Doyulur mu doyulur mu,

canana kıyılır mı,

cananına kıyanlar,

hak’kın kulu sayılır mı

Neşet Ertaş

Nefret nefreti doğurur; şiddet şiddeti doğurur, sertlik daha büyük bir sertliği doğurur. Nefretin güçlerine sevginin gücüyle karşılık vermeliyiz. Martin Luther King Jr

Hobbes’a (1651) göre, insanlar doğal olarak yarışçı (competetive), düşmanca (hostile) ve yalnızca kendi gücü ve ötekilere göre avantajlı olmaya ilgi duymaktadırlar. Şimdi bu kötümser yaklaşımın ne derece gerçekçi olduğu irdelenecektir.

Analitik yaklaşımla, başkasına zarar vermek olarak görülen doğrudan şiddet, toplumsal adaletsizlikler sonucu insanlara zarar verilmesi ise yapısal şiddet olarak tanımlanıyor.  Her ikisiyle ilişkili başka bir türde kültürel şiddettir. Kültür oluşum araçları olan dil, ulusal öyküler, menkıbeler, şarkılar, değer yargıları, din, gelenekler ve benzeri kurumlar yoluyla doğrudan ve yapısal şiddeti meşru gösteren, kabul edilebilir hale getiren mekanizmanın kendisi kültürel şiddet olarak belirmektedir. Şiddet her biçimde satmakta/pazar bulmaktadır.  Şiddetsiz biçimde çözülen çatışkılar/ ihtilaflar kitle iletişim araçlarında yer alamazken, herhangi bir eylemde molotof kokteyli kullanılması haber olmaktadır.1

Suç eylemi birisinin şahsına ve/ya malına zarar vermektedir. Bu bir saldırı eylemidir. Suç eylemi, insanın başkasının parasını veya canını almasına, zarar vermek arzusuna veya kendi gücünü vurgulamasına imkân vermektedir. Bu arzu/ihtiyaç bir düşmanlık gösterisi olarak saldırı ile ifade edilmektedir. İnsandaki saldırganlık dürtüsü evrenseldir. Bu bizde doğumla başlayıp ölünceye kadar süregelmektedir. Gerçekte yaşamında belirli miktarda saldırı sergilemeyen bir kişinin yaşadığından da söz edilemez. Doğum sonrası ilk kez ağlamakla başlayan bu süreçte insan saldırganca dürtüleri beslemeye/ biriktirmeye başlamaktadır. Sosyalleşme sürecinde ise bu saldırganlıkla nasıl baş edileceği/emniyet supaplarının nasıl sağlanacağı görevi ile karşılaşmaktayız. Özetle, saldırganlık, korku, depresyon veya öfori kadar temel bir insani duygudur. Önemli olan bu duygunu nasıl yönlendirilmesi ve kontrol edilmesidir.

Ötekilere kasten zarar veren eylem, insanlara veya mülkiyete ciddi zarar boyutuna ulaştığında saldırı “şiddete” dönüşmektedir:

- Doğal veya olumlu saldırı geniş ölçüde haklı savunu veya önyargı ve diğer sosyal adaletsizliklere karşı mücadele amaçlıdır.

- Patolojik saldırı veya şiddet eylemleri ise insan içsel doğasının sapıtması veya hayal kırıklığına uğraması halinde oluşmaktadır (Maslow, 1968).

Başkasına zarar vermek olarak görülen doğrudan şiddet, toplumsal adaletsizlikler sonucu insanlara zarar verilmesi ise yapısal şiddet olarak tanımlanıyor.  Her ikisiyle ilişkili başka bir tür de kültürel şiddet. Kültür oluşum araçları olan dil, ulusal öyküler, menkıbeler, şarkılar, değer yargıları, din, gelenekler ve benzeri kurumlar yoluyla doğrudan ve yapısal şiddeti meşru gösteren, kabul edilebilir hale getiren mekanizmanın kendisi kültürel şiddet olarak belirmektedir. Şiddet her biçimde satıyor/ pazar buluyor.  Şiddetsiz biçimde çözülen çatışkılar/ ihtilaflar kitle iletişim araçlarında yer alamazken, herhangi bir eylemde molotofkokteyli kullanılması haber olmaktadır.2

Şiddet eylemleri, biyolojik, sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal etmenler etkileşimi olarak belirmek- tedir. Bu bağlamda kavramsal bir alet olarak ekolojik bir model yeğlenebilir. Bu modelde dört kategori yer almaktadır:

- Birey: Biyolojik ve kişisel özgeçmişe özgü etmenler;

- İlişkiler: Aile, arkadaş grubu, yakın ilişki içindeki insanlar, yaşıtları kişileri şiddet faili/mağduru yapabilmektedir.

- Küçük gruplar: Okul, iş yeri, mahalle/komşuluk;

- Geniş ölçekteki toplumsal etmenler: Silahın sağlanabilirliği, sosyal ve kültürel normlar.

Mor Çatı Kadın Sığınağı vakfı. Kadına Yönelik Şiddet Değerlendirme Raporu, Mayıs 2017, İstanbul.

Güledir Cankel’in eski sevgilisi tarafından 17 saat süren bir cinayete kurban gitmesi ardından Kolluk kuvvetlerince hazırlanan raporda, Savcılık talimatıyla alınan ifade sonrası yine savcılık talimatıyla serbest kalması(!?) 3 

Gandhi, en kötü şiddet biçiminin mülkiyet olduğunu vurguladı. Böyle şiddet gayri adil (unjust) ekonomik ve siyasi yapıtlar nedeniyle oluşmakta ve maskelenmektedir. Dünya genelinde işlenen şiddet vakalarının yaklaşık %90’ı erkekler tarafından işleniyor. Yalnız, bu işi salt biyolojiye bakarak açıklayamayız. Şiddet son derece karmaşık bir sorundur.

Şiddete zemin hazırlayan nedenleri ortadan kaldırmak en zoru, lakin en gerekli olanıdır, savaş söylemini, nefret kültürünü, “ben” ve “öteki” ayrımını sonlandırmak/barış kültürüne yönelmek egemen olmalıdır.

Kişiler arası şiddet dinamikleri iki grupta toplanabilir:

- Psikolojik ve davranışsal nitelikler: Davranış kontrolünde zayıflık; öz saygısı düşük, kişilik ve davranış bozuklukları,

- Kişinin deneyimleri: Duygusal bağ ve destek eksikliği; çocukların evde şiddete maruz kalmaları /şiddetle tanışmaları; boşanma/ayrılıkla parçalanmış aileler; alkol/uyuşturucu kullanımı; fakirlik, gelir eşitsizliği; erkek egemen bir toplum yaşamı.

Bazı suçlar şiddet içerirken diğerlerinde şiddet öğesine tanık olunmaz. Şiddet suçlarını işleyenler arasında da daha fazla mükerrir ve psikopat suçlular yer almaktadır. Bu arada hiddetle/rastlantısal veya tüm legal çareleri tükettikten sonra en son çare olarak suç işleyenler de görülmektedir. Şiddet öğesini içermeyen suçlu tipleri arasında şunları sıralayabiliriz: a) Bazı cinsel suçluların-homoseksüeller, teşhirciler, travestiler ve röntgencilerin-işlediği suçlar ile b) Beyaz yakalı suçluların işlediği zimmet, sahtekarlık ve vergi kaçakçılığı gibi suçlar saldırı içermezler.  Bazı profesyoneller ile organize suçun çok az bazı yönleri de buraya dahildir. (a) ve (b) gruplarındakiler, itiyadı ve tesadüfi suçluları da içerebilirler.

Halkın Kışkırtılması

Sivas’ta ne oldu? Maraş’ta ne oldu? (111 kişi öldü/yaralı?) 

Halkın kışkırtılma potansiyeli-öyle potansiyel ki, resmen canavarlığa dönüşüyor, Dna’mız formatlan- mış?

Halkımız neden kışkırtılmaya hep hazır konumdadır?

Kışkırtılınca canavara dönüşmesi de neyin nesidir?

G.Le Bon (1896) bir kalabalığa kendini kaptıran bir kişinin uygarlık merdiveninden nasıl bir kaç basamak nasıl indiğini tasvir etti (s.36). Kalabalıkta insan kişiliğinden soyutlanmaktadır (deindivi- duation/kimlik belirsizliği). Bu olgu toplumda çok ciddi sorunlara neden olmaktadır. Trajik yığın/mob davranışı-vandallık, yangın, yağmalamalar ve saldırılara tanık olunmaktadır. Bir kalabalığın bir üyesi olmak alkol sarhoşluğuna çok yakındır.

Kalabalıkta kaybolmak olgusu: Grup içinde olmak bireyselliğin yok olması, yani kişilerin kimliklerinin belirlenemediği zamanlarda (örneğin bir kalabalık içinde olduklarında) davranış üzerindeki kısıtlamaları ortadan kalkması/gevşemesi sonucunu doğurabilir.

Bu kişi tamamen kişisel değerlere ve ahlaki kodlara ilgisini azaltmış; kolaylıkla çevresinin sinyalle- rinden etkilenir konuma gelmiştir. Kalabalıkta bireyselliğin yok olması, hesap verme duygusunu azaltmakta; tek bir kişi ayırt edilip suçlanamayacağı için insanların kendilerini daha az hesap verir durumda hissetmesi olgusuna tanık olunmaktadır (Zimbardo,1970). İnsanlar güruh halinde hareket ettiklerinde kurbanlarını daha vahşice ve hunharca katletmişlerdir (Brian Mullen, 1986).

