK'nu ve TBK'nunda öngörülen sözleşme özgürlüğü (akit serbestliği) ilkesinin bir sonucudur ve bu hak irade özerkliği (sözleşme hürriyeti) prensibi ile Anayasa (m.48) tarafından teminat altına alınmıştır. Bu sözleşme özgürlüğü çerçevesinde kişiler kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tiplerinden ayrı karma veya nev'i şahsına münhasır (kendine özgü) sözleşmeler yapmak ve bunların koşullarını diledikleri gibi tespit etmek, buyurucu ve yasak koyan kurallara, ahlâk ve âdaba aykırı olmamak şartıyla Kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tipini değiştirmek ve konusunu yasal sınırlar içinde tayin etmek hakkına haizdirler. Dolayısıyla bu özgürlük, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmeyi ortadan kaldırma ve nihayet sözleşmenin tabi olacağı şekli belirlemeyi de kapsar.” Şeklindeki ifadeleri ile sözleşme serbestisi konusunda geniş açıklamalar ortaya koymuştur.