İtiraz kanun yolu Ceza Muhakemesi Kanunumuz da düzenlenmiş bir olağan kanun yoludur. Konu ile ilgili olarak 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu 267.Maddesi’nde ‘’Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir’’ hükmü yer almaktadır. Aynı kanunun devam

eden 268.Maddesi ise şu hükmü barındırmaktadır:

(1)    Hâkim veya mahkeme kararına karşı itiraz, kanunun ayrıca hüküm koymadığı hâllerde 35 inci maddeye göre ilgililerin kararı öğrendiği günden itibaren iki hafta içinde kararı veren mercie verilecek bir dilekçe veya tutanağa geçirilmek koşulu ile zabıt kâtibine beyanda bulunmak suretiyle yapılır. Tutanakla tespit edilen beyanı ve imzayı mahkeme başkanı veya hâkim onaylar. 263 üncü madde hükmü saklıdır.

(2)    Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme, itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.

Maddelerin lafzi yorumundan da anlaşılacağı üzere itiraz kanun yolunda kararın tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde itiraz yoluna başvurulabilecektir. Kanunun eski halinde tefhim usulü uygulanırken bu madde değiştirilmiş ve artık süreler tebliğ tarihinden itibaren ve de iki hafta olarak değiştirilmiştir. Uygulamada önceki halinde mahkemelerin kısa kararından sonra henüz gerekçeli karar yazılıp tebliğ olmadığından dolayı mahkemenin hangi deliller ışığında hangi gerekçelere dayandığı konusu bilinmediğinden sebeple süre tutum dilekçesi verilerek aslında itiraz başvuru yolu işletilmişti; ancak yapılan değişiklikler ile bu duruma son verilerek tefhim uygulaması son bulmuştur. Basit Yargılama Usulü’nün düzenlenmiş olduğu 251 inci madde uyarınca verilen hükümlere karşı da itiraz edilebilecektir. Süresi içinde itiraz edilmeyen hükümler kesinleşecektir. İtiraz üzerine hükmü veren mahkemece duruşma açılır ve genel hükümlere göre yargılamaya devam olunacaktır. Taraflar gelmese bile duruşma yapılır ve yokluklarında 223 üncü madde uyarınca hüküm verilebilir. Taraflara gönderilecek davetiyede bu husus yazılacaktır. Ancak duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi hâlinde duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş sayılır. Mahkeme, ikinci fıkra uyarınca hüküm verirken, 251 inci madde kapsamında basit yargılama usulüne göre verdiği hükümle bağlı değildir. Ancak, itirazın sanık dışındaki kişiler tarafından yapıldığı hâllerde 251 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yapılan indirim korunacaktır. İtiraz üzerine verilen hükmün sanık lehine olması hâlinde, bu hususların itiraz etmemiş olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da itiraz etmiş gibi verilen kararlardan yararlanır. Aslında bu durumda sanık lehine uygulama ilkesinin bir sonucudur. Genel itibari ile verilen nihai karara karşı itiraz yolu ile duruşmanın açılması ve genel yargılama esaslarına göre yargılamanın devam etmesinin sağlanması amaçlanmışken, duruşma açılıp genel yargılama esaslarına göre devam eden yargılamada verilen nihai karara karşı artık olağan kanun yollarına başvuru durumu söz konusu olacaktır. İkinci fıkra uyarınca verilen hükümlere karşı genel hükümlere göre kanun yoluna başvurulabilir. Çünkü artık burada genel hükümlere göre verilen ve nihai sonuca bağlanan bir yargılama söz konusu olacaktır .Bu durum da her ne kadar sonuç cezada yapılan indirim sebebi ile sanığın lehine kanun hükümlerini içerdiği görünümü uyandırsa da müessesenin sanığa sonuna kadar yasal başvuru yollarını saklı tuttuğunu göstermektedir. Birinci fıkradaki itirazın, süresinde yapılmadığı veya kanun yoluna başvuru hakkı bulunmayan tarafından yapıldığı mahkemesince değerlendirildiğinde dosya, 268 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderilir. Mercii bu sebepler yönünden incelemesini yapar ve kararını gereği için mahkemesine gönderir.