Anonim bir grup belli davranışlarından (yakalanmaksızın) çekinmemekte veya kişi kolektif davranış- larından sorumlu tutulmayacaklardır (sorumluluğun yayılması). Her iki halde de kamusal öz ayrımsama(self-awareness) azaltılmaktadır.   Kişi kendini az belirgin hissetmektedir.  Kişinin ortaya çıkarılması, irdelenmesi, eleştirilmesi ve cezalandırılması olasılığı azalmakta ve kabul görme, utanma veya ötekiler tarafından karşılık verilmesine pek ilgi duymamaktadır. 

Nedensel Analiz

Bir olayın öncülleri anlamına gelmektedir. Bizler burada bir olgunun nihai nedenlerinden ziyade sadece en yakın nedenleriyle (the proximate causes) ilgilenmekteyiz. Suç üzerine düşünüldüğünde yapılan müşterek hatalardan biri, bir şeyin diğerini takip etmesi halinde bu iki şey arasında nedensel bir bağ olduğu şeklindeki varsayımdır. İki gerçek arasında önemli bir ilişkinin varlığı halinde sözü edilen istatistik bağın nedene dönüşmesi için bir vasıf veya faktörün diğeri üzerindeki etkisi var olmalıdır. Yalnız kriminolojide sözü edilen “neden” sonuç için gerekli koşulların toplamı şeklinde algılanmalıdır.  İşte tek bir faktör (veya ufak, az sayıda faktörler grubu) suçlu davranışta, hatta sıklıkla, etkili olabilirse de bu faktörlerden her biri suç işlemeyen çocuklardaki dengeyi bozacak yeterli ağırlık veya güçte olmayabilir.  Öte yandan, nedensellikte, arabayı atın önüne koymak yanlışına düşül- memelidir. Nitekim, çocuklar çete üyesi oldukları için suçlu olmamaktadır. Çocuklar suça yönelik eylemler sonrası sokak çetesine üye olmaktadırlar.4

Nedenselliğin ilk şartı, iki değişkenin birbiriyle ilişkili olmasıdır. Eğer bağımsız bir değişken bağımlı bir değişkenin   nedeni ise, birincisinde meydana gelen bir değişiklik, ikincisinde de bir değişlik meydana getirecektir. İkinci şart, bağımsız değişken, bağımlı değişkenden zaman itibariyle önce gelmelidir.

İnsanların davranışlarını şekillendiren, psikolojilerini oluşturan fiziksel ortamı iyi anlamak; anlamlar ve değerlerin kişileri nasıl etkilediğine iyi bakmak gerekiyor. Yelkenliyi hareket ettirenin yelken olmayıp, rüzgâr olduğunu anlamak gerek…

Tiner bağımlı çocuk ve gençlerin şiddet eğilimleri- ihtilafları çözmede yegâne seçenek olarak yalnızca şiddet gösterisini bilenle, dört-beş seçeneği olan gençler arasında hiç fark yok mudur?  Birincisinde otomatik, tepkisel bir davranış sergilenirken, diğerinde iradi bir seçim söz konusu olabilmektedir. Birinciler için özgür bir iradenin varlığından söz etmek ne derece gerçekçi olmaktadır?  Bu koşullarda cezai sorumluluk için varsayılan “özgür irade” ne derece özgürdür!

Toplumda var olan mevcut anomik eğilimlerin altında yatan başlıca psiko-sosyal etmenler:

- Öze saygısızlık,

- İlişkilerde ikiyüzlülük,

- İnsanın insanı sömürmesi,

- Bana dokunmayan bin yaşasın sendromu,

- Değer ve anlam körlüğü,

- Yasak/otorite köleliği ve

- İnsanın kendi özüne yabancılaşmasıdır.

Anomi, etimolojik bakımdan düzensizlik ve kanunu ihlal etme anlamlarına gelir. Durkheim’ a göre, ilkelerin rehberlik davranışında bozulma olan, bireyleri sosyal kısıtlama ve yönlendirmelerden yoksun bırakan bir sosyal durumdur. Sosyal anomi’nin nedenleri Durkheim’ca, ani sosyal değişime odaklandırılmıştır. Merton’un Durkeim’dan esinlenerek geliştirdiği teoriye göre de anomi, toplumsal düzende bir ayrışma veya bozulmayı, daha belirgin olarak toplum kültürü ile toplumsal yapının unsurları arasındaki bir denge eksikliğine işaret etmekte; toplumdaki bazı kişiler, zenginlik, şöhret ve mal mülk sahibi olmak gibi toplumsal hedeflere ulaşabilme hususunda araçlar sınırlı/kısıtlı olduğunda gayri meşru yollara da başvurmaktadırlar- sosyal değerlerin sapma üretmesi olgusu.

Çağımızdaki toplumsal değişim Durkheim’ınkinden (19. yüzyıl sonları) çok daha hızlıdır.  O kadar hızlı ki, insanlar çok farklı değerler sistemlerini kafalarında yan yana yaşatabiliyor; cüzdanda bulunan farklı kredi kartları gibi yerine göre birini ya da ötekini kullanabiliyorlar. Bir yandan dinin cemaatçi paylaşımcılığı, öte yandan kapitalizmin tamahkarlığı… Evin baş köşesinde duran renkli televizyondaki kadın “özgür”, ama onu seyreden gönüllü töre kölesi…5

Şiddet/Nefret Dolması

İnsan ve toplumun, şiddetin iyi niyetle iş birliğinden ortaya çıktığı sıkça dile getirilmektedir. Siyaset bilimcilerine göre, bu iki gücün her insandaki dengeleniş biçimi, kişinin ruh sağlığı ve davranışını belirlemekte olup; bu güçlerin bir toplumda nasıl dengelendiği hususunda siyasal örgütlenme biçimi yanında uygarlık konum ve derecesinin belirlenmesinde yardımcı olmaktadır. Bu bağlamda şans, saldırganlık ve şiddet, hiç kuşkusuz, 20/21. yüzyıl kültürünün bir bölümünü oluşturmaktadır. Kötülüğün/ saldırının en nam salmış kökleri “tehdit edilen egoizm” ve genellikle yaralı narsisizmden kaynaklanan şiddet içerikli öç almayla sonlanan “öfke”dir. Öfke literatürde “doyurulmamış isteklere, istenmeyen sonuçlara ve karşılanmayan beklentilere verilen duygusal bir tepki” olarak tanımlanır. İnsanın öfkelenmesinin temelinde koruma ya da savunma iç güdüsü, saygısızlık, tehditler ve kendini tatmin edememe, hazdan yoksun kalma hissi vardır denebilir. Öfke normal ve sağlıklı bir duygudur ve her insan öfke duygusunu yaşar. Öfke kontrolden çıkıp da yıkıcı hale dönüşmediği sürece bir problem olarak nitelendirilemez. Yalnız kişi öfkesini bastırmakta veya kontrol etmekte zorlanıyor ve bu durum kişinin okul, iş yaşamını, kişisel ilişkilerini olumsuz yönde etkilemeye başlamış ise, bu alanda bir uzman desteğinin alınması oldukça önemlidir. Bu bağlamda ortaya çıkan şu bulgulara tanık olmaktayız.

- Sevginiz, hoşgörünüz sahte olabilir, ama öfkeniz asla; oldukça sahici bir duygudur.

- Nefret çok benzin yakar. Pascal, “her türlü kötülüğü gönül rahatlığıyla yapma hakkını kendinde gören din kardeşlerimiz karşısında, Tanrı yardımcınız olsun!” der. 

- Öfkeyi, haklılığınızın kesin kanıtı sanıyorsanız, işiniz gerçekten yaştır.

- Kötülük, iyilikten çok daha doğurgandır.5

“Hiçbir şey intikamdan daha masraflı, daha kısır değildir.”

Winston Churchill

Silahın şiddet kültüründeki rol ve işlevi karşısında önleme açısından dikkatler şu beş temel ilkeye odaklanmalıdır:

1. Bir ülke veya topluluktaki silahlı şiddetin, ruhsatlı ve/ya ruhsatsız silahların varlığı ile doğrudan ilişkili olduğu;

2. Silaha sahip olmanın bir “imtiyaz”lık ötesinde “hak” olarak ele alınamayacağı;

3. Silahı sınırlandırmak üzere hükümetlerce gerekli tedbirler alınmadığı sürece, silah kültürünün yaygınlaşarak kamu güvenliğinin tehdit altında kalacağı;

4. Normatif düzenlemeler kadar geliştirilmiş eğitim ve ihtilafları çözümleyici stratejilere ihtiyaç olduğu; ve

5. Ülkelerin birlikte çalıştığı ortamda silah kontrolünün daha etkili olacağıdır.

Bu son ilke doğrultusunda ülke içinde önleyici nitelikteki kurumlar/önlemler arasında eşgüdüm sağlanması, ceza yaptırımlarının suçluluğun yeni görüntülerine oranlı olması, cezalarda kesinlik ve ceza adaleti sisteminin etkinliği önemli kriminolojik parametreler arasında görülmelidir.

Türkiye’de yıllarca biriken ruhsatlı/ruhsatsız silah göz önüne alındığında yetişkin insan sayısından fazla silah varlığı göze çarpacaktır. Bu olguya şiddeti önlemek açısından bakıldığında, en rasyonel yaklaşımın silah kontrol yerine mermi kontrolünün hedeflenmesi olmalıdır. Mermilerin, otomobilde olduğu gibi ehliyetsiz, ruhsatsız kişilerce kullanımına karşı alınan tedbirler (alarm, baston kilit v.s.) örneklerinde olduğu gibi güvenlik altında bulundurulması için gerekli tedbirler alınmalı-kötü kullanıma karşı dirençli bir konum yaratılmalıdır. Kuşkusuz, suçlulukla savaşta ateşli silahların kontrolünü sihirli bir mermi olarak görmede biraz ihtiyatlı olmalıyız. Nitekim, ülkede polis bölgesinde işlenen 2066 adam öldürme suçunun % 29’u ateşli silahla işlenirken, %20’si bıçak ve %51’i diğer enstrümanlarla işlenmiştir.