SONUÇ

Modern   hukuk devletlerinde devletin en önemli saç ayaklarından biri de yargıdır. Yargı erkinin tam anlamı ile güven vermediği, hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkesinin hayat bulamadığı ülkeler ekonomik ve sosyal açıdan da gelişemeyecek ve etki ve yetkisini yitirecektir. Bu sebeple yargı erkinin güçlü olması ve yargıya olan güvenin sağlanması için mağduriyet yaşayan insanların haklarına en hızlı ve güvenilir bir şekilde ulaşmaları gerekmektedir. Ceza Muhakemesi Hukuku’nda genel yargılama usullerine yer verildiği gibi, özel muhakeme usullerine de yer verilmektedir. Özel muhakeme usullerinden biri olan Basit Yargılama Usulü bu kapsamda değinilmesi gereken belki de en önemli konu başlığını oluşturmaktadır. Duruşmaların yapılmayacak olması, evrak üzerinde yargılamanın yapılacak olması, daha hızlı ve etkin bir şekilde sonuca ulaşabilme istek ve arzusu bizlere artı ve eksileri ile birlikte Basit Yargılama Usulü’nü değerlendirmeye alma zaruretini getirmiştir. Basit     Yargılama Usulü’nün yargılamalara etkisi aslında net olan artıları kadar net olan eksileri iledir. Nitekim mahkemelerdeki dosya ve duruşma yoğunluğunu azaltması ve sonuç cezada 1/4 oranında bir indirimin olması artıları ile birlikte karşımıza çıkarken; evrak üzerinde yargılama yapılması ve yüz yüzelik ilkesini zayıflatılarak etkin savunma mekanizmasının işlerliğinin azalması ile de eksileri karşımıza çıkmaktadır. Bu açıdan bahsetmekte fayda gördüğümüz husus şudur ki Basit Yargılama Usulü, Türk Ceza Hukuku ve Ceza Muhakemesi Hukuku sistemine girmiş olduğu tarih ve yargılamalarda getirmiş olduğu yenilikler sebebi ile belki de en çok eleştiriyi duruşmaların olmaması sebebi ile uğranılabilecek hak kayıpları konusunda almıştır. Nitekim yüz yüzelik ilkesi ve sav ve savunma hakkının kısıtlanmaması adına getirilen mevcut yenilikler yargılanan sanıkların kendilerini daha rahat ifade edebilme olanağını belki de sona erdirerek sadece yazılı savunmalar ile evrak üzerinden yargılamaların yapılmasını ortaya çıkarmaktadır. Bu durum ise ceza yargılamalarının duruşma yapılmadan sadece evrak üzerinden yapılıp yapılmayacağı sorusunu gündeme getirmektedir.

Müessesenin getirmiş olduğu yeniliklerin bir tanesi de süre mefhumudur. Nitekim yargılama esnasında taraflara mahkemece tabligat çıkarılmakta ve savunma ve beyanlarını sunmaları için gün süre verilmektedir. Bu da sürelerin düzenleyici mi yoksa hak düşürücü mü olduğunu akıllara getirmektedir. Ceza Hukuku’nun kamusal özelliği ve re’sen hareket edilmesinin kaide olduğu durumu karşısında kanunda öngörülen sürelerin hakkın düşmesi değil de düzenleyici nitelikte olduğunu belirtmek istiyoruz. Çünkü kamu hukuku dallarının içinden bir dal olan Ceza Muhakemesi Hukuku ve Ceza Hukuku’nun bu durumlar da süre ve benzeri uygulamalarla sınırlandırılması asla kabul edilebilecek bir durum değildir. Tabi bu durum kanun yolları ve benzeri dilekçe yazım süreleri için değil de duruşmanın olmadığı ve sadece yazılı savunmaların yapılarak yargılamanın devam ettiği ceza yargılamalarından biri olan Basit Yargılama Usulü için geçerlidir.