Aile İçi Şiddet-Nedenleri

Aile içi şiddet açısından “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması” (2009)47 sonuçları da önemlidir:

- Eşi veya eski eşi tarafından fiziki şiddete maruz kalan kadınların  oranı % 43.9;

- Cinsel şiddete maruz kalan kadınların oranı % 15.3;

- Kadınların % 7’si, 15 yaşından önce cinsel istismar yaşamış;

- Kentte fiziki şiddet oranı % 38, kırsal alanda % 43;

- Yaşadıkları şiddeti kimseye anlatmayan kadınların oranı % 48.5;

- Eşi veya birlikte olduğu kişiden fiziki veya cinsel şiddet gören kadınların % 92’si hiçbir yere başvurmamıştır.

Bu noktada sosyolojik bir saptamaya işaret etmek isterim. Toplumlar belli bir dereceye kadar anomi ve normsuzluğa dayanabilirler. Yinelersek, aynı durum insanlar içinde geçerlidir. Sinir sistemi olabildiğin- ce gerilimi (korku ve endişeyi) kaldırabilir. Bu noktadan sonra ise, ne pahasına olursa olsun sulh çağrısında bulunur. Amaç bu duruma gelmeden önleyici tedbirlerle güvenliği olabildiğince sağlamak ve epidemik suç korkusunu nötrleştirmek olmalıdır.6

Özetlersek,

1. Aile ortamı, duygusal yoğunluk ve kişisel entimliğin birleşimidir. Aile bağları ekseri aşk ve nefret karışımı veya öteki sosyal bağlamlarda bu derece güçlü olmayan, kırgınlık/ düşmanlıkların dışa vuru mu olan atışmalarla yüklü bulunmaktadır. İncir kabuğunu doldurma- yan/önemsiz türden olan şeyler, eşler veya ebeveyn ile çocuklar arasında abartılı bir düşmanlık sergilemesine vesile olmaktadır.

2. Belli bir seviyede şiddetin aile içinde tolere edildiği veya hatta onaylandığıdır.

Aile içi şiddet açısından “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması”(2009) sonuçları şunlardır:

-Eşi veya eski eşi tarafından fiziki şiddete maruz  kalan kadınların  oranı % 43.9;

-Cinsel şiddete maruz kalan kadınların oranı % 15.3;

-Kadınların % 7’si, 15 yaşından önce cinsel istismar yaşamış;

-Kentte fiziki şiddet oranı % 38, kırsal alanda % 43;

-Yaşadıkları şiddeti kimseye anlatmayan kadınların oranı % 48.5;

-Eşi veya birlikte olduğu kişiden fiziki veya cinsel şiddet gören kadınların % 92’sinin hiçbir yere
 başvurmadığı.7

Şiddet Tablosu

- Alışveriş sırasında dükkan sahibine sinirlendiği tepkisini “canlı bombayım ben!” diyerek  göstermesi;

- Gaziantep’te 22 yaşındaki M.Ç., başının ağrıdığını söyleyerek 18 yaşındaki kardeşi F.Ç.’den bakkala giderek ağrı kesici alması istemini yerine getirmeyen kardeşini mutfaktan aldığı bıçakla öldürmesi;

- Amasya’da görevli polis memuru H.B.,nin tartıştığı yeğeni B.K. tarafından tabancayla karnından ve sol bacağından vurulması;

- Kitlesel şiddet patlama örnekleri: Sinop, Durağan ilçesinde “bıçak bileme ücreti”nin neden olduğu kavgada 15 yaralı ve bir ölü (16 yaşında) ve sokağa çıkma yasağı; Erzurum Palandöken ilçesinde dayı ile yeğen arasında “boş eve taşınma” tartışması, 100 kişilik bir kavga-10 kişi yaralanmış.

Cumhuriyet Savcılıklarında 2023 yılı içinde açılan bazı şiddet suçları(dosya, şüpheli ve suç) sayısal değerlerine aşağıdaki tabloda yer verilmiştir.

Şiddet kültürü- kriminal şiddet toplumda olağanlaşan şiddetin bir taşması mıdır?

İki Çeşit Yönetim Biçimi

- Hukukla yönetim (Rule by law)

- Suç yoluyla yönetilme (Rule by guilt): Hepimiz şu veya bu kadar suçluyuz: İmar/vergi kanununa aykırı davranma (imar/vergi afları); trafik suçları; ateşli silahlar/kadına şiddet/cinsel istismar/ pedofiller/suçlulara işkence/siber zorbalık (internet ortamında karşısındaki kişinin diş görünüşünü vs. için acımasız hakaret v.s.)/ülkede üç işçiden biri kayıt dışı/İş kazaları(İşverenin savunması: İşçiler cahil! İşçiler gemi yaparken değil de ölürken mi cahil!?) /cinsiyet eşitsizliği.

“Adamlar çalıyor ama iyi de çalışıyorlar” sözü ülkemizden başka hangi toplumda var acaba?

8

Güven ve Meşruiyet

- Suç kontrol stratejileri, salt önlemeye (yaptırım riskinin artırılması veya ceza şiddetine) odaklanmamalıdır.

- Siyaset adamları ve adalet yöneticileri, kolluk güçleri ve mahkemelerin meşruiyet sağlayıcı kapasite ve işlevlerine odaklanma/özen gösterme ihtiyacındadırlar.

Ümraniye’de polis memuru Şeyda Yılmaz’ı şehit eden Yunus Emre Geçti’nin annesi Pınar Geçti, 26 suçtan benim çocuğumun kaydı varsa niye devlet bunu almadı? Niye devlet bunu götürmedi? … O kadar ben devlete yalvardım. O kadar karakollara gittim. O kadar her şeyi söyledim. Bu çocuk madde bağımlısı, bu çocuk madde satıyor, bu çocuk madde kullanıyor. Bunların hepsini söyledim ben” ifadelerini kullandı (24/09/2024).

G Y K Ib Y E X M A A Ka Dna-1

Zanlı Çöp Poşeti Giydirildi-Hayvan nakil aracıyla sevk edildi.

Devlet de şiddet sarmalına mı kapıldı? 9

 

Sosyal Bağlam/Durum/Koşulların Önemi ve Etkilemesi

Zimbardo’nun klasik çalışması cezaevinin yapısal koşullarına odaklanmıştır. Test edilen hipotez cezaevindeki şiddet gösterilerinin nedeni mahpusların veya gardiyanların kişilikleri değil, bizatihi cezaevinin karakteridir. Zimbardo, bu çalışmanın bazı durumların ve sosyal rollerin insanları insanlıktan çıkarıp sadizme veya boyun eğme davranışına sürüklediğini ifade etmiştir.

İş Birliği Karşısında İnsanlar Arasında Çatışma Eğilimi

Öte yandan, çevredeki insanlarca saldırganlığın vurgulanması da gerçekte şiddet ve adam öldürme olaylarında önemli bir etmen olmaktadır. Bir çatışmanın şiddet olgusuna dönüşüp dönüşmeyeceği kısmen de olsa olaya tanık olanların davranışlarına dayalı bulunmaktadır. Seyirci kişiler gerilimi yüksek bir çatışmayı gidermek üzere araya girebilecekleri gibi çatışmaya taraf olanları da körükleyerek, cesaretlendirerek şiddete teşvik edici olabilirler.

Siyasi kutuplaşma

Siyasi kutuplaşma bir yere kadar siyasetin doğasında kaynaklansa da geri döndürülemez ve tedavi edilemez nefret tohumlarının topluma atılmasına neden olabilmektedir. Nefret edenler nefret etmeye devam edecek; bu negatiflik hali onların yaşamının her alanına sirayet edecek ve karşılarına çıkan her durumda negatif olma eğilimi güçlenecektir.

Çatışma, insanlardaki toplumsal örgütlenmenin de ayrılmaz bir parçasıdır. İşin ilginç tarafı bu grupları birbirine düşman haline getirmek de müthiş kolaydır. Bir insanın bağlı bulunduğu gruba karşı beslediği sevgi, beraberinde bu grubun dışında kalanlara düşmanca duygular beslemesine yol açmakta; şefkat ve şiddet aynı kişide vücut bulmaktadır.

Kişilerin ve grubun saldırganca eylemlere yönelişinin aşamaları şu şekilde sıralanabilir:

- Çözümlenmemiş ve uzun süre devam eden bir çatışma durumu;

- Farklı iki grubun belirmesi-dijital molotoflar; 9

- Kutuplaşma-cepheleşme ve medyanın nefret dili;

- İnsanlık dışı tutum ve davranışlar;

- Kriz yaratan bir olgu; ve

- Saldırgan ve yıkıcı eylemlerin belirmesi.10

İki kutbun müstesna silahşorları “symbiosis” hayatı yaşıyorlar. Birbirlerinden geçiniyorlar. Biliyorlar ki, karşıdaki olmazsa, kendisi de olmaz. “Biz” ve “onlar” arasında algılanan farklılık son derece önemsiz ayrıntılara dayanabilir. Yalnız farklılığın büyüklüğü ile husumetin büyüklük derecesi de farklı olabilir. Kişiler çoğu kez grubun değer ve yargılarını kendi değer ve yargıları yerine geçirirler. Kişisel sorgulama ihtiyacı kaybolmakta ve kendi başına düşünmek gruba sadakatsizlik olarak da görülebilmektedir. Vicdan yoksunu olan grup tehlike saçmakta; grup kimliği kişisel ahlaki sorgulamaya üstün gelmektedir.

Yoksulluk ve Suç

Ekonomik açıdan yoksul yörelerdeki çocuklar dört kat daha fazla sorunlu davranış sergileme riski altındadır. Keza, şiddetin egemen olduğu yörelerde, fakirlik, kötü yaşam koşulları ve yüksek işsizlik oranı on bir yaş ve üstü gençlerde şiddete eğilim riskini artırmaktadır (risk faktörleri). Yoksul kent yörelerinde özellikle şiddete yönelten mekanizmanın ne olduğu bilinmese de fakirlik ve kötü yaşam koşulları, sosyal ayrım ve fırsat yokluğunu içeren çoğulcu faktörler kümesi kaderci bir nitelik sergileyen gençlik gelişmesi ortaya çıkarabilir. Beş yaşından sonra saldırganca davranış sergileyen erkek çocukların sorunlu davranışlar için oldukça daha fazla risk oluşturduğunu gösteren tutarlı kanıtlar vardır. Ayrıca hiperaktif veya utangaç olanlardan saldırgan olanları, suçluluk, uyuşturucu madde/ilaç suiistimali ve şiddete yönelim için yükselen bir risk oluşturmaktadırlar. Okulda yaramazlık, okuldan kaçma, derslere girmeme, kavga/suç işleme gibi anti-sosyal davranış sergileyen çocukların ergenlik dönemlerinde daha ciddi sorunlu davranışlara girmesi oldukça yüksektir. Okuldaki başarısızlık bir bakıma sorunlu davranış habercisi olmaktadır.

Yoksulluk-şiddet ilişkisini açıklayan iki (birbirini dışlamayan) olası açıklama bulunmaktadır:11

- Nedensel: Yoksulluk şiddet eğilimini etkilemekte;

- Düşük bilişsel yetenek, zihinsel bozukluklar ve diğerleri gibi özellikler ekonomik başarıyı olumsuz etkilemekte ve aynı zamanda şiddet suçu işlemek için risk faktörü oluşturmaktadır.

Yoksulluk, başkalarına itaat ve zorunlu bağımlılık anlamına gelebilir ve bu da onur kaybına ve insanlıktan çıkmaya neden olabilir. Yoksulluk içindeki insanların diğer bireyler ve gayrı resmi gruplar tarafından olumsuz algılanması ve kötü muamele görmesinin yolunu tanımlar. Kamuoyunun yoksulluk içindeki insanlara karşı davranışı önyargılı olumsuz yargılar, damgalama ve suçlama ile karakterize edilir. Yoksulluk içinde yaşayan insanlar genellikle görmezden gelinir veya dışlanırken, "ötekileştirme" olgusu ("Biz onlar gibi değiliz" demek veya düşünmek) yaygındır.

Öğrenci Şiddeti

Bu konuda yaygın olan “akran zorbalığı” (peer bullying), akran grubu içinde fiziksel, duygusal ya da sosyal biçimde zarar veren, tekrar tekrar yaşanan saldırgan davranış biçimi olarak tanımlanmaktadır.12

Zorbalık yapan bir çocukla zorbalığa uğrayan bir çocuk arasında güç eşitsizliği vardır. Genellikle zorbalık çocuk; daha büyük, fiziksel olarak daha güçlü veya sosyal olarak daha kalabalıktır. Akran zorbalığı, yaygın inanışın aksine, yalnızca fiziksel zorbalık şeklinde görülmez. Fiziksel zorbalık, akran zorbalığının türlerinden sadece biridir. Sözlü ve sosyal zorbalık da yaygın bir zorbalık biçimidir.  

Türk Eğitim-Sen’in 7-18 Kasım 2019 tarihlerinde öğretmenlerin sosyo-ekonomik durumları ve mesleki sorunlarını tespit anketine (6,728 kişiyi kapsayan) göre,       

                                                                               %

Okulda kendilerini güvende hissetmeyen            56,9

Öğrenci/veli tarafından fiziki, sözlü, psikolojik,

cinsel şiddete maruz kalanların  dağılımı:    

                                           1-3 kez maruz kalan  36,7

                                            4-6  ……………  … 5,6

                                             7 +………………... 6,4                     

Şiddet mahalli:                    Okul koridoru            30,6

                                            Okul bahçesi               21

                               Öğretmenler/müdür odası     18,9

                                                                 Sınıfta  16,8

                                                      Okul dışında   12,7

Korkunun şikâyete engel olması

                                           %

Şikâyet edenler                14,4

Şikayet etmeyenler           85,6   Dağılımı:      %

                                 Özür diledikleri için       45,7

                  Telkinle şikayetçi olmayanlar       27,3

                                       Korktukları için       12,6

Sapma ve Sosyal Düzen

Hollanda’da geniş ölçüde bireysel özgürlüklere yer verilmesi; sapma türü davranışlara gösterilen toleransa karşın şiddet eylemleri oranı düşüktür. Bireysel özgürlükleri sınırlı olan örneğin Latin Amerika ülkelerinde ise şiddet olgusu oldukça yüksektir. Çıkarım olarak, sapmalara toleransa gösteren bir toplumda sosyal karışıklık olması kaçınılmaz değildir.

Fransız ihtilaline özgü gelişen kavramlar “bireysel özgürlük” ve “eşitlik” siyasal ideallerine karşı ciddi şekilde direnç gösterilmesine karşın şimdiler de demokrasiler için vazgeçilmez kavramlardır. Kuşkusuz, egemen normlardan sapma, cesaret ve kararlılık işi ise de gelecekte genel menfaat için gerekli olan değişim sürecinde çok önemlidir. Kişilere konformizm dışı davranma özgürlüğü verildiğinde toplumun ödeyeceği bedel gündeme gelmekte/sorgulanmaktadır. Yüksek oranda şiddet eylemleri kaçınılmaz mı olacaktır?13

Olumlu bir sonuç alınması, bireysel özgürlükler yanında sosyal adalet duygusunun toplumda yer etmesi olanaklarının pekiştirilmesine, eşitsizliklerin fazla olmamasına ve her kesin tatminkâr bir yaşamı yakalaması halinde elde edilebilir.  Özgürlük, eşitlik ile dengelenmediğinde çoğu kişiler kendilerini tatminsizlik içinde bulacak; sapma türü davranış sosyal açıdan yıkıcı sonlara doğru kanalize  edilebilecektir.

Suç ve sapmayı tamamen olumsuz şekilde değerlendirmek de hatalı olacaktır. Kişilerin farklı değerleri ve ilgileri olduğunu bilen/ tanıyan her toplum, çoğunluğun benimsediği/ takip etiği normlara uygun davranmayanlar için bir alan sağlamalıdır. Londra Hyde Park’taki özgürlük köşesi.

Siyaset, bilim, sanat ve öteki alanlarda yeni fikirler geliştiren kişiler, geleneksel kuralları takip edenlerce kuşkusu ile karşılanmaktadır.

Kendini yere atan, tepinen, tutturan, vuran, iten çığlık atan çocuk davranışı

Bu tür davranışın biyolojik bir temeli yoktur. “Davranış yönetimi” konusunda bilgi ve beceri düzeyi yeterli olmayan anne-babalar ya abartılı ve gereksiz ödül yöntemiyle/aşırı korumacılıkla veya aşırı müdahalesiz tutum içinde girerek bu davranışa neden olurlar. Eğitim düzeyi ne olursa olsun genellikle anneler çocukların peşinden yemek kaşığı ile dolaşırlar. Bilmezler ki, hiçbir canlı gerektiği zaman beslenmekten kaçınmaz. Öte yandan, çocuk eğitiminde rol alanlar arasında tutarlılık olmuyor.

Şiddet ve Saldırganlık

Bremen Üniversitesi'nden beyin araştırmacısı ve 2011 yılına kadar Alman Ulusal Akademik Vakfı Başkanı Gerhard Roth, üç farklı tip arasında ayrım yapıyor:

- İlk grup, sosyalleşmelerinde şiddetin başarılı olmaları için bir strateji olduğunu öğrenenlerdir.

- İkinci grup: kendisini tehdit altında veya reddedilmiş hisseden ve dürtülerini kontrol etmekte çok zorlanan kişilerdir. Roth'a göre, tüm şiddet suçlularının yüzde 70'i bu kategoriye giriyor.

- Üçüncü grup: sözde psikopatlar ve planlandıklarında şiddete başvururlar ve genellikle özellikle acımasız davranırlar. Diğerlerinden farklı olarak, bu insanlar şefkat ve empati hissetmezler- suçluluk duymazlar ve genellikle eylemlerinden pişman olmazlar. Bunlar sık sık suç işlerler. Benim böyle çok hastalarım vardı. Bunlardan biri 14 ve 36 yaşlar arasında sürekli seksüel, bedensel yaralamalar ve hırsızlık suçları işlemişti. Hayatı neredeyse cezaevinde geçmişti. Bu psikopatlarda süper ego ve ego çok zayıftır, buna karşılık dürtüleri çok güçlüdürler. Dürtülerini kontrol edemiyorlar. Bunların prefrontal korteksi diğer insanlara göre daha az gelişmiştir.14

İnsan, genetik olarak ağır bir psikolojik hastalığı taşımıyorsa, doğanın en güçlü varlığı olarak, değişip, dönüşen bir varlıktır.  Bu varlığı şiddet konusunda koşullandıran görüşler arasında “engellenme” ve “sosyal öğrenim” de ağırlığını hissettirmektedir:

Engellenme görüşü: Kalabalık/havanın fazlaca sıcak/kirli /yoğun trafiğin olduğu bir ortamda insanların diken üstünde oldukları ve herhangi bir   uyarıcı karşısında saldırıya geçtikleri görülebilmektedir. Nitekim, engellenme-saldırganlık hipotezi, engellemenin saldırıya yöneltme eğiliminde olduğunu ifade etmektedir. İkisi arasında güçlü bir bağlantı var ise de her engellemenin saldırganlığa yöneltmediği görülmektedir.  Engellenme olmadığında da saldırganlık görülebilmektedir. Nitekim, tuttukları takım maçı kazandığında seyircilerin taşkınlıkları, kavgaya karışmaları, sahaya yabancı madde atmaları bu türdendir. Otomatik bir makineye para   konulma sına karşın sigarasını alamayan bir kişinin tüm tuşlara basması, makineyi sarsması oldukça olağandır.  Olağan olan başka bir türde kaçıştır. Kaçış gerçekte engellenme kaynağı terk etmek (okulu terk, işi bırakma, mutsuz bir evliliği sonlandırma) veya psikolojik kaçış çeklinde belirmektedir. Olağan psikolojik kaçış biçimleri 1) Önem verilmediği görüntüsü sergilemek; 2) İlaç/madde kullanımıdır (alkol, esrar, kokain kullanımı). 