Basit Yargılama Usulü’ne getirilen eleştirilerin en başında gelenlerinden biri de uzlaştırma müessesine benzer bir arabuluculuk benzeri bir faaliyetinin bu usul yerine getirilebilme olanağıdır. Bu sayede hem tarafların beyan ve savunmaları belki daha da etkin olarak kullandırılacak hem de sonuca daha hızlı ulaşabilme olanağı sağlanmış olacaktır. Örneğin uzlaştırma ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması müesseselerinin, devlet ile fail arasındaki ceza ilişkisinin sona ermesine yol açması sebebiyle bu kapsamda zikredilmesi mümkündür.

Basit Yargılama Usulü, Ceza Muhakemesi Kanunu 251 ve 252 Maddelerinde düzenlenmiştir. Bu vesile 251.Madde için değerlendirme yapacak olursak, maddenin birinci fıkrasıyla, asliye ceza mahkemelerinin görev alanına giren ve adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlara ilişkin yargılamaların basit yargılama usulüne göre yapılabileceği kabul edilmektedir. Basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verildiği takdirde mahkemece sanık, mağdur ve şikâyetçiye iddianame tebliğ edilecek ve tebligatta, duruşma yapılmaksızın hüküm verileceği ayrıca belirtilecektir. Bununla birlikte yazılı beyan ve savunmalarını bildirmeleri için de iki haftalık süre verilecektir. Mahkemenin bu süreçte toplanması gereken delilleri de ilgili kurum ve kuruluşlardan talep ederek dosyayı tekemmül ettirmesi gerekmektedir. Maddenin üçüncü fıkrasıyla sanık, mağdur ve şikâyetçiye beyanda bulunmaları için tanınan iki haftalık süre dolduktan sonra, taraflar beyanda bulunmamış olsalar dahi duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın mahkemece 223 üncü maddede belirtilen kararlardan birine hükmedilebileceği düzenlenmektedir. Mahkumiyet kararı verilmesi halinde ise, Türk Ceza Kanununun 61 inci maddesi hükümleri dikkate alınarak belirlenecek olan ceza üzerinden de dörtte bir oranında indirim yapılarak sonuç cezanın belirleneceği kabul edilmektedir. Dolayısıyla burada hem 251-252 gereğince yapılan yargılama sonucu verilecek olan 1/4 hususi indirim oranı söz konusu olacak hem de genel esaslara göre yapılacak olan takdiri indirim sebepleri söz konusu olacaktır. Maddenin dördüncü fıkrasıyla, basit yargılama usulünün uygulandığı durumlarda da koşulları bulunması halinde; mahkemece, kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilebilmesine veya hapis cezasının ertelenebilmesine ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesine imkan sağlanmaktadır.

Maddenin beşinci fıkrasıyla, basit yargılama usulü ile yapılan yargılama neticesinde verilecek olan hükümde itiraz usulü ile itirazın sonuçlarının belirtilmesinin zorunlu olduğu düzenlenmektedir. Maddenin altıncı fıkrasıyla, mahkemenin, basit yargılama usulünün uygulanmasına karar vermesinden itibaren hüküm verilinceye kadar yargılamanın her aşamasında bu usulün yeterli olmadığına ve genel hükümlere göre yargılamanın devam etmesi gerektiğine kanaat getirmesi halinde, herhangi bir talep olmaksızın, resen duruşma açmak suretiyle genel hükümlere göre yargılamaya devam edebileceği Düzenlenmektedir. Maddenin yedinci fıkrasıyla, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır ve dilsizlik halleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe bağlı olan suçlar hakkında faillerin özel durumları sebebiyle elde edilen delillerin duruşmada tartışılmasının ve taraf beyanlarının bizzat hâkim tarafından alınmasının gerekli olması sebebiyle basit yargılama usulünün uygulanmayacağı düzenlenmektedir.

Maddenin sekizinci fıkrasıyla, uygulamada yaşanabilecek sorunların önüne geçmek amacıyla basit yargılama usulü kapsamına giren bir suçun, kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmesi halinde bu usulün uygulanmayacağı düzenlenmektedir.

Basit Yargılama Usulü başlığı altında CMK 252.Maddeyi değerlendirecek olursak, Maddenin birinci fıkrasıyla, basit yargılama usulü uygulanmak suretiyle verilen kararların itiraza tabi kararlardan olduğu ve süresi içinde itiraz edilmeyen kararların da kesinleşeceği düzenlenmektedir. Maddenin ikinci fıkrasıyla, basit yargılama usulü sonucu verilen kararlara itiraz edilmesi halinde hükmü veren mahkemece altıncı fıkrada belirtilen şekli şartlar hariç itiraz üzerinde herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın duruşma açılarak genel hükümlere göre yargılamaya devam edileceği düzenlenmektedir. Ancak, itiraz üzerine genel hükümlere göre duruşma açıldığında taraflara çıkarılacak davetiyede, duruşmaya katılmamaları halinde yargılamaya devam olunarak yokluklarında 223 üncü madde uyarınca hüküm kurulabileceği hususu yazılacaktır. Duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi halinde ise basit yargılama usulü sonucu verilen karara itiraz edilmemiş sayılacaktır.

Maddenin üçüncü fıkrasında, basit yargılama usulü uygulanarak verilen hükümlere itiraz edilmesi üzerine, mahkemenin itirazdan önce verdiği kararla bağlı olmaksızın genel hükümlere göre karar verebileceği hükme bağlanmaktadır. Buna göre mahkeme, sanık hakkında daha hafif ceza verebileceği gibi daha ağır ceza da verebilecek ve 251 inci maddenin üçüncü fıkrası uyarınca yapılan dörtte bir oranındaki indirimi uygulamayacaktır. Ancak, itirazın mağdur, müşteki veya Cumhuriyet savcısı tarafından yapıldığı hallerde dörtte bir oranındaki bu indirim korunacaktır. Böylelikle, basit yargılama usulünden umulan faydanın gerçekleşmesi öngörülmektedir. Maddenin dördüncü fıkrasında, itiraz üzerine genel hükümlere göre yapılan yargılama neticesinde verilen hükmün sanık lehine olması hâlinde, lehe olan bu hususların itiraz etmemiş olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıkların da itiraz etmiş gibi verilen kararlardan yararlanabileceği düzenlenmektedir. Maddenin beşinci fıkrasında, itiraz üzerine genel hükümlere göre yapılan yargılama neticesinde verilen hükümlere karşı genel hükümlere göre kanun yoluna başvurulabileceği düzenlenmektedir. Maddenin altıncı fıkrasında, birinci fıkradaki itirazın, süresinde yapılmadığı veya kanun yoluna başvuru hakkı bulunmayan kişiler tarafından yapıldığı mahkemesince değerlendirildiğinde, dosyanın, 268 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderileceği ve merciin işin esasına girmeksizin sadece bu sebepler yönünden incelemesini yaparak kararını gereği için mahkemesine göndereceği düzenlenmektir.

Sonuç itibari ile Basit Yargılama Usulü barındırmış olduğu usul işlemleri ile aslında hızlı etkin, sonuca elverişli görünse de uygulamada adil yargılanma hakkını ihlal edip etmediği hususunda kafalarda bıraktığı soru işaretleri ile de gündemdeki yerini korumaya devam edecektir. Nitekim her ne kadar sonuç cezada hususi bir indirim söz konusu olsa da duruşmanın yapılmamış olması, evrak üzerinde tanınan bir savunma ve beyan sürecinin olması Basit Yargılama Usulü’nün adil yargılanma hakkını sağlayıp sağlayamadığı değerlendirmesini her zaman diri tutacaktır.

>> SON DEĞİŞİKLİKLERİ İLE 5271 SAYILI CMK'DA BASİT YARGILAMA USULÜ-I

Av. Emre APAK