Sosyal öğrenim görüşü: Saldırganlığın geniş ölçüde kabul gören açıklaması ise, en basit olan sosyal öğrenim teorisidir. Bu teori, insanların diğerlerindeki saldırganlığı gözleyerek saldırgan olmayı öğrendiğini ifade etmektedir. Çocuklar TV. ekranındaki şiddet veya saldırganca gösterileri seyrederek yeni şiddet türlerini öğrenebilmekte (taklit) ve şiddetin “kabul görülen” bir davranış olduğunu algılayabilmektedirler. Her iki halde de çocukların saldırganca eyleme girişme olasılıkları fazladır. Çocuklar, taciz edilen iyi insanların saldırıya geçtiklerini hatırlamakta; özdeşleştikleri kahramanların davranışları kendilerini motive edici olmaktadır. Bu bağlamda toplumda tanık oluğumuz “şiddet ve saldırının sonuç vermesi” olgusu da etkili olmaktadır.

Fakir çocuklar ile suçlu çocuklar arasındaki ilişki ötesinde toplumda “kazananlar-kaybedenler” kültürü geliştikçe gençlerin şiddet eylemlerinde artış olacağı ileri sürülmektedir. Nitekim, Farrington (1989), 411 İngiliz çocuğunu kapsayan kohort araştırmasında, sekiz ve otuz iki yaşları arasında, bu kişilerden çok fakir ailelerden gelenlerin, iyi aile çocuklarına göre oldukça fazla sıklıkta şiddet suçları işlediklerini ortaya koymuştur.

Şiddet gösterisinde kişilerin tahrik olması de etkili olmaktadır. Tahrikte, sözel veya fiziki tahrik ile hava sıcaklığının yüksekliği, hava kirliliği ve nüfus kabarıklığı gibi duygusal alevlenmeyi etkileyen değişkenlere de tanık olunmaktadır.  Tahrikin etkileri, insanın kendisine saygısını yitirmesi, karşılılık verememek gibi beklenen suçlarla açıklandığı gibi tahrikin nasıl algılanması ile de açıklanabilir. Tahrik edici ve düşmanca algılanan bir eylem öfkelenme ve saldırıdan sorumlu olmaktadır. Algı ve öfke arasında karşılıklı bir ilişki olabilir: Özel algılar öfkeye; öfkeli olmakta kişiyi saldırganca düşünmeye sevk edebilir. Aşağıdaki şemada görüldüğü üzere, karşılıklı ilişkiler algı ve davranış arasında olduğu gibi öfke ve davranış arasında da işlev görebilir.

Mahkumiyeti kesinleşmiş 1312 adam öldürme suçunun (TCK 81 md) % 31’inde (415) haksız tahrik maddesi (TCK 29) uygulandığı saptanmıştır (2009). Tahrik gerekçesini de çoğu kez “sövme, basit müessir fiil, tehdit, trafik kuralını ihlal, alacak-verecek meselesi ve sarkıntılık gibi basit nedenler oluşturmaktadır. Öfke-yüklü suçların failleri saldırıyı icra edinceye kadar ekseriya psikolojik olarak normal görüldüklerinden psikolog ve psikiyatrlar için ilgi kaynağı olmuşlardır.

Öfkenin yaşandığı bir evrede erişilebilir vasıtanın şiddette payı küçümsenmeyecek ölçüdedir. Nitekim ateşli silahların olduğu evlerde adam öldürme suçunu işleme oranlarının üç katı fazla olduğu görülmektedir. Ve yine ülkedeki şiddet ve saldırıda ateşli silah ve kesici aletlerin önemli bir yer tutması ve bunların saldırganlığı cesaretlendirmesine tanık olunmaktadır.

Acıpayam’daki 88 yaşındaki M. dede 28 gün önce kendisinden 46 yaş küçük Kader’le evlenmiş; 3. evliliği, ilk ikisinden 11 çocuğu var. 88’lik dede, bir gece fantezi daveti yapınca keseri başına yemişti. Maktulün belinde yapay bir penis takılıydı. Nasreddin Hoca’yı Pertev Naili Boratav’ın araştırmasından okuyanlar, bizim ak sakallıda Acıpayamlı M. dedenin teneşirlik azgınlığını keşfediyorlar.

Şiddet Döngüsü15

Saldırganlık ve Ateşli Silah

Adam öldürme suçlarında kullanılan ateşli silah oranı yüksekliği karşısında silah kontrolü öncelikli bir sorundur. Bireysel silahsızlanma konusunda toplum bilinci yaratmak üzere Umut Vakfı ciddi bir STK olarak varlığını sürdürmektedir. Bu konuda tümelci bir önleme yaklaşımı için silah ruhsatı, yasal gereksinmesi olanlara araba ehliyetinden daha ciddi bir eğitim sürecinde başarı gösterenlere verilmek üzere bir kontrol rejimi tesis edilmelidir. Her silaha da kilit sistemi monte edilerek(şifrelendirilmeli) güvenlik ön plana alınmalıdır.

Bir insanı öldürmek tüm insanlığı öldürmek gibidir (Kuran dili).

Adam öldürmenin altında yatan önemli bir değişken de şiddet alt-kültürünün varlığıdır. Vuku bulan bir tartışma (alacak, arazi, kız, kadın v.s.) kendiliğinden gelişen dürtüsel bir olgu olarak belirmektedir. Kişiler temper’ini kaybediyor.  Bazı yörelere özgü değerler sistemi bağlamında şiddet sadece kabul edilen bir eylem değil, onaylanan da bir eylemdir. Onur, şeref, fakirlik gibi unsurlar …

Adam öldürmeye çok fazla odaklanılmasının nedenleri olarak

- Şiddetin en ciddi biçimi olması,

- Suça özgü şiddetin ölçülmesi için en güvenilen bir ölçü sayılmasıdır.

Nedensel faktörleri olarak, tabancaların (hand gun) yaygınlığı, gelir eşitsizliği, şiddet alt kültürünün olması, toplumun eclipse’i ve ulusal düzeyde yoğunlaşan yayınlar yer almaktadır.

Kitlesel Katil

Silah önemli bir vasıta-bu vasıtayı kullanmaya iten temel nedenler arasında küçük yaşta fanteziyi gerçeklikten ayırt etmek yetisi olmayan çocukların şiddet içerikli filimler/video oyunları ile çok zaman geçirmeleri ilerde kendileri için tek seçeneğin şiddet olabileceği ve bununda yaşam gerçeği olduğu bilinci yatmaktadır. Bir bakıma uzun süre şiddet içerikli video seyri onları duygusuzlaştırmaktadır. Nitekim, iki çocuk grubundan biri şiddet içerikli video seyrederken, diğer grup şiddet içermeyen video seyrettikleri araştırmada, bir kavgaya tanık olan ikinci gruptakilerin pasif kaldıkları görülmüştür. İşte tehlikeli sularda seyir durumunda kalan çocuklardaki davranış değişikliğini fark eden insanların uyarı göz önüne alınmalıdır.   

İkinci gruptaki nedenler ise akıl hastalığına bağlı olabilir.-intihar eğilimli olanlarda var: En son Aralık 2012 tarihinde Connecticut Newtown kenti ilk okulunda 20’si ilk okul öğrencisi 26 kişinin katilinin (yaş 20) olay sonrası intihar etmesi.

Kitlesel katiller empati/sempati duyguları felç olmuş/bu duygulara referans olan zeminleri yitirmiş kişilerdir. Yaptıkları eylem bizler için aniden olmuş gibi ise de bizlere yabancı olan ve bilinmeyen nedenlerin oluşturdukları bir süreç sonucu olduğu bilinmelidir.

“Seri katil”, sorununu eyleme geçerek çözmeye çalışan, normal katilden farklı olarak bir yerde durma ihtiyacı hissetmemektedir. Tam tersine, ancak başkalarının ölümüyle kendi varlığını hissedebilmektedir. Kurbanını kendisinde arzu uyandıracak bir nesne olarak görmekte; bu nedenle de kaçırdığı kişiyi öldürmeden önce hep aynı ritüeli uygulamaktadır. Bunlar, kurbanının acı çekerek ölmesini izlemeyi severler.  Seri katiller düzenli ve düzensiz olmak üzere iki sınıfa ayrılır. Düzensiz katiller sonuçları hiç düşünmeden rasgele öldürürler ve cinayetleri işledikleri yerlerde ipucu bırakırlar.  Düzenli katiller ise daha iyi plan yapar ve olaya karıştıklarını gizlemek için olağanüstü önlem alırlar. Bu farklılıklar kendilerinin zeki olup olmamalarına göre belirmektedir.

Hedef seçilen alan/mağdura yönelik düşünce /karar süreci şöyledir: Öncelikle yanıtlanacak soru hedeflenen mekânda fark edilme riskinin düşük olup olmadığıdır? Suçlu düşük olduğu kararına vardıktan sonra potansiyel mekân ve mağdurun elverişliliğini gözden geçirmektedir. Benzer karar süreci meskenden yapılan hırsızlıklarda da geçerlidir. Bu türden hırsızlar gündüzleri olası mekanları gezerek suç işlemek üzere ideal hedef ve zamanı saptamak isterler. Hedef alan seçildikten sonra risk derecesi belirlenmektedir.

Çocuklar sevginin ne olduğunu, sevilmeyi ebeveynlerinden öğrenmektedir. Bundan mahrum olanlar, kadınlara yönelik cinsel tatmin imkânı olamayan sade-mazokist insanlar öteki insanlar üzerinde güç kullanmayı yeğlerler. Kendileri güç sahibi olduklarını sergilemek üzere kadına karşı şiddete yönelirler; onların zayıf olduklarını sergilemek isterler. Bir bakıma bunlarda cinsel arzu ve başkaları üzerinde egemen olma gücünün birlikteliği vardır. Gerçekte, bunlarda bu özellikleri çocukluklarında deneyimle- mişlerdir.16

Klasik cinayetlerde şüpheli failler (sevgilisi, ortağı v.s. olarak) saptanabilirse de, seri katillerde bir yabancı söz konusu olmakta; fail herhangi bir kişi olabilir ve bu durumda failin yakalanması şansa kalmaktadır. Bu seri katiller muhtemelen kendilerini çok üstün görmekte; tüm kentteki insanlara korku salması bu duyguyu vermektedir.  Fahişelere yönelmesi onları bir seks makinesi, bir nesne gibi görmelerinden ileri gelmektedir.

Seri katiller yalnızca erkeklere özgü değildir. ABD’de 8 erkeği öldüren ve idam edilen Aileen Monesse ilk kadın seri katildir (2003). Kendisi kötü bir çocukluk devresi geçirmiş; babası tarafından istismar edilmiş, 14 yaşında evden kovulmuş, kardeşi tarafından ırzına geçilmiş lezbiyen bir kişidir. Çocukluğunda geçirdiği travma kimsenin dikkati çekmemiş; sosyal hizmetler kurumu ailede olanlardan habersiz. Ne var ki, suçlar sonrası herkes linç mentalitesi ile tepkiler sergilenmiştir.

Seri katillerde önemli olan şu sorunun yanıtlanmasıdır: Kişi bu suçları neden işledi? Yanlış giden ne oldu da kişi seri katil oldu? Bu soruların yanıtlarıyla determinist bir yaklaşım sergilemek yerine moral ölçer bakımından dengeli bir tutum benimsenmelidir. ABD’de cezaevinde kimseyle ilişkiye girmeden hücresinde ölümü bekleyen Aileen, hatıralarını izleyen, zaman zaman göz yaşlarına kapılan, bunu idama gittiğin de hiç göz yaşını akıtmamak üzere yaptığını, hücresinde TV izleyerek, İncil okuyarak geçirdiğini, gardiyanların bazıları kendisine “sen seri katil” diye hitap ederken, bazıları kendisine insanca davranmıştır. Bunu değerlendirirken Aileen, “herkesi kontrol edemezsiniz” diyor.

Hasta katiller, mağdurları genellikle yakın ilişki içinde olduğu kişiler ve bazen de kendi çocukları olan ve sözü edilen şahıslara karşı işlediği suçlar öncesinde bazı anormal işaretler alınan kişilerdir.Diğer bir anlatımla, aniden oluşan öldürücü eylemin arkasında yıldırım düşmesi örneğinde  olduğu gibi yılların birikimi ile oluşan kara bulutların aklı kullanma yeteneğini karartması söz konusudur. Bunların çoğu pişmanlık duymaz ve eylemlerini rahatlıkla itiraf ederler, suçlarını işlerken normal katilin tersine aşırı kan gölü ortaya koyarlar.

Suçta alkolün önemi yadsınamaz. İşte içkili halde suç işlemelerine karşın ayık olduklarında antisosyal dürtülerini kontrol edebilen çoğu kişiler çıkarımımıza iyi bir örnektir. Bunlarda kurdukları engelin zayıf olduğu ve içki ile çöktüğü görülmekte ve alkol bu durumlarda bir tür süper-ego çözücüsü olmaktadır.  Kronik alkoliklerde ise, alkol kişide patolojik nitelikte bir kıskançlık tepkisi oluşturmakta ve bu tepki kadın katilinde önemli bir faktör olmaktadır.

Sonuç

Uygarlık, insanın hayvani doğası üzerine yalnızca ince bir ciladır. Bu cilayı kazırsanız ya da ihmal ederek soyulmasına/ dökülmesine bırakırsanız karşınıza çıkacak olan, yanlış bir bakış ya da kendisine uymayan bir düşünce yüzünden kendi türünü öldüren, ben-merkezci ve aç gözlü bir hayvandır.

Bugün insan oğlunun evrensel suçluluğu saldırganlığa/ şiddete yönelme şeklinde belirmekte; yaşamış her insanın törel tarihini “video meliora proboque”sorunu(daha iyiyi görüyor ve onaylıyorum, ancak izlediğim ise daha kötü olanıdır) özetlemekte; kişilerde fiziki boşalma öncelik kazanmış bulunmaktadır.17 Bu fiziki boşalma olanakları tükendiğinde herkesin herkese karşı düşmanca tavır alma durumuyla karşı karşıya kalınacağın- dan kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Ülkeler tarihinde bu önermeyi kanıtlayan sayısız örnekler vardır. Bu açıdan bakıldığında, boğa güreşsiz bir İspanya, baseball'suz/bokssuz bir A.B.D. ve futbolsuz bir Türkiye düşünmek olanaksızdır. İşte bilinçli ve bilinçsiz saldırganlık hakkında psikiyatr ile hâkimler/avukatlar arasında anlayış birliği oluşmalıdır.

Alkol ve uyuşturucu madde/ilaç etkisi de beyin ve biyolojinin şiddetteki rolüne işaret eden diğer bir bulgudur. Yapılan çeşitli araştırmalar, adam öldürme ve şiddet içerikli suçların büyük bir yüzdesinde alkolün/ uyuşturucu maddenin etkili olduğu göstermektedir. Yalnız bunlar şiddetin genlerimizde olduğunu kanıtlamadığı gibi savaşı icat eden insanların sulhu da icat edemeyeceklerini kanıtlamaz. Yine, insanların şiddete başvurmadan kaçınmayı öğrenme yetenekleri olan varlıklar olduğu da unutulmamalıdır.

Şiddet gösterisinde kişilerin tahrik olması de etkili olmaktadır.18 Tahrikin etkileri, insanın kendisine saygısını yitirmesi, karşılılık verememek gibi beklenen suçlarla açıklandığı gibi tahrikin nasıl algılanması ile de açıklanabilir. Tahrik edici ve düşmanca algılanan bir eylem öfkelenme ve saldırıdan sorumlu olmaktadır (Novaco 1976, 1978). Algı ve öfke arasında karşılıklı bir ilişki olabilir: Özel algılar öfkeye; öfkeli olmakta kişiyi saldırganca düşünmeye sevk edebilir. Aşağıdaki şemada görüldüğü üzere, karşılıklı ilişkiler algı ve davranış arasında olduğu gibi öfke ve davranış arasında da işlev görebilir.

“Bizleri rahatsız eden olaylar değil, onları görüş biçimimizdir.” İradeniz dışında zarar görebilirsiniz ama iradeniz dışında incinemezsiniz. İncinmeyi yadsıyarak kişi iç huzurunu, her şeyde incinecek bir yan arayarak kaygısını en üst seviyeye çıkarabilir. Bu güçlü bir ayrımdır. İşte incinme algısındaki paranoya, farklı bir görüş ve herhangi bir küçümseme belirtisi gibi ufak şeyler karşısında kişileri şiddete yöneltmektedir. Öte yandan öfkenin yaşandığı bir evrede erişilebilir vasıtanın şiddette payı küçüm- senmeyecek ölçüdedir. Nitekim ateşli silahların olduğu evlerde adam öldürme suçunu işleme oranlarının üç katı fazla olduğu görülmektedir.

Burada şiddetin şiddeti doğurduğu fikrine sahibiz. Bir kurumda şiddeti artırırsanız başka yerde de (birleşik kaplar kuramı) artar. Şiddetin toplumdan, toplumun tamamından kaynaklandığı ve şiddetin anlaşılmasında tüm toplumsal kurumların ilgili olduğu savunulmakta; Devletin çok dar bir kavram olduğu belirtilmektedir. Diğer bir anlatımla, toplumdaki her parametrenin anlaşılması gerekmektedir.

"Şiddet sarmalı" deyimi, şiddet eylemlerinin daha fazla şiddete yol açarak kırılması giderek zorlaşan bir döngü yaratması durumunu ifade etmektedir. Yukarıya doğru atılan her adımın çatışma ve saldırganlığın artışını temsil ettiği sarmal bir merdiven hayal edin. Nasıl ki bir sarmal dönüp duruyorsa, şiddet de yoğunlaşarak daha fazla insanı kapsayacak şekilde yayılır ve zamanla daha büyük zarara neden olur.19 Şiddet sorun değil, sorunun sonucudur.

Hiçbir şey boşlukta geliştirilmemektedir. Aynı durum toplumdaki şiddet olgusu için de geçerlidir. Yapısal düzeyde şiddetin içselleştirilmesi, kabul edilmesi, normalleştirilmesi, ayrımcılığın ve tacizin gündelik bir olgu olarak kabul edilmesi konusunda halkın tutum ve davranışlarıyla ilişkilendirilmesinin temeli, toplumun nesiller boyunca gelişen hegemonik ideolojisinde yatmaktadır.20

Şiddet suçları ve terörizm bağlamında, halkın güvenlik gereksinmesi ile özgürlük ve mahremiyetine ilişkin temel haklar arasında bir denge sağlanması de şu nedenlerle kusurlu bir metafordur:

- Ölçülecek merkezi bileşenler-özgürlüğe müdahale bedeli karşısında güvenlik değeri tam olarak ölçüme el vermemektedir;

- Yararlar ve bedeller nüfusun farklı üyeleri üzerinde eşit derece de dağılmayabilir ve böyle dağılım sorunları kolay çözülür türden değildirler.

- Bazı tür müdahaleler, onların derhal veya içsel doğaları gereği etkilerinden olmayıp, kolaylıkla istismar edilmesi ve toplumda keyfi şekilde istenilmeyen kişilere güvenlik adına kullanılarak hükümetin meşruiyetini sorgular hale getirmesidir.

 

“İnsanlar şiddetle mücadele etmek için şiddete başvurduğu sürece şiddet her zaman var olacaktır”. Michael Beg


Sedat Ergin. “Ankara’da statta yaşanan şiddet bütün Türkiye’ye ayna tutuyor” Hürriyet, (13/12/2023), s.10.

Son Not

Aziz Augustine, İtiraflarında suçtan sırf suç olsun diye zevk aldığını belirtir. Ayrıca yasadışı faaliyetlerden yasa dışı olduğu için zevk almış olmasının mümkün olup olmadığını da soruyor. Ancak bunlar iki ayrı şeydir: (1) Suçtan kendisi için zevk almak ve (2) Suçtan yasa dışı olduğu için zevk almak. Augustine ayrıca suçta asıl sevdiği şeyin suç arkadaşlarıyla arkadaşlık etmek olduğunu ve bu kötü arkadaşlığın kötü eylemlere yol açtığını söylemeye devam ediyor. Ancak arkadaşı Alypius'un gladyatör oyunlarından ("anlaşılmaz bir tutkuyla") nasıl etkilendiğini anlatırken, Alypius'un oyunların zevkine ve öldürme gösterisinin şehvetine nasıl yenik düştüğünü anlatıyor. Alypius, arkadaşları tarafından oyunlara katılmaya zorlandı ve gözlerini kapattı ama kulaklarını kapatmadı. Ve böylece, kötülüğün zihne girdiği kapı, aisthesis tam olarak kapatılmamıştı ve Alypius, kendi uğruna kanlı bir savaşa girme arzusuna kapılmıştı.

Prof. Dr. Mustafa Tören Yücel

----------------

1 Şiddet suçları, bir kişinin diğerine karşı kasıtlı olarak şiddet kullanmasını içeren ceza hukuku ihlalleridir. Ancak sosyal bilimciler şiddetin tek veya birleşik bir tanımı konusunda hemfikir değildir. Kriminologlar, fiziksel zarara veya tehditlere odaklanarak dar şiddet tanımlarını tercih etme eğilimindedir. Sedat Ergin. “Ankara’da statta yaşanan şiddet bütün Türkiye’ye ayna tutuyor” Hürriyet 13/12/2023, s.10. H. Arendt.  Şiddet Üzerine (çev. Bülent Peker) İletişim Yayınları: İstanbul, 2016. B.C. Han. Şiddetin Topolojisi (Çev. Dilek Zaptçıoğlu). Metis Yayınları: İstanbul, 2016. Şiddet suçları: Kasten adam öldürme, yağma(gasp), tecavüz, kasten yaralama, aile içi şiddet (çocuklara kötü muamele, kadına karşı şiddet), kurumda şiddet (örneğin, askerde, kollukta, cezaevinde, okulda, hastanede ve yaşlılar yurdunda) ve sporda şiddet.

2 Bkz. Donald Black-çatışma çözümü yöntemi Youtube

3 Bkz. İhmal Raporu, Hürriyet (23/11/2019), s.10.

4 Selçuk Şirin. “Çocuk yoksulluğu yetişkin yoksunluğuna benzemez.” Hürriyet (22/04/2018), s.6. “Türkiye’de her yüz çocuktan 22’si fiziksel şiddete uğruyor. Travmalar birkaç nesli etkiliyor.” Milliyet (25/03/2018), s.20.

5 Sedat Ergin. “İstanbul Sözleşmesi kadınlar için ne anlama geliyordu?” Hürriyet (23/03/2021), s. 10. “Toplumsalın belirlediği arzular tetiklenmekte ve bu da tüfek ve tabancaların tetiklerinin çekilmeye başlamasıyla görünür hale girmektedir. Bu tür davranış ve suç işleme biçimlerinde yaptıklarını kendi arzuları sanan genç çocukların arzuları kültürel değerlerle birlikte oluşmaya başlamıştır. Bu gençler bu değerlere boyun eğmektedirler. Arzularını dışarıdan, toplumsal alanın yeni kültüründen alan genç delikanlılar, zaten hayattan fazla bir şey beklemedikleri için, hayata tutunma ve tırmanma aracı olarak suç örgütlenmelerini kendilerine yakıştırmaya başlamaktadırlar”: Ali Akay. “Duyguların yapısal oluşumu”  T24 (27/09/2024).

5 Fatih Çekirge. “Şu öfkeye bakar mısınız” Hürriyet (7/09/2024), s.11.

6 Ertuğrul Özkök. “”350 bin kadın ev içi acil şiddet uygulaması indirdi: Ayda 2 bin 500 kişi acil şiddet butonuna basıyor.” Hürriyet (31/03/2021), s.17.

7 Kadına yönelik şiddetin kreşendoya vardığı ölüm pornografisi için bkz. “Kadına Şiddette Son Nokta” Haber Türk (7/10/2011) s.1. “Kadına şiddet: Eğitim Şart! Sonra bakıyorsunuz bunları müfredata koyuyorlar. Peki konu çözülüyor mu? Hayır. İnsanların bilinç düzeyini artırarak davranışlarını değiştiremiyoruz. Bunu söyleyen kişi Nobel ödüllü Daniel Kahneman. Millet bilinçsiz olduğu için çöpü yere atmıyor. Ya çöp kutusu yok ya da toplumsal müeyyide yok. Kahneman diyor ki: "Herhangi bir davranışın sonucu ödüllendiriliyorsa, o davranış artıyor, cezalandırılıyorsa azalıyor." Selçuk Şirin. Ya Adalet, Ya Sefalet. Doğan Kitap 2023. Denizer Şanlı Altıntaş. Kadına karşı şiddet ve cezasızlık kültürü.

8 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Ali Güneş / Türkiye davasında verdiği ihlal kararı çok açık. Bu karar, kolluk kuvvetine karşı şiddet kullanmasına imkân olmayan bir kişinin gözüne, yakın mesafeden biber gazı sıkılmasının “hukuki dayanağı olmadığını” ve “insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele olduğu”.

9 Mehmet Y. Yılmaz.” İşkenceciyi korumak sistematik uygulama!” T24 (25/09/2024).

9 “Sapma sağa sola, sen Allah’tan birlik dile/ikilikten gelir bela, dava insanlık davası” Aşık Veysel.

“İnsanlara çocukluklarında birbirlerine karşıt iki akide öğretildi mi, bu akideler, karşılıklı geçip tartışabilecek iki parti değil, dövüşecek iki ordu yaratır. Hipnotize edilmiş olan her bir otomat, en kutsal olan şeyin, kendi tarafının zaferine bağlı olduğu ve en korkunç olan her şeyi de karşı tarafın temsil ettiği inancını besler.” B.Russell. age.s.378; B. Çoşkun. Hürriyet (20/01/2000) s.3: “Birinci belaları yok etmek için oluşturulan ikinci belalar, birinci belalar ortadan kalktıktan sonra tabii ki yine bela olarak kaldılar.”;T.Akyol “Nereye?” Hürriyet (13/07/2013), s.18: “Kutuplaşmayı yansıtan ‘münferit’ olayları asla küçümsenmemek, ‘geçer gider’ diye bakmamak gerekir. Geçip giden olan, taraftarlarını daha da bileyerek, yeni çatışmaları körükleyerek geçer gider.” Sosyal medyanın kutuplaşmadaki rolü için bkz. Ş. Şirin. “200 dolara sokak çatışması” Hürriyet (5/11/2017), s.10. A. Hakan. “Yeni düşman bulundu” Hürriyet (1/11/2013) s. 4. Ayrıca bkz. L.Marinoff. Felsefe Hayatınızı Nasıl Değiştirir? Pegasus, ss.22-224, 2007. L. Svendsen. Kötülüğün Felsefesi (Çev.M.Hocaoğlu) redingot, 2017. Soner Yalçın. “Kim Bu Hainler” Sözcü (15/03/2023).   “Şiddet anlatımlarından ‘haz’ alan bir toplum yaratıldı. Bedenen acı hikayesi çarpıcı görseli olmayanın/ görünmeyenin esamesi okunmuyor... Sadece bizde değil, dünyanın dört yanında şiddet, seyirlik oldu. Medyada, şiddet gündelik hayatın parçası haline getirilerek sıradan bir olgu olarak daima karşımıza çıkarılıyor.”: Soner Yalçın. “Bilgiç Yazılar” Sözcü (17/09/ 2024).

10 Kamuoyunun belleğinde yer eden 6-7 Eylül 1955 olayları, Aralık 1978 Maraş katliamı, Temmuz 1980 Çorum olayları ve 2 Temmuz 1993 Sivas katliamı bu türdendir. Ayrıca bkz. S. Ergin “DDK Madımak Raporu-Yoksa katliamdan biz de sorumluyuz?” Hürriyet (22/07/2014) s.18. Araştırmalar, sorunun etnik/mezhep farklılıklarından olmayıp, hükümetlerin tüm grupları tarafsız bir yaklaşımla aynı çatı altında toplayamamasından kaynaklandığını göstermektedir. Bölünmüş bir toplum pek iyi işlemeyeceğinden daha az bölünmüş bir toplum olma ihtiyacımız var. (Yazarın notudur). Ayrıca bkz. M. Kurt. Türkiye Hizbullah’ı, İletişim Yayınları,201. D.V.Volkan. Kimlik Adına Katillik, Everest, 2007. Basın mensupları, terör haberlerini yansıtırken, haberle propagandanın birbirinden ayrılmasına özen göstermelidirler (K.Alemdar,1999);terör örgütlerinin yaptıkları eyleme ilişkin propaganda niteliği taşıyacak veya amaçlarına hizmet edecek açıklama ve görüşleri yayınlamamalıdır” (Kasım 2003 Medya Deklarasyonu)Vatan 30/11/2003,s.11.  Günümüzde Toplumsal Şiddet ve Türkiye Örneği, Çizgi, 2016, ss.367-374. “Kamplaşma tırmanıyor” Cumhuriyet (22/12/2017),s.6: Araştırma sonuçlarına göre, toplumdaki kutuplaşma, gençler arasında da kendini gösteriyor. “Sosyal mesafe” yükselirken, öteki gruplarla “temas” istenmiyor. Ayrıca bkz. T. Snyder. Tranlık Üzerine Yirminci Yüzyıldan Yirmi Ders (Çev.Z.Enez) Olvido,2017. Ayrıca bkz. Gustave le Bon. Kitleler Psikolojisi (Crowd Psychology), bedir yayınevi, 1969, ss.40-63. Grup içinde bireyselliğin yok olması, yani kişilerin kimliklerinin belirlenemediği zamanlarda (örneğin bir kalabalık içinde olduklarında) davranış üzerindeki kısıtlamaları ortadan kalkması /gevşemesine tanık olunmaktadır- Kalabalıkta kaybolmak olgusu. Bkz. Aronson, Wilson, Akert. Sosyal Psikoloji, Kaknüs, 2012. Ayrıca Muzaffer Şerif’in “Hırsızlar Mağarası Deneyi” için bkz. A. Kayaoğlu ve Ç.Kırel, Sosyal Psikoloji-II, Anadolu Üniversitesi Yayınları, 2019. Bu doğrultuda şu beş duygusal kuvvetten (kabile etkisinden) kendinizi soyutlamanız gerekmektedir.

1) Vertigo-Pirenin deve yapılması ve bunun insan düşüncesine egemen olması;

2) Tabular-sosyal yasaklar-toplumda kabul görmeyen eylem, düşünce ve duygular;

3) Yinelenen zorlayıcı (compulsion) davranış, örneğin Freud’un gerçeklik (zevk peşinde ve acıdan kaçınma) ilkesine karşın kocasından şiddet gören kadının aynı evde yaşamaya devam etmesi;

4) Kutsal olana saldırı ve

5) Kimlik siyaseti-bazı siyasi amaç için kimliğin şekillendirilmesidir. Bkz. Daniel L. Shapiro. Negotiating  the Nonnegotiable, Penguen Ses, 2016.

11 M. Hough ve M.Sato, mevcut ekonomik durumun sosyal düzen üzerinde olumsuz etki yaparak suçların artması sonucu doğurabileceğine işaret ettiler. Mevcut ceza adaleti siyaseti, suça karşı baskıcı bir yaklaşımla, kolluk ve ceza sistemine fazlaca harcama yaparak düzen sağlama yöntemini benimsemiştir. Bu yöntem şimdiye kadar istenilen sonucu sağlayamadığından kişilerde normatif uyum sağlama bilinci yaratılması rasyonel bir yaklaşım olacaktır. Kişiler normatif bilinçle hukuka doğru olduğu için benimsediklerinde suçlar da azabilecektir. Bkz. M.Hough ve M.Sato(eds) . Trust in justice: Why it is important for criminal policy and how it can be measured: final report of the Euro-justis Project (Institute for Criminal Policy Research: Birkbeck, University of London, 2011). (Bkz. Hidden Dimension of Poverty by ADT Fourth World. A.N. Çiftçi ve İ. Gümüş,  The analysis of relationship between crime and poverty for the test of culture of poverty in Turkey, Uluslararası Sosyal ve Ekonomik Çalışmalar Dergisi, 4(2),2023,  ss. 249-268: “2019 yılı TÜİK verileriyle geçekleştirilen analizler, Türkiye’de yoksulluk ve suç ilişkisinin çok sınırlı olduğunu, birkaç suç türünde görüldüğü desteklenmiştir. Halbuki olması beklenen, çok daha fazla suç türünde suç ve yoksulluk arasında ilişkinin olmasıydı. Dolayısıyla Türkiye, yoksulluk kültürü yaklaşımının yoksulluk ve suç ilişkisine ciddi bir kanıt sunamamaktadır.”(!?)

12 Okullarda suçu azaltmak için 15 Acil Önlem Önerisi, Hürriyet (14/10/2023), s.16. Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü-Unicef. Akran Zorbalığı Farkındalık Programı, İlkokul, Lise Ank., 2021. World Bank-Blogs-Relationship between poverty and violence against civilians. Evidence from Somalia. Keza Amerika Birleşik Devletleri'ndeki ilçe yoksulluk oranları ile cinayet oranları arasındaki   korelasyon oldukça güçlüdür (r = 0,52) ve istatistiksel olarak oldukça anlamlıdır (p < 0,001). En yoksul ilçelerde yaşayan insanların %10'u, en az yoksul ilçelerde yaşayan %10'dan neredeyse 6 kat daha fazla cinayet oranına sahiptir.

13 Sedat Ergin. “Demokrasinin şiddet karşısında sınavı” Hürriyet (21/08/2024), s.8.

14 “4 Kişiyi Öldürdü-5 Kişiyi Yaraladı. Cezaevinden çıktığı gibi dehşet6 saçmış” Hürriyet (26/07/2024), s.3.

15 Başka bir şiddet döngüsü için bkz. “Bıçakladı, Tutuklandı, Tahliye Oldu, Öldürdü” Hürriyet (0/09/2023), s.3.

16  “Bu Çocuklara ne oluyor-Bıçaklayan 16-Bıçanlanan 13; Öldüren 13-Öldürülen 12” Hürriyet (13/12/2023), s.3

17 Bkz. Sedat Ergin. “Şiddet karşısında cezasızlık kültürü” Hürriyet (17/06/2019) s.12.

18 M.T. Yücel. Kriminoloji, 2023, Ank. “İnsan Hakları Şiddetle Sivil Mücadele Bilinci Güçlendirici Saha Aktörleri Yetiştirme Projesi (2021-2030). Türkiye’nin Az Gelişmiş Bölgelerindeki (Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz Bölgeleri) Kadın ve Kadın STK’larının Güçlendirilmesi Projesi Hazırlayan: Ayşe Sargın 2010-2012. Çocuklarınızın zamanla şiddete karşı daha duyarsızlaşmasına izin verirseniz, başkalarına karşı empatilerini kaybedebilirler. Televizyonda gördükleri şiddet onları gerçek insan acısı ve ıstırabına karşı duyarsızlaştırır ve eğlence ile gerçek arasında ayrım yapmakta güçlük çeker, genellikle kötü adamı romantikleştirme eğilimi geliştirirler (Yazarın notudur).

19 “Gazeteciler ve medya çalışanları Rusya'dan Haiti'ye, İran'a, Suudi Arabistan'a, Çin'e ve Filipinler'e kadar taciz ediliyor, sindiriliyor, hapse atılıyor ve öldürülüyor. Çok sayıda durumda, eylem, her şeyin olduğu gibi kalmasında büyük çıkarları olan ayrıcalıklı ve güçlü çıkar grupları ve onların yandaşları tarafından planlanıyor ve uygulanıyor.” Luis V. Teodoro Şiddet sarmalı (10/11/ 2022). Şiddetin yüksek olduğu bir topluma örneği olarak ABD gösterilirken, Avrupa şiddetin düşük olduğu bir toplum örneğidir- adam öldürme oranı ABD'dekinin beşte biri kadardır. Ayrıca bkz.   Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC) verilerine göre 100.000 kişi başına düşen yıllık kasıtlı cinayet oranları.  Bkz. Mustafa Tören Yücel. https://www.hukukihaber.net/adam-öldürme-suçu-anatomisi

20 Charlotte Fabiansson. The Experience and Fear of Violence in the Public Realm  Hegemonic Ideology and Individual Behaviour , Routledge, 2023, p.230: “Toplumda şiddetin azaltılması, hegemonik bir yapısal kabule, inanç ve değerlerin sosyal ve kültürel değişimi için özgün gerçeklere dayalı stratejilere ihtiyaç duyar. Tutumlardaki bir değişiklik, çocuklara birbirlerine saygı duymayı öğretmekle, kötü muameleyi dile getirmeye, duyulma ve ciddiye alınma hakkına karşı hazırlıklı olmayı teşvik eden çatışma çözme tekniklerini, yöntemleri ve stratejilerini güçlendirmekle başlar”. Avrupa Konseyi Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi ve Bununla Mücadele Sözleşmesi-Aile içi ve cinsel şiddet faillerine yönelik güvenli ve etkili programlar